ARSIVANA SAYFA
 
24 Mart '01
SYKB SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Yükselme eğilimindeki kitle hareketinin imkanları ve sorunları
Ölümüne direnişin ilk şehidi: Cengiz Soydaş
Bedeller daha da ağırlaşmadan...
Direnişimiz ve dönemin sınıflar mücadelesi
'Yeni ölümler istemiyoruz!'
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu’nun “eylem takvimi”
Kocaeli mitingi: 5 bin kişilik işçi-emekçi eylemi
İTÜ’de herşeye rağmen yemek boykotu 4. haftasını doldurdu
Newroz’un gösterdikleri
Newroz ulusal uyanışın ve direnişin simgesidir!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Kadın sorunu
Son gelişmeler ve İmralı çizgisi
Emperyalistler Balkanlar’da yeni bir savaşın önünü açıyor
PKK-DÇS’nin açıklaması: Cejna Newroz piroz be!
Daewoo’da sınıflar savaşı
Uluslararası hareket
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
“Bu süreçten biz de, partimiz de alnı açık başı dik çıkacağız!..”
“Ulusal program aldatmaca”
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Marksizm kadının aile ve toplumdaki yeri konusundaki
yerleşik inançları kökünden yıkmıştır...


Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur

Clara Zetkin

14 Mart, Karl Marx’ın Londra’da ölümünün yirminci yıldönümüydü. Yaşamı, 40 yıl boyunca Karl Marx’ın yaşamıyla en içten biçimde çalışma ve mücadelede bağlı olan Engels, Marx öldüğünde, ortak bir dosta, New York’taki Sorge yoldaşa şöyle yazıyordu:

“İnsanlık bir kafa boyu kısaldı, bugün sahip olduğu en önemli kafaydı eksilen.”

O bununla son derece isabetli bir değerlendirme yapıyordu.

Bu makale çerçevesinde, Karl Marx’ın bilim adamı ve devrimci savaşçı olarak proletaryaya ne verdiğini ve proletarya için ne anlam ifade ettiğini anlatmak, bizim görevimiz olamaz. Bunu yapmak, bugünlerde sosyalist basında onun ölçülemez derecede zengin, derin bilimsel ve pratik yaşam eserini, ve kendisini proletaryanın hizmetine sunan muazzam, mükemmel kişiliği hakkında yazılanları tekrarlamak olurdu. Bunun yerine biz, proleter kadın hareketinin, evet, genel olarak kadın hareketinin özellikle ona ne borçlu olduğunu kısaca değinmek istiyoruz.

Materyalist tarih anlayışı ve kadının kurtuluşu

Şüphesiz: Marx hiçbir zaman “başlı başına” ve bir “sorun olarak” kadın sorunuyla uğraşmamıştır. Buna rağmen o, yeri doldurulamaz bir şey, kadının tam hakka sahip olma mücadelesinde en önemli olan şeyi yapmıştır. Materyalist tarih anlayışıyla o bize kadın sorunu hakkında hazır reçeteler değil ama çok daha iyi bir şeyi, onu incelemek ve kavramak için doğru, emin yöntemi verdi. Kadın sorununu genel tarihsel gelişmenin akışı içinde, genel toplumsal bağıntılar ışığında onun tarihsel olarak koşullanmışlığını ve haklılığını açıkça kavramayı, onun yöneldiği hedefleri, ortaya çıkan sorunların çözümünün ancak hangi koşullar altında bulunabileceğini bilmeyi ancak materyalist tarih görüşü olanaklı kılmıştır.

Kadının aile ve toplumdaki yerinin sonsuza dek değişmez olduğu, bunların ahlak yasaları ya da tanrı buyrukları tarafından yaratıldığı şeklindeki eski batıl inanç paramparça yere serildi. Toplumun diğer kurumları ve varoluş biçimleri gibi, ailenin de sürekli bir oluşma ve geçip gitmeye tabi olduğu, ve onlar gibi, ekonomik ilişkiler ve bunlarca taşınan mülkiyet düzeni ile birlikte değiştiği açıkça ortaya çıktı. Ama üretim biçimini dönüştürerek ve onu iktisadi düzen ve mülkiyet düzeninin karşısına koyarak bu dönüşüme yolaçan ise iktisadi üretici güçlerin gelişmesidir. Devrimcileşmiş iktisadi ilişkiler ve bağıntılar temeli üzerinde insan düşüncesinin devrimcileşmesi, toplumsal üstyapının kurumlarını iktisadi temeldeki değişmelere bağlı olarak yeniden biçimlendirme çabaı, mülkiyet biçimlerinde ve egemenlik ilişkilerinde kalıplaşmış olan şeyleri ortadan kaldırma çabası gerçekleşir. Bu çaba, sınıflar savaşımı aracıyla kendini kabul ettirir.

Engels’in aydınlatıcı incelemesi “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni”ne yazdığı önsözünden, burada geliştirilmiş olan teorik düşüncelerin ve bakış açılarının büyük kısmının Marx’ın mirası olduğunu, arkadaşının bunları eşsiz sadakatle ve dahice bir mirasçı olarak işlediğini biliyoruz.

Bu eserden tek tek hipotez olarak ayıklanabilecek, evet ayıklanması gereken şeyler ne olursa olsun; bir bütün olarak bu eser bize, bugünkü aile ve evlilik biçiminin, iktisadi ilişkilerin ve mülkiyet ilişkilerinin etkisi altında tedricen gelişmiş olduğu çok karmaşık koşulları berrak bir şekilde teorik olarak kavrayışın parlak bir yığınını vermektedir. Ve bu kavrayış bize kadının geçmişteki konumunu doğru bir şekilde değerlendirmeyi yalnızca öğretmekle kalmaz, bilakis kadın cinsinin bugünkü toplumsal konumunu, özel hukuktaki ve devlet hukukundaki yerini anlamak için de sağlam bir köprü oluşturur.

Kadının kurtuluşunun tarihsel önkoşulları

Bugünkü toplumsal düzende, bu durumu ve hukuki yeri temelden devrimden geçirecek ve kadının hak eşitliğini sağlayacak karşı konulmaz, durdurulamaz tarihsel güçlerin işbaşında olduğu, “Kapital”den ikna edici bir güçle çıkmaktadır. Marx burada klasiklere yaraşır bir ustalıkla, kapitalist üretiminin gelişmesini ve özünü en ince dallarına, en karışık aşamalarına değin tahlilci bir biçimde ele alarak ve onun kendine özgü hareket yasasını artı-değer yasasında keşfederek, -özellikle kadın ve çocukların çalışmasını ele alan açıklamalarında- kapitalizmin kadının eski ev ekonomisi faaliyetinin temelini yıktığını, böylece eskiden kalma aile biçimini çözdüğünü, kadını aile dışında ekonomik olarak bağımsızlaştırdığını ve böylece onun eş, anne ve vatandaş olarak hak eşitliği için sağlam zemini inşa ettiğini ikna edici bir biçimde kanıtlamıştır. Ama Marx’ın eserlerinden şu da açık bir şekilde anlaşılmaktadır: sosyalist toplum düzeni ile kadın sorununun tam çözümü içinvazgeçilmez toplumsal ön koşulları yaratabilecek olan ve yaratmak zorunda olan tek devrimci sınıf proletaryadır. Burjuva kadın hakları savunuculuğunun, proleter kadınların toplumsal kurtuluşunu ne mücadele ile elde etme isteğinde ve ne de bu yetenekte olmadığını bir yana bırakırsak, onun, kapitalist toplum düzeni içinde, cinsiyetlerin toplumsal ve hukuksal eşitliği zemini üzerinde yeşermek zorunda olan yeni zorlu çelişkileri çömekte de aciz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çelişkiler ancak, insanın insan tarafından sömürülmesi ile birlikte bununla koşullu olan çelişkiler de aşıldığında ortadan kalkacaktır.

Komünist Manifesto”da ve “Kapital”de kadın ve aile sorunu

“Kapital”in bilimsel araştırma içinde ailenin dağılması ve bunun nedenleri hakkında öğrettiklerini, Marx ve Engels’in ortak eseri olan “Komünist Manifesto”, müthiş bir güce sahip olan şu cümlerle özetlemektedir:

“Kol emeği ile yapılan işlerde becerinin ve gücün gerekliliği ne kadar azalırsa, başka bir deyişle modern sanayi ne kadar gelişirse, erkek emeğinin yerini o ölçüde kadın emeği alır. Yaş ve cinsiyet farklılıklarının işçi sınıfı için hiçbir ayırt edici toplumsal geçerliliği kalmamıştır artık. Artık yalnızca, yaş ve cinsiyetlerine göre farklı masraflara yol açan iş araçları vardır...

Burjuvazi, aile ilişkilerinin dokunaklı-duygusal örtüsünü çekip almış ve onu katıksız bir para ilişkisine dönüştürmüştür...

Eski toplumun yaşam koşulları, artık proletaryanın yaşam koşulları içinde yokedilmişlerdir. Proleter mülksüzdür; onun kadın ve çocuklarla olan ilişkisinin burjuva aile ilişkisi ile hiçbir ortak yanı yoktur...

Bugünkü aile, burjuva ailesi hangi temele dayanıyor? Sermayeye, özel kazanca dayanıyor. Bu aile, tam olarak gelişmiş biçimiyle, yalnızca burjuvazi için vardır; ama bu durum, proleterler arasında ailenin neredeyse hiç bulunmamasıyla ve açık fuhuşla tamamlanıyor...

Büyük sanayiin etkisiyle proleterler için bütün aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları basit birer ticaret metası ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin yapmacık bir edayla aile ve eğitimden, anababa ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiden dem vurması bir kat daha iğrençleşiyor.”

Marx, tarihsel gelişmenin yalnızca yıkmakla kalmadığına gözlerimizi açmakla yetinmiyor, aynı zamanda onun yeniyi, daha iyiyi, daha mükemmeli inşa ettiğine dair zafer dolu bir inançla da bizi dolduruyor.
“Kapitalist sistem içinde eski aile yapısının çözülmesi”, diye okuyoruz “Kapital”de, “şimdi ne kadar korkunç ve iğrenç görünürse görünsün, buna rağmen büyük sanayi kadınlara, her iki cinsiyetten genç kişilere ve çocuklara ev ekonomisi alanının öte yanında toplumsal olarak örgütlenmiş üretim süreçleri içinde verdiği tayin edici rolle, ailenin ve cinsiyet
ler arasındaki ilişkinin daha yüksek bir biçimi için yeni ekonomik temeli yaratır.”

Marx ve Engels “Komünist Manifesto”da gururla ve üstün bir alayla, bu gelecek idealine ilişkin kirli suçlamaların karşısına, bugün varolan durumun acımasız karakterizasyonunu koyarlar:

“Burjuva, karısını basit bir üretim aracı olarak görür. Üretim araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyunca da, pek doğal olarak, herşeyin ortak olmasının kadınların da ortak olmasına yol açacağından başka sonuca varamaz.

Gerçek amacın, kadınların basit birer üretim aracı olmaktan çıkarılması olduğu, aklının ucundan bile geçmez burjuvanın.

Doğrusu, burjuvalarımızın, komünistler tarafından açıkça ve resmen kurumlaştırılacağını ileri sürdükleri, kadınların ortaklaşa kullanılması karşısında duydukları erdemli öfkeden daha gülünç bir şey olamaz. Komünistlerin kadınların ortaklaşa kullanılmasını getirmelerine gerek yoktur ki; çok eski zamanlardan beri varolan bir şeydir bu.

Burjuvalarımız, bırakalım genelev fahişelerini, yanlarında çalışan proleterlerin karılarına ve kızlarına keyiflerince el atmakla da yetinmez, birbirlerinin karılarını ayartmaktan sonsuz bir zevk alırlar.

Burjuva evliliği, gerçekte, evli kadınlarda ortaklıktır. Bu yüzden de komünistler, olsa olsa, kadınların ortaklaşa kullanılmasını ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan çıkarıp açıkça meşrulaştırılmış bir şey haline getirmek istemekle suçlanabilirler. Nerede kaldı ki, bugünkü üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla birlikte, kadınların bu sistemden kaynaklanan ortaklaşa kullanılmasının, yani açık ve gizli fuhuşun da ortadan kalkacağı açıktır.”

Proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki uçurum

Ne var ki, kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, onun, kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi, kadın cinsini toplumsal kölelikten özgürlüğe, sakatlanarak körelmekten uyumlu, güçlü insanlığa yükselten acılı gelişmenin yolunu aydınlatmış olmasından ibaret değildir. Bugünkü toplumdaki sınıf çelişkilerinin ve onların köklerinin derinlemesine, basiretli bir tahlilini yaparak, o, çeşitli sınıflardan kadınları birbirinden ayıran aşılmaz çıkar karşıtlığını da ortaya çıkarmıştır. Burjuva bayanları ile proleter kadınları sözümona birleştirici bir bağla kuşatan büyük bir “kızkardeşlik” “gönüldaşlığı”, materyalist tarih anlayışının havası içinde, tıpkı parlak sabun köpükleri gibi sönüp gitmiştir. Marx, proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki bağı kesip atan ılıcı dökmüş ve onu kullanmayı öğretmiştir; ama o aynı zamanda, birincisini [proleter kadın hareketini-ÇN] kopmaz biçimde sosyalist işçi hareketiyle birleştiren, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine bağlayan anlayış zincirini de yaratmıştır. Böylece o, mücadelemize, hedef açıklığını ve büyüklüğünü, üstünlüğünü kazandırmıştır.

Güncel sorunlar ve istemlerin temel hedefe bağlanması

“Kapital”, kadın emeği sorununa, işçi kadınların durumuna, işçilerin yasal olarak korunmasının gerekçelendirilmesine vb. ilişkin olarak paha biçilmez zenginlikte olgular, bilgiler ve yol gösterici fikirlerle doludur. O, hem güncel talepler hem de yüce sosyalist gelecek hedefi uğruna mücadelemizde bizim için bitip tükenmez bir fikirsel donanım hazinesidir. Marx bizi, tam da proleter kadınların savaşma yeteneğini arttırmak için yakıcı bir gereklilik olan küçük, çoğu halde verimsiz günlük çalışmaya layık olduğu değeri verme yönünde eğitmektedir. Ama o bizi aynı zamanda siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi uğrundaki büyük devrimci kavgayı sağlam, ileri görüşlü bir biçimde değerlendirecek şekilde de ilerletmektedir, ki bu kavga olmaksızın sosyalist toplum ve kadın cinsiyetininin kurtluşu parlak rüyalar olarak kalır. O bizi öncelikle, günlük çalışmaya değer ve önem veren şeyin, yalnızca o yüce hedef olduğu inancıyla doldurmaktadır. Böylece o bizi, tek tek olguların, görevlerin ve başarıların kalabalığı arasında hareketimizin özünün büyük temel bilgisini gözden yitirme ve güçleri kemiren günlük çabalar içinde, şafağın ışıldadığı geniş tarihse ufku kaybetme tehlikesinden korumaktadır. O, devrimci düşüncenin ustası olduğu kadar, onun meydan savaşlarına katılmak proleter kadın hareketi için görev ve onur, mutluluk ve şeref olan devrimci mücadelenin de önderi olarak kalmaktadır.

Mart 1903
(Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter Yayınları, 3. baskı, s.147-154)
(Üst başlık ve ara başlıkları biz koyduk/SY.Kızıl Bayrak)



Ticari şirketlerin hizmetindeki Olimpiyatlar’a hayır!

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkanı Sinan Erdem, İstanbul’un 2008 Olimpiyat Oyunları’nı kazanması halinde, Türkiye’nin çağ atlayacağını iddia etti.
Olimpiyatların İstanbul’da düzenlenmesini “ulusal” bir mesele olarak göstermeye çalışan TMOK, medya aracılığıyla şoven bir dalga yaymaya çalışıyor. Oysa Olimpiyatlar’la ilgili gerçekler çok farklı.

Anti demokratik

Bugün 115 üyeye sahip olan Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyeleri arasında sporcular temsil edilmiyor. Komite, mason tipi bir örgütlenmeyle, erkek egemen ve özel bir işletme gibi yönetiliyor.
Demokratik seçimler söz konusu değil. Komite’nin 11 yönetici üyesi, seçimler olmadan başkan tarafından atanıyor. 78 yaşındaki bir tekstil fabrikası sahibi aileden olan Samaranch, 20 yıldır başkanlık yapıyor.

Ticari amaçlı

Olimpiyatların para kazandıracağı bir varsayım. 1960 Roma Olimpiyatları, kentin 300 milyon dolar zarar etmesine neden oldu. 1976 Montreal Olimpiyatları ise 1 milyar dolar zarara neden oldu. Bunun üzerine sponsorlara ağırlık verildi ancak yine de Sydney 2000 olimpiyatlarında zarar edildi. Sponsorluk gelirleri 1988 yılında 100 milyon dolarken, 1996 Atlanta’da 4 milyar dolara sıçradı. 1956 Olimpiyat oyunlarının yayın hakkı sadece 120 dolara satılmışken, 2000-2008 arası olimpiyatların yayın hakkı 3.5 milyar dolara satıldı.

Altyapı insanların hizmetine değil

Avustralya’da yapılan olimpiyatlar için harcanan 2.2 milyar dolar tutarındaki spor altyapı yatırımları, söz konusu eyaletteki hastane ve okul gibi hizmet yatırımlarından 1.3 milyar dolar kısıntıya gidilmesine neden oldu.

Bunun dışında IOC üyelerinin Sydney’i seçmek üzere yüksek miktarda rüşvet aldıkları da ortaya çıktı. Oyunlardan olumsuz olarak en çok etkilenecek, bunun bedelini en çok ödeyecek olan yoksul kesimler, oyunları, giriş ücretlerinin yüksek olması nedeniyle izleyemeyecek. Olimpiyatlar, ticari şirketler ve zenginler için yarar sağlarken, krizden kırılan bizler için yeni yükler getirmekten başka bir şey sağlamayacak.

Olimpiyatlara karşı çıkmak için beş neden

1. Olimpiyatlar için harcanan paranın büyük kısmı, daha sonra kullanılmayacak olan yatırımlara gitmektedir. Sydney’de yaklaşık 6 milyar doları bulan tüm bütçenin yarısı, iş adamlarının konuk edilmesi ve eğlenceler için harcandı.

2. İstanbul Olimpiyat köyünün inşaatı, yakınlarındaki sit alanına rağmen incelenmeden başlatıldı. Muhtemelen bir çok antik bulgu inşaatın altında yok olacak.

3. Olimpiyat köyüne kadar uzatılan metro inşaatı, daha sonra atıl kalacak. Bunun yerine ulaşım sorunu acil çözülmesi gereken bölgelere yatırım yapılabilir.

4. Polis, “güvenlik” nedeniyle günlük yaşamımızı olumsuz etkileyecek birçok “önlem” alacak. Örneğin Sydney’de evsizler kent dışına çıkarılmıştı, gizli polis faaliyetleri artmıştı.
5. Olimpiyatların sponsoru olan Coco Cola ve Mc Donalds gibi tekeller, yeryüzünün çevre sorunlarının başlıca sorumlusu.

Marksist Eylem