ARSIVANA SAYFA
 
11 Kasım '00
SAYI: 42
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Zindan direnişine karşı sistematik devlet provokasyonları
Ölümleri mi bekleyeceğiz?
Kamuda özelleştirme ve mücadelenin sorunları
Kamu emekçilerine sesleniş!
Faşist partiye kongre cilası tutmadı
Gençlik hareketinde yeni bir dönemin işaretleri
YÖK nedir?
YÖK’e karşı yaygın ve kitlesel eylemlilik
6 Kasım eylemlilikleri üzerine
Komsa grevinin başarısı için
Metal işkolundaki satış sözleşmesinin ardından
Sendikalaşma çerçevesinde gelişen işçi direnişleri
SAG direnişçilerinden çağrı
“Çete devletine diz çöktüreceğiz! Biz kazanacağız!”
Süresiz Açlık Grevi üzerine sendikacılar ve öncü işçilerle konuştuk
Devletin F tipi saldırısı durdurulmalıdır!
Bern’de 25 bin kişilik işçi-emekçi gösterisi
Yıkım halkın örgütlü gücüyle püskürtülebilir!
Sermaye cumhuriyeti 77. yılında çürümenin doruğunda!
Fikir ve eleştiri..., Küfür ve hakaret...
Atılım’ın küfürbaz takımına...
Zindanlar'dan
Mücadele Postası
 



 
 
Atılım’ın küfürbaz takımına...


Karşı sayfada yanyana iki metin yayınlıyoruz. Bunlardan ilki, “Fikir ve eleştiri” üst başlığı taşıyanı, Ekim’in 219. sayısının “Hücre saldırısı ve yeni zindan direnişi” başlıklı başyazısının bir ara bölümü. Bu ara bölümü kendi orijinal başlığı ile yayınladık ve girişine bir önceki ara bölümden konumuza ilişkin bölümler de ekledik. İkinci yazı, “Küfür ve hakaret” üst başlığı taşıyanı, Atılım’ın 4 Kasım 2000 tarihli sayısından tam metin olarak alınmıştır. Bu küfürbaz takımına burada söylemek zorunda kalacağımız bir çift sözün tam olarak anlaşılabilmesi için, öncelikle bu iki metnin bir arada okunması gerekiyor.

Ekim bir partinin Merkez Yayın Organı’dır. Küfür ve hakarete konu edilen yazı, gündemdeki çok temel bir konuda bir parti adına bağlayıcı bir değerlendirmeyi, bir başyazı olarak ve Ekim imzasıyla ortaya koymaktadır. Bu değerlendirmeler birilerinin hoşuna gitmeyebilir ya da birilerini politik olarak incitebilir. Böylelerinin yapabileceği tek şey, ortaya karşı değerlendirmeler ve eleştiriler koymak olabilir ancak. Değerlendirmeleri ve eleştirileri siyasal bir öz ve esas taşımak kaydıyla, böyleleri de başkaları hakkında istedikleri kadar ağır konuşabilirler.

Fakat Atılımcı küfürbaz takımı bunu yapmıyor. Zira bunu yapmak bir seviye ve ciddiyet gerektirir, ki onlarda genellikle olmayan da bu. Onlar bunu yapmak yerine, salt küfür ve hakaret etmek, böylece rahatlamak için yazı yayınlama yoluna gidiyorlar. Biz bu türden cahillik ve ilkellik örneği tutumlarla ilk kez karşılaşmıyoruz, Atılım’dan önce bunu yapanların küfür metinleri bizim süreli yayınlarımızda ve kitaplarımızda birer ibretlik belge olarak duruyor. Ama bize karşı zamanında bunu yapanlar şimdi çukurlarda debeleniyorlar, buna heveslenenlere bunu da hatırlatmış olalım.

Atılım’ın yazısı düşünsel ve ahlaki açıdan bir seviyesizlik örneğidir. Bu yazı bu adamların geldikleri noktanın da veciz bir ifadesidir. Hiçbir şey onların şu günlerde düştüğü durumu bundan daha iyi özetleyemezdi. Tartışma ve eleştiri yerine küfür ve hakareti yeğliyorlar, ama bunu bile bir siyasal akımın bir başka siyasal akıma karşı tavrı olarak ortaya koyamıyorlar. Ortada bir parti adına yapılmış bir değerlendirme var iken, onlar bunu kişiselleştiriyorlar ve böylece kişisel küfür ve hakaretler savuruyorlar. Aklı ve karakteri kahvehane kabadayılarını geçemeyenler, öyle anlaşılıyor ki böyle yapmak zorundalar. Bu “dil”, karşı masada oturan hasmını hedef alan kahvehane kabadayısının o bilinen “dil”idir. Kişiselleştirme, burada bir küfretme kolaylığı sağlıyor ve aynı ölçüde bir rahatlama yaratıyor.

Atılım’ın küfürbaz takımı gündemdeki soruna ve dolayısıyla tartışmaya girmek istemiyormuş! Bir tartışmaya girmek istemiyorlar, ama tutup konuya ilişkin seviye yoksunu yazı yayınlıyorlar. Yineliyoruz, buna ihtiyaçları var, küfredip rahatlamaları gerekiyor.

Tartışmaya girmek istemeyen bu küfürbazlar tüm öteki devrimci grupların da bu konuda genel olarak bir tartışmaya girmemesini temenni ediyorlar. Konu “üzerine polemikler yürütmek, ne gereklidir ne de yararlı. Artık tartışmalar bitmiş, iki ayrı platform oluşmuş ve bunlar inandıkları perspektiflerle yürümektedirler.” Böyle diyor küfürbaz takımı. Açıklıktan ve yaşanan taktik farklılaşmanın gerçek nedenlerini tartışmaktan bu korku niye dersiniz? Yoksa bu adamlar payına pek rahatsız edici gerçekleri mi saklıyor bu tartışmalar? Öyle ya, ne devrimciler, ne ilerici kamuoyu, ne de konuya ilgili emekçiler bu tartışmaların ne olduğu konusunda henüz hiçbir fikir sahibi değil.

Sorun herhalde hassas bir dönemde hücre karşıtı mücadelenin genel çıkarlarına ilişkin bir duyarlılıktan gelmiyordur. Komünistler kendi paylarına son bir yıldır buna çok özel bir dikkat gösterdiler. Bu, zindanlardan gelen ve bu küfürbaz takımının da dahil olduğu bazı çevreler hakkında ciddi kaygılar ve eleştiriler içeren çok sayıda yazıyı yayınlamaktan kaçınmak pahasına oldu. Fakat bir yol ayrımında, artık yolların neden ayrıldığını devrimcilere ve kitlelere bir çift sözle açıklamak, her ciddi devrimci parti için bir politik sorumluluk ve bir politik zorunluluktur.

TKİP bunu yapmıştır ve bunu yaparken de herşeye rağmen dikkatli ve sorumlu bir üslup kullanmıştır. Asıl tartışmayı hassas dönemin sonrasına ertelemiştir bir bakıma. Ama kaba zaafiyetleri, ideolojik ve politik açıdan girdikleri çürüme süreci bizim için uzun zamandır o denli açık olan bu küfürbaz takımı hakkında en dikkatli ve sorumlu bir dille söylenenler bile, onları ayağa sıçratmaya yetebiliyor. Ortada iki taktik varmış, herkes kendi doğru bildiği yolda yürüyormuş, kimin doğru olduğunu “karara bağlayacak şey ise pratik”miş. Açıklıktan, dolayısıyla gerçeklerden ve tartışmadan korkan yüreksiz küçük-burjuvazinin o bilinen uzlaşmacı eğilimine pek uyuyor bu temenniler, ama zaafiyet içinde olanların sıkıntılı ruhhallerini yansıtmaktan öteye gidemiyor.

Taktik ayrılık nedeni salt değerlendirme farklılıkları olsaydı, biz bunu gene tartışır, yanlış ve hatalı değerlendirmelerin nereden geldiğini ortaya koymaya, bu yanılgıları gidererek taktik birliği sağlamaya çalışırdık. Ama bir kez daha açıkça altını çiziyoruz: Bu küfürbaz takımı için sorun kesinlikle bir değerlendirme farklılığından kaynaklanmıyor. Burada tasfiyeci sürecin yarattığı kaba bir zaafiyet vardır, ve bu, bugün zindanlardaki mücadeleyi geriye çekici bir rol oynamaktadır. Farklılığı bir değerlendirme farklılığı masumiyetine sokmaya çalışan bu küfürbaz takımı bugün zindanlarda kaba bir oportünizmin temsilcisidir ve bu hiç de yeni bir durum değildir. Son birkaç yıldır olgunlaşan bu tutum, bugün vahim bir noktaya gelip dayanmıştır. Bu gerçek bizim için bu denli açık olacak ve biz bu beyzadeler rahatsız olmasın diye ve sözde mücadelenin genel çıkarları adına bilmezden geleceğiz, devrimcilerden ve kitlelerden gizleyeceğiz! Bizi tanımadıkları ya da tanımak istemedikleri anlaşılıyor.

Küfür metninde samimiyetsiz olmaktan öte pek eğlenceli olan noktalar da var. Atılım’ın hafiflik örneği yazısı, ‘96 deneyimi üzerinden “olgunluk” taslamayı da ihmal etmiyor bu arada. ‘96 deneyimi, “rahatsız edici gerçekler”in devrimcilerden ve kitlelerden gizlenmesi için bir olanak olarak kullanılmak isteniyor kendince. Yarı-köylü yarı-esnaf kafası taşımaktan öteye gidemeyenlere özgü bir basitliği ölçüsünde bayağı kurnazlık örneği oluyor bu.

‘96’da bu küfürbaz takımının ve başka bazılarının genel direnişe bir zaafiyet görüntüsü kazandıran ve direniş sonrasında ağır tahribatlara yolaçan aptalca ve çocukça hatalarının bir tekine bile biz kendi payımıza ortak olmadık. Ortak olmak bir yana, en başından itibaren, büyük bir sorumluluk bilinciyle bu tutumları eleştirdik, uyarıcı ve düzeltici olmaya çalıştık. Ama bu küfürbaz takımı da içinde olmak üzere birilerinin o zaman ayakları yerden kesikti ve bu onlar için her türlü sorumsuzluğu keyfince yapmanın bir imkanıydı. Dört yıl öncesinin yayın organları ve belgeleri bugün herkesin ulaşabileceği yakınlıktadır. Direniş boyunca ve sonrasında kimin ne söylediği ve nasıl davrandığı yayınlarda kayıtlıdır.

‘96 direnişinin bu aptalca ve çocukça hata ve zaaflarından öğrenmek sorunu olanlar arasında bizzat bu küfürbaz takımının kendisidir. Bugüne kadar bir şey öğrendiklerini de zannetmiyoruz. Zira bunu ortaya koyan hiçbir açık özeleştirel değerlendirme yapmadılar. Bu böyleyken “‘96 deneyimi” üzerine fazlasıyla gülünç kaçan “olgun” telkinlerin gerisinde, bir kez daha kaba bir oportünizm vardır. O zaman bölücülükte ölçü tanımayanlar, şimdi “birlik-bütünlük” kisvesine ihtiyaç duyuyorlar. Onları anlıyoruz, buna gerçekten ihtiyaçları var. Ama tüm öteki gruplar onların bu temennisine uysalar bile, biz uymayacağız. Hayati bir politik sorunda kaba oportünizm içinde olanların “birlik ve bütünlük” kisvesine bürünerek huzur içinde kalmalarına fırsat vermeyeceğiz. Politik mücadelede bu bir ciddiyetsizlik örneği olur ve bizim politik anlayışımızla asla bağdaşmaz.

Yandaki küfür metninde kelimenin tam anlamıyla boşkafalılık örneği, buna beyinsizlik de denebilir, başka komiklikler de var. Ekim başyazarının “işçi sınıfı ve halklarımızdan yana alabildiğine umutsuz oluşuna ve kötümser bir haleti ruhiye içinde bulunmasına şaşırsak mı acaba?” buyuruyor küfürbaz takımı. Belli bir siyasal konuya ilişkin olarak, belli bir evrede, kitlelerin/kitle hareketinin durumu ile ilgili olarak söylenenleri alıp kitleleri güven-güvensizlik gibi genel bir sorunla karıştırmak için gerçekten düşünme yeteneğinden yoksun olmak gerekir.

Bu adamlar bilmeliydi ki, böyle durumlarda soyut kavram ya da kategorilerle konuşulmaz, somut değerlendirme yapılır. Yine böyle durumlarda, “ön siperlerde çarpışma görevi” ısmarlama ve buyurgan bir tutumla, “işçilerin, gençlerin, kadınların, kamu emekçilerinin ve tüm ezilenlerin” omuzlarına ihale edilip işin içinden çıkılmaz, somut durumun böyle olup olmadığı somut olarak ortaya konulur. Zira tartışmanın kendisi tam da bu, mevcut durumun böyle olup olmadığı. Ama yineliyoruz, somut bir durumun açık ve yakıcı gerçeklerine gözlerini bu denli kaba kapayanlarınki yanılgı değil, fakat en kabasından bir zaafiyettir.

“Zaafiyet” nitelemesi bu küfürbaz takımının izzeti nefsine pek dokunmuş görünüyor. Bu tepkide zerre kadar bir samimiyet olduğuna inanmıyoruz. Tersine, canevinden vurulmuş olmanın hırçınlığıdır burada sözkonusu olan ve küfür biçiminde yansıyan. Kahvehane kabadayısı üslubunu üreten bu türden bir hırçınlıktır. “Marksist leninist komünist partili tutsakların duruşuyla ilgili” Ulucanlar’a, Burdur’a ve Bergama’ya bakmalıymışız! Bu da oportünizmin bir başka savunma argümanı. Ama tabandaki militanının fedakarlık duygusu ve pratiği üzerine bu türden yüksek perdeli duygusal laflar bizim için herhangi bir değer taşımaz. Bizi oportünizmin izlediği politika ilgilendirmektedir, tabandaki militanın samimi ve fedakar davranışları değil. O politikanın ne olduğunu da biz yeterli açıklıkta ve dolaysız olarak zaten biliyoruz.

Ve en son nokta, söylemek istediklerimizin finali de denebilir buna. Yazıda iki dikkate değer ifade var. İlkinde, “Ekim başyazarı” için, “ya hiç sopa yememiş, ya sayı saymayı bilmiyor” ; ötekinde ise, yine “Ekim başyazarı”na hitaben, “senin gibi sırtında yumurta küfesi taşımayan” deniliyor. İç zayıflığının içgüdüsel olarak söylettiğine inandığımız bu iki ifade aslında tüm sorunu açığa vuruyor ve özetliyor. Konu doğal olarak “Ekim başyazarı” sorunu değil, gündemdeki temel ve yakıcı bir politik soruna ilişkin olarak TKİP’nin politikası ve pratik tutumu sorunudur. Öyle anlaşılıyor ki, “marksist leninist komünistler” rumuzu taşıyan oportünistler adına politika belirleyen birileri, yedikleri “dayak” ve sırtlarındaki “yumurta küfeleri” üzerinden soruna bakabiliyorlar ve bu onların saptadığı politikayı ciddi düzeyde etkileyebiliyor, hatta daha da kötüsü, belirleyebiliyor.

Bu utanç vericidir. Bu adamlar düne kadar omurgasızlıklarıyla, aynı anlama gelmek üzere kendi beyinlerinden yoksun olmakla eleştirilip nitelendiriliyorlardı. Ama herşeye rağmen iyi-kötü mücadeleci bir ruhları vardı ve bundan dolayı devrimci olarak değerlendiriliyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki, beyinsiz ve omurgasız olanlar artık ruhlarını da kaybediyorlar.

Bütün sorun da bu zaten...