Bu yılki 6 Kasım eylemlilikleri, geçmiş yıllara oranla daha kitlesel, daha kararlı geçti. Bunda etkili olan ise, YÖKün iyice teşhir olması, herkes tarafından tartışılması, yanısıra, 6 Kasım eylemine yönelik haftalar öncesinden çalışmaya başlanmasıdır. Bir başka etken ise, YÖKün anti-demokratik uygulamalarının üniversitelerin niteliğini oldukça değiştirmiş olmasıdır. Hak gaspları doruğuna varmıştır. Yanısıra, sivil-faşist-polis teröründen bunalan gençlik, bir çıkış arayışı içerisine girmiştir. Fakat öğrenci gençlik, kendisini ifade edebileceği ve güvenebileceği örgütlülüklerden yoksundur. Dışarıdan dayatılan örgüt modellerine ise soğuk bakmaktadır. Ayrıca öncü müdahele gibi çarpık anlayışlar da, öğrenci gençliğin devrimci gençlik hareketlerine mesafeli durmasının başka bir etkenidir.
Şimdi devrimci gençlik grupları, gençlik hareketinde yaşanan nispi canlanmayı, gençliğin bu yıl Kızılaya daha kitlesel çıkmasını gençlik hareketinin tekrar dirilmesi, eski gücüne kavuşmasının belirtisi olarak değerlendiriyorlar. Komünistler ise, durumun böyle olmadığını 90ların başından beri vurgulayageldiler. Bundan birkaç ay önceki temel bir değerlendirmede , öğrenci gençliğin mücadele içerisindeki alabileceği konuma işaret ettiler:
Öğrenci gençlik hareketinin gücü ve imkanları konusunda geçmişin ölçülerine dayalı yaklaşım ve beklentiler her türlü dayanaktan yoksundur. Türkiyedeki sosyal mücadelelerde küçük-burjuvazinin (ve onun ayrılmaz bir parçası olan öğrenci gençliğin) 80 öncesi tuttuğu yer bir daha tekrarlanamaz. Ülkemiz tarihinde bu kendine özgü dönem, dönülmez bir biçimde geride kalmıştır artık. (Ekim, sayı 216, Temmuz 2000, Başyazı).
Son yapılan eylemliliklere baktığımızda gençliğin belli bir kitlesellik ve kararlılıkla alanlara çıktığını ve coşkusunu eylemlere taşıdığını görüyoruz.
Burada devletin tutumu da dikkat çekicidir. Devlet, taşra üniversitelerine azgınca saldırırken, büyük şehirlerde saldırmamaya özen gösterdi. Burada taktiksel bir tutum sözkonusudur. Devletin büyük kentlerdeki kitlesel protestolara müdahale etmemesinin en önemli nedeni, kitlenin kararlılığını ve coşkusunu görmüş olmasıdır. Müdahale öğrenci hareketini daha da militanlaştırabilirdi. İkinci neden ise, öğrenci gençlik hareketinin meşruluğudur. YÖK artık herkes tarafından şu veya bu şekilde eleştirilmiş ve teşhir olmuştur. Bu kadar teşhir olan ve çürüyen bir kuruma karşı yapılan kitlesel protestolara devlet sopasını göstermesi durumunda, toplumun her kesiminden tepki gelebilirdi. Bunun yerine devlet, eylemleri kendi etki alanına almaya, kendi çizdiği sınırlar içerisinde gerçekleşmesini sağlamaya çalıştı. Ama bu hesap tutmadı. Devletin çizdiği sınır reddedildi.
Devletin kolluk güçlerinin taşra üniversitelerine saldırmasının nedeni ise yeterince açık. Birçok yerde uzun yıllardan sonra ilk kez 6 Kasım YÖK protestoları yapılıyordu. Bu üniversitelerin bileşiminin daha çok işçi-emekçi kökenli çocuklar olduğu düşünülürse, devletin saldırmasının nedenini daha iyi anlaşılır. Buralarda gelişecek olan hareketlilik hem daha uzun süreli , hem de daha etkili olacak, oradaki potansiyel kitleyi etkileyebilecektir. Devlet bunu çok iyi bildiği için, 6 Kasım protestolarını önlemek amacıyla terör estirdi.
Bir diğer önemli nokta ise, bu yılki 6 Kasım eylemlerinde reformist solun konumuydu. Ankarada Emek Gençliği 4 Kasım günü Tandoğanda yasal miting düzenledi. 6 Kasımdaki boykot ve eylemliliklere ise katılmadı. Katılmama gerekçesi, eylemin kadro eylemi olmasıymış! Düzenledikleri eyleme kendi imzalarını atamadıkları için, etkin oldukları sendika şubelerini eyleme çağırıp onların imzalarını kullanarak güya kitle eylemi yaptılar. Eylemler kimin kitle, kimin kadro eylemi yaptığını gösterdi. Yaptıkları eylem ruh ve coşku açısından sönüktü. Hem nitelik hem nicelik açısından fiyaskoydu.
SİPli öğrenciler ise hiçbir eyleme katılmadılar. Katılmamalarının gerekçesi; Bugünlerde herkesin YÖKe herkesin karşı olduğunu (cumhurbaşkanından gerici dincilere kadar vb.), bu yüzden YÖKe hayır! demenin kendilerini diğerleriyle aynılaştıracağı idi! SİPli öğrenciler herhalde 28 Şubat sonrasında laik cephenin en ateşli savunucuları olduklarını unutuyorlar. Dün düzenin arkasına takılanlar, bugün YÖK düzenine karşı koymaktan geri duruyorlar. Bu tutarsızlıktan öte tam bir politik körlüktür.
Yaz sürecinde YÖK tartışmalarında herkes bir şeyler söylemiş, fakat YÖKün asıl muhatabı olan gençlik konuşamamıştı. Bu 6 Kasımı anlamlı kılan bir etken de budur. Gençlik alanlarda her koşulda YÖKe hayır! demiştir. Nasıl bir üniversite istediğini haykırmıştır.