ARSIVANA SAYFA
 
11 Kasım '00
SAYI: 42
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Zindan direnişine karşı sistematik devlet provokasyonları
Ölümleri mi bekleyeceğiz?
Kamuda özelleştirme ve mücadelenin sorunları
Kamu emekçilerine sesleniş!
Faşist partiye kongre cilası tutmadı
Gençlik hareketinde yeni bir dönemin işaretleri
YÖK nedir?
YÖK’e karşı yaygın ve kitlesel eylemlilik
6 Kasım eylemlilikleri üzerine
Komsa grevinin başarısı için
Metal işkolundaki satış sözleşmesinin ardından
Sendikalaşma çerçevesinde gelişen işçi direnişleri
SAG direnişçilerinden çağrı
“Çete devletine diz çöktüreceğiz! Biz kazanacağız!”
Süresiz Açlık Grevi üzerine sendikacılar ve öncü işçilerle konuştuk
Devletin F tipi saldırısı durdurulmalıdır!
Bern’de 25 bin kişilik işçi-emekçi gösterisi
Yıkım halkın örgütlü gücüyle püskürtülebilir!
Sermaye cumhuriyeti 77. yılında çürümenin doruğunda!
Fikir ve eleştiri..., Küfür ve hakaret...
Atılım’ın küfürbaz takımına...
Zindanlar'dan
Mücadele Postası
 



 
 
6 Kasım eylemlilikleri üzerine


Bu yılki 6 Kasım eylemlilikleri, geçmiş yıllara oranla daha kitlesel, daha kararlı geçti. Bunda etkili olan ise, YÖK’ün iyice teşhir olması, herkes tarafından tartışılması, yanısıra, 6 Kasım eylemine yönelik haftalar öncesinden çalışmaya başlanmasıdır. Bir başka etken ise, YÖK’ün anti-demokratik uygulamalarının üniversitelerin niteliğini oldukça değiştirmiş olmasıdır. Hak gaspları doruğuna varmıştır. Yanısıra, sivil-faşist-polis teröründen bunalan gençlik, bir çıkış arayışı içerisine girmiştir. Fakat öğrenci gençlik, kendisini ifade edebileceği ve güvenebileceği örgütlülüklerden yoksundur. Dışarıdan dayatılan örgüt modellerine ise soğuk bakmaktadır. Ayrıca “öncü müdahele” gibi çarpık anlayışlar da, öğrenci gençliğin devrimci gençlik hareketlerine mesafeli durmasının başka bir etkenidir.

Şimdi devrimci gençlik grupları, gençlik hareketinde yaşanan nispi canlanmayı, gençliğin bu yıl Kızılay’a daha kitlesel çıkmasını gençlik hareketinin tekrar dirilmesi, eski gücüne kavuşmasının belirtisi olarak değerlendiriyorlar. Komünistler ise, durumun böyle olmadığını ‘90’ların başından beri vurgulayageldiler. Bundan birkaç ay önceki temel bir değerlendirmede , öğrenci gençliğin mücadele içerisindeki alabileceği konuma işaret ettiler:

Öğrenci gençlik hareketinin gücü ve imkanları konusunda geçmişin ölçülerine dayalı yaklaşım ve beklentiler her türlü dayanaktan yoksundur. Türkiye’deki sosyal mücadelelerde küçük-burjuvazinin (ve onun ayrılmaz bir parçası olan öğrenci gençliğin) ‘80 öncesi tuttuğu yer bir daha tekrarlanamaz. Ülkemiz tarihinde bu kendine özgü dönem, dönülmez bir biçimde geride kalmıştır artık”. (Ekim, sayı 216, Temmuz 2000, Başyazı).

Son yapılan eylemliliklere baktığımızda gençliğin belli bir kitlesellik ve kararlılıkla alanlara çıktığını ve coşkusunu eylemlere taşıdığını görüyoruz.

Burada devletin tutumu da dikkat çekicidir. Devlet, taşra üniversitelerine azgınca saldırırken, büyük şehirlerde saldırmamaya özen gösterdi. Burada taktiksel bir tutum sözkonusudur. Devletin büyük kentlerdeki kitlesel protestolara müdahale etmemesinin en önemli nedeni, kitlenin kararlılığını ve coşkusunu görmüş olmasıdır. Müdahale öğrenci hareketini daha da militanlaştırabilirdi. İkinci neden ise, öğrenci gençlik hareketinin meşruluğudur. YÖK artık herkes tarafından şu veya bu şekilde eleştirilmiş ve teşhir olmuştur. Bu kadar teşhir olan ve çürüyen bir kuruma karşı yapılan kitlesel protestolara devlet sopasını göstermesi durumunda, toplumun her kesiminden tepki gelebilirdi. Bunun yerine devlet, eylemleri kendi etki alanına almaya, kendi çizdiği sınırlar içerisinde gerçekleşmesini sağlamaya çalıştı. Ama bu hesap tutmadı. Devletin çizdiği sınır reddedildi.

Devletin kolluk güçlerinin taşra üniversitelerine saldırmasının nedeni ise yeterince açık. Birçok yerde uzun yıllardan sonra ilk kez 6 Kasım YÖK protestoları yapılıyordu. Bu üniversitelerin bileşiminin daha çok işçi-emekçi kökenli çocuklar olduğu düşünülürse, devletin saldırmasının nedenini daha iyi anlaşılır. Buralarda gelişecek olan hareketlilik hem daha uzun süreli , hem de daha etkili olacak, oradaki potansiyel kitleyi etkileyebilecektir. Devlet bunu çok iyi bildiği için, 6 Kasım protestolarını önlemek amacıyla terör estirdi.

Bir diğer önemli nokta ise, bu yılki 6 Kasım eylemlerinde reformist solun konumuydu. Ankara’da Emek Gençliği 4 Kasım günü Tandoğan’da yasal “miting” düzenledi. 6 Kasım’daki boykot ve eylemliliklere ise katılmadı. Katılmama gerekçesi, eylemin “kadro eylemi” olmasıymış! Düzenledikleri eyleme kendi imzalarını atamadıkları için, etkin oldukları sendika şubelerini eyleme çağırıp onların imzalarını kullanarak güya kitle eylemi yaptılar. Eylemler kimin kitle, kimin kadro eylemi yaptığını gösterdi. Yaptıkları eylem ruh ve coşku açısından sönüktü. Hem nitelik hem nicelik açısından fiyaskoydu.

SİP’li öğrenciler ise hiçbir eyleme katılmadılar. Katılmamalarının gerekçesi; “Bugünlerde herkesin YÖK’e herkesin karşı olduğunu (cumhurbaşkanından gerici dincilere kadar vb.), bu yüzden ‘YÖK’e hayır!’ demenin kendilerini diğerleriyle aynılaştıracağı” idi! SİP’li öğrenciler herhalde 28 Şubat sonrasında laik cephenin en ateşli savunucuları olduklarını unutuyorlar. Dün düzenin arkasına takılanlar, bugün YÖK düzenine karşı koymaktan geri duruyorlar. Bu tutarsızlıktan öte tam bir politik körlüktür.

Yaz sürecinde YÖK tartışmalarında herkes bir şeyler söylemiş, fakat YÖK’ün asıl muhatabı olan gençlik konuşamamıştı. Bu 6 Kasım’ı anlamlı kılan bir etken de budur. Gençlik alanlarda her koşulda “YÖK’e hayır!” demiştir. Nasıl bir üniversite istediğini haykırmıştır.

N. Bilgin