Kızıl Bayrak'tan
Devrimci tutsakların 20 Ekimde başlattıkları Süresiz Açlık Grevi direnişi 23. gününde. Ölümüne bir kararlılıkla süren eylem kısa bir süre sonra Ölüm Orucuna dönüşecek.
Sermaye devleti ve medyası bu büyük zindan direnişini bir dizi provokasyon, manevra ve suskunluk fesadı ile boğmayı planlıyor. Bir taraftan faşist tetikçi-katliamcı çetelerine tertiplettiği isyanlarla, diğer taraftan af manevraları ve bir takım hukuki düzenlemelerle ölüm hücrelerine geçişin önündeki engelleri temizlemeyi tam hız sürdürüyor. Bu süreçte Susurluk medyasına ise özel bir rol düşüyor. Sermaye medyası günlerdir cezaevi sorununu temel gündem haline getirmiş bulunuyor. Her türlü kirli ve karanlık ilişkinin merkezinde yeralan sermaye medyası, devrimci tutsakların meşru ve haklı talepler uğrana başlattıkları bu büyük direnişi gözlerden gizlemeye ve suskunlukla geçiştirmeye çabalıyor.
Ama bunu hiçbir güç başaramayacak. Şimdiden büyük zindan direnişi toplumun gündemine girmeye başladı ve önümüzdeki günlerde sendikalar, DKÖler, öncü işçiler, kamu emekçileri ve gençliğin temel gündemini oluşturucak. Tepkiler ve dayanışma eylemleri dalga dalga bu kesimlerde kendini açığa vuracaktır. Bu hareketi büyütmek ve yaymak önümüzdeki günlerin en temel ve yakıcı görevlerinden biridir. Bunu başarmak için, tüm enerji ve çabamızı harekete geçirmek ve her türlü güç, imkan ve aracı sonuna kadar kullanmak zorundayız.
Kamu emekçileri bir kez daha başkentin göbeğindeki Kızılay Meydanını zaptedecekler. Onbinlerce emekçi, İMF-TÜSİAD hükümetinin sosyal-siyasal yıkım saldırısına karşı taleplerini dile getirip öfkelerini haykıracaklar. Ancak kamu emekçilerinin mücadelesinin kazanımlarla ilerlemesinin yolu yeni 4-5 Martlar yaratmaktan geçiyor. Buradan ileriye doğru atılacak her adım, sadece kamu emekçilerinin kazanımı olarak kalmayacak, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin de önemli bir kazanımına dönüşecektir.
Öğrenci gençlik 6 Kasımda yaygın ve kitlesel bir şekilde YÖKü protesto etmiş, yoğun polis terörüne rağmen başta Beyazıt ve Kızılay olmak üzere alanları zaptetmiştir. Yüzlerce öğrenci gözaltına alınmış, buna karşılık onlarca ilde toplam onbinin üzerinde bir gençlik kitlesi YÖKe hayır! demiştir. Bu geçtiğimiz yıllara oranla bir gelişmeyi, öğrenci gençlik hareketinde de yeni bir dönemi işaretlemektedir. Özellikle okulların açılmasından 6 Kasıma kadar geçen süreçte öğrenci gençliğin içine girdiği (özelleştirmelere, faşist saldırılara, formasyon hakkının gaspına vs. karşı) hareketlilik bu kitlesellikte belirleyici olmuştur. Bu dönemi iyi değerlendirip öğrenci gençliğin yükselen mücadelesini örgütlü bir yapıya kavuşturmak başarılabildiği oranda gelecek kazanılabilecektir.
Tüm bu gelişmelerin gösterdiği şey sınıf ve kitle hareketinin yükselmekte olduğu gerçeğidir. Yükselmekte olan bu dalgayı büyütmek, örgütlü bir yapıya kavuşturmak ve onu komünist öncüsüyle buluşturmak partili kimlikle özdeşleşen bir sorumluluktur. Kavga barikatlarını yükseltmek için tüm gücümüzle mücadeleye!