Ailelerimiz, dostlar, kavganın yoldaşları!
F tipi hücrelere karşı 20 Ekim tarihinde başlatmış olduğumuz Süresiz Açlık Grevimiz, daha bugünden zaferi kazanacağımızı bizlere, sizlere, tüm topluma göstermiştir. Sizler bunun en canlı tanıklarısınız. Zaferi de sizlerin özverili mücadeleleriyle kazanıyoruz.
Sizlerin ziyaretlerinizde, mektuplarınızda, en temiz duygularla bizlere devamlı sorduğunuz gibi, SAG direnişinden başka yol yok muydu?
Bu sorunun yanıtı, Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar katliamında vardır. Bu sorunun yanıtı, Eskişehir tabutluğuna karşı üç kez yaşanan SAG direnişimizde, son olarak 96da gördüğünüz ÖO-SAG direnişimizde vardır. Bu sorunun yanıtı 70lerde direnişin yol göstericisi, Mahirin, Denizin, İbonun başeğmez, teslim olmaz, soylu devrimci tavırlarında vardır. Bu sorunun yanıtı, 12 Eylül zindanlarında dahi teslim olmayan, ölümüne direnen devrimci siyasal kavgada vardır. Özcesi bu sorunun yanıtı, haklı ve meşru taleplerimizde vardır.
Ne için ÖO merkezli SAG direnişindeyiz? Bugüne kadar yapımı süren, esas olarak devrimci tutsakları tecrit, yalnızlaştırma, işkence yöntemleriyle teslim alma, kişiliksizleştirme çerçevesinde gündeme getirilen F tipi denen hücre tipi cezaevlerinin kapatılması için.
Niçin direnişteyiz? Bütün bir halkı terörizm demagojisi ile suçlayarak zanlı haline getiren, işkence, katliam ve infazları yasalaştıran, bunları gerçekleştiren işkenceci katilleri koruyan, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının sadece F tipi hücrelerin yasal dayanağını oluşturan 16. maddesini değil, tamamen anti-demokratik olan ve sonuçları artık iyice görülen bu yasanın bütünüyle ortadan kaldırılması için.
Niçin böyle bir direniş? Kamuoyunda Üçlü Protokol olarak tanınan, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının ortak imzalarından oluşan, tutsakların savunma hakları ve tedavi hakları başta olmak üzere hak gasplarına yönelik, avukatlarımıza onursuz arama dayatmasını içeren protokolün iptal edilmesi için.
Ne için? Kuruluş amacı ve 1984den beri uygulamalarıyla engizisyon mahkemelerine rahmet okutan, özel-olağanüstü mahkemeler olan DGMlerin kapatılması, verdiği cezaların bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılması için.
Ne için? Buca, Ümraniye ve Diyarbakır, Ulucanlar katliamlarını yapanların ve sorumluların, kamuoyuna açık bir şekilde yargılanması, cezalandırılması için. Burdur Cezaevinde arkadaşlarımıza vahşice saldıranların, operasyon emrini verenlerin, kamuoyuna açık bir şekilde hızla yargılanıp cezalandırılmaları için.
Ne için? Değişik tarihlerde ve yerlerde gözaltındayken bizlere işkence yapanların açığa çıkartılması, kamuoyuna açık bir şekilde hızla yargılanıp, cezalandırılması için.
Ne için? Emekçi sınıfların ve ezilen Kürt halkının, demokrasi ve özgürlük mücadelesi önündeki anti-demokratik yasaların iptal edilmesi, siyasal hak ve özgürlükler için.
Gördüğünüz gibi, tüm taleplerimiz haklı ve meşrudur. Ve ancak, büyük bedeller ödenerek, kitleler tarafından sahiplenildiğimizde kazanılabilecek cinstendir. İşte bu zorunluluktandır ki, bini aşkın devrimci tutsak, SAG ile bedenlerini ölüme yatırmaya hazırlanmaktadır.
Ailelerimiz, halkın dostları, kardeşler!
Bugün faşist devlet, 20 Ekimde başlayan direnişimizle en zayıf noktasından vurulmuştur. Faşist rejim, bir yandan devlet güdümlü çetelerin ve bunlara alet olan adli tutsakların provokasyonuyla toplumu terörize etmeye çalışmaktadır. Çeteleşen devlet çürüyen düzen gerçeğini, 28 Ekim tarihinde, katliam provası olarak Gebze Özel Tip Cezaevinde yaptığı operasyonuyla da bir kez daha göstermiştir. Diğer yandan ise, F tipi hücrelere geçiş yapacağını pervasızca açıklayıp, af saldırısına hız vermiştir.
Her iki manevrayla amaçladıkları, emperyalizmin klasik havuç-sopa politikasını güncelleştirerek direnişimizi boğmaktır. Bunun için en büyük yardımcıları, destekçileri de, kirli çamaşırları Susurlukun devamı bankalar operasyonuyla açığa çıkan burjuva medyasıdır. İşçi-emekçi sınıfları, yoksul Kürt halkını devrimci tutsaklar şahsında teslim almak istemektedirler. Cezaevlerinde devrimci bilinci, sosyalizm inancını teslim almadan ülkede istikrar sağlayamayız diyen faşist rejimin sözcülerinin af oyunlarına kanacak mıyız? Yoksa çeteleşen devleti-çürüyen düzeni yargılayıp, hesap sorup onlara mı af dileteceğiz? İşte direnişimizin sizler şahsında halkımıza mesajı budur.
Sizler bugüne kadar devrimci tutsakları hiçbir zaman yalnız bırakmadınız. Sokaklarda, Cumartesi eylemlerinde, cezaevi önlerinde, en fütursuzca, en vahşi devlet baskısına karşı, sesimiz soluğumuz oldunuz. Hepinizle gurur duyduk ve onurlandık. Fakat Ölüm Orucuna dönüşmenin arifesinde olan direnişimiz, bizlerden ağır bedeller isterken, ailelerimiz, yakınlarımız, sınıfımız ve halkımızdan da daha fazla fedakarlık, eylemli destek beklemektedir. Tıpkı 24 Ekimde Ankarada ki Ulucanlar davasında gösterdiğiniz gibi, tüm alanlarda, sokaklarda, fabrikalarda ve okullarda, kitlelerin taleplerimizi sahiplenmesini, çeteleşen devletten, çürüyen düzenden hesap sormanızı bekliyoruz.
Bugün onurlu aydınlar miting örgütlemeye çalışıyorlar. İHD kurultay yapmaya çalışıyor. İşçiler, kamu emekçileri, öğrenciler, Kürt halkı, semt yoksulları sokağa çıkmak istiyorlar. Her miting, her kurultay, her iktisadi-demokratik eylemlilik, SAG-ÖO direnişimizin ve taleplerimizin kürsüsü olmalıdır. Bizler, şehitlerimizin kanıyla zindanları tutuşturuyor, ateşi körüklüyoruz.
Ve and olsun ki; sınıfımıza, halkımıza, sizlere layık olacağız, bayrağımıza bir kez daha leke düşürmeyeceğiz. Çete devletine diz çöktüreceğiz. Biz kazanacağız, biz kazanacağız!
Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz!
Yaşasın genel direnişimiz!
Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!
Yaşasın devrimci dayanışma!
31 Ekim 2000 günü sabah 06:00 sularında Bağımsızlık ve Vatan Dergisi'nin Cağaloğlu'ndaki bürosu polisler tarafından basıldı. Sabahın ilk saatlerinde, Bağımsızlık ve Vatan Dergisinin bulunduğu sokağa giriş-çıkışları yasaklayarak "katliama" gider gibi operasyon düzenleniyor. Yaşadığımız ülkede, mücadele biçimi ne olursa olsun, devlet kendisine karşı olan herkese saldırıyor. Açık legal bir dergi bile silahlı polisler tarafından karşılarında büyük silahlarla donanmış bir güce karşı operasyon çekiliyormuş gibi basılabiliyor, içeridekiler herkesin gözleri önünde işkenceden geçirilebiliyor. En küçük bir muhalefete bile tahammül edemeyen devlet, kendisine karşı olan her sesi susturmak istiyor. Boğmak istiyor. Yok etmek istiyor. Bunun için de saldırıyor, işkence yapıyor, katlediyor. Bağımsızlık ve Vatan Dergisi'ne yapılan baskın da bunlardan biridir.
Duvarları delerek girdikleri büroda bulunan herkese, daha büronun içinde işkence yapmaya başladılar. Ve Vatan Dergisi bürosunda bulunan 30 kişiyi yaka-paça gözaltına aldılar. Gözaltına alınanların hepsi yaralıdır. Ve sağlık durumları iyi değildir. Gözaltında bulunanların can güvenlikleri yoktur. "Demokratik", "Hukuk devleti" olduğunu iddia eden hangi ülkede böyle görüntülere rastlanıyor? Hangi ülkede yasal bir derginin duvarları kırılarak içeride bulunanlar hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltına alınıyor? Burası Türkiye... Ülkemizde polis, her istediğini canı istediği zaman gözaltına alma, işkence yapma ve katletme "özgürlüğüne" sahiptir. Bu hakkı ona devlet vermiştir. Polisine, ordusuna, MİT'ine, JİTEM'ine, "benim yanımda olmayan herkese istediğini yapabilirsin" demiştir.
Vatan Dergisinin basılması ve çalışanlarıyla birlikte işkenceden geçirilerek gözaltına alınması hücre hapishanelere karşı mücadeleyi boğmak amaçlıdır.
Vatan Dergisi çeşitli kereler polisin baskınlarına maruz kalmıştır. Bu baskının amacı ise F tipi hücre hapishanelerine karşı yürütülen mücadeleyi boğmak, hücrelere karşı çıkan her sesi susturmak amaçlıdır. Devlet tutsakları hücrelere kapatmak isterken, kendisine karşı çıkanları, teslim alma politikasına karşı mücadele edenleri baskı, işkence, katliam ile susturmak, sindirmek istiyor. Başaramayacaklar!
Gözaltılarla, işkencelerle hücrelere karşı yükselen sesi boğamayacaklar!
Bugün hapishanelerde hücre hapishanelere karşı başlattığımız genel direnişimiz, aynı zamanda devletin halkımıza yönelik saldırılarına barikat olmak içindir. Direnişe başladığımız ilk günden itibaren, direnişimizin sadece hapishanelerle sınırlı olmadığını, hücre hapishanelerin aynı zamanda tüm halka yönelik saldırıların bir parçası olduğunu söyledik. Bugün hücrelere karşı olan her kesime uygulanan şiddet ve baskı bunun açık göstergesidir. Ve 31 Ekim 2000 tarihinde Vatan Dergisi'ne düzenlenen baskın, devletin halka saldırısının somut örneğidir.
İşte bu yüzden diyoruz ki;
Hücrelere karşı olmak demokrasi istemektir.
Hücrelere karşı olmak işkenceye, sömürüye, baskıya karşı olmaktır.
Kendisine demokratım, duyarlıyım, insanım diyen herkesi hücrelere ve temel olarak halka yönelik tüm saldırılara karşı olmaya çağırıyoruz.