- Kızıl Bayrak'tan
- 1 Mayıs’ı devrimci taleplerimizle
- 1 Mayıs'ta alanlara
- 1 Mayıs’ı sendika ağalarının barikatını
- Düzenin gündemi ve 1 Mayıs
- 1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
- Küçük-burjuva akımların
- Emperyalist yağmaya ve talana karşı
- Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Emek
- Direnişçi İZSU işçilerinin kaleminden...
- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları
- Parti amblemi üzerine
- Geçici başarının gizledikleri
- Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
- Bartın Cezaevi’ndeki devrimci tutsakların
- Washington gösterileri: Seattle
- Bolivya:
- Zimbabwe:
- İran:
- Komünist militanlardan...
- Faaliyet alanlarından...
- Mücadele postası...



 
 
Washington gösterileri: Seattle’da dışa vuran mücadele dinamiginin açtıgı yoldan ilerledi

Kapitalizme karşı toplumsal öfke büyüyor


Geçen yılın Kasım ayı sonunda Dünya Ticaret Örgütü’nün Seattle’daki zirve toplantısını sabote etmeyi başarmış olmanın verdigi özgüven ve deneyimle, kitle hareketi bu kez kendisini Washington sokaklarında ifade etti. Olaganüstü polisiye tedbirlerinin alındıgı, sıkı bir denetimin uygulandıgı Washington, geçen Kasım’da Seattle’de oldugu gibi, bir savaş alanına dönüşmedi. Ama buna ragmen İMF ve Dünya Bankası’nın maliye bakanları düzeyindeki toplantıları sekteye ugradı, bazı bakanlar toplantı salonuna girmekte zorluk çektiler. Seattle’da kazanılmış olan mevzilerin sagladıgı avantajlar, Washington’un göstericiler tarafından bir kürsü olarak kullanılmasını kolaylaştırdı. Çünkü, Seattle emekçi kitleler için bir süpriz olmuş ve dikkatlerin bu kez Washington zirvesine çevrilmesinin manivelasını oluşturmuştu.

Kasım ayında dünyanın degişik ülkelerinden binbir güçlükle gelen kitleler, ABD emekçilerinin önemli ölçüde yabancılaşmış oldukları bir mücadele heyecanını Seattle’a taşımışlar, onların da kabuklarını yırtmalarının ortamını yaratmışlardı. Seattle’a taşınan bu dinamik mücadele ruhunun yanısıra, dünyanın tüm emekçi sınıflarının ve yoksul halklarının temel talepleri uluslararası bir platformda ortakça ifade edilme olanagına kavuşmuştu. Böylece, emekçi kitlelerin mücadele tarihinde ilk kez merkezi bir eylem aracılıgıyla insanlıgın ortak talepleri tek merkezden ve hep birlikte dünyaya haykırılmış oldu.

Seattle sokaklarında kapitalist sistemin kendisi devrimci bir söylemle teşhir edilmemiş olmasına karşın, açılan çıgırı genel bir perspektifle degerlendirmek zorundayız. Zira, Seattle’da başlatılan ve geçen hafta Washington’da sürdürülen kitle gösterilerinin ufku uluslararası sermayenin en göze batan kurumlarının teşhiri ile sınırlı kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, hedef alınan sermaye sisteminin kendisi degil sistemin kurumlarının politikasının yarattıgı sonuçların en kabalarıdır. Oysa, geri kalmış ülkelerin astronomik düzeyde borçlandırılmalarına yolaçan, özellikle Afrika kıtasını kasıp kavuran sefaleti yaratan, vahşi bir biçimde dogayı tahrip eden, yerel savaşları körükleyen esas sorumlu kapitalist sistemin kendisidir.

Sorunun bu yönünün saklı tutulması kaydıyla, Seattle’da başlayan sürecin gelecekteki mücadeleler için bir yolaçma, bir perspektif kazandırma işlevi gördügü açıktır. Zira, yıllardan beri anti-kapitalist mücadelenin düzeyi, birçok nedenden ötürü, son derece geri bir seviyede seyretmektedir. ‘80’li yılların başlarından bu yana gelişen sınıf hareketinin bu zayıflıgı nedeniyle, Sovyetler Birligi’nin dagılması ile birlikte başlayan karşı-devrimci saldırı kampanyası sonucunda işçi ve emekçi sınıflar tarihin en agır darbelerine hedef oldular. Ancak, burjuvazinin saldırıları genellikle fiziki şiddet eşliginde icra edilmedigi için, etkileri daha sonra sonuçları üzerinden hissedilmektedir. Sermayenin işçi sınıfına yönelik saldırılarının çeşitliligi ve boyutları o kadar yüksek düzeydedir ki, günümüzde mücadele sözkonusu oldugunda, akla gelen ilk refleks tarihsel kazanımların kırpılmasını sınırlı tutmak olmaktadır. İşçi ve emekçi sınıfların düzenden yeni haklar koparabildikleri ciddi bir örnekten sözetmek çok zordur. Kısacası sermaye düzeni tarihinde hiçbir zaman bu kadar küstah davranma olanaklarına sahip olmamıştır. Onun için, sermayenin azgın saldırılarına karşı yer yer yaşanan işçi sınıfının nefsi müdafaa niteligindeki çıkışları sürecin esas karakterini belirlemekten çok uzaktır.

Sermaye düzeninin yaklaşık on yıl boyunca yaşadıgı rehavet dönemi artık kapanmak üzeredir. Bunun elbette henüz somut bir göstergesi yoktur. Sermaye düzeninin günümüzdeki altın çagının kapanmak zorunda oldugunun sihirli göstergesi tarihsel deneyimlerde saklıdır ve kendisini her zaman döne döne kanıtlamıştır. Çünkü sınıf mücadelelerinin tarihi, degişik uzunluktaki inişli çıkışlı dönemlerin toplamından, birbirlerini izlemelerinden oluşmaktadır. Sınıflar arası mevcut güçler dengesi alternatifi olmayan bir mutlaklık degildir. Yani, pek uzak olmayan bir gelecekte sermaye sahibi bir avuç parazit whisky kadehinin önünde oturup borsada vurgun vurmakla meşgul olurken, dünyanın milyarlarca işçi ve emekçisi iseOrtaçag koşullarında, angarya çalışacaklar! Günümüzde hüküm süren koşullarını kalıcı kabul etmek, zorunlu olarak beraberinde insanlıgın böyle bir geleceginin olacagına da ciddi bir biçimde inanmayı getirir. Oysa, kurgu bilim romanlarına bile henüz konu olmamış böyle bir perspektifi sermayenin en azgın savunucuları bile akıllarının ucundan geçirmemektedirler.

Sermaye düzeninin altın çagının kapanmaya yüz tutugunun başlıca göstergelerinden birisi, düzenin iç çelişkilerinin keskinleşme seyri izlemesidir. Eskiden iki borsa krizi arasındaki süre onyıllarla hesaplanıyordu. Hatta, 1929 çöküşünden sonra ilk ciddi borsa krizi 1987 yılında yaşandı. Kriz arası süre günümüzde artık nerdeyse haftalık bir karakter kazanmış durumda. Bu sermaye düzenin temel dengelerinin dayandıgı hassasiyetin düzeyini gösteriyor. Konu hakkında yapılan, çag degişti, herşey modern, her dönemi aynı kriterlerle degerlendiremeyiz, 1929 yılında kapitalist dünyanın tüm borsaları çökmüştü, şimdi öyle olmuyor türünden degerlendirmelerin hiçbir ciddiyeti yoktur. Her defasında milyarlarca doları devreye koyarak, çorap sökügü gibi ilerleyecek bir toplu çöküşü engelliyorlar. Kapitalizmin dünya ölçeginde entegre bir yapı kazanmış olması, borsa krizlerinin işbirligi ve dayanışma sonucu kontrol altında tutulmasını olanaklı kılmaktadır. Ama sözkonusu krizlerin frekanslarının ve ölçeklerinin artması, beraberinde kontrol olanaklarının da aynı hızla azaldıgı anlamına geliyor. Bu ise toplu bir çöküşün bir gün kaçınılmazlaşacagının işaretidir.

Sermayenin altın çagının kapanmaya yüz tuttugunun ikici göstergesi ise, dünyanın degişik ülkelerinde farklı biçimlerde yeniden yükselmeye başlayan işçi ve emekçilerin mücadele girişimleridir. Sermayenin saldırıları karşısında yıllar boyu savunmaya çekilmiş olan işçi ve emekçi kitleler artık çaresizlik içinde savaşım refleksine sarılmaya başlıyorlar. Son birkaç yıl içinde dünyada yaşanan mücadele deneyimlerinin toplamına baktıgımızda ve degişik mücadele girişimlerinin ortak niteligini saptamaya çalıştıgımızda, ortaya çıkan tablo emekçi sınıflarda bir savaşım dinamiginin geliştigini göstermektedir. Sadece günlük basında sistematik olarak tersyüz edilerek işlenen işçi, emekçi, memur, ögrenci ve köylü mücadeleleri üzerinden bakıldıgında, dünyanın her ülkesinde aynı emekçi katmanların benzer taleplerle, ortak formülasyonlarla hareket ettikleri çok net bir biçimde görülmektedir.

Bu iki gösterge, kapitalizmin iç çelişkileri ile emekçilerin savaşım istemleri, bir arada ve ilişki içinde irdelendiginde, elde edilen sonuç ufukta bir mücadele perspektifinin dogmaya başladıgını kanıtlıyor. Önce Seattle’da ve ardından da Washington’da yaşanan kitle gösterilerinin esas anlamı ve önemi bu çerçevede tanımlanmalı ve ölçülmelidir. Sermayenin uluslararası kurumlarını hedefleyen, teşhir eden sözkonusu popüler protesto dalgası tabuları yıkmakla, sonuçlar düzeyinde de olsa, kapitalizme karşı toplumsal öfkeyi seferber etmekte ve açıga çıkartmaktadır. Böylece ilk işaretlerini vermeye başlayan bu mücadele sürecinin yolunu açmaktadır. Dahası işçi ve emekçilerin enternasyonalist dayanışmasının ne kadar can alıcı ve etkili oldugunu göstermektedir.

Başını sivil toplum örgütlerinin çektigi bu popüler protesto dalgası kendi içinde irdelendiginde, nesnel olarak sınıf mücadelesinin üzerine çökmüş ölü topragını çatlattıgını göstermektedir. Oysa sivil toplum örgütlerinin oluşumunun ve teşvik edilmelerinin gerisinde, devrimci dinamikleri ezmek, sınıfın sendika ve partilerini devre dışı bırakmak yatmaktaydı. Fakat süreç bugün tersinden işlemeye başladı, sermaye düzeninin kolladıgı sivil toplum örgütleri kapitalizmin taşkınlıklarını teşhire koyuldular. Onlar Seattle’da, Davos’ta, Washington’da kapitalizmin tahrip edici sonuçlarını ne kadar güçlü teşhir ederlerse, sistemin Tobin vergisi ile evcilleştirilmesinin, Afrika ülkelerinin borçlarının iptali ile insancıllaştırılmasının propagandasını yaparlarsa, sermayenin egemenliginin teşhirini o kadar kolaylaştırmış olurlar.

Diger taraftan, sermaye kurumlarını protesto hareketinin ileriye yönelik bir takvime baglanmış olması 1 Mayıs’ın, 9-10 Haziran tarihli Brüksel’deki Avrupa patronlarının toplantısının, 26-30 Haziran’da Cenevre’de yapılacak olan Birleşmiş Milletler Örgütü sosyal zirvesinin, 11-12 Eylül’de Prag’da yapılacak olan Dünya Bankası ve İMF’nin zirve toplantısının şimdiden hedef seçilmesi, eyleme kendi içinde bir perspektif kazandırmaktadır. Ayrıca, kitle hareketi uzun soluklu olma sürecine girdigi gibi, zamanla formüle edilen taleplerde de bir artışın yaşandıgı görülmektedir. Seattle gösterisi esas olarak Dünya Ticaret Örgütü’nü hedefliyordu. Deyim yerindeyse, tencerenin kapagının aralanması ile birlikte, Ocak ayında Davos zirvesi, Nisan ayında ise İMF ile Dünya Bankası da hedef listesine eklendi.

Uluslararası sermaye kurumlarının her zirve toplantısının, yetersiz de kalsa kapitalizmin farklı açılardan teşhir edildigi bir kürsüye dönüştürülmesi, sessizlige, kaderine boyun egmeye mahkum edilmiş işçi ve emekçilere cesaret verme, onları kavgaya teşvik etme, çagırma fonksiyonu görüyor. En son militan örneklerini Ekvador’da, Güney Kore’de, Bolivya’da gördügümüz emekçi sınıf ve kitlelerin talebi de budur. Yılların kapitalist soygun ve vahşet mekanizmasına karşı biriktirdigi öfkeyi enerjiye dönüştürerek açıga çıkartma! Kısacası, kapitalizmin çok sivrilmiş uçlarını kırma talebiyle yola çıkmış olan gösteri kervanı, beraberinde çok daha farklı bir protesto ve mücadele dinamiginin dogmasının koşullarını yaratıyor.



İMF ve Dünya Bankası’nın ilkbahar oturumu onbinlerin protestolarıyla sona erdi


İMF ve Dünya Bankası’nın ilkbahar oturumunun son gününde, protestoyu yükselten kitleler polisin azgın saldırılarına maruz kaldılar. Polis sabahın erken saatlerinden itibaren protesto eylemlerini sürdüren, barikat kuran kitleleri gözyaşartıcı bombalar kullanarak coptan geçirdi. Cumartesi gününden bu yana gözaltına alınan eylemcilerin sayısı 1300. İMF ve DB toplantısı başladıgı günden itibaren, İMF ve Dünya Bankası binaları ve Beyaz Saray çevresi dikenli tellerle çevrilerek yogun güvenlik önlemleri alındı. Buralarda çalışan memurlara Pazartesi günü için izin verildi. 750’nin üzerinde İMF ve DB görevlisi toplantıya sabahın 5’inde silahlı muhafız konvoyları eşliginde getirilebildiler.

Pazar günü 35 bin kişi toplantının yapıldıgı binaya dogru yürüyüşe geçti. Yürüyüş genç anarşistlerden çevreci pasifistlere, feministlerden ögrencilere kadar degişik toplumsal kesimleri içeriyordu. Ögleden sonra ise sendikaların çagrısıyla işçiler ve solcu gruplar da katılarak protesto barikatlarında yerlerini aldılar. Amerika’daki sendikalı işçilerin diger toplumsal hareketlerle birlikte mücadele etmeleri, DTÖ’nün Seattle’daki protestoları içinde dogmuştu ve eşi görülmemiş bir manzarayı oluşturuyordu.

Pazartesi hiç durmadan yagan yagmura ragmen, 5 bin kişilik bir kitle askeri işgal görünümündeki kentte yine sokaklara çıkarak protestolarını sürdürdüler. Yürüyüş birliginin taktik komitesince polis barikatına saldırarak onu aşmak kararı alındıysa da bu gerçekleştirilemedi. Burada polis 500 kişiyi gözaltına aldı.

Bir kez daha İMF ve Dünya Bankası’nın toplantısı günler önce kentte alınan sıkı güvenlik önlemleri ve terör sayesinde gerçekleştirilebildi. İMF ve Dünya Bankası bir kez daha işçi ve emekçilerin yaygın, militan, kitlesel eylemlilikleriyle protesto edildi. Bir yıl önce Washington’da protesto edenlerin sayısı birkaç düzineyi geçmezken, bugün onbinlerce kişi sokaklara çıkarak günlerce protestolarını sürdürüyorlar. Artık hiçbir İMF toplantısı kitlelerden gizli ve habersizce gerçekleşemiyor.



Ankara’daki eyleme üçyüz civarında emekçi katıldı

Emperyalizmin küresel saldırılarına
karşı küresel direnişe!


İMF ve Dünya Bankası’nın yıllık bahar dönemi toplantıları Washington’da yapılırken, bu emperyalist sömürü ve soygun kurumları, dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, ezilen halklar, çevreciler, insan hakları savunucuları tarafından protesto edildi. Emperyalistlerin dünya işçi-emekçi ve ezilen halklarına kan kusturan saldırıları “küresel direniş” şiarlarıyla yanıtlandı. Emperyalizmin küresel saldırılarına karşı Seattle’de yakılan ateş bu kez Washington sokaklarına taşındı. Yalnızca İMF ve Dünya Bankası toplantısının yapıldıgı ABD’de degil, pek çok ülkede koordineli protesto gösterileri gerçekleştirildi.

İMF-Dünya Bankası’nın saldırı politikalarıyla yıkıma sürüklenen Türkiye işçi ve emekçileri de alanlara çıkarak, hem İMF-Dünya Bankası şahsında emperyalizmi protesto ettiler, hem de Washington sokaklarını direniş alanına çeviren emekçileri selamladılar. “Küresel saldırılara küresel direniş”in Türkiye ayagının örgütlenmesi DİSK tarafından yapıldı.

Ankara’da da, Ankara 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin çagrısıyla, 17 Nisan’da YKM önünde bir protesto gösterisi gerçekleştirildi. Yaklaşık 300 kişinin katıldıgı gösteride emperyalizm ve onun saldırı kurumları protesto edildi.

Gösteri KESK şubeler platformu adına Veysel Yıldız tarafından yapılan konuşmayla başladı. Veysel Yıldız konuşmasına; “Küresel saldırılara karşı biz de buradan haykırıyoruz; kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sözleriyle başladı. Emperyalizmin dünya çapındaki küresel saldırılarını ve bu saldırlara karşı gösterilecek küresel direnişin gerekliligini anlattı ve Seattle direnişçilerinin küresel direnişin ilk adımını attıklarını, bu evrensel hareketin 1 Mayıs’ın yaklaştıgı şu günlerde çok daha anlamlı oldugunu söyledi. Ve 1 Mayıs’ta alanlara çıkarak sermayeye ve emperyalizme daha güçlü bir yanıt verilmesi gerektigini vurgulayarak 1 Mayıs çagrısıyla konuşmasını bitirdi. Daha sonra İMF ve Dünya Bankası ıslık ve alkışlarla protesto edildi. Gösteri, atılan sloganlar ve 1 Mayıs’ta buluşmak dilegiyle bitirildi.

Gösteri boyunca, İMF-Dünya Bankası ve emperyalist politikaları, sermayenin son dönem saldırılarını protesto eden sloganlar atıldı. Bu sloganlardan bazıları; “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “İşçilerin birligi sermayeyi yenecek!”, “Kahrolsun emperyalizm!”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “MAİ, MİGA, tahkim, kahrolsun emperyalizm!”, “Yaşasın halkların kardeşligi!”, “AB birligi, patronların birligi!”, “Hücreleri parçala, tutsaklara sahip çık!”, “İMF degil, üreten yönetsin!”, “Yaşasın 1 Mayıs!”
Gösteride Kızıl Bayrak imzalı 1 Mayıs bildirileri dagıtıldı. Yogun kuşlama yapıldı.
Emperyalizmin uluslararası saldırı politikalarına karşı küresel direnişe, 1 Mayıs’ta alanlara!

Kızıl Bayrak/Ankara



Emperyalizmin bekçi köpekleri
eylemi bir kez daha azgın bir terörle karşıladılar

İMF İstanbul’da da protesto edildi


İMF’nin 16 Nisan’daki kuruluş yıldönümü dünya çapında protestolara sahne olurken 17 Nisan’da İstanbul’da içinde İEP’in de çagrıcı olarak bulundugu bir protesto eylemi yapıldı. “Emperyalist kölelige hayır!”, “Kahrolsun İMF!”, “Kahrolsun kapitalizm!”, “Yaşasın özgürlük, yaşasın sosyalizm!” şiarlarıyla yapılan çagrıya uyan protestocular, Dolmabahçe’ye yürümek üzere Gümüşsuyu’nda biraraya gelmeye çalıştılar. Polisin Dolmabahçe’den Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne kadar yogun güvenlik önlemleri aldıgı görüldü. Yüzlerce çelik yelekli robocop, panzerler ve zırhlı özel tim araçları adeta bir iç savaşa karşı hazırlanıldıgı görüntüsü veriyordu.

İlk biraraya gelme girişimi İTÜ Gümüşsuyu Kampüsü’nün biraz aşagısındaki durakta gerçekleşti. Burada bulunan yaklaşık 30-40 kişilik bir kitle anında polisin saldırısına maruz kaldı ve büyük bir kısmı vahşi bir şekilde gözaltına alındı. Bu arada gözaltına alınanlar sloganlar atıyor, bir kısmı ise kuşlama yapıyordu.

Ardından ise eylem fakültenin kapısına dogru sıçradı. Burada Kızıl Bayrak ve Özgür Genç pankartları açarak yürüyüşe geçmeye çalışan kitle de polisin vahşetine maruz kaldı. Burada da gözaltılar yaşandı. Bütün bunların yanında kampüs bahçesinde de pankart açıp yürüyüşe geçen Koordinasyon yanlısı ögrenciler de gözaltına alındılar. Polis fakülteye giriş çıkışları durdurdu. Çevrede yogun bir terör estirdi. Günün sonunda gözaltına alınanların sayısı 50-60’ı bulmuştu.

Bu eylemin, daha başladıgı yerde azgın bir devlet terörüyle dagıtılmasına, bazı çagrıcıların ciddiyetsizligine, organizasyon sorunu vb.ne ragmen ses getirdigi biliniyor. Amerika’daki anti-kapitalist, anti-emperyalist gösterilerle çakışması nedeniyle, burjuva medya bile “eylemler Türkiye’ye de sıçradı” türünden başlıklarla haber yapmak zorunda kaldı. Oysa, çagrıcılardan İEP, kendi çagrısına kendisi bile uyma ihtiyacı duymazken, bir başkası (Atılım çevresi) yaptıgı basın açıklamasında “ögrenci eylemi”nin saldırıya ugradıgını yazıyordu.

Solda bazı kesimlerde ciddiyet yoksunlugu yapısal bir zaaftır. Bu denli ciddi bir çagrının bu kadar ciddiyetsiz tutumlara vesile olması ibret vericidir.

Kızıl Bayrak/İstanbul



17 Nisan Küresel Eylem Günü’nde:

Adana Demokratik Muhalefet Platformu’ndan Washington eylemcilerine destek


Demokratik Muhalefet Platformu, 1 Mayıs’a hazırlık ve İMF ve Dünya Bankası’nın Washington toplantısını protesto eden göstericilerle enternasyonal dayanışma amacıyla, 17 Nisan Pazartesi “küresel eylem” gününde, Ugur Mumcu Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamayı platform adına Şehmuz Kaya yaptı. Emperyalist kuruluşların Seattle ve Davos’ta organize ettigi toplantıların onbinlerce işçi ve emekçinin öfkeli protestolarıyla yarıda kaldıgını vurguladı. Bugün de Washington’da, emperyalizmin simgesi haline gelmiş iki büyük örgütün, İMF ve Dünya Bankası’nın yine bir toplantı düzenledigini; 182 ülkenin maliye bakanlarının bir araya gelecegini; bu örgütlerin önerdigi politikaların; işsizlik, gelir adaletsizligi, yoksulluk, sosyal güvenlik ve kamu hizmetlerinin çöküntüye ugraması, işçi-emekçilerin yaşam düzeylerinin düşmesi, sendikasızlaşma gibi sonuçlara yolaçacagı; bu politikaların ülkemizde de hızla uygulamaya sokuldugunu, hükümetlerin bu politikalara teslim olduklarını, hatta savunucusu haline geldiklerini söyledi. Bu politikaları kabul etmeyen işçi sınıfının sendikal örgütleri mücadele verecektir; tüm emek örgütlerinin buna karşı bir araya gelerek sınıfsal tepkilerini ortaya koymaları gelecegimiz bakımından yaşamsal önemdedir denildikten sonra, açıklama, tüm sendikalar ve demokratik kitle örgütlerini, küresel emperyalist örgütlerin politikalarına karşı birlik ve dayanışmaya çagırıyoruz, sözleriyle sona erdi.
İMF defol, bu ülke, bu halk satılık degil!

Kızıl Bayrak/Adana


ARSIV ANA SAYFA