- Kızıl Bayrak'tan
- 1 Mayıs’ı devrimci taleplerimizle
- 1 Mayıs'ta alanlara
- 1 Mayıs’ı sendika ağalarının barikatını
- Düzenin gündemi ve 1 Mayıs
- 1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
- Küçük-burjuva akımların
- Emperyalist yağmaya ve talana karşı
- Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Emek
- Direnişçi İZSU işçilerinin kaleminden...
- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları
- Parti amblemi üzerine
- Geçici başarının gizledikleri
- Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
- Bartın Cezaevi’ndeki devrimci tutsakların
- Washington gösterileri: Seattle
- Bolivya:
- Zimbabwe:
- İran:
- Komünist militanlardan...
- Faaliyet alanlarından...
- Mücadele postası...



 
 
Bartın Cezaevi’ndeki devrimci tutsakların açıklaması:

Sessiz imha politikası tam bir pervasızlıkla hayata geçiriliyor

Kamuoyuna!
Ülkemiz hapishanelerinde uygulanan sessiz imha politikasının sonucunda onlarca tutsak katledilmiştir. Bugün de, kamuoyuna defalarca yansıdıgı gibi, onlarca tutsak ölüme terkedilmiş durumdadır.

Bizler de bulundugumuz Bartın Özel Tip Hapishanesi’nde sessiz imhadan nasibimizi almaktayız.

1998 yılında bizlerin talebi ve zorlamasıyla hapishane personelini de kapsayan Hepatit-B taraması yapıldı. Tarama sonucu 21 kişinin Hepatit-B virüsü taşıdıgı ortaya çıktı. Bu sonucun ögrenilmesinin üzerinden iki yıl gibi bir zaman geçmesine karşın, hiçbir tıbbi önlem alınmamıştır. Ve bugün, 21 sayısının kaça çıktıgı tarafımızdan bilinmemektedir.

1998 yılında yapılan taramada koguşumuzda bulunan arkadaşlarımız Hüseyin Özarslan, Bekir Baturu ve Hasan Hayri Alp’te de Hepatit-B hastalıgının oldugu açıga çıkmıştı. Bir süre sonra arkadaşlarımızın rahatsızlıkları arttı. Hüseyin Örzarslan ve Bekir Baturu, Bartın Devlet Hastanesi tarafından yapılan tahliller sonucu, hastalıkları ilerledigi için, İstanbul Haydarpaşa Hastanesi’ne sevk edilmişlerdir.

Bizler bu arkadaşlarla birarada yaşamakta, aynı havayı solumakta, aynı kaptan yemek yemekteyiz. Bulundugumuz hapishane koşulları düşünüldügünde, hastalıgın bizlere bulaşma riski oldukça yüksektir. Bunun önüne geçmek istedik. Hapishane idaresinden koruyucu aşı yapılması talebinde bulunduk. Bu talebimizi içeren dilekçemizi 10 Mart 2000 tarihinde Cumhuriyet Savcılıgı’na verdik. Günler sonra Bartın Saglık Müdürlügü tarafından verilen cevapta; Saglık Bakanlıgı’nın çıkardıgı genelge ile koruyucu aşının yasaklandıgı tarafımıza iletildi. Gösterilen gerekçe, bu ve benzeri aşıların masraflarının yüksek olmasıydı. Saglık Bakanlıgı masrafların Adalet Bakanlıgı tarafından ödendigi takdirde yapılabilecegini söylemektedir.

Ancak, Adalet Bakanlıgı da ödenek yetersizligi vb. gerekçelerle bu aşıları yaptırmayacagını söylemektedir. Bunun dogru olmadıgını bütün kamuoyu bilmektedir. Ödenek yok diyenler trilyonlarca lirayı tutsakları teslim almak için yaptırdıgı F tipi hücrelere harcamaktadır. Hücrelere gelince kesenin agzı açık, tutsakların saglık vb. sorunlarına gelince kapalı. Hepsinin aldatmaca oldugu ortada. 17 Ocak 2000 tarihinde çıkarılan üçlü protokolde tutsakların bütün saglık sorunlarının çözülecegi iddia edilmekteydi. Yaşadıklarmız göstermektedir ki, bu iddia tamamen yalandır, demagojidir. Devlet ve kurumları biz devrimci tutsakların degil saglık sorunlarını çözmek, bir an önce ölmesini istemektedir.

Yaşadıklarımız da devletin devrimci tutsakları sessizce imha etmesinin yöntemlerinden birisidir. Özgür tutsakları F tipi hücrelere doldurup katletmek isteyenlerin niyeti bu örnekte daha somut ortaya çıkmaktadır.

Bütün kamuoyunu, tutsakları her türlü katletme, sindirme politikalarına yönelik yapılan saldırılara karşı duyarlı olmaya çagırıyoruz.

DHKP-C, TKP(ML), TKİP, TKP/ML tutsakları/Bartın Hapishanesi



Bursa Cezaevi’nde operasyon hazırlıgı:

Devlet yeni katliamlar peşinde!


Mayıs ayı yaklaşıyor. Sermaye devleti cezaevinde yaşanan sorunlardan dem vurarak, tek çözümün F (hücre) tipi oldugunu ve 2000 Mayıs’ında hücreleri açacagını bir yıl öncesinden duyurmuştu. Bu süre içerisinde saldırıların ardı arkası kesilmedi.

26 Eylül’de Ulucanlar’a vahşice saldırarak 10 devrimciyi saatlerce süren işkenceyle katletti, onlarcasını sakat bıraktı. Yetmedi, zorla sürgün ettigi yaralı tutsaklara götürüldükleri cezaevlerinde de saldırdı, tedavilerini engelledi, aile ve avukat görüşlerine izin vermedi. Yetmedi, devrimci tutsakların onlarca yıllık bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımları hiçe sayan ve yeni katliamların önünü açan bir protokolü uygulamaya soktu. Geçtigimiz haftalarda da Burdur, Bartın, Sagmalcılar ve daha bir çok cezaevinde özel tim ve robocoplarla operasyon provalarına başladı.

Bursa Cezaevi’nde son bir aydır baskılar artmış bulunuyor. Aile görüşleri engellenmeye ve tutsakların hakları gaspedilmeye çalışılıyor. Son olarak ise 14 Nisan günü saat 23.00’te keyfi bir biçimde devrimci tutsakların bulundukları koguşların kapıları kilitlenmiştir. Bu gelişmenin adım adım hücreye geçiş oldugunu bilen tutsaklar koguş kapılarını kırmış ve malta işgaline başlamışlardır. 15 Nisan günü tutuklu yakınları, İHD yöneticileri ve avukatların cezaevi idaresiyle görüşme talepleri reddedilmiş; 17 Nisan’da Bursa Cumhuriyet Savcısı Emin Özler ile yapılan görüşme ise sonuçsuz kalmıştır.

19 Nisan’da aileler, avukatlar ve siyasi partilerin ortak olarak yaptıgı basın açıklaması sonrasında ailelerin tutsaklarla görüşme talepleri yeniden reddedilmiştir. Tüm bu gelişmeler bizlere Ulucanlar katliamı öncesindeki süreci anımsatmaktadır. Ulucanlar’da koguş işgalinin yaşandıgı günlerin ertesinde, başta aile ve avukat görüşlerinin yasaklanması olmak üzere, tutsakların tüm hakları elinden alınmış, dışarıdaki hayattan tümüyle tecrit edilmişlerdi. Bursa Cezaevi’ndeki gelişmeler bu nedenle kaygı vericidir. Sermaye devletinin Bursa Özel Tip Cezaevi’ndeki pratigi, hücreleri tamamlamadan, varolan cezaevlerini hücreye dönüştürmek dogrultusundaki niyetini gözler önüne sermektedir.

Şurası bilinmelidir ki, devrimci tutsaklar geçmişte oldugu gibi bugün de tabutluklara girmeyecekler ve onları ölümüne parçalayacaklardır. Dışarıda ise tutsak yakınları ve devrimciler sermayeye diz çöktürene kadar mücadelede kararlıdırlar.



İzmir İHD Cezaevleri Komisyonu’nun açıklaması:

Burdur’da katliama izin vermeyelim!


4 Nisan 200 tarihinde Burdur Cezaevi’nden mahkemeye götürülecek olan H. Ali Günay, Selahattin Hıra, Kemal Denli, Barış Gönülşen, Mustafa Selçuk, Erdal Gökoglu ve Mürüvet Küçük isimli hükümlüler, cezaevinde yaşanan son gerginlik sürecine de dikkat çekerek, cezaevi idaresinden “saldırı olmayacak” güvencesi vermesini talep etmişler ve güvence almazlarsa mahkemeye gitmeyeceklerini ifade etmişlerdir. Cezaevi idaresi “biz içeri girer ve zorla alırız” şeklinde tehditlerde bulunmuş, görüşmeler sürdürülmüş ve ciddi olaylar yaşanmaması için “güvence” alınmıştır. Mahkemeye gidişte herhangi bir sorun yaşanmamış, dönüşte Mürüvet Küçük isimli bayan hükümlü ayrı bir ringe bindirilmiş ve erkek hükümlülerin bindirildigi ringte cezaevinde görevli olmayan özel askeri grup oldugu farkedilmiştir.

Özel askeri grupla cezaevi bahçesine getirilen hükümlülere “tek tek üzeriniz aranarak indirileceksiniz” denilmiştir. Mahkemeye gidiş-gelişte sürekli asker denetiminde bulunan, elleri ikişer ikişer kelepçeli olan hükümlüler “Sizlerin eşliginde gittik, böylesi bir aramaya niçin gerek duyuluyor?” dediginde saldırı başlıyor. Cezaevi müdürlerinin idare binasından seyrettigi bu olayı, bazı cezaevi görevlileri de olayın yaşandıgı bahçede çay içerek izliyorlar. Saldırıda özellikle kafa-boyun-hayalara tekme-cop-kalas-silah kabzası ile vuruluyor.

Saldırıda Barış Gönülşen’in kafası patlıyor, Kemal Denli’nin kolu çıkıyor, yine ismini ögrenemedigimiz bir hükümlünün de kafası patlıyor. Diger hükümlülerin de vücutlarının büyük bir kısmı darp ediliyor. Saldırı anında sloganları duyan cezaevindeki diger hükümlüler olayı protesto için maltaya iniyor. Yaralılar hakkında cezaevi doktorunun rapor tutması engelleniyor ve basit bir tutanak tutuluyor. Cumhuriyet Başsavcısı gelerek, “olaydan üzüntü duydugunu, kendisinin haberi dışında geliştigini” belirtiyor.

Hükümlülere “güvence” verilmesine ragmen, organize oldugu hissedilen böylesi bir saldırının yaşanması bizleri Burdur Cezaevi açısından endişelendirmektedir. 25 Nisan 2000 tarihinde 40-50 kişilik hükümlü grubunun yeniden mahkemeye çıkarılacagı Burdur Cezaevi’nde böylesi insanlık dışı saldırıların yaşanmaması ve sonucu onarılamaz olayların yaşanmaması için yetkilileri acilen göreve çagırıyoruz.

F tipi cezaevleri sürecinin başlatıldıgı, hücre inşaatlarının tamamlandıgı bu süreçte, tüm insanlıgı “hücreye hayır” demeye ve cezaevlerinde yaşanan sorunlara, insanlıga, insan onuruna, yaşam hakkına sahip çıkmaya çagırıyoruz.

İzmir İHD Cezaevleri Komisyonu
15 Nisan 200



İHD İzmir Şubesi’nin “hücre tipi”ne karşı
çalışmaları sürüyor


İstanbul’da toplanan İHD Şubeler Platformu bir dizi eylem ve etkinlik kararı aldı ve Genel Merkez kararıyla şubelere bildirdi. Bu etkinlikler, bildiri, afiş, imza kampanyası vb. olarak planlanıyor. Tüm bunların uygulanması her ilin kendi özgünlüklerine dayansa da, bazı pratik (örnegin bildiri dagıtımı) çalışmaların aynı saatte yapılması kararlaştırıldı.

Bu kararlar dogrultusunda ilk önce, “Hücre tipi cezaevi insanlık suçudur!” başlıklı bildiri Kemeraltı girişinde dagıtıldı. İnsanların ilgisi ve tepkisi çok olumlu oldu. 6 Nisan’da yapılan bu dagıtıma 12 kişi katıldı.

8 Nisan’da ise, “Uşak Cezaevi Dosyası” adı altında İHD İzmir Şubesi’nde bir basın toplantısı yapıldı. Bu toplantıya oldukça iyi bir katılım gerçekleşti. Cezaevindeki yemek sorunu, yatak sorunu ve mahkemeye geliş-gidişlerde uygulanan baskı ve tehditler tek tek anlatıldı.

Merkezi bildiri ile İHD Cezaevi Komisyonu’nun hazırladıgı üç ayrı bildiri 28 sendika şubesine dagıtıldı. Bazı sendikalar olumlu bulmakla birlikte, duyarlılıgın çok zayıf oldugundan bahsettiler, fakat İHD’nin cezaevlerine yönelik kampanyasını desteklediklerini söylediler. Egitim-Sen 3 No’lu şubede ise ilgiyle karşılandık. Burada, hücre tipi cezaevinden özelleştirmelere ve sosyal kurumların tasfiyesine kadar bir dizi konu hakkında konuştuk. Ve İZSU işçilerinin direnişinin öneminden bahsettik. Ögretmenlerden birisi; “Bu işçileri yakından tanırım; onların iş aldıgı yerde çay ocagındaydım; işçilerin, memurların, ögrencilerin eylemlerine hiçbir zaman katılmadıkları gibi, televizyonda çıktıgı zaman da ‘kapatın şu televizyonu’ diyorlardı; şimdi özelleştirme onları vurdu; ben gidip destek vermem” dedi. Bunun üzerine biz; “O eleştirdigin işçiler bugün devrimci tutsaklarla görüşmek için cezaevi ziyaretine gittiler” dedik. Evet insanlar genelde ateş kendilerini yaktıgı zaman harekete geçiyorlar, ama mücadele içinde de ögreniyorlar.

11 Nisan’da Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde dagıtıma çıkacaktı. İki yönetimden, iki tutsak yakını, dört kişiydik. Binden fazla bildiri ile caddeye geldik. Sayımızın az oldugunu düşündük ve “az ilerideki İZSU işçilerinden destek alalım” dedik. Gittik ve durumu anlattık. Bir işçi bizimle birlikte dagıtıma katıldı. “Hücrelere hayır, tabutluklara hayır, yaşantımızın hücreleştirilmesine izin vermeyelim!” vb. ajitasyonlarla dagıtımı yaptık. İnsanlar merakla alıyor, kimisi ise katlayıp atıyordu. Bir Tariş işçisi gelip bildiriyi aldı ve neyle ilgili oldugunu sordu. “Hücre sistemine karşı” oldugunu söyledik. Bunun üzerine işyerinde dagıtmak için 15 adet daha istedi.

13 Nisan’da Karşıyaka çarşıda 13 kişilik bir ekiple bildiri dagıtımı yaptık. Orta sınıfların yogun oldugu bir semt olmasından dolayı, ilgi diger yerlerdeki gibi degildi. İnsanlar İHD amblemini görünce ya iade ediyor, ya da yırtabiliyordu. Karakola yapılan ihbar üzerine polis bizi engellemeye çalıştı. Yasal iznimize ragmen tutsak yakını bir anayı merkeze götürmek istediler. Avukatların müdahalesiyle bırakmak zorunda kaldılar.

15 Nisan’da İHD binasında Bergama Cezaevi gerçekligi üzerine basın toplantısı yapıldı. Basının katılımı düşük olmasına ragmen, insanların katılımı olumluydu.

İHD’nin cezaevlerine yönelik kampanyası İzmir ilinde istenilen düzeyde olmasa da tutsak yakınlarının katılımıyla gerçekleşiyor. Diger parti, sendika ve DKÖ’leri çalışmaya katma konusunda ise zorluk çekiliyor. Oysa bu işi İHD’nin tek başına kaldırmayacagı açık.

İzmir İHD’den bir Kızıl Bayrak okuru


ARSIV ANA SAYFA