- Kızıl Bayrak'tan
- 1 Mayıs’ı devrimci taleplerimizle
- 1 Mayıs'ta alanlara
- 1 Mayıs’ı sendika ağalarının barikatını
- Düzenin gündemi ve 1 Mayıs
- 1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
- Küçük-burjuva akımların
- Emperyalist yağmaya ve talana karşı
- Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Emek
- Direnişçi İZSU işçilerinin kaleminden...
- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları
- Parti amblemi üzerine
- Geçici başarının gizledikleri
- Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
- Bartın Cezaevi’ndeki devrimci tutsakların
- Washington gösterileri: Seattle
- Bolivya:
- Zimbabwe:
- İran:
- Komünist militanlardan...
- Faaliyet alanlarından...
- Mücadele postası...



 
 
1 Mayıs’ı sendika ağalarının barikatını aşmanın, mücadeleyi kendi ellerimizde yükseltmenin basamağına çevirelim!


1 Mayıs’ta iki sınıf, iki dünya karşı karşıya geliyor. Sermaye iktidarı 1 Mayıs’ta tüm uşaklarını işçi sınıfına karşı seferber ediyor. Bunların başında da sermayenin hançerini işçi sınıfının sırtından eksik etmeyen sendika agaları geliyor. Ama sendika agasını, sermayenin sıradan bir devlet bürokratı, basit bir emir kulu olarak görmemek gerekiyor. Bunlar işçi sınıfının kanını sülük gibi emerek, sendikaları soyup sogana çevirerek, koltuklarını birer kazanç kapısına dönüştürerek, kendileri de sermaye sınıfının bir parçası haline gelmişler.

1 Mayıs’ın devrimci sınıf kavgası günü olarak takvimlerden silinmesi, işçi sınıfının bilincinden ve eyleminden kazınması, sermayenin oldugu kadar sendika agalarının da en büyük istegi. Çünkü bilinçlenmiş, örgütlenmiş, birlik, mücadele ve dayanışmasını geliştirmiş bir işçi sınıfı, sendika agalarının hakimiyetine de hayat hakkı tanımayacaktır. Sendika agaları, işçi sınıfı kitleleri örgütsüz, bilinçsiz, eylemsiz oldugu sürece sendikaların başında kalabilirler. Ancak bu koşullarda sermaye ile kolkola işçi sınıfının kanını emmeye devam edebilirler.

Bu yüzden sendika agaları 1 Mayıs’a yönelik olarak görevlerini sadece sermayenin uşagı oldukları için degil, kendi dolaysız çıkarları için de canla başla yerine getirecekler. Onlardan işçi sınıfının mücadelesi yararına bir beklenti içinde olmak boşunadır.

Bu görevi yerine getirmek için neler yapacaklar? 1 Mayıs’ı, işçi sınıfının bilincinden ve eyleminden kazımaya çalışacaklar.

1 Mayıs’ı işçi sınıfının bilincinden kazımaya çalışacaklar. 1 Mayıs’ın gerçek içerigini, sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm kavgası günü oldugunu unutturmaya çalışacaklar. Onlar bunu sadece 1 Mayıs arifesinde degil, yılın 365 günü, sınıf işbirlikçisi söylemleriyle, “toplumsal uzlaşma”, “sosyal barış”, “ülke çıkarları” telkinleriyle yapıyorlar.

1 Mayıs’ı işçi sınıfının eyleminden kazımaya çalışacaklar. 1 Mayıs’ta şalterlerin indirilmesi, üretimin durdurulması, sokaklara ve eylem alanlarına çıkılması için hiçbir çaba sarfetmeyecekler. Tersine 1 Mayıs alanlarına kitlesel katılımı engellemeye çalışacaklar. 1 Mayıs’a katılmak isteyen işçilere karşı işverenle kolkola girip “işten atılırsın” tehditiyle sopa sallayacaklar. Bunu da sadece 1 Mayıs arifesinde degil, yılın 365 günü, sınıfın birligini, dayanışmasını ve mücadelesini engellemeye çalışarak yapıyorlar. İşçi sınıfının 1 Mayıs günlerine dev adımlarla koşarak degil, kör topal aksayarak girmesinin koşullarını saglayarak yapıyorlar.

İşçiler 1 Mayıs’ta sadece sermaye sınıfı ile degil sendika agaları ile de cepheden karşı karşıya gelmektedirler. 1 Mayıs’ın bir sınıf kavgası günü olarak kazanılması, sendika agalarının barikatının aşılmasına, baskı ve engellemelerinin boşa çıkartılmasına baglıdır. Bunun yolu ise işyerlerinde örgütlenmekten ve mücadeleyi kendi ellerimize almaktan geçmektedir. Fabrikalarımızda, işyerlerimizde 1 Mayıs komitelerinde örgütlenelim. Bu, sendika agalarının barikatını aşıp 1 Mayıs’ta şalterleri indirmenin ve 1 Mayıs sonrasında yükseltilecek saldırıları püskürtmenin güvencesidir.

Alanlara çıkan yüzbinler, bunu, sendika agaları sayesinde degil, onlara ragmen, onların barikatlarını aşarak başarıyorlar. Onlar niyetlerini, isteklerini, konumlarını da “1 Mayıs salonlarda kutlansın” diyerek daha başından açıkça ortaya koymuşlardır.

Ama herşeye ragmen alanlara çıkan işçi-emekçi kitleleri bu sefer 1 Mayıs alanlarında sendika agalarının yeni bir barikatı bekliyor. Kendilerine ragmen alanlara çıkan kitlelere 1 Mayıs’ta sermayenin tertip koşullarını dayatma fırsatını sendika agalarına vermemeliyiz.

Buna hakları yoktur. 1 Mayıs alanlarına kitlesel işçi-emekçi katılımı örgütlemeyen; sermayenin saldırıları karşısında işçi sınıfının direnişini örgütlemeyen; işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmeyen; özelleştirmelerin, tensikatların, sefalet ücretlerinin, mezarda emekliligin, tahkim yasasının sorumlusu olan sermayenin suç ortagı hainlerin 1 Mayıs alanlarında kürsüye çıkma ve konuşma hakkı yoktur. Bizler sadece işçi, emekçilerin ve onların devrimci temsilcilerinin kürsü ve konuşma hakkını sonuna kadar savunmakla kalmıyoruz, hainlerin kürsü ve konuşma haklarının olmadıgını da ilan ediyoruz.

Sermayenin uşagı Bayram Meraller 1 Mayıs alanlarında kürsüye çıktıgında, hep bir agızdan haykıralım: “İşçilere söz hakkı!”, “Kahrolsun sendika agaları!”, “Hainler sussun, işçiler konuşsun!”, “Sendikalar bizimdir, bürokratlar defolsun!”


Kamu emekçileri!
1 Mayıs’ta mücadele alanlarında sesimizi yükseltelim:

Sahte sendika yasasına hayır!
İhanete geçit yok!

Kamu emekçilerine grev hakkı tanımayan sahte sendika yasası meclis komisyonundan geçti.

Grev hakkı tanımayan bir sendika yasası kimin kazanımıdır? Bugüne kadar kamu emekçileri fiilen grev hakkını kullanıyor ve hizmetten gelen gücünü harekete geçirerek devleti geri adım atmaya zorlayabiliyorlardı. Bu yasayla devlet, kamu emekçilerinin grev hakkını elinden alıyor, kolunu kanadını kırıyor ve altın bir kafese kapatıyor. Kendini özgür sanacaksın, ama asla uçamayacaksın! Öyleyse bu kimin kazanımıdır?

Grev hakkına sahip olmayan bir sendika kamu emekçilerinin ne işine yarayacak? Grev hakkına sahip olmayan bir sendika, örnegin “kamu hizmetinde AB’ye uyum süreci ve bu süreçte devlet memurlarının üzerine düşen görevler” ve benzeri konularda mesleki çalışmalar yürütebilir! Peki böyle bir sendika, sınıf mücadelesinde kamu emekçilerinin ne işine yarayacak?

Sermaye devleti, grev hakkının gaspedilmesinin kılıfı olarak “halka yönelik kamu hizmetlerinin aksatılmaması geregi”ni ileri sürecek. İMF-TÜSİAD’ın yıkım programlarını hayata geçirerek emekçi halka yönelik kamu hizmetlerini birer birer tasfiye edenler bizzat kendileridir. Grev hakkının gaspedilmesinin temel nedeni, kamu emekçilerinin mücadele gücünün yokedilmesidir.

Grev hakkı olmayınca, kamu emekçilerinin kendi taleplerini kazanmak için mücadele ve yaptırım gücü olarak geriye ne kalacak? Basın açıklamaları mı? Meclis salonları mı? Bakan odaları mı? Burjuva parti ziyaretleri mi? Reformistler yıllardır bu kapıları aışındırdılar. Peki ne sonuç verdi? Çalışma ve yaşam koşullarımız birazcık olsun iyileşti mi? Bundan kim kazançlı çıktı?

Hak verilmez söke söke alınır! Peki grev hakkımız gaspedilince biz haklarımızı neyle söke söke alacagız? Hele Türkiye koşullarında, sermayenin pervasız saldırıları altında haklarımızı korumak ve geliştirmek dişe diş bir mücadeleyi daha da yakıcı kılıyorken...

Grev hakkı olmayınca toplusözleşme hakkından bahsetmek tam bir ikiyüzlülük degil mi? Bu koşullarda toplusözleşme de otomatikman toplu görüşmeye dönüşmüyor mu?

Grev hakkı olmayınca sendika ne işe yarar? Bu koşullarda sendikanın devletin danışma organından ne farkı kalır? Grevsiz sendika, bürokratlara koltuk ve ayrıcalık saglamaktan başka ne işe yarar?

Bu sendika yasası degil, devletin sefalet koşullarını keyfince dayatma yasasıdır. Bu, sadaka yasasıdır.

Bu, aynı zamanda, on yıllık mücadelenin tüm birikim ve kazanımlarının da tasfiyesi yasasıdır. Haklarını örgütlü mücadele gücüyle ve gerektiginde grev silahıyla kazanamayan kamu emekçileri bunun yerine ne yapacaktır? Nasıl geçinecektir? Düzenin istikrarı için dua ederek, kemer sıkarak, önüne atılacak kırıntıların çogalması hayaliyle mi avunacaktır? Devletin istedigi budur. Bu, kapıkulu yasasıdır. Bu, devletin kapıkulu degil, emekçiyiz diyerek yükselen on yıllık mücadelenin kökünü kurutma, tasfiye etme yasasıdır.

Grevsiz sendika, emekçilerin çıkarlarının nasıl temsilcisi olur? Grev hakkı olmayan bir sendika, mücadele örgütü olmaktan çıkar ve yozlaşır. Kendi varlıgını korumak için gitgide emekçilerin mücadelesini engellemeye çalışan bürokratik bir baskı aygıtına dönüşür.

Bu yasa, kamu emekçilerinin başına Türk-Kamu Sen’i çöreklendirme, KESK’e ise Türk-Kamu Sen’leştigi ölçüde, onun yedeginde yaşama hakkı tanıma yasasıdır. Sermaye iktidarı karşısında grev hakkı olmadan, hizmetten gelen gücü kullanmadan, kamu emekçilerinin haklarınının korunabilecegini iddia edenler ve bu göreve talip olanlar, ancak devlet güdümlü sarı sendikacılar olabilirler. Bu yasanın kabullenilmesi, grevsiz (mücadelesiz) sendikanın meşrulaşması demektir. Grevsiz (mücadelesiz) sendikanın meşrulaşması, Türk Kamu-Sen’in ve onun mücadele adına sergiledigi aldatıcı şovların meşrulaşması demektir. Türk Kamu-Sen, grevsiz sendika yasası ile bayram ediyor. Bunda şaşırtıcı olan bir şey yok. Peki ya KESK yönetimi?

KESK yönetimi, bu yasanın sahte degil sadece eksik oldugunu ve herşeye ragmen bir kazanım oldugunu söylüyor. Bu yaklaşım hiçbir biçimde kabul edilemez. KESK yönetimi, bu yasayı kabullenerek aynı zamanda kendi altının oyulmasına zemin hazırladıgının farkında degil midir? Yoksa KESK yönetimi kamu emekçilerinin çıkarlarından bu kadar mı uzaklaşmış, mücadelesinden bu kadar geriye mi savrulmuştur?

Sahte sendika yasası, kamu emekçilerinin agızına sürülen bir parmak bal bile degildir. Bu, mücadelenin ürünü olan fiili kazanımların yasallaştırılması degil, bu kazanımların da tasfiyesi yasasıdır.

Sahte sendika yasasına karşı grevli-toplusözleşmeli sendika hakkımız için 1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!


ARSIV ANA SAYFA