- Kızıl Bayrak'tan
- 1 Mayıs’ı devrimci taleplerimizle
- 1 Mayıs'ta alanlara
- 1 Mayıs’ı sendika ağalarının barikatını
- Düzenin gündemi ve 1 Mayıs
- 1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
- Küçük-burjuva akımların
- Emperyalist yağmaya ve talana karşı
- Türk-İş Başkanlar Kurulu ve Emek
- Direnişçi İZSU işçilerinin kaleminden...
- Tutuklu ve Hükümlü Yakınları
- Parti amblemi üzerine
- Geçici başarının gizledikleri
- Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!
- Bartın Cezaevi’ndeki devrimci tutsakların
- Washington gösterileri: Seattle
- Bolivya:
- Zimbabwe:
- İran:
- Komünist militanlardan...
- Faaliyet alanlarından...
- Mücadele postası...



 
 
TKİP Kuruluş Kongresi Belğeleri:

Parti amblemi üzerine


Cihan: Resmi açılışı önceleyen geniş bileşimli ön hazırlık tartışmalarında, parti ambleminin kızıl bayrak üzerine orak-çekiç ve yıldız olması gerektiginde birleşmiştik. Bu orada genişçe gerekçelendirilmişti de. Fakat kayıtları tutulmadıgı için, yazık ki şu an elimizde bu tartışmaların tutanakları yok. Burada kısa bir tekrar olarak bu konuda bir şeyler söylemeye çalışacagım.

Orak-çekiçin kaynagını biliyoruz. Komünist Enternasyonal öncesinde partilerin enternasyonal bir amblemi yoktu. Bu Ekim Devrimi’nin ardından Bolşeviklerle birlikte ortaya çıktı ve sonrasında Komünist Enternasyonal’le birlikte genelleşti. Bolşeviklerin komünist ismini resmen de benimsemeleri, Komünist Enternasyonal kuruluşuna denk düşüyor. Orak-çekiç amblemini benimserlerken neler tartıştılar, bunu nasıl anlamlandırdılar ve hangi temel esaslara bagladılar, bunu şu an için çok somut olarak bilmiyoruz.

Yine de bu türden bir amblemin benimsenmesinin somut nedenleri konusunda bazı noktalar yeterince açık. Orak-çekiç, devrimin zaferinin ve sosyalizmin başarıyla inşasının temel bir koşulu olarak işçi sınıfı ile köylülügün ittifakını simgeliyor. 20. yüzyılın bütün devrimlerine, toplam devrimci sınıf mücadelelerine baktıgımızda, her yerde işçi sınıfı diger emekçi sınıf ve katmanları kendi ardından şu veya bu ölçüde sürükleyebilmiş, bu emekçi katmanların agırlıklı kesimini de genellikle köylülük oluşturmuştur. 20. yüzyılda işçi sınıfı önderligine dayalı işçi-köylü ittifakı, bütün devrimlerin temel yasası neredeyse. Bu köylülügün yapısı, bileşimi, toplumların gelişme düzeyine ve karşı karşıya bulunulan temel toplumsal sorunlara göre degişebiliyor, ama temelde temel bir toplumsal müttefik ve yedek güç olarak köylülük degişmiyor.

Sözkonusu ülkenin toplumsal gelişme ve genel sınıf ilişkilerine baglı olarak; demokratik devrim sözkonusu oldugunda, ilk aşamada işçi sınıfı önderliginde işçi sınıfının genel olarak köylülükle, ikinci aşamada ise yoksul köylülükle ittifakı; dogrudan sosyalist devrim sözkonusu oldugunda ise, işçi sınıfının yarı-proleter köylülük ve küçük köylülükle ittifakı, devrimin başarısının temel bir koşulu olarak ortaya çıkıyor. 2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesine kadar İtalya, Fransa gibi batılı emperyalist ülkelerde bile bu mesele büyük bir önem taşıyabiliyor.

Bugün batılı toplumlara baktıgımızda, özellikle son 40-50 yıllık kapitalist gelişmenin bu toplumları farklı bir gelişmişlik düzeyine ulaştırdıgını, köylülügün çok büyük ölçüde silindigini, yüzyılın başındaki İngiltere’ye benzer bir durum ortaya çıktıgını, kırsal nüfusun %3-4’lere kadar geriledigini biliyoruz. Kapitalist gelişmenin bir sonucu olarak bu ülke devrimlerinde köylülük taşıdıgı tarihi stratejik önemi yitirmiş bulunuyor.

Bugünün bazı batılı ülke partilerinin programlarına baktıgımızda; köylülügün çok büyük ölçüde çözüldügünü ve dagıldıgını, işçi sınıfının müttefiki olarak artık önemini kaybettigini, bunun yerini aydınların, modern küçük-burjuvazinin belli katmanlarının aldıgını söylediklerini görüyoruz. Ama, gelişmiş batılı ülkeleri bir yana bırakırsanız, işçi-köylü ittifakının devrimin stratejik başarısı açısından taşıdıgı kritik önem dünyanın önemli bir bölümü için bugün hala da geçerli. Biz bugünün dünyasına gelişmiş bir avuç batılı ülke üzerinden degil de insanlıgın çogunlugu üzerinden baktıgımızda, işçi-köylü ittifakının bugün de hala önem taşıdıgını görüyoruz.

Bizim ülkemizde de işçi-köylü ittifakı sanıldıgından büyük bir önem taşıyor. Kırsal nüfusumuz kent nüfusuna göre azaldı, %35’lere kadar düştü. Ama %35 yine de bu toplumun üçte biridir ve burada geniş bir çalışan emekçi köylü yıgını var. İşçi sınıfı kırsal kesimin destegini alamazsa, diger bir kesimini tarafsızlaştırmayı başaramazsa, devrimi zafere ulaştıramaz. Devrimi yaptıktan sonra zengin köylülük dışındaki tüm kırsal çalışanların destegini kazanamazsa, hem iktidarını korumakta zorlanır, hem de tarımsal üretim ve kentlerin beslenmesi açısından gerekli ihtiyaçlarını karşılayamaz. Sorunun bir yanı, ama daha çok bu enternasyonal amblemin somut kaynagına ve anlamına ilişkin yanı bu.

Ama daha temel ve bugün için asıl önemli ve belirleyici olan bir başka yanı daha var. Ve bizim için gelinen yerde artık sorunun bu yanı anlamlı ve önemli. Orak-çekiç çıkış kaynagını çoktan aştı ve tümüyle farklı bir anlam ve içerik kazandı. O Ekim Devrimi’nden bu yana artık tümüyle enternasyonal komünizmi simgelemektedir. Amblemin tercih kaynagı işçi-köylü ittifakı olsa da sorun çoktan bu olmaktan çıkmış, daha temel, daha genel ve evrensel bir ideolojik-politik anlam kazanmıştır. Orak-çekiç bugün artık dünya komünist hareketinin klasik bir sembolü, komünizm davası ve ideallerinin ortak ve birleştirici simgesi haline gelmiştir.

Bugün dünyada işçi sınıfının köylülükle kurması gereken ittifakın o kritik stratejik önemi ortadan kalkmış olsaydı bile, bence dünya komünist hareketinin klasikleşmiş amblemi olarak orak-çekiç gene de bütün bir anlamını ve önemini korurdu. Nitekim halihazırdaki durum, halihazırdaki tutumlar ve tercihler de bunu gösteriyor. Bugün davada ısrarlı olan ya da öyle görünen komünist olmak iddiasındaki tüm partiler kendi amblemleri olarak orak-çekici koruyorlar. Tersinden de davayı terkedenler, komünizm iddiasını bir yana bırakanlar bu amblemi de terkediyorlar. İtalyan Komünist Partisi dejenere oldu, çürüdü, sosyal-demokratlaştı, ismini ve amblemini degiştirdi, yerine bir agaç seçti; ama o agacın gövdesine gene de orak-çekiç koymak ihtiyacı duydu, eski kökenine bir atıf olmak üzere. Bu örnegi, bu amblemin artık kendi kaynagını aşan bir simgeye dönüştügünü vurgulamak için veriyorum.

Biz her iki anlamda da bu amblemi önemsiyoruz. Birincisi, somut siyasal kaynagından dolayı, demek oluyor ki kendi ülkemizde işçi-köylü ittifakına verdigimiz önemden dolayı benimsiyoruz. İkinci olarak da, bunun komünizmin ve dünya komünist hareketinin klasikleşmiş enternasyonal sembolü olması nedeniyle. Dünya devrimci işçi hareketinin Türkiye kolu olarak, bu enternasyonal amblemi biz bu genel nedenden dolayı da benimsemeli ve kullanmalıyız.

Orak-çekiçin somut ve soyut anlamı hakkında söylenebilecekler kısaca bunlar. Yıldız ise insanlıgın komünist gelecegini simgeleyen bir işaret oluyor, bu anlama geliyor. Kızıl bayrak ise zaten Fransız Devrimi’nden beri kurulu düzene karşı en radikal alternatifi, programları, akımları simgeliyor. Fransız Devrimi’nden beri var, Babeufler’in bayragıdır bu. 1848’de Fransız işçileri, sonuçları burjuvaziye yarayan 1848 Şubat Devrimi’ni gerçekleştirdiklerinde, cumhuriyetin bayragıyla degil kendi bayraklarıyla yürüyorlardı. Burjuva cumhuriyetinin bayragı, Fransız Devrimi’nin bayragı, üç renkli bayraktır. Ama Fransız işçileri, 1848 Devrimi’nin başarılmasında belirleyici bir rol oynayan işçi sınıfı kızıl bayrak taşıyor ve onu kendi bayragı olarak, kendi deyimleriyle, “toplumsal cumhuriyet”in bayragı olarak görüyorlardı. Bu bayragı burjuva cumhuriyetin ya da demokratik burjuva cumhuriyetin degil, fakat tam da Fransız burjuva cumhuriyetinin üç renkli bayragına karşı, işçi sınıfının toplumsal cumhuriyetininin bayragı olarak görüyorlardı. Sosyalizmi o gün için “toplumsal cumhuriyet” olarak niteliyorlardı. Bayragımızın, kızıl bayragın, buralara kadar giden, 200 yıllık bir geçmişe sahip olan böyle bir tarihsel kökeni var.

Bizim için kızıl bayrak, modern sınıf mücadeleleri tarihi üzerinden apayrı bir önem ve anlam taşıyor. Bu bayrak Fransız Devrimi’nden itibaren sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele edenlerin bayragı olagelmiştir.

Amblem üzerine yaptıgımız ön tartışmaların kayıtlarının olmamasına gerçekten üzüldüm. Bu meseleyi o zaman daha ayrıntılı tartışmıştık. Mesela bu konuda SİP üzerinden işaret edilen bazı önemli noktalar vardı. SİP artık bu ülkede köylülügün aşıldıgı inancıyla orak-çekici bırakıp yerine çark-çekici benimsemiş durumda. Çarkla çekiç, gerek somut gerekse soyut anlamda herhangi bir politik ya da enternasyonal anlam içermiyor. Orak-çekiç, demin de ifade ettim, somut planda bir önderligi ve bir ittifakı simgeliyor. İşçi sınıfının önderligini ve arkasından sürükledigi gücü simgeliyor. Demek oluyor ki, burada sadece sınıfın kendisine ve devrimciligine degil, önderlik etme ve kendi dışındaki emekçi sınıfları ardından sürükleme yetenegine de yapılan bir vurgu var. Buradaki köylülük, işçi sınıfının ardından sürükledigi güçleri, onların esas gövdesini simgeliyor. Bu açıdan işçi-köylü ittifakı, sadece köylülüge verilen belli bir önemi degil, daha da önemlisi, işçi sınıfının kendi dışındaki emekçileri kendi yanına alma gücünü, kapasitesini, ezilenlerin öncüsü olma kimligini vurgulayan bir şey.

Bu somut anlam üzerinden bakıldıgında, çark-çekiç bir şey ifade etmiyor. Çarkın çekiçle ittifakı olmaz. İşçi sınıfının işçi sınıfıyla ittifakı gibi bir şey olur bu. Soyut ve enternasyonal planda ise bir anlamı zaten olamaz. Zira bu anlam kendini komünizmin sembolü olan orak-çekiçte ifade etmektedir. Bu memlekette akıllı geçinen bir takım aydın ve yarı-aydınlar amblem seçerken, bir amblem nedir, orak-çekiç neydi, çark-çekiç neyi ifade eder sorularını sormadan, kendilerince güya orak-çekiçe de benzetilen, ama onu da aşmış olan bir şey seçmiş oluyorlar. Bu ülkede yaşayan her üç kişiden biri olan kırsal nüfusu ne yapacaklarını hiç düşünmüyorlar.

Ben kırsal nüfus her üç kişiden biri diyorum, ama çalışan nüfus üzerinden, istihdam üzerinden bakıldıgında, kırsal kesimde çalışanlar %40’ın üzerinde bir oranı buluyor. Bu açıdan çalışan nüfusun oranıyla kırsal nüfusun oranı üstüste düşmüyor. Siz bu ülkenin üçte birini yok saydınız mı, bu ülkedeki kırsal kesimi yok saydınız mı, devrimi ciddiye almıyorsunuz demektir. Nitekim programlarında köylülük meselesi artık “teorinin konusu olmaktan çıkmış, politikanın konusu haline gelmiştir”, daha çok da devrim anının bir meselesidir, diyorlar. Hani o günkü koşullara bakarız, çok gerekiyorsa ittifak kurarız, demek oluyor bu.

Bunlar çok akıllı geçinen insanların ettigi budalaca laflar. Varolan herşey şu veya bu biçimde teorinin konusudur. Bu ülkede köylülük varsa, bunun, buna ilişkin sorunların teori dışı olması mümkün müdür? Toplum ilişkileri içerisinde yeri olan bir sosyal katmanı nasıl olur da teorik bakışaçısının dışına çıkarabilirsiniz? Aydın fantazisi kendini burada da gösteriyor. Politikanın konusu olan herşeyin bir teorik arka planı, bir teorik kavranışı vardır. Bu uç örnek üzerinden konunun önemini de böylece vurgulamış oluyorum.

Köylülük varoldugu sürece, tarım sorunu köylülük üzerinden ayrıca özel bir önem taşır. Siz devrim yapacaksınız, ardından hemen kentleri beslemek gibi temel bir sorunla karşı karşıya kalacaksınız. Bunu ancak köylülükle iyi ilişkiler kurmuşsanız, köylülügün emekçi kesimlerini kazanmışsanız, öteki bazı kesimlerini tarafsızlaştırmışsanız başarabilirsiniz. Bunu başaramayan bir devrim yenilmeye mahkumdur.

Kısaca söyleyeceklerim bunlar. Öneriyi somutlayacak ve özetleyecek olursam; kızıl zemin üzerine sarı orak-çekiç ve yıldızlı bir bayragımız olacak.

Osman: Partinin adı bayraga yazılacak mı?

Cihan: Bunun gerekli oldugunu sanmıyorum. En klasik, en vurucu bayrak hangisi ise onu örnek almalıyız. Bu yetkiyi MK’ya bırakacagız. Özel bir komisyon kurmak gerekmiyor. Nihayet MK da tercihini yapmayı kolaylaştıracak güçlerden gerekli destegi alacaktır.

Partinin ismini yazmak gerekmiyor bence. Klasik biçimini zedeliyor amblemin. Bizim sol akımlar bu tür şeyler yapıyorlar. Üstüne silah resmi koyanlar bile olabiliyor. Bu tam bir teorik hafiflik ve siyasal ciddiyetsizlik örnegidir. Büyük ölçüde ‘50’ler sonrasının küçük-burjuva devrimci akımlarından esinlenmedir. Biz devrimci şiddeti, şiddete dayalı devrimi önemseyen, burjuvazinin şiddet aygıtının devrimci şiddetle ezilmesi gerektigini savunan, bunu temel önemde ilkesel ve programatik bir sorun olarak ele alan bir partiyiz. Ama şiddet bizim için bir ideal olmadıgı gibi, silah da tapınılacak bir araç degildir. Tam tersine, şiddet bizim temel ideallerimize aykırıdır. Şiddet ve silah bizim için yalnızca birer zorunlu araçtır. Bu araçları yüceltip idealleştirmek ve birer sembole dönüştürmek ancak şiddete tapan küçük-burjuva akımların tutumu olabilir.

Komünist ismine ilişkin olarak yaptıgımız bir gerekçelendirme var. Aynı şey orak-çekiç için de geçerli. Komünizmi terkedenler orak-çekici de terkettiler. Kimse bu açıdan orak-çekici kirletemiyor. Tersine orak-çekiç onbinlerce eski Sovyet yurttaşının, emekçisinin elinde sosyalizme baglılık sembolü olarak, Lenin-Stalin dönemi Sovyetler Birligi’ne bir özlem olarak, sosyalizmin gelecegine bir inanç ve talep olarak bugün taşınabiliyor. Orak-çekiçli bayrak gitgide kitlelerin pratigi üzerinden itibar kazanıyor. İşin böyle de bir yanı var. Hiçbir yıpranmışlıgı oldugunu düşünmüyorum kesinlikle. Bizim yüzyılımızı en iyi özetleyen bir semboldür bu, yüzyılın büyük heyecan verici mücadelelerinin sembolüdür. Sadece devrim ve sosyalizmin inşa süreçlerini kastetmiyorum, daha da önemli olarak, Ekim Devrimi sonrasının dünya çapındaki mücadelelerini kastediyorum. Bu sembol kitlelerin pratigi içerisinde hızla güç ve itibar kazanacaktır, nitekim şimdiden kazanmaktadır. Eski Dogu Avrupa halkları, özellikle Sovyet halkları daha şimdiden bunu bize göstermektedirler. Kitlelerin pratigi içerisinde, devrimci sınıf mücadelesi içerisinde yeniden güç kazanan, itibar kazanan, dirilen semboller bunlar.

Ama bakıyoruz, devrim davasını ve sosyalizmi terkedenler bu sembolü de terkediyorlar. Kendilerini sisteme benimsetmeye çalışanlar, sistem karşısında inandırıcı olmak isteyenler, bu sembolü terkediyorlar. PKK buna bir örnek. PKK bu amblemi yük saydı ve terketti. Bu bile çok açıklayıcı.

Cezmi: Cihan yoldaşın gerekçelendirmesine ve öneriye katılıyorum. Bugün komünist gelenegi ve onun bayragını sahiplenmenin kendi başına çok özel bir politik anlamı ve önemi var. Çekicin alt tarafına bir kalem ekleyebilir miyiz diye bir düşüncem vardı benim. İşçiler aydınlanmalı, aydınlar işçileşmeli gibi bir olguyu vurgulayabilemek açısından... Ama şimdi bunu somut bir öneri olarak getirmiyorum. Ben de önerilen formu bozmamak gerektigini düşünüyorum.

Cihan: Bu ortak enternasyonal davanın ortak enternasyonal sembolü. Biz bunu bu gerekçeyle de benimsiyoruz. Yani salt somut anlamıyla, hatta hiç de esas olarak somut anlamıyla degil. Bence somut anlamından çok soyut anlamı, o sembolün simgeleşen anlamı önplanda olmalı. Bu bizi hem enternasyonalizme, dünya devrimi davasına, hem de bütün bir 20. yüzyılın mirasına baglayan bir sembol. Modern sınıf mücadelelerinin bütün bir tarihi mirasına, 200 yıllık mücadeleye, ta Babeufler’e kadar baglayan bir sembol. Bayragımızı bu geniş kapsamı içerisinde ele almalı ve bu çerçevede gerekçelendirmeliyiz. Bu genişligi ve zenginligi içinde, bu tarihsel ve enternasyonal boyutu ile kavrayabilmeliyiz. Onu bizi dünyaya ve tarihimize baglayan bir sembol olarak kavramalıyız.

Amblem çerçevesindeki öneri görebildigim kadarıyla gerekçelendirmenin ana unsurları üzerinden benimseniyor. Çok aykırı bir fikir görünmüyor. Bu böyleyse eger, tartışmayı böylece kapatacagız. Yeni seçilecek MK’mız klasik formu esas alarak kendimize özgü yeni bir örnek ortaya çıkarabilmelidir.


ARSIV ANA SAYFA