Bir öykü...
Çığlık...
Bir gece babasının çığlığına uyandığında henüz 16 yaşındaydı. Annesinin köpükler içindeki cansız bedeninin başında ayakta duracak hali olmayan sarhoş babası ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette kendini oradan oraya atıyordu. Annesi 40 yaşına kadar ancak dayanabilmişti bu dünyaya ve bir gece tarım ilacı içerek intihar etmişti. Onu sarhoş bir baba, biri hasta iki ağabeyle başbaşa bırakmıştı. O şimdi yaşıtları gibi gezmek istediği bir zamanda ev sorumluluğunu üstüne almıştı.
Kendisini anlayacak bir dost aradı umutsuzca. Yıllarca dostlarını yanlış yerde aradı hep. Hep onun vücuduna idi ilgileri. Onu anlamak, ona destek olmak isteyen bir kişiye rastlayamadı. Kafasını rahatça omuzuna dayayabileceği, dertlerini paylaşacağı birini aradı, ama bulamadı. En sonunda artık aramaktan vazgeçti. Artık seveceğini ve ne zamana kadar seveceğini kendi seçer oldu.
Onun hayatını değiştiren ve onu geliştiren iş yaşamı oldu. Dev bir fabrikada işçi bir kızdı o artık. İlk gün fabrikaya girdiğinde makinelerin uyumlu çalışmasına genç kızların aynı uyumla karşılık vermeleri tuhafına gitmişti. Ama yıllar geçtikçe kendisi de aynı uyum içinde kaybolup gitti. Makina mı bize, biz mi makinaya uyuyoruz diye düşünür oldu. Çalışma onu hayata bağlamış, yeniden doğmuş gibi olmuştu. Hayat ve gelecek konusunda hiçbir düşüncesi yoktu ve düşünmek de istemiyordu. Tek düşünebildiği evlenmek ve evinin kadını olmaktı. Hayatını her geçen gün daha da daraltıyor, kendi dünyasını kurmaya çalışıyordu. Onun için hayat artık iki kişilikti ve dünya da bundan ibaretti.
Günün birinde bir yazı okudu. Öyle okumak gibi bir hevesi yoktu, ama tesadüfen okumuştu o yazıyı da. Fabrikalar işçi kanıyla çalışır, işçilerin kanını adeta emer diyordu yazıda. Günlerce aklına geldikçe bu yazıya gülüyordu. O yıllarda fabrikada çalışıyordu, ama makinalar kanla değil elektrikle çalışıyordu. Bir makinenin kanla çalışmasının imkanı yoktu, kim yazmışsa o yazıyı şaka olarak yazmıştır diye düşünmekten kendini alıkoyamadı. Ama gözünün önünde eriyen arkadaşlarını görmüyordu. Her gün üç vardiya, çoğu daha çocukken uykulardan uyanıp bir makina düzeneği gibi saatinde işine geliyordu. İnsanların çoğu uyurken onlar makina başlarında mekik değiştiriyorlardı. Aslında arkadaşlarına dikkatli baksa, hergün daha da solduklarını görecekti. Belki birçoğu solgunluğunu ouml;stermemek için her geçen gün daha çok makyaj yapıyordu. Genç işçi kızlar hergün damla damla kanlarını akıtıyorlardı, makinalar daha iyi çalışsın diye.
Ama o görmek istemiyordu bunları ve hissedemiyordu kendisinin de gün be gün eridiğini. Babası ve abileri dahi bu dünyanın dışına çıkmışlardı. Onun dünyası artık iki kişilikti. Ve kendinden olmadıktan sonra bir üçüncüye bu dünyada yer yoktu. Onun artık tek derdi vardı; biraz daha para kazanıp eşyalarının eksiklerini almak ve bir an önce düğününü yapmak.
Bir gün bir çığlık tüm makinaları durdurdu. İnip çıkan mekikler durmuş, büyük ustanın dediği gibi Ak fistan küçük al lekelere belenmişti.
Hayatında iki çığlığın yerini belki de üçüncüler, dördüncüler alacaktı. Biri babasının çığlığı, biri de kendi çığlığıydı... Makinalara verdiği parmakları ise, hayatında birilerine vermiş olduğu en büyük hediyelerden biri olarak aklında kalacaktı. Şimdi makinaların kanla çalıştığını daha bir anlar olmuştu. Ama bunu anlaması için bedel ödemesi gerekmişti. O gün makinaya parmaklarını vermişti, ama daralttığı dünyasında bir pencere açılmıştı. Artık bir başka dünyanın varolduğunu öğrendi, emeğin yüceliğini anladı.
Bugün onun yerini bir başka genç işçi kız almıştı. Onun ilk günüydü ve bir gün o da makina mi, insan mı olduğunun farkına varacaktı. Ve bir gün belki o da bir çığlıkla uyanacaktı uykusundan.
Minik bir beden
açlıktan kemiklerine yapışmış karnı
Daha minik bir yürek taşıyor
ne olacağını, başına neler
geleceğini bilmeden
Kimse sormadı ne istediğini
tek isteği ölümdü belki
Ardında sinsice ölümünü bekleyen
akbabadan habersiz
ölüme saniyeler sayıyordu
Minik bir bedendi
dünyanın bütün yükünü
sırtında taşıyan
ama kimsenin varlığına aldırmadığı!!!
Oysa o neler sığdıracaktı kısacık yaşamına
o masum, o kocaman yüreğine
Sihirli bir değnek gibi
daha ne umutlar bırakacaktı
ölümünü bekleyen
akbabanın kanatlarına!!
Nurgül A.
|