Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Nisan 2002
Sayı: 52
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  Emperyalizm ve siyonizm yenilecek Filistin kazancak!
  1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak!
  Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  İşgal ve katliam Filistin halkını teslim alamaz!
  Selam olsun Filistin halkının onurlu direnişine!
  "Dahav'ın öbür yüzü Filistin..."
  Güncel sonuçlar, yakıcılaşan sorumluluklar
  Rektörlere değil, emekçilere kaynak!
  Yerel çalışma-merkezi eylemlilik ilişkisi üzerine
  Yeni YÖK tasarısı ve Eğitim-Sen
  Kampanya çalışması ve yeni dönem görevlerimiz
  GATS ve eğitim alanında saldırı
  YTÜ'de faşist saldırı!.
  Üniversitelerimiz özelleştiriliyor!
  Anlamlı çalışmaya sorumsuzlardan barikat
  Kapitalist eğitim ve çarpıtılmış kavramlar
  Boykotun gösterdikleri
  Yeni YÖK yasa tasarısında değişen bir şey yok!
  Sınıfsız, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya için!..
  Mevcut birikime yaslanarak geleceği kazanmalıyız
  Bu abluka dağıtılacak!
  Bir öykü: "Çığlık"
  Özgürlük hapishanesi
  Okur mektupları



 
  İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü...

1 Mayıs kızıldır, kızıl kalacak!

Kapitalizmin gelişme dönemindeki azgın baskı ve sömürü, düşük ücretler ve günde 14-18 saati bulan uzun çalışma saatleri, “8 saatlik işgünü” talebinin, dünyada işçi sınıfının en önemli istemlerinden biri olarak ortaya çıkmasına yolaçtı.

1884 yılında Şikago’da toplanan Amerika İşçi Konfederasyonu ve Uluslararası İşçiler Birliği 8 saatlik işgünü talebi için mücadele etme kararı alırlar. Buna göre, iki yıl sonra 1 Mayıs 1886’da 8 saatlik işgünü için genel greve gidilecek, miting ve gösteriler yapılacaktır. 1886 yılında ABD’nin Baltimore kentinde toplanan İşçi Sendikaları Kongresi, 8 saatlik işgünün yasaya bağlanması konusunda kongre kararı alır. Ancak bu talep reddedilir.

Artık bu talep Amerikan işçi sınıfının ortak talebi haline gelmiştir ve can bedeli bir mücadele ile bu hak burjuvaziden zorla koparılıp alınacaktır.

1 Mayıs 1886 günü Amerika çapında yüzbinlerce işçi 8 saatlik işgünü talebiyle alanlara çıkar. Hemen tüm sanayi merkezlerinde, New York, Philadelphia, Şikago, Loiseville ve Baltimore’de 200 bini aşkın işçi genel greve gider. Şikago’da yürüyüşe geçen 80 bin işçi miting ve gösterilerde 8 saatlik iş günü talebini yükseltir.

Genel grev ve eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanısıra ajan-provakatörlerle saldırıya geçer. 3 Mayıs günü bir fabrika önünde toplanan işçiler greve katılmayan işçilere çağrı yaparken, üzerlerine ateş açılır ve bir işçi öldürülür. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için miting kararı alırlar.

4 Mayıs’ta işçiler daha güçlü bir protesto gösterisi düzenlerler. Mitingin bitmesine yakın birkaç yüz polis miting alanına girer. Hemen ardından nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düşer ve işçiler kurşun yağmuruna tutulurlar. 4 işçi, 7 polis ölür ve çok sayıda işçi yaralanır. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklanır.

1.5 yıl süren göstermelik yargılamalar sonucu, çok sayıda işçiye ağır cezalar verilir. Albert Persons, Adolph Fisher, George Engel, August Spiers isimli dört devrimci işçi ise idama mahkum olur.

Baskı, terör ve idamlarla gelişen hareketi durdurabileceğini düşünen burjuvazi yanılmıştır. Burjuvaziye en net cevap darağacına gözlerini kırpmadan giden işçi önderlerinden gelir. 11 Kasım 1887’de idam sehpasına çıkan August Spies“mezarda sessizliğimiz hayatta konuşmalarımızdan daha etkili olacaktır” diye haykırır.

Gerçekten de bu baskılar ve idam kararları tepkilere, uluslararası dayanışma ve mücadelenin gelişmesine yol açar. Öldürerek susturabileceği sanılan o ses kulaktan kulağa yayılarak çoğalır. Ve idam edilen dört ABD’li işçi tüm dünya işçileri için direnişin sembolü haline gelirler.

Üç yıl sonra, 14-21 Temmuz 1889’da toplanan 2. Enternasyonal I. Kongresi, 1 Mayıs 1890’da tüm ülkelerde gösteriler yapılmasını kararlaştırdı. Birçok ülkede 8 saatlik işgünü ve katledilen işçiler anısına görkemli gösteriler düzenlendi. Bunun üzerine Brüksel’de toplanan 2. Enternasyonal II. Kongresi 1 Mayıslar’ın gelenekselleştirilmesini kararlaştırdı.

Böylesine zorlu ve can bedeli bir mücadelenin sonucu olan 1 Mayıs tüm dünya işçilerinin bir sınıf olarak burjuvaziye karşı kazandığı bir mevzidir. O günden bu güne, toplumun iki düşman sınıfının, ezen ve ezilenlerin, burjuvazi ve proletaryanın karşı karşıya geldiği, sınıf savaşımının “canlı ve tarihsel” bir parçası oldu.

***

1 Mayıs Türkiye’de de 1900’lü yılların başlarında alanlarda bir mücadele günü olarak kutlanmaya başlar. 1921 yılından itibaren özellikle iş bırakmalar ve yaygın kitlesel eylemlere sahne olur 1 Mayıslar.

1921’de, işgal koşullarına rağmen, önceki yıllara göre daha güçlü gösteriler düzenlenir. Vapur, tramvay ve tersane işçileri 1 Mayıs’ta greve giderek, mavi işçi gömleği ve kırmızı boyun bağı ile gösterilere katılırlar. 1922 1 Mayıs’ında işçiler İstanbul’da Enternasyonali söyleyerek yürüyüş yaparlar ve bildiri dağıtırlar.

4 Mart 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde işçi delegasyonu 8 saatlik işgünü ve 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kutlanması taleplerini kabul ettirirler. Ancak tüm bu kararlar kağıt üzerinde kalır. 1923 yılında 1 Mayıs, birçok işçi ve aydının tutuklanması sonucu İstanbul’da kutlanamaz. Bu baskı ve terör ortamına rağmen 1 Mayıs Ankara’da mürettipler, askeri fabrika ve şimendifer işçileri tarafından kutlanır.

İşçilerin 1 Mayıs’ı bu sahiplenişleri burjuvaziyi tedirgin eder. 27 Mayıs 1925’de hükümet özel bir kararname çıkararak 1 Mayıs gösterilerini yasaklar. Burjuvazi bir taraftan 1 Mayıs gösterilerini yasadışı ilan edip emekçi kitleler üzerinde terör estirirken, diğer taraftan da 1 Mayıs’ın sınıfsal içeriğini yoketmeye, onu “bahar bayramı” haline getirmeye çalışır.

Mayıs’ın içini boşaltmaya dönük tüm bu çabalar sonuç vermez ve 1 Mayıs’lar sınıfsal özü daha da öne çıkartılarak kutlanılmaya devam edilir. 60-70’li yıllarda yasaklamalara ve baskılara rağmen 1 Mayıs kutlamaları devam eder.

1976 yılında ilk merkezi ve kitlesel 1 Mayıs gösterisi Taksim’de gerçekleşir. Bir yıl sonra, 1977’de, 500 bini aşkın işçi kitlesi Taksim’i zapteder. Ama sermayenin kolluk güçleri 1 Mayıs’ı kana bular ve 36 emekçiyi katleder. Devletin bu provakasyonu da 1 Mayıs kutlamalarını engelleyemez. Ertesi yıl (1978) Taksim 1 Mayıs Alanı’nı yine yüzbinlerce işçi doldurur. Üstelik bu yıl 1 Mayıs Türkiye’nin dört bir tarafında kitlesel gösterilere sahne olur.

12 Eylül darbecilerinin ilk işi 1 Mayıs’ı yasaklamak olur. 1988 sonrası 1 Mayıs’lar, iş bırakmalara ve direnişlere sahne olur. 1989 1 Mayıs’ında M. Akif Dalcı 1 Mayıs şehitlerine katılır. 90’lı yılların ikinci yarısında izinli 1 Mayıs’lar gerçekleşir. 90’lı yılların en kitlesel 1 Mayıs’ları ise ‘95 ve ‘96’da yaşanır. ‘96 1 Mayıs’ı yine kanlı bir katliama sahne olur ve 4 emekçi şehit olur.

Ağır bedeller ödenerek kazanılmış ve mücadelelerle gelişmiş 1 Mayıs, işçi sınıfı ve burjuvazinin karşı karşıya geldiği bir mücadele günüdür. 1 Mayıslar’a kızıllığını veren onun bu tarihidir. İşçi sınıfının “gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan ekmek, gül ve hürriyet...” günlerine olan özleminin bir ifadesi olan 1 Mayıslar kızıldır, kızıl kalacaktır!