Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Aralık-Ocak '02
SAYI: 50
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Üniversiteler işletme, rektörler patron!
  Üniversitelerde rektör diktası pekiştiriliyor
  Soruşturma terörüne karşı birleşik mücadele cephesini örelim!
  "Üniversiteler hegemonik ilişkilerin bir perdeleme aracı olarak kullanılmaktadır"
  Soruşturma terörüne karşı nasıl bir mücadele?.
  Vahşi katliam, destansı devrimci direniş!
  Mücadeleyi yükseltelim, direnişi örgütleyelim!
  Devletin katliam geleneğinin yeni bir halkası.
  Burjuvazinin etkin silahı: Medya.
  Bir parça yeni bir dünya....
  Devrimci bir gençlik hareketi için!..
  Ailelerimizle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
  Paralı eğitime, hücrelere ve emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele ederek geleceğimize sahip çıkalım!
  Etkin bir ön hazırlık çalışmasına dayalı anlamlı katılım
  ALGP çalışması genişleyerek sürüyor
  Gün emperyalizme karşı mücadele bayrağını yükseltme günüdür!
  YTÜ'de sistemli faaliyetlerimizden...
  Yurt-Kur tasfiye ediliyor!
  quot;Uluslararası Durum Üzerine Değerlendirmeler"
  Gerici bir burjuva ideolojisi olarak post-modernizm
  "Paris Düşerken"
  Bu yasa geçmeyecek!
  Okur mektupları



 
 
Onlar da çoğunlukla birer işçi ya da emekçi, biz kazanamazsak düzen kazanır...

Ailelerimizle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?

Ailelerimiz genellikle, günlük devrimci yaşantımızın ve tüm hayatımızın temel bir bileşeni olarak hep ilişkide bulunduğumuz işçi ve emekçilerdir. Bu sınıfsal konumuyla onlar devrimci bir yaşantı kurma yolunda üzerinde emek harcamamız gereken insanlardır.

Genç bir devrimcinin hayatında çok temel bir rol oynar aile ilişkileri. Birçok zaman önümüze bir engel, özgürlüğümüzü kısıtlayıcı bir kurum olarak çıkar aile. Oysa o insanlar da uğruna mücadele ettiğimiz kavganın bir parçasıdır. Sanki onlar, milyonlarca işçi ve emekçiden biri değilmiş gibi hissederiz; günlük hayatımızda hiç dikkat etmeyiz onların durduğu yere.

Ailemizin bize karşı korumacı ve baskıcı bir tavır aldığı durumlar çok yaşanır. Sanki bizim irademiz yokmuş; bizim düşüncelerimiz önemsizmiş gibi, dikkate almazlar tercihlerimizi.

Peki, onları buna iten sebep nedir?

Açıktır ki ailelerimiz, bize seneler boyunca yoğun bir emek harcamışlar ve bizi yetiştirmek için birçok güçlüğe katlanmışlardır. Bu ülkede devrimci olmak ise birçok baskıyı göğüslemek anlamına gelmektedir. Ailelerin korumacı tavrının arkasında, senelerin birikimi olan maddi ve manevi emeklerini koruma kaygısı vardır. Ama biz emek sonucu çıkan üretimin sahiplenmesinin bireylere değil tüm topluma ait olmasını savunuyoruz. O zaman bizim sahibimiz bireyler olamaz, bir-iki kişinin (anne babamız bile olsalar) bizim hayatımızı tamamen yönlendirmeye hakkı yoktur. Kararlarımızı alırken, hayatımızı şekillendirirken toplumun, yani gerçekte işçi ve emekçilerin ve onların kurtuluşu olan devrim davasının çıkarını düşünmek zorundayız.

Tüm bunlarla beraber, ailemizin hayatımızı yönlendirme hakkının var olup olamamasından bağımsız olarak, bizim ailemizi kırıcı değil, kazanmaya yönelik bir tarzda karşılamamız gerekiyor. Burada temel kıstas alacağımız nokta, devrimci faaliyetimizi hakkınca yerine getirebilmek; devrimci bir aile içi yaşamı örgütleyebilmektir. Faaliyetimizin çıkarları söz konusu olunca tavizsiz olabilmeli, ama onun dışında onlara anlayışla yaklaşmalıyız.

Ailemizi kazanma gereğinin, yalnızca onların da birer işçi ya da emekçi olmasından dolayı değil, aynı zamanda devrimci yaşantımızda birçok avantajı getirmesi nedeniyle de büyük önemi var. Öyle ki, bugün bizim kazanamadığımızı, yarın zorlu durumlar söz konusu olduğunda, düzen kazanmak isteyecektir. Küçük bir örnek vermek gerekirse; okulda bir soruşturma anında veya olası bir gözaltında, düzenin uşakları hemen ailemize ulaşmaya ve onları etkilemeye çalışacak, bu yolla üzerimizde çifte bir baskı kurmak isteyeceklerdir. Geçmişte kurmuş olduğumuz ilişki, o insanların tavrını belirleyici bir rol oynayacaktır. Bu yüzden ailemize karşı kazanıcı, yapıcı tarzda yaklaşmak, o insanlarla yaşadığımız ve ilişkilerimizi sürdürdüğümüz müddetçe zorunludur.

Elbette zaman zaman tüm çabalarımıza rağmen ailemizin çok baskıcı bir tutum aldığı, elimizi kolumuzu bağlamaya çalıştığı, hatta tehditler savurduğu durumlar olabilir. Bu noktada devrimci faaliyetin çıkarlarını gözeterek tavizsiz olmak, onların kurmaya çalıştığı her türlü duygusal baskıyı göğüslemek gerekir. Bizi bir çok kötü şeyle suçlayabilirler, bencillik, onları sevmemek gibi. Unutmayalım ki biz kendi anne babamızın ağlamasına yol açabiliriz, ama bu; milyonlarca anne-baba ağlamasın, yoksulluk, açlık, sömürü ortadan kalksın diyedir. Biz insanlığın kurtuluşu için mücadele ediyoruz.

İşte bu yüzden sağlam bir devrimci irade ortaya koyabilmeli, kendi özgücümüze ve ideolojimize güvenerek ailemizle olan ilişkilerimizde köklü değişikliklere hazır olabilmeliyiz. Bazen güçlü sevgi bağlarını ve yılların alışkanlık tortusunu kırma uğruna bunları yaşamak zorunda kalabiliriz. Ama devrimci mücadeleyi yükseltmenin onların ve tüm işçi-emekçilerin ortak çıkarı olduğunu unutmamalı, onları çok sevdiğimiz için kavgamıza daha sıkı sarılmalı, faaliyetimizden taviz vermemeliyiz.

Devrimci kimliğin temel bir gerekliliği, tüm hayatımızı devrimci bir tarzda örebilmektir. Ailemizi kazanmak belki çok zorlu ve uzun vadeli bir iş olacaktır, ama devrimci disipline sahip bir yaşantıya zamanla onlar da saygı duyacaktır. Ailemizle olan ilişkilerimizi hep daha ileriye taşımaya çalışmalıyız, bu yıllarımızı alsa bile. Zaman nasıl olsa bizi haklı çıkaracaktır. Zaten hiçbir faaliyet kısa vadede sonuç alıcı olmayacaktır. Her zaman uzun soluklu ve sabırlı bir çalışma kazanımlarla sonuçlanır. Aceleci ve kısa vadeli düşünceler kolay yenilgileri de beraberinde getirir. Aile ile olan ilişkilerimizde de aynı şey geçerlidir.

Yaşantımızın her anı sınıf mücadelelerinin farklı şekillerde yaşandığı zamanlardır. Aile içerisinde de burjuva kültürünü, burjuva ilişkileri parçalamaya, yerine proleter bir yaşam tarzını örmeye çalışmalıyız. Bu önce kendi yaşantımıza çeki düzen vermekle başlar. Biz onlara devrimci komünist kimliğimizin gerektirdiği şekilde yaklaştığımız sürece, onların da bize er veya geç yanıt vereceğini unutmamak gerekiyor. Her yerde ve her zaman partili bilince sahip olmanın gerektirdiği bilinçle davranmamız şarttır.

E. Meriç