Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Aralık-Ocak '02
SAYI: 50
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Üniversiteler işletme, rektörler patron!
  Üniversitelerde rektör diktası pekiştiriliyor
  Soruşturma terörüne karşı birleşik mücadele cephesini örelim!
  "Üniversiteler hegemonik ilişkilerin bir perdeleme aracı olarak kullanılmaktadır"
  Soruşturma terörüne karşı nasıl bir mücadele?.
  Vahşi katliam, destansı devrimci direniş!
  Mücadeleyi yükseltelim, direnişi örgütleyelim!
  Devletin katliam geleneğinin yeni bir halkası.
  Burjuvazinin etkin silahı: Medya.
  Bir parça yeni bir dünya....
  Devrimci bir gençlik hareketi için!..
  Ailelerimizle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
  Paralı eğitime, hücrelere ve emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele ederek geleceğimize sahip çıkalım!
  Etkin bir ön hazırlık çalışmasına dayalı anlamlı katılım
  ALGP çalışması genişleyerek sürüyor
  Gün emperyalizme karşı mücadele bayrağını yükseltme günüdür!
  YTÜ'de sistemli faaliyetlerimizden...
  Yurt-Kur tasfiye ediliyor!
  quot;Uluslararası Durum Üzerine Değerlendirmeler"
  Gerici bir burjuva ideolojisi olarak post-modernizm
  "Paris Düşerken"
  Bu yasa geçmeyecek!
  Okur mektupları



 
  19 Aralık faşist katliamı...

Devletin katliam geleneğinin yeni bir halkası

Tarih 19 Aralık 2000... Faşist sermaye rejimi, F tipi cezaevlerinin kapatılmasını ana eksen alan bir dizi taleple, 20 Ekim tarihinde Süresiz Açlık Grevi olarak başlayıp sonra Ölüm Orucu'na çevrilen direnişe azgınca saldırdı. Hazırlıkları 1 yılı aşkın bir zamandır süren, en ince ayrıntılarına kadar CİA tezgahlarında planlanmış faşist katliam 19 Aralık gecesi Ölüm Orucu Direnişi’nin sürdüğü 20 cezaevinde aynı anda başlatıldı. Sermaye devletinin adını büyük bir arsızlık ve yüzsüzlük örneği göstererek "Hayata dönüş" koyduğu bu katliamda, tarihte eşine az rastlanır bir azgınlıkla saldırdı tutsakların üstüne. Devletin şefkatli eli bu kez 28 tutsağı diri diri yakarak, kurşunlayarak, işkencelerden geçirerek katlederken, yüzlercesini yaraladı.

Ulucanlar'da ki gibi, Diyarbakır'da, Ümraniye'de, Buca'da ki gibi...

Devlet 19 Aralık'la birlikte katliamcı geleneğine yeni bir halka daha ekledi. Mustafa Suphiler'den, Denizler’den, Mahirler’den, İbolar’dan biliyoruz biz bu katliamcı geleneği. 80 faşist darbesinden biliyoruz biz onu. Kardeş Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı girişilen kirli savaştan biliyoruz. İşkencelerden, gözaltında kayıplardan, yargısız infazlardan biliyoruz.

Sermaye iktidarı 19 Aralık katliamıyla birlikte çok yakından tanıdığımız katletme yeteneğini bir kez daha göstermiş oldu.

Devlet katliamla gücünü göstermeye çalışırken, gerçekte bir kez daha gösterdi aczini. Devletin gücü bu kadardı işte! Dört duvar arasına attığı, kendilerini korumak için çıplak bedenlerinin yanısıra ideallerinden ve inançlarından başka birşeyleri bulunmayan devrimci tutsaklara, gaz ve yangın bombalarıyla, otomatik ateşli silahlarla, ağır iş makinalarıyla saldırarak onları katletme gücü ve yeteneğine sahipti. İspat ettiği gücü işte buydu!..

Katliamcı devlet içeride devrimci tutsakları katlederken, dışarıda yükseltilen hücre karşıtı mücadeleyi de yine estirdiği terör dalgasıyla bastırmaya çalışıyordu. Katliamla eş zamanlı olarak ev baskınlarıyla, gözaltılarla, tutuklamalarla, sokakta estirdiği terörle, hücre politikasına karşı çıkan, tutsaklara destek veren yasal partileri, sendikaları, odaları, kitle örgütlerini açıktan tehdit ederek, böylece hücre karşıtı muhalefeti yıldırmaya, içeride yapmaya çalıştığı gibi dışarıda da devrimcileri yalnızlaştırmaya çalıştı.

Faşist sermaye devletinin sesi sermaye medyası da, katliam esnasında ve sonrasında, görevini bilinen aşağılık tutumuyla bir şekilde yerine getirdi. Katliamı alkışladı, en rezil yalanlarla, düzmece haberlerle vahşeti mazur göstermeye çalıştı.

Ancak bu planlanmış faşist katliam, devrimci tutsakları, onlar şahsında devrimci hareketi ezme, imha etme operasyonu, devrimci tutsakların "Öleceğiz teslim olmayacağız" yanıtıyla bir kez daha faşizmin yüzüne bir tokat gibi patladı. Devlet, katliam karşısında bir kez daha devrimci direnişin bükülmez iradesini bulmuştu. Katliamla birlikte, direniş kırılmak bir yana daha da güçlendi, hücrelerde ve hastanelerde yeni katılımlarla büyüyerek devam etti.

Ve bugün hala ilk günün kararlılığıyla sürüyor. Bu direnme kararlılığı, gerçekte, katliamcı faşist devletin manevi yenilgisidir.



19 Aralık faşist katliamının 1. yılı...

Faşist vahşet ve devrimci direnişin
boy ölçüştüğü tarih

Sermaye devleti, üzerinde 1 yıl çalıştığını açıkladığı, provasını Ulucanlar'da, Burdur'da ve Bergama'da yaptığı katliam planını, 19 Aralık günü sabaha karşı yaşama geçirdi. Eşine az rastlanan bir vahşet uygulanarak 28 devrimci tutsak katledildi, yüzlercesi yaralı halde F tipi hücrelere taşındı. Ama bu vahşet aynı oranda eşine az rastlanır bir direnişle de karşılandı.

Tankları, topları, özel harekat timleri, iş makineleriyle kana susamış hayvan sürüleri gibi saldırdılar tutsakların üzerine. Karşılarındaysa, inançlarından ve yüreklerinden başka hiçbir şeyleri bulunmayan geleceğin, onurlu bir yaşamın, özgürlüğün temsilcileri devrimci tutsaklar vardı.

Herkes bayılıncaya kadar giremediler içeriye. Bir çok cezaevinde uzun saatler boyu sürdü direniş. Ümraniye'de 2, Çanakkale’de 3 gün sürdü direniş halayı. Onlarca tutsak ölümsüzleşti, yüzlercesi yaralandı. Bilinçler netti: Ölürüz ama teslim olmayız!" Sözlerini tuttular ve teslim olmadılar, bunu dost düşman gördü. İşte Ölüm Orucu direnişini bugünlere kadar getiren de bu bilinç ve kararlılık oldu. 19 Aralık'ta gösterilen direniş ruhu, uzun yıllardır yaratılan direniş geleneğinin bir uzantısıydı ve direnişi bugünlere taşıdı.

Devrimci tutsaklar çıplak bedenleri ve net bilinçleriyle bir destan yazdılar dünya devrim tarihine. Katliam tüm şiddetiyle sürerken halaya duranlar, ateş duvarları yakarken Ölüm Orucu direnişçilerini bir kartalın yavrusunu koruduğu gibi koruyanlar, sloganları düşmanın yüzüne bir tokat gibi patlatanlar -işte bunlardı direnişi göklere çıkaran ve bu büyük destanı yazanlar.

Ölüm Orucu Direnişçileri hastanelerde, hücrelerde devam ettiler destanlar yazmaya. Bir yılı aşkın bir zamandır devam eden ÖO direnişi daha da büyüdü katliamı izleyen günledeki kitlesel katılımlarla. Sermayenin zorla müdahale çırpınışları kar etmedi ölümlerin karşısında. Onlarca devrimci ölümsüzlüğe uğurlanırken, tarihe de adları altın harflerle geçiyordu.

Halil Önderler’le, Zehra Kulaksızlar'la, Hatice Yürekliler'le yazıldı bu destan. Onlar siper yoldaşlığını ve başeğmez tavrı bir kez daha göklere çıkardılar.

And olsun ki kanınızla yazdığınız bu direnişi zafere ulaştıracağız, dişimizle tırnağımızla!..

Ekim Gençliği/Adana