Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Aralık-Ocak '02
SAYI: 50
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Üniversiteler işletme, rektörler patron!
  Üniversitelerde rektör diktası pekiştiriliyor
  Soruşturma terörüne karşı birleşik mücadele cephesini örelim!
  "Üniversiteler hegemonik ilişkilerin bir perdeleme aracı olarak kullanılmaktadır"
  Soruşturma terörüne karşı nasıl bir mücadele?.
  Vahşi katliam, destansı devrimci direniş!
  Mücadeleyi yükseltelim, direnişi örgütleyelim!
  Devletin katliam geleneğinin yeni bir halkası.
  Burjuvazinin etkin silahı: Medya.
  Bir parça yeni bir dünya....
  Devrimci bir gençlik hareketi için!..
  Ailelerimizle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
  Paralı eğitime, hücrelere ve emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele ederek geleceğimize sahip çıkalım!
  Etkin bir ön hazırlık çalışmasına dayalı anlamlı katılım
  ALGP çalışması genişleyerek sürüyor
  Gün emperyalizme karşı mücadele bayrağını yükseltme günüdür!
  YTÜ'de sistemli faaliyetlerimizden...
  Yurt-Kur tasfiye ediliyor!
  quot;Uluslararası Durum Üzerine Değerlendirmeler"
  Gerici bir burjuva ideolojisi olarak post-modernizm
  "Paris Düşerken"
  Bu yasa geçmeyecek!
  Okur mektupları



 
 
“Soruşturma terörü”ne karşı nasıl bir mücadele?

Soruşturmalar üniversitelerde yakıcı bir gündem haline gelmiş bulunuyor. Bu saldırıya karşı bir çalışma başlatmak için bir toplantı çağrısı yapıldı. Ekim Gençliği olarak, saldırıya karşı mücadelede belli bir ortaklaşma sağlayabileceğimizi düşündüğümüz bu toplantıya katıldık.

İlk toplantıda birçok yapı yönelimin kitlelere doğru olması gerektiğini, ancak böyle bir perspektif ile saldırılara karşı durulabileceğini belirtti. Saldırının bu kadar kapsamlı olduğu koşullarda saldırıya karşı duruşun da aynı kapsamda olması gerektiğine dikkat çekilip, bu temelde uzun konuşmalar yapıldı. Toplantı sonunda bu genel değerlendirmelerin somutlanacağı ikinci bir toplantı kararı alındı. Fakat bu ikinci toplantıda bir önceki günkü değerlendirmeler unutulmuşçasına farklı yaklaşımlar ortaya konuldu.

Toplantıda bir önceki toplantının sağladığı ortaklaşma temelinde örgütlenecek bir kampanyaya ilişkin hazırladığımız taslağı sunduk. Bu taslak somut olarak iki ana bölümden oluşuyordu.

Birincisi kampanyanın örgütlenme yöntemine ilişkindi. Bu çerçevede şunları ifade ettik: Saldırı bu kadar kapsamlı olduğu ölçüde karşı mücadelenin de aynı kapsamda verilmesi gerektiği açıktır. Yerellerden başlayarak örgütlü bir çalışma yürütmek ve bu çalışmaları merkezileştirmek zorunludur. Çalışmanın temel yönelimi kitleleri mücadeleye katmak olmalıdır. Herhalde hiçbirimiz bu saldırının devrimci-demokrat öğrenciler şahsında tüm üniversite öğrencilerine yöneldiğini yadsıyamaz. Bunun yanında çalışmadaki belli düzeyde var olan merkezileşme, çalışmayı hem tüm üniversitelerde yaygınlaştırmak açısından, hem de çalışma ilerlediği ölçüde yerellerdeki çalışmaları merkezi eylemlere yönlendirme açısından anlamlı olacaktır.

İkincisi ise, kampanyanın taleplerinin kapsamına dairdi. Öncelikle çalışmayı kitlelerle bağ kurma ve kitleleri mücadeleye yöneltmenin bir aracı olarak kurguluyorsak, kitlenin soruşturmalar dışında da duyarlılık göstereceği talepleri kampanya kapsamına dahil etmek zorundayız. Çünkü soruşturma gündemi kitlelere ulaşma noktasında tek başına bir darlığı ifade ediyor. Bu sebeple üç temel gündem üzerinden çalışmanın şekillendirilmesi gerektiğini açıkladık: Savaş ve kriz, özelleştirmeler ve soruşturmalar.

Soruşturmalarla birlikte işlenmesini önerdiğimiz bir diğer gündem maddesi ise,YÖK yasa tasarısı üzerinde somutlaşan ve büyük olasılıkla gelecek yıl başlatılacak olan üniversitelerimizin özelleştirilme sürecine ilişkindi. Bunu öncü olmak iddiasındaki yapılar algılamakta zorlansalar da, gelecek yıl hepimizi çok daha ağır bir süreç bekliyor. Çıkarılan ve çıkarılacak olan yasalarla üniversitelerin özelleştirilmesi sorunu önümüzde durmaktadır ve şu anda karşı karşıya kaldığımız tüm anti-demokratik uygulamaları koşullayan en önemli etken de bu süreçtir. Dolayısıyla örgütlenecek kampanya bu saldırıya karşı bir duruşu da içermek durumundadır.
Tüm bu değerlendirmelerimize karşın toplantıya katılan gençlik çevreleri oluşturduğumuz taslağı kabul etmediler. Soruna kendi içerisinde ve mücadeleye de devrimcilerle sınırlı bir ufuktan baktılar.

Bu tutum sözkonusu devrimci-demokrat yapıların ufuksuzluğunun yeni bir örneği olmuştur. Tabii bu yaklaşımlarında dar örgütsel kaygılar da belli bir rol oynamıştır. Bu durumda, ortaklaştıkları “eylem birliği" zemininde, kitleye yönelmeyen bir çalışma ile bu saldırıya karşı anlamlı bir karşı duruş örgütlenemez. Bu anlayış ve pratiği gençlik hareketi içerisinde hiçbir geleceği olamaz.

Genç komünistler olarak geleceği biz temsil ediyoruz. Bu inançla bağımsız siyasal çalışmamıza dayanarak sorumluluklarımıza sahip çıkacağız. Net bir şekilde ortaya koyduğumuz çalışma yöntemiyle, çalışmaya dört elle sarılarak yolumuzda ilerleyeceğiz. Birçok şeyi yapabilecek siyasal iradeye ve doğru perspektife sahibiz. Bu doğrultuda çalışmalarımıza hız verecek, geleceği kazanacağız.

Ekim Gençliği/İstanbul



Yeni Yüksek Öğrenim Kanunu’ hakkında öğrencilerle konuştuk...

“Yasaya karşı örgütlü
bir tarzda mücadele gerekiyor”

- Harçları milyar düzeyine yükseltecek olan yasa tasarısına ilişkin ne düşünüyorsunuz?

1. öğrenci: Bu yasa işçi ve emekçi çocuklarının üniversitelerden tasfiyesi için hazırlanmış bir plandır. Yani bu memlekette ne kadar hakkımız varsa (doyabilme, rahat yaşayabilme, vb.) öğrenim hakkımız da o seviyeye indirilecek. Toplumsal bilgi ve bilincin oluşturulabileceği kurumlardır üniversiteler. Böylelikle bu kurumlarda da bazı ortak değerlerin kökünden kazınması hedefleniyor.

2. öğrenci: Bilimin ve eğitimin sömürülmesi, üniversitelerin çıkar amaçlı birer kurum haline getirilmesi, üniversite kapılarının işçi-emekçi çocuklarına kapatılması saldırısıdır bu.

3. öğrenci: Amaç burjuvazi dışındaki bütün unsurların eğitimini engellemek. Böylelikle emekçi çocukları koyu bir karanlığa mahkum edilmek isteniyor. Yani saldırı siyasaldır.

4. öğrenci: Bu tasarı insanların insanca yaşamaya dair üniversitelere bağladığı umutlarını öldürüyor. İşçinin çocuğu işçi, memurun çocuğu memur olsun istiyorlar.

- Bu saldırıdan nasıl etkileneceğinizi düşünüyorsunuz?

1. öğrenci: Bireysel olarak ya okulu bırakırım, ya da aç yatıp kalkarak okurum.

2. öğrenci: Bu tasarıyla en temel hakkım olan eğitim hakkım tamamen engelleniyor. Bir emekçi çocuğu olarak muhtemelen ben de işsizler ordusuna katılırım.

3. öğrenci: Bir şekilde okumaya devam edeceğim ama, ailem bütün kazancını bana harcayacağı için kardeşimin, annemin, babamın bütün yaşamları mahvolacak. Benim eğitimim adına herşeyden vazgeçmek zorunda kalacaklar. Köy yaşamına geri döneceğiz.

4. öğrenci: Ailem bir şekilde öder. Ama bu onların sosyal yaşamını kısıtlar. Ekonomilerini daraltacağı için yaşamları daha da zorlaşır.

- Bu saldırı yasasına karşı neler yapılmalıdır?

1. öğrenci: Yapılacak şey açıktır. Öğrencilerin tümü örgütlü bir şekilde bu yasa tasarısına ve bunu hazırlayanlara karşı her alanda bir mücadele başlatmalıdır.

2. öğrenci: Bu tasarıya karşı örgütlü mücadele gereklidir. Üniversitelerde en küçük birimlere kadar örgütlenip, bir güç olarak karşı koymak gereklidir. Bireysel tepkiler hiçbir sonuç sağlamaz.

3. öğrenci: Türkiye’deki tüm öğrencilere bu gerçek anlatılmalı. Herkese duyurulup toplu bir tepki ortaya konulmalı. Bu saldırıyı engelleyecek olan öğrenciler, saldırının farkında olarak mücadele etmeleridir.

4. öğrenci: Öğrenci ailelerinin de bilinçlendirilmesi, öğrencinin sermaye olarak görüldüğünün anlatılması gerekiyor. Tepkinin toplum bazında yoğunlaştırılması ve öğrencinin ne yapmaya çalıştığının toplum tarafından anlaşılması gerekiyor.

Ankara Ekim Gençliği



Kürtçe eğitim kampanyası ve
devrimci tutum

Yurtsever Gençlik tarafından “Kürtçe seçmeli ders olsun” ekseninde üniversitelerde bir kampanya yürütülüyor. Kampanya çerçevesinde dilekçe toplama, Kürtçe okuma masaları açma, forum düzenleme vb. etkinlikler gerçekleştirildi. Farklı öğrenci gruplardan da yürüttükleri çalışmalar için destek talebinde bulundular.

Komünist gençlik olarak ana dilde eğitim talebini elbette savunuruz. Çünkü kendi içerisinde meşru bir demokratik taleptir. Kürt gençliğinin yükselttiği bu talebe sahip çıkarız. Bu talebi eğitimin bilimsel, demokratik, parasız eğitim vb. olması talebiyle birlikte dile getiririz. Anadilde eğitim hakkının tanınmadığı bir demokratik eğitim zaten düşünülemez. Dolayısıyla, salt talep üzerinden baktığımızda, bizim bu talebi savunmamak ya da küçümsemek gibi bir sorunumuz olamaz.

Ancak burada sorun kendi başına bu talebin savunulup savunulamayacağı değil, bu kampanyaya fiili destek verilip verilemeyeceğidir. Bu ise öncelikle, bu kampanyayı yürütenlerin hangi politik platformda durdukları, hangi niyet ve hesaplarla davrandıkları gibi temel önemde bir sorunun yanıtlanmasını gerektirir.

Yurtsever hareketin nasıl bir teslimiyetçi çizgiye kaydığı biliniyor. Teslimiyetçi platform bütün umutlarını düzen içindeki çatlaklara, anayasal değişikliklere, Türkiye’nin AB’ye girmesine, hatta ABD’ye bağlamış durumda. Devrimci çizgisini terk edip düzen içinde siyaset yapmayı kendine temel almış durumda. Yurtsever Gençlik’in çalışmaları da sonuçta Kürt gençliğini bu çizgiye bağlamaya hizmet ediyor. Dolayısıyla Kürt gençliğinin bu haklı talebine sahip çıkmakla birlikte, bunun teslimiyetçi platforma bağlanarak kazanılamayacağını açıkça ortaya koymak durumundayız. Bu demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini devrimci iktidar mücadelesine bağlayan ilkesel bakışımızın bir gereğidir. Tüm reform talepleri ancak devrimci mücadelenin yan &uul;rünü olarak kazanılabilecekse eğer, teslimiyetçi platformla çatışmamız kaçınılmaz olacaktır.

Kuyrukçuluklarıyla ünlü bazıları Yurtsever Gençlik’in teslimiyetçi rolüne rağmen sözkonusu demokratik talebi desteklemek adı altında bu platforma yedeklenmektedirler. Onların koyduğu politik platformdan farklı bir şey ortaya koyamamaktadırlar. Bu tutum olsa olsa teslimiyetçi platforma kan taşır. Teslimiyetçi platformla aralarına ayrım çizgilerini koyamayanların omurgasızlığının yeni bir ispatı olur.

Komünist gençlik, Kürt halkının bütün ulusal hak taleplerine sahip çıkar, bu haklar uğruna mücadele eder. Ancak, ulusal baskı ve sömürünün temelinde sermaye düzeni olduğu gerçeğini bir an bile unutmaz. Kürt halkının ulusal haklarını kazanabilmesi düzene karşı devrimci bir mücadele çizgisiyle mümkündür. Nitekim Kürt ulusal hareketi devrimci bir çizgide ilerlerken, kimi haklarını fiilen kullanmayı başarabilmiştir. Teslimiyetçi platformun izlediği çizgi ise tümüyle farklıdır, düzeni “sivil itiaatsizlik eylemleri” ile zorlayarak bir takım kırıntılar elde etmekten ibarettir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi eğer Kürt gençliğinin bilincinde ve örgütlülüğünde küçücük dahi olsa devrime doğru bir ilerleme sağlayabiliyorsa, yanında yeralır, fiili olarak destekleriz.

A. Refik