Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Aralık-Ocak '02
SAYI: 50
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Üniversiteler işletme, rektörler patron!
  Üniversitelerde rektör diktası pekiştiriliyor
  Soruşturma terörüne karşı birleşik mücadele cephesini örelim!
  "Üniversiteler hegemonik ilişkilerin bir perdeleme aracı olarak kullanılmaktadır"
  Soruşturma terörüne karşı nasıl bir mücadele?.
  Vahşi katliam, destansı devrimci direniş!
  Mücadeleyi yükseltelim, direnişi örgütleyelim!
  Devletin katliam geleneğinin yeni bir halkası.
  Burjuvazinin etkin silahı: Medya.
  Bir parça yeni bir dünya....
  Devrimci bir gençlik hareketi için!..
  Ailelerimizle ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
  Paralı eğitime, hücrelere ve emperyalist savaşa hayır!
  Mücadele ederek geleceğimize sahip çıkalım!
  Etkin bir ön hazırlık çalışmasına dayalı anlamlı katılım
  ALGP çalışması genişleyerek sürüyor
  Gün emperyalizme karşı mücadele bayrağını yükseltme günüdür!
  YTÜ'de sistemli faaliyetlerimizden...
  Yurt-Kur tasfiye ediliyor!
  quot;Uluslararası Durum Üzerine Değerlendirmeler"
  Gerici bir burjuva ideolojisi olarak post-modernizm
  "Paris Düşerken"
  Bu yasa geçmeyecek!
  Okur mektupları



 
  İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İzzettin Önder İle üniversitelerdeki güncel gelişmeler üzerine konuştuk...

“Üniversiteler hegemonik ilişkilerin bir perdeleme aracı olarak kullanılmaktadır”

- YÖK’ün son dönem paralı eğitim çerçevesinde yaptığı saldırı hazırlıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu gelişme Gürüz raporundan itibaren, 1980’den bu yana- yeni sağ politikaların bir adımıdır. Sermaye artık çok sayıda eğitilmiş bireylere ihtiyaç duymamaktadır. Bu fazlayı yok etmek için kamusal alanda eğitilen bireylerin sonlandırılması gerekir ki, bunun anlamı eğitimin özelleştirilmesi demektir. Çünkü sermayeye dönük yükün hafifletilmesi gerekmektedir. Eğitim talepçileri açısından eğitimdeki fırsat eşitliğini yok edecektir.

Gelir dağılımı bozuldukça fırsat eşitliğinden uzaklaşılır. Üniversitelerin sayısının artmasıyla birlikte kaliteli/kalitesiz eğitim veren kurumlar olduğu vurgulanır ki bu da bilinç bulanıklığına neden olmaktadır. Tabii ki bu bulanıklık sayesinde üniversiteler arasındaki fiyat farklılaşması meşrulaştırılmaktadır. Eğitim globalleşmenin dayatması olarak uluslararası alana açılacak bir hizmet sektörü olarak görülmektedir. Bu da merkez sermayenin imkanlarını yavaş yavaş arttırmasını getirecektir.

Bunun bir adım ötesi ise sözleşmeli hoca sistemidir ki, bu sistem öğretim elemanlarının sisteme yönelik eğilimlerini yükseltecektir. Bu da ücretlerin yükselmesi ve bunların harçlara yansıması durumunu ortaya çıkaracaktır. Üniversiteler işletme haline getirildikçe, parasal kaynakların -bu havuz adı verilen kaynak- üzerine rektörler oturacaktır. Son olarak bu kaynağın yöneticileri sermaye tarafından belirlenecektir. Bu da eğitim talepçilerinin bundan yararlanamaması anlamına gelir.

- Ekonomik kriz ve savaşın etkilerinin üniversiteye yansıması nasıl olacaktır ve bu doğrultuda üniversitelerin tavrı ne olmalıdır?

- Kriz çok yoğun olarak üniversiteleri iki şekilde etkilemektedir; birincisi kaynak olarak etkilemektedir. Bu siyasal tercihlerden dolayı üniversitelere kaynak aktarılmaması demektir. %2.5 oranında bir kaynak aktarımı söz konusudur. İkinci olarak üniversitelerin finansmanı sözleşmeli hoca sistemine devredilecektir ki bu da eğitim talepçilerinin dünyayı algılamalarına bir engel olarak konulur. (Özellikle 2002 bütçesinde yer almaktadır.)

Üniversitelerin savaşa karşı tavrına gelince; üniversiteler hegemonik ilişkilerin bir perdeleme aracı olarak kullanılmaktadırlar. ABD emperyalizminin sürekliliği için yapılan bu savaşta onlardan yana tavır alırlar. Enerji kaynaklarının bölüşüm sorunu ticari ambargolar vb. yaptırımların algılanmamasını sağlamaktadırlar ve güçlerini bu yönde kullanırlar. Bırakın dünyayı, kendi fakültemizdeki öğrenciler bile siyasal olarak tercih edilmiş bir iktisat politikasının dayatıldığının farkında değildirler. Bu durumda, öğretildiğini sandığı bilimi sorgulamayan bir bireyin savaşa karşı tavır almasını pek bekleyemezsiniz. Üniversiteler tüm organlarıyla bu tavır almayı önlemek için çalışırlar. Engelleyemedikleri takdirde ise o muhalif gurubu ezerler, çünkü sistemin aksaması hoş bir durum değildir.

- Son dönemde üniversitelerde yoğun olarak soruşturmalar açılmakta ve öğrenciler okuldan uzaklaştırılmaktadır. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Üniversitelerin muhtar görevi yürüttüklerini düşünüyorum. Bu ne demektir? Üniversitelerin devletle olan ilişkilerinde mesafeli olmaları gerektiğini ve bu idari yapıyla bütünleşmelerinin doğru olmadığını düşünüyorum. Çok ilginçtir dünyanın hiçbir yerinde üniversiteler ülkeleriyle birlikte anılmazlar. Örneğin TC İstanbul Üniversitesi diye bir tabela olması. Böylece devlete karşı otonom olunamaz. Bu durum üniversite personeline yansır. Bizler Maliye Bakanlığı’ndaki memurlar gibi değilizdir, akademisyenler bizzat sistemi beslemekle yükümlüdürler ve onun varlığını sürdürmekle. Bunun hem iyi hem de kötü yanı vardır. İyi yanı, tüm üniversiteler sistemden direkt beslenemediği için bir muhalif taraf oluşturur. Ve baskı yaratır. Örneğin ABD üniversitelerinde siem doyurucudur ve orada muhalif bir yön göremezsiniz. Ama bizde her zaman baskı oluşturan, tehdit eden bir yön var ki sanırım bu güzel bir şey.

Üniversitelerin polisle işbirliği yapmaları tamamen ideolojiktir. Sonuçta düşünmeyen bireylerin oluşmasını sağlamaktır amaç ve burada polis bir güç odağıdır. Bu yüzden üniversite rektörleri muhtarlardır.