Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Kasım '01
SAYI: 49
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım ruhuyla mücadeleyi yükseltelim!
  6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi
  YÖK protestoları
  YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele
  Sanayi-üniversite işbirliği...
  "Terör" ne, "Terörist" kim?
  Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladılar
  ÇÜ Öğrenci Platformu'nun emperyalist savaş karşıtı eylemi...
  Emperyalist savaş ve gençlik!
  Küresel terörist: ABD emperyalizmi!
  ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası
  Yeni emperyalist savaş ve gençlik
  Basın ve savaş
  Ölüm orucu direnişi bir yılı aştı! Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!
  Paralı eğitime hayır!
  Saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!
  Çocuk emeği ve kapitalizm
  Anlamlandırmanın katili: Medya
  İsviçre Ekim Gençliği kampı...
  Okur mektupları



 
 
ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası

11 Eylül saldırısının ardından Afganistan hedef tahtasına yerleştirildi ve emperyalist çıkarlar doğrultusunda masum bir halk açıktan katledilmeye başlandı.

Türkiye bu saldırganlığa gönüllü taşeronluk rolünü seve seve üstlendi. 11 Eylül saldırısının ardından, henüz ABD Başkanı açıklama dahi yapmadan, Ecevit koşulsuz olarak her türlü desteğin verileceğini ilan etti. Amerikancı medyadan iğrenç bir savaş çığırtkanlığı yükseldi. Hatta medya her türlü “yardımı” yapmaya hazır olduğunu söyleyen hükümeti yavaş ve atıl davranmakla suçladı. Hükümet ise “ABD henüz bir şey istemedi ki” diyecek denli acizleşti.

ABD’nin dünya üzerindeki egemenliğini korumak için Avrasya ve Ortadoğu üzerinde denetim kurmak amacıyla başlattığı savaşta, Türk devleti de önüne atılacak kemikleri bekliyor.

Türt devleti savaş sahnesinde taşeronluğa soyunuyor. Tüm ülke topraklarını bir savaş üssü olarak kullandırıyor. Kürdistan’da kirli savaşta kullanılan eli kanlı katillerin Afganistan’a gönderilmesi kararı alındı. Son gelişmelerden sonra Ecevit buna ihtiyaç kalmadığı söylese de, efendisinin “ihtiyaç” duyması halinde gereken yapılacaktır.

Afganistan’a asker gönderilip gönderilmemesinden bağımsız olarak, Türk devleti ABD’nin “terörizme karşı mücadele” aşağılık yalanı ile dünya halklarına karşı açtığı savaşta üstüne düşen taşeronluk görevinin gereklerini yerine getirmek için büyük bir çaba harcamaktadır.

Irak’ın yeniden hedef tahtasına konulması ile birlikte Ortadoğu’nun yeniden kan gölüne dönmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir. On yıl süreceği ilan edilen bir savaşta sıra başka mazlum halklara gelecektir. İç sorunlarını çözme yeteneğinden yoksun Türk devleti, ABD’nin savaş arabasına bağlanarak çıkış yolu bulma hesabıyla, tam bir savaş batağına saplanacaktır. “Yeni dönemde Türkiye’nin artan rolü” propagandasının gerisinde, bölgede ABD emperyalizmine ileri karakolluk misyonu vardır. Türkiye kapitalizminin çözümsüz sorunlarına, bölgede üstlenilen bu iğrenç misyon üzerinden çözüm bulunmaya çalışılmaktadır.

Ama Körfez savaşında olduğu Türk devletinin kirli hesaplarının bedelinin kimler tarafından ödeneceği ortada. Bir koyup üç alma hesaplarının nasıl boşa çıktığı biliniyor. Bugün Türk devleti, bir Amerikan planı olan Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıksa da, söz konusu ABD çıkarları olduğunda hiçbir söz hakkı bulunmuyor. ABD emperyalizminin savaş arabasına bağlanmak Türk burjuvazisinin geleceğini güvenceye almasına sağlamayacak, emekçilere ve gençliğe her geçen gün daha ağır biçimde ödettirdiği fatura onun sonunu daha da yakınlaştıracak.

Türk devletinin kirli hesaplarını ortaya sermek, emperyalist saldırganlığa karşı mücadeleyi örgütlemek bugün öncelikli görevlerimizden biri. Bunun olanakları her geçen gün daha fazla artıyor. Genç komünistler bu olanakları en iyi bir biçimde değerlendirmek sorumluluğu ile yüzyüzeler.



Emperyalist savaşa karşı direnişi örgütleyelim!

Gençlik herşeye rağmen mücadeleci dinamiklerini koruyor. Son dönem yapılan savaş karşıtı eylemlerde gençliğin önemli bir ağırlığını görmekteyiz. Yine işçi hareketi içerisinde de, güçlü bir savaş karşıtı duyarlılık kendisini belirgin bir biçimde gösteriyor.

Burada özellikle gençliğin siyasal mücadeleye yatkınlığı ve anti-emperyalist kimliği üzerinde durmak gerekiyor. Bu kimlikleri koşullayan iki önemli etken bulunmaktadır.

Birincisi, ekonomik kriz koşullarında, orta ve küçük burjuva kesimlerdeki sınıfsal çözülmedir. Bu olgu bu kesimlere mensup gençliği de etkilemektedir. Öyle ki daha önce sınıf atlamanın bir olanağı olarak görülen üniversiteli olmak, bugün artık geleceksizliği ifade etmektedir. Elbette bu süreç gençliğin ruh haline aynı zamanda geleceğe dair bir karamsarlık olarak da yansımaktadır. Öncelikle biz komünist gençlere, bu karamsar tabloyu dağıtmak gibi bir sorumluluk düşmektedir. Bunu ise ancak mevcut mücadele dinamiklerini eyleme ve örgütlülüklere dönüştürerek başarabiliriz (savaş karşıtı komiteler, platformlar vb.).

Bu noktada ısrarla öne çıkarmamız gereken sloganların başında “Amerikan askeri olmayacağız!” şiarı gelmektedir. Bu şiarı “Emperyalist savaş ve hücre duvarları değil, özgürlük ve gelecek istiyoruz" şeklinde bir siyasal tutum ve kampanyaya konu etmek gerekiyor. Böyle bir çalışmanın sağlıklı ve istikrarlı yürütülmesinde programımız yolumuza ışık tutacaktır

İkinci etken ise, gençliğin yarı aydın kimliği ve bu kimlik üzerinden şekillenen anti-emperyalist bilincidir. Bu değerlendirmemiz gereken temel noktalardan birisidir. Burada da programatik çizgimiz çalışmamızın üzerinde şekilleneceği eksen olmalıdır.

Gelinen noktada saflar net olarak çizilmiştir. Ya emperyalist-kapitalist düzene karşı savaşılacak ya da emperyalizmin safında tüm dünyanın kan gölüne dönmesine seyirci kalınacak, hatta bu sürecin organik bir parçası olunacaktır. Farklı bir ifade ile “Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!”

İTÜ’den bir Ekim Gençliği okuru