Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Kasım '01
SAYI: 49
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım ruhuyla mücadeleyi yükseltelim!
  6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi
  YÖK protestoları
  YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele
  Sanayi-üniversite işbirliği...
  "Terör" ne, "Terörist" kim?
  Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladılar
  ÇÜ Öğrenci Platformu'nun emperyalist savaş karşıtı eylemi...
  Emperyalist savaş ve gençlik!
  Küresel terörist: ABD emperyalizmi!
  ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası
  Yeni emperyalist savaş ve gençlik
  Basın ve savaş
  Ölüm orucu direnişi bir yılı aştı! Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!
  Paralı eğitime hayır!
  Saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!
  Çocuk emeği ve kapitalizm
  Anlamlandırmanın katili: Medya
  İsviçre Ekim Gençliği kampı...
  Okur mektupları



 
 
Eğitimde fırsat eşitsizliği derinleşiyor!

Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!

Ülkemizde ve tüm dünyada yaşayanların azınlığı zevk-ü sefa içinde yaşarken, çoğunluk açlık sınırında ve hatta aç yaşamaya çalışmaktadır. Bu aradaki uçurum doğal olarak hayatın her alanına yansımakta ve bizi yakından ilgilendiren eğitim sisteminde de büyük sorunlar yaratmaktadır.

Daha doğarken sınıfsal konumumuza bağlı olarak nasıl bir eğitim alacağımız, nasıl bir yaşam süreceğimiz istisnalar dışında belirlenmiştir. Bir patron çocuğunun sıradan bir devlet okulunda okuduğu nadiren görülen bir olaydır. Biz işçi-emekçi çocuklarının göreceği eğitim sefa içinde yaşayanların istediği gibi, onların zenginliğinin devamı için belirlenmiştir. "İşçinin çocuğu işçi olsun" mantığı ile hareket eden düzen eğitim sistemini de buna göre kurmuştur. Nasıl mı?

Biz daha ilköğretime başlarken birçok imkandan yoksunduk. Sınıfların kalabalıklığı, araç-gereç eksikliği, öğretmen yokluğu ile daha o zaman tanıştık. Bunun yanında dar gelirli ailelerimiz okul masraflarını bile zar zor karşılayabildikleri halde, bir de bizden katkı payı diye haraç istenmektedir. Ver(e)meyenler ise karne, diploma, öğrenci ve takdir belgesi gibi haklardan mahrum bırakılmaktadır. Fakat bir zengin çocuğu kolejlerde her türlü imkana sahiptir.

Lise çağına gelindiğinde aradaki uçurum daha da açılmıştır. İlköğretimden aldığımız gerici-yoz içi boş eğitimle lise sıralarına oturmuşuzdur. Burada ise deneyden yoksun fizik dersleri, ezbere dayalı matematik, Türklük’ten başka bir şey anlatmayan tarih, bolca bireysel kurtuluşu işleyen felsefe dayatılmıştır bize. Böylece kafamız anlamsız ve gereksiz bilgilerle doldurulmuş, önümüzü göremez duruma getirilmişiz.

Fakat madalyonun öteki yüzünde herşey çok farklıdır. Kolejden mezun olan genç, özel vakıf liselerine veya devletin "seçkin" okullarına (Fen Liseleri, Askeri Liselere) yazılır. İşçi-emekçi çocukları hiçbir olanağı olmayan okullarda, 70'er kişilik sınıflarda "vatanına yararlı" (milli duygularla zehirlenirken) olmaya çalışırken, onlar teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanırlar. Fakat bu fırsat eşitsizliği bu kadarla sınırlı değildir. Bu liselerden mezun olan zengin çocukları bizim alınterimizle, vergilerimizle yapılan üniversitelere bizden daha imtiyazlı olarak girerler. Zaten eğitim kalitesinin düşük olması, öğretmen eksikliği, müfredatın saçmalığı bizim ünversiteye girmemize engel.

Onlara nasıl bu kadar olanak bahşediliyor? Aslında bu sorunun cevabı çok açık. Eğitimin bile "meta" olduğu, yani kâr amacıyla yapıldığı, satılığa çıkarıldığı yerde öğrencilere müşteri gözüyle bakılır. Durum böyle olunca parası olan okur, istediği üniversiteye girer, parası olmayan ise en doğal hakkından, eğitimden mahrum bırakılır.

Liseden mezun olduğumuzda bizi bekleyen daha büyük sorunlar vardır. Üniversite sınavında da paralı-parasız ikilemi sözkonusudur. AOÖBP ile önü kesilen işçi-emekçi çocukları gördükleri müfredatla sınavda sorulan sorular arasındaki farklılığı görünce, üniversite artık onun için bir hayal olmuştur. Fakat düzen bu sorunu sözde dersanelerle çözmeye çalışmış, ancak bu sorunu çözmek bir yana eşitsizliği daha da arttırmıştır. Zaten düzen sorunu çözmeyi değil, dershaneler sayesinde yeni bir rant sağlamayı istemektedir. Bugün dershanelerin kapıyı kişi başına 1,5 milyardan aşağıya açmaması, bu kurumların kimler için açıldığının açık bir göstergesidir. Ekonomik sıkıntılar yüzünden zar-zor okulunu bitiren öğrenci dersaneye gidemediği için, gelecek işsiziğe açılan bir kapı olmuştur.

Öte yandan özel okullardan mezun olan kişi üniversiteye girişte bizden kat be kat avantajlıdır. Aldığı eğitim her ne kadar bilim dışı da olsa, onu üniversitede istediği bölüme girmesine oldukça kolaylaştırır. Çünkü aldığı eğitim bize göre çok daha iyidir. Ayrıca AOÖBP ile bize yapılan haksızlık onlara eşsiz imkanlar sağlamaktadır. Sınavda hangi bölümü seçerse seçsin, ona havadan artı puanlar gelmektedir. Bu tabakadaki insanlar metropollerdeki "seçkin üniversitelere" giderken (İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi) bizler ise Anadolu'daki "tabela ünversitelerine" girmeye mecbur bırakılırız.

Şansa üniversiteyi kazanan işçi-emekçi çocuklarını başka sürprizler beklemektedir. Kayıt olurken alınan "har(a)çlar", hele bir de şehir dışında üniversiteyi kazandılarsa ev kirası, aylık masraflar, bizim için tam bir sorunlar zinciri haline gelmiştir. Okullardaki ÖGB ve polis terörü de cabası.

Üniversitelerden mezun olan "şanslı" gençleri ise bir de işsizlik sorunu beklemektedir. İşsiz kalmasalar, çok düşük ücretle çalışmak zorunda kalacaklardır. MEB Bakanı Metin Bostancıoğlu Sabah'a verdiği demeçle bu sorunu hiç çekinmeden dile getirmiştir. "Eğitim sistemi diplomalı işsizler yaratıyor" diyor.

Bir de televizyonlarda bolca gösterilen "Anadolu'daki okulların öğretmeni yok", "Birçok okul imkansızlıklardan dolayı kapalı", "Sınıflarda hala ilkokul, ortaokul aynı anda aynı sınıfta ders yapıyor" haberleri, doğu-batı arasındaki farka tutulan bir ayna işlevi görüyor. Doğru, gerçekten de Anadolu okulları böyle zor bir durumda. Ancak sormak gerekir; eğitime ayrılan payların (bütçeden ayrılan paralar) nereye gittiği, eğitime hazine bütçesinden niye böyle komik bir rakamın ayrıldığı (silahlanmaya %40, eğitime %2) toplanan katkı paylarının %95'inin MEB'na gitmesine rağmen okullardaki sorunların neden bitmediğinin hesabını vermeleri gerekir.

Bu saydığımız sorunlar, eğitim hakkını çok az da olsa kullanan insanlarındır. Bir de hakkını hiç kullanamayan yüzbinlerce genç vardır. Ekonomik sorunları yüzünden ailesi ile birlikte çalışmak zorunda kalanlar, hiç ailesi olmayan sokak çocukları, doğudan zorla göç ettirilen Kürt çocukları, bunlar da birkaç örnek.

Tüm bu söylediklerimiz ve söylemekle kalmayıp yaşadıklarımız, "eğitim sisteminin" neye ve nasıl hizmet ettiğini ortaya koyuyor. İçinde yaşadığımız düzen bize içi boş, gerici, yoz, bilim dışı ezberci eğitimden başka bir şey veremez. Ve hatta bu eğitim sistemi bu denli çürümüş olduğu halde bile onu bize çok görmektedir. Özel okullar ile sıradan devlet okulları arasındaki fark bunun en iyi örneğidir. Düzen yaşadıkça doğası gereği eğitimde hiçbir zaman “fırsat eşitliği” olmayacaktır. Bize insani ve bir o kadar da doğal olan taleplerimize sahip çıkmaktan ve bu eşitsizliğe karşı mücadele etmekten başka yol kalmamaktadır. Unutmayalım ki, "toplumsal kurtuluş olmadan birey asla kurtulmaz”.

Herkese her düzeyde eğitim hakkı!

Eğitimde fırsat eşitsizliğine son!

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

(Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu’nun çıkardığı bültenin ilk sayısından alınmıştır)



Bize açlığı, yoksulluğu, işsizliği, savaşı, hücre duvarlarını reva görüyorlar...

Haydi sen de katıl kavgaya!

Merhaba liseli arkadaş,

Belki sesimizi daha önce duydun, ama elindeki bültenle ilk kez tanışıyorsun. Belki ne liseler ne de hayat istediğimiz gibi, ama yaşadığımız sorunların çözümünün olduğunu biliyoruz. Belki çok güçlü değiliz, ama haklıyız. Belki sesimiz çok çıkmıyor, ama yüreğimizdeki çığlık dünyayı sarsacak güçte...

Şimdi soracaksın: Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz?

Biz seniz ve senin düşünüp de anlam veremediğin, anlam veremediğin için de boş verdiğin sorunların çözümü için uğraşıyoruz. Bugün binlerce liselinin arasında birkaç damla gibiyiz, ama nehir olup denizlere varacağız.

Cebinden simit parasını bile aldılar, kafana saçma sapan düşünceleri doldurdular, üniversite kapısını yüzüne kapattılar; nasıl mı? Katkı payı dediler sessiz kaldın, AOÖBP'yi getirdiler boyun eğdin, dayak yiyip hakaret işittin. Artık bir şeyler yapmak gerek dedin, ama bu sefer yanında kimse yoktu... Ve artık gözünün önünde okulunu bile satıyorlar, sen hala sessizsin, tepkisizsin... Yanımda kimse yok diyorsun. Gene başa dönüyoruz sorunlar, sorunlar, sorunlar... Yine çözüm bulamadın. Emin ol birçoğumuz senin gibi düşünüyor.

Yine boşveriyorsun ama artık bu gidişe; DUR de!

Bir düşün nasıl olmalı, ne yapmalı? Tek bir yanıt var: Bir-leş-mek. Yüreklerimiz bir, ellerimiz bir, seslerimiz bir olursa belki tüm sorunları çözemeyiz, ama geleceğimize sahip çıkmış olur, onun karanlığa boğulmasına dur demiş oluruz.

Unutma ki en aydınlık yollar karanlıklar içinden çıkar. Bugün karanlığın içinde ışık bekleyen senin geleceğin, umudun, özgürlüğün... Sana açlığı, yoksulluğu, işsizliği, savaşı, hücre duvarlarını reva görüyorlar. Buna izin verme!

Biz geleceğimizi koparıp almaya, hücre duvarlarını yıkmaya kararlıyız; haydi sende katıl bu kavgaya! Güçlerimizi birleştirelim, Liseli Gençlik Platformu saflarında mücadeleyi yükseltelim!

Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu

(Platformun çıkardığı bültenin ilk sayısından alınmıştır)



ALGP’nin Tuzluçayır Lisesi’nde eylem girişimi...

Polis-idare işbirliği ile eylemimiz engellendi

Biz Tuzluçayır Lisesi’nden ALGP’liler olarak okulumuzda öğrencilere yöneltilen baskılar ve toplanmak istenilen paraları protesto etmek için bir eylem yapma kararı aldık. Bir hafta önceden birebir sohbetlerle ve dağıttığımız bildirilerle arkadaşlarımıza eylem kararını ilettik.

Okulun genelinde bir korku vardı, ama ikna edici konuşmalarımız ve eylemin gerekliliğini anlattığımızda olumlu tepkiler aldık.

Eylem günü bütün hazırlıklarımızı tamamladık. İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra eyleme başlayacaktık. Ama öğrenciler arasında muhbirler çıktı. Okul yönetimine ve polise haber verilmiş. Okul idaresi ile polis işbirliği yaparak öğrenciler üzerinde baskı kurmaya çalıştı ve okuldakileri okul bahçesinden teker teker çıkardılar. Biz böyle bir şey beklemediğimiz için hazırlıksız yakalandık. Yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Kuşlamamızı yaptık ve eylemi bir başka güne erteleyerek dağıldık.

Tuzluçayır Lisesi’nden ALGP’li öğrenciler



Eylem öncesinde okulda dağıtılan bildiri...

Geleceğimiz için direniş bayrağını yükseltelim!

Okullar çoğu öğrenci için geleceği kazanmanın, iyi bir meslek sahibi olmanın tek yolu olarak görülüyor. Ama sermaye devleti ve onun araçları düzenin koruyucuları için bu aynı değil. Onlar için büyük bir para kaynağı ve sömürü alanı okullar. Bunun için eğitim emekçilerini tahsildara, velileri ise yolunacak kaza döndürdü. Eğitim kurumlarını bir çeşit ticarethaneye, öğrencileri ise müşterilere çevirdi.

Toplanan paralar, eşit olmayan ve ezbere dayalı gerici eğitim, ÖSS AOÖBP gibi uygulamalar, 3 saatlik bir sınavla kaderimizin belirlenmesi, biz işçi ve emekçi çocuklarını geleceksizleştirmek için yapılan planlı ve örgütlü bir davranıştır. Bu örgütlü saldırıları püskürtmek ancak örgütlü bir güç ile olur.

Bireysel hareketler, saldırganlar karşısında yıldırılmaya, sindirilmeye ve düzen karşısında ezilmeye mahkumdur. Birlikte yapılan örgütlü karşı çıkışlar kudurganların şimdi ve gelecekte önümüze çıkartacağı tüm engelleri birer birer yıkmanın yoludur.

Geleceğimize ve onurumuza sahip çıkmak için sermayenin kanlı ellerini kırmalıyız.

Eğer ki sessiz kalıp her dediklerini yaparsak, bir dahaki gelişlerinde daha baskılı olacaklardır.

Bunu engellemek bizlerin elinde.

Sessiz kalmak, yapılanları onaylamak demektir.

Sizleri sorunlarınıza sahip çıkmaya, yapılan baskıları ortadan kaldırmak için birlik olmaya davet ediyoruz.

Herkese sınavsız üniversite hakkı!

Parasız eğitim, parasız sağlık!

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Ankara Liseli Gençlik Platformu