Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Kasım '01
SAYI: 49
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım ruhuyla mücadeleyi yükseltelim!
  6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi
  YÖK protestoları
  YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele
  Sanayi-üniversite işbirliği...
  "Terör" ne, "Terörist" kim?
  Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladılar
  ÇÜ Öğrenci Platformu'nun emperyalist savaş karşıtı eylemi...
  Emperyalist savaş ve gençlik!
  Küresel terörist: ABD emperyalizmi!
  ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası
  Yeni emperyalist savaş ve gençlik
  Basın ve savaş
  Ölüm orucu direnişi bir yılı aştı! Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!
  Paralı eğitime hayır!
  Saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!
  Çocuk emeği ve kapitalizm
  Anlamlandırmanın katili: Medya
  İsviçre Ekim Gençliği kampı...
  Okur mektupları



 
 
6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi

6 Kasım, YÖK’e, YÖK düzenine, savaşa ve hücrelere karşı öfkenin alanlarda haykırıldığı bir gün oldu. 6 Kasım’ın genel tablosunu kitlesel, coşkulu, militan ve yaygın protestolar olarak özetleyebiliriz.

Başta Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir ve Adana’da gerçekleştirilen eylemlere katılım 10 bini aşmıştır. Ankara’da binlerce öğrenci, yoğun polis terörüne rağmen alanlara çıkmış, İstanbul’daki gösterilerde de yine polis terörüne karşın kararlı ve direngen bir tutum sergilenmiştir. Ayrıca birçok üniversitede 6 Kasım eylemlilikleri birkaç güne yayılmış, YÖK kitlesel bir biçimde protesto edilmiştir.

Direngen ve kararlı...

6 Kasım eylemliliklerinde iki olgu öne çıktı. Birincisi azgın bir devlet terörüydü. İkincisi ise gençliğin direngen militan duruşu oldu. Birçok yerde eylemler yapılabildiyse, bu ciddi bir kararlılık sayesinde olabilmiştir.

Her 6 Kasım öncesi olduğu gibi bu 6 Kasım’da da devlet fütursuz tehditler savurmuştur. Gençliğin her eyleminin arkasında “terör örgütleri var” demagojisiyle günler öncesinden eylemleri yasadışı ilan ederek, katılanlar hakkında işlem yapılacağını söylemişlerdir. Bu işte de Amerikancı medya etkin bir biçimde kullanılmıştır. Eylem öncesi birçok öğrencinin evi basılmış, eylem alanları ablukaya alınmış, öğrenciye benzetilen herkes gözaltına alınmıştır.

Örneğin sadece Ankara’da eylem sabahı devrimci dergi büroları basılmış, buradakiler gözaltına alınmış ve 5 kişi tutuklanmıştır. Eylemden saatler öncesinde eylem alanlarında yoğun kimlik kontrolleri ve gözaltılar yaşanmıştır. Ankara’da öğlen saatlerinde gözaltı sayısı 300’ü aşmıştır. Fakat tüm bunlar sonucu değiştirmemiş, eylem kitlesel ve coşkulu bir biçimde gerçekleştirilmiştir.

Herşeye rağmen büyüyen mücadele dinamikleri

Bu yıl gerçekleştirilen eylemler kitlesellik, yaygınlık ve coşku bakımından son birkaç senenin eylemlerini geride bırakmıştır. Öğrenci gençlik hareketinde özellikle birkaç senedir mücadele dinamiklerinde güçlenme eğilimi gözle görünür biçimde yaşanmaktadır. Gençlik hareketinin sadece son bir yılı dikkate alındığında bu gerçek açık biçimde görünmektedir.

Devletin her türlü baskı ve terörüne, hareketin yaşadığı iç zayıflıklara karşın bu gelişimin önü alınamamıştır. Örneğin sadece Ankara’da 19 Aralık sonrası yüzlerce öğrenci ÖO eylemliliklerine katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınmış, onlarcası tutuklanmıştır. Beraberinde okullardaki baskılar yoğunlaştırılarak süreklileştirilmiştir. Ama buna karşın binlerce öğrenci 6 Kasım’da konulan yasak kararını delerek alanlara çıkmıştır.

Elbette bu hareketin doğrusal bir gelişim çizgisi izlediği anlamına gelmemektedir. Örneğin, 19 Aralık’ta gerçekleşen katliam sonrasında öğrenci gençlik hareketinde, özellikle en ileri güçleri şahsında belirgin bir kırılma süreci yaşanmıştır. Ancak bu kırılma gençlik hareketinin özellikle kriz sonrasında artan mücadele dinamikleriyle birlikte yeni taze güçlerle aşılmıştır.

Toplumsal planda yaşanan tüm bu sorunlara çok sınırlı güçlerle de olsa en anlamlı tepkiyi yine öğrenciler vermiştir. 19 Aralık sonrası gerçekleştirilen eylemlerin hemen tümünü gençlik örgütlemiş ya da temel bir bileşeni olmuştur. Krizin faturasına karşı, politize olmuş kesimleriyle sınırlı kalsa da eylemli bir tepki vermiştir.

Emperyalist savaş gençliğin kendine has mücadele dinamiklerini ayrıca uyarıcı bir işlev görmüştür. Yarı aydın kimlik, daha önemlisi sosyal planda yüzyüze kalınan ağır yıkım emperyalist savaşla beraber gençliğin mücadeleci bölüklerini genişletmiş, gençliğin yüzünü mücadeleye çevirmiştir.

Önceki senelerden çok daha ağır siyasal koşullarda gerçekleştirilen bu yılın 6 Kasım eylemleri bu gelişim sürecinin yeni bir halkası olmuş, gençliğin sahip olduğu mücadele potansiyeli somut olarak alanlarda ifadesini bulmuştur.

Toplumsal sorunlara ilgi ve açık politik tutum

Eylemlerde öne çıkan sloganlara baktığımızda, gençliğin duyarlılık alanlarını ve yaklaşımını da görebiliriz. “YÖK’e hayır!”, “Parasız, bilimsel, demokratik, anadilde eğitim!” sloganı gençliğin kendi sorunlarına olan ilgisini ifade ediyor. Emperyalist savaşa ve Amerikancı iktidara karşı duyulan öfke ise kendisini “Emperyalist savaşa hayır!”, “ABD askeri olmayacağız!” sloganlarıyla açık bir politik tutum biçiminde ifade ediyor. “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Yaşasın ÖO direnişimiz!” sloganı ise, bir gün önce Küçükarmutlu’da yaşanan katliama karşı duyulan büyük kinle daha bir coşkuyla atılıyor.

Bu şiarlarla ifade edilen duyarlılık, gençliğin ülkenin ve emekçilerin sorunlarına olan ilgisini gösteriyor. Dahası, bu sorunlara bakıştaki politik açıklık bu ilgiye farklı bir anlam kazandırıyor.

İşçi-emekçi hareketiyle yakınlaşma

Gençlik hareketi üzerine yaptığımız değerlendirmelerde, gençliğin toplumsal hareketliliğin etkilerine açık bir yapıya sahip olduğunu, bunun onun mücadele dinamiklerini ayrıca etkilediğini belirtmiştik. Uzun dönemdir toplumsal planda yaşanan durgunluk gençliği bundan dolayı olumsuz yönde etkilemiştir. Ama buna rağmen gençlik eylemliliklerinde işçi-emekçilerin sorunları da sahiplenilmiştir. Bugün ise, 6 Kasım’ın hemen öncesinde işçi-emekçi hareketinde yaşanan hareketlilik gençliği dolaysız olarak etkilemiştir. Eylemliliklerde coşkuyu ve direngenliği arttıran bir rol oynamıştır. Özellikle İstanbul’da 6 Kasım gösterilerinden sonra gençliğin kitlesel olarak işçi eylemine katılması ve bu eylemde uzun yıllardan sonra ilk kez oluşan yakınlaşma gençliğe ayrı bir moral güç vermiştir.

Bu yakınlaşmanın yaşanmasında işçilerin tutumu belirleyici olmuştur. Çünkü gençlik, işçi kitlelerinin kendisine karşı aldığı mesafeli tutuma karşın, eylemlerde hep emekçilerin yanında saf tutmuştur. Geçmişteki eylemlerde gençliğe “provokatör” gözüyle bakılırken, şimdi emekçiler tarafından belli bir ilgi ve sempati ile karşılanmaktadırlar. Kuşkusuz bu tutum öğrencilerin bu eylemler şahsında yakaladıkları meşruluktan kaynaklanmaktadır. 6 Kasım eylemleriyle emperyalist savaşa karşı alınan net tutum, emekçilerin bakışını değiştiren bir başka olumluluktur. Halkın %80’inin karşı olduğu bir savaşa karşı öğrencilerin eylemli tepkisinin sempatiyle karşılanması doğaldır. Bunlara bir de genelde yaşanan suskunluğa rağmen kararlı ve kitlesel eylemlerin örgütlenmesinin bıraktığı etki eklenirse, işçi ve emekçilerin gen¸liğe değişen bakışı daha iyi anlaşılır.

Bu durum gençlik hareketini sınıf hareketiyle buluşturmada genç komünistlere önemli bir olanak sağlamaktadır.

Hareketin birbirine tezat iki gerçeği

Gençlik hareketi, 6 Kasım dolayısıyla bir kez daha kendisini gösteren mücadele dinamiklerine karşın, halihazırda hareketin geleceği açısından temel önemde sorunlarla yüzyüzedir. Birincisi gençliğin merkezi ve yerel olarak örgütlülüğe sahip olamamasıdır. İkincisi ise, birincisine de sıkı sıkıya bağlı olarak, devrimci bir önderlikten yoksunluktur. Bu iki sorun birbirlerini karşılıklı olarak etkilemekte, yine her iki sorunun çözümü de birbirine sıkı sıkıya bağlanmaktadır.

Örgütsüzlük ve politik mücadeleye yatkın mücadele dinamikleri, hareketin birbiriyle tezatlık oluşturan iki temel gerçeği durumundadır. Bu iki temel gerçek, bir yanıyla hareketin taşıdığı zengin olanakları ifade ederken, diğer yanıyla genç komünistlerin görevlerinin ağırlığına işaret etmektedir.



6 Kasım ve öncesinde yaşanan sorunlar
ve sorumsuzluklara dair

Yaşanan sorunlara geçmeden şunu belirtmek gerekir ki, tüm sorunlara rağmen eylemler toplumsal planda etki yaratabilmiş ve sempati toplayabilmiştir. Fakat bu gerçek, sorunları küçümsemeyi değil önemsemeyi gerektirmektedir.

Eylemler öncesinde gerçekleştirilen hazırlık çalışmaları birçok üniversitede eksik ya da güdük kalmıştır. Örneğin Ankara’da geniş bir bileşimle gerçekleştirilmesi planlanan ön hazırlık çalışmaları oldukça sınırlı kalmıştır. 6 Kasım öncesinde her üniverisitede örgütlenmesi kararlaştırılan eylemlere ilgisiz kalınmıştır, reformistler bir temsilci bile göndermemişlerdir. Bu nedenlerle Ankara gibi bir yerde üniversitelerde gerçekleştirilen eylemler oldukça cılız kalabilmiştir.

Bir diğer sorun şu sıralar sık sık “birlik”ten söz eden devrimci grupların “ayrılığı” olmuştur. Çukurova Üniversitesi ve İstanbul örneği bu gerçeği anlatmaktadır. Bu “ayrılığı” fırsat bilen SİP gibi tatlı su solcuları örneğin İstanbul’da eylemleri fırsatçı bir tutumla değerlendirmişlerdir. “YÖK’e karşı eylem örgütlememek” gibi “ilkesel” bir tutuma sahip bu aydın oportünistlerinin YÖK’ün protesto edileceği gün ve saatte, aynı eylem alanında ne aradıkları merak konusudur.

Burada Emek Gençliği’nin tutumundan da bahsetmek gerekiyor. Hücreler konusunda son derece ilgisiz, dahası bazı yerlerde “bu gündem olursa biz yokuz” deme cüretini gösteren bu grup, geçtiğimiz sene “küçük-burjuva solcularıyla” aynı yerde olmamak adına ayrı bir “miting” düzenlerken, bu sene yine bu tutumunu sürdürmüştür. Bu da yalın bir liberal oportünizm örneğidir.

Yaşanan tüm bu sorunlar ve sorumsuzluklar öğrenci hareketinde geçmişte, bugün ve gelecekte ciddi gediklere yol açtı, yol açıyor, yol açacak. Bu nedenle bu sorunlara ve sorumsuzluklara karşı ciddi bir mücadele vermek gerekiyor.