Sermaye düzeninin yeni saldırılarıyla bir döneme daha başlayan öğrenci gençlik, ilk önce har(a)çlarla karşılaştı. Daha okullar açılmadan öğrenime katkı için harçlara %50 civarında zam yapılacağı açıklandı. Enflasyon oranına göre vakıf ve özel üniversitelerin harçlarıyla devlet üniversitelerinin harçları arasındaki farkı kapatacaklarını da açıkça dile getirdiler.
Ekonomik krizin daha da derinleştiği günümüzde baskı ve saldırılar artarak devam edecektir. Soruşturma ve hukuk terörü, harç(a)çlar, özelleştirmeler, disiplin yönetmelikleri vb. saldırılarla karşılaşmamız kaçınılmazdır. Bütün bunlarla yaşamımız her yönüyle abluka altına alınmak, okulların kapıları işçi ve emekçi çocuklarına kapatılmak isteniyor.
Okullar parça parça özelleştirilerek paralı hale getiriliyor. Artan harçlarla özel üniversitelerle devlet üniversiteleri arasındaki fiyat farkları dengeleniyor. Böylece öğrenciler paralı üniversitelere yönlendiriliyor. Parası olmayanın okuyamayacağı bir eğitim sistemi oluşturuluyor.
Bu yaz döneminde yine yaz okulları uygulamasıyla tam bir soygun gerçekleştirildi. Not ortalamaları yükseltilerek öğrenciler yaz okullarına bırakıldı. Kredi başı ücrete tabi tutulan dersleri tabii ki yalnızca parası olanlar alabildiler.
Üniversitelere girişteki AOÖBP, sınav sisteminin kaynaklık ettiği eşitsizliklere, şimdi de, meslek lisesi öğrencilerinin MYOna doğrudan girebilmeleri uygulaması ekleniyor. MYOna meslek liselerinden geçişin kolaylaştırılması, sermayenin kalifiye işgücü ihtiyacının karşılanması ve yeni rant kapılarının açılması anlamına geliyor.
İşçi gençlik de saldırılardan payını fazlasıyla alıyor. Çocuk yaşta sanayide, atölyede çalışarak sömürü çarkının içinde kendilerini buluyorlar. Giderek derinleşen bir yıkımla yüzyüze kalan işçi ve emekçiler, eğitimin paralı hale getirilmesi sonucunda çocuklarını okula gönderememektedirler.
Daha çocukluklarını bile yaşayamayan emekçi çocukları düzenin azgın dişlileri arasında öğütülmektedirler. Bir meslek öğrenme adına, üç kuruşluk haftalıklarla, karın tokluğuna çalıştırılmaktadırlar. Sigortaları yoktur ya da yatırılmaz. Hastalık, iş kazası vb. güvenceleri yoktur. Haftanın 6 günü 12-15 saat çalışmak zorundadırlar. Hiçbir sosyal, kültürel, sanatsal, sportif etkinik içerisinde yer alamamaktadırlar. Hiçbir eğitim olanağından yararlanamamaktadırlar.
Bütün emekçi sınıflar sermaye düzeninin içinde bulunduğu kriz sonucu yıkıma, talana, sömürüye maruz kalıyorlar. Bunca saldırı, yıkım ve sömürünün kaynağı olan kokuşmuş sermaye devletidir. Bu kadar had safhaya çıkmış açlık, sefalet içinde yaşamaya artık dur demeliyiz. İşçiler ve emekçiler, onların evlatları olarak bizler, temel ve acil taleplerimiz etrafında birlikte mücadele olanaklarını yaratmak zorundayız.
Eşit, parasız, demokratik eğitim, genç işçiye eğitim, öğrenciye iş, devrimci tutsaklara özgürlük, işçi ve emekçilere sendika, sigorta, eşit işe eşit ücret vb. gibi şiarlar etrafında birleşerek günlük mücadeleyi örmeliyiz.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
İTÜde anti-demokratik uygulamalar ve baskılar yoğunlaşarak devam ediyor.
22 öğrencisinden 14üne yarım dönem uzaklaştırma, 8ine kınama cezası veren İTÜ Rektörlüğü, uzaklaştırma verdiği öğrencilerin cezalarını apar topar uygulamaya soktu.
Uzaklaştırma cezasının tebliğ edildiği 30 Ekim tarihinden itibaren bu sindirme politikasına karşı bir dayanışma kampanyası başlattık. Hem idari yargı sürecinin başlatılması için kişi başına gerekli 60ar milyon lirayı toplamayı, hem de gözaltına alınan, soruşturulan ve bir dönem uzaklaştırma alan öğrencilerle Rektörlüğü karşı karşıya getirecek bir forum yapmayı planlıyorduk.
Yapılan sınıf konuşmaları ile hergün yemekhanede dayanışma masasının duyurusu yapılmaya başlandı. Rektörlüğün bu bilinçli saldırısının tüm İTÜ öğrencilerine yönelik olduğu anlatıldı.
Fakat 8 Kasımda okula geldiğimizde, uzaklaştırma cezalarının (hukuk müşavirliğinden ikinci dönem denmesine rağmen) aniden bu dönem uygulamaya sokulduğunu öğrendik. Ceza alan arkadaşlarımız apar topar okuldan uzaklaştırıldı. Hiçbir gerekçe göstermeye gerek duymayan Rektörlük başlatılan dayanışma kampanyasından son derece rahatsız olmalı ki, ikinci dönem olarak verdiği kararı bir hukuksuzluk örneği sergileyerek değiştirdi.
Bu durumda idari yargı yoluna giderek yürütmeyi durdurma kararı almayı bekleyen arkadaşlarımız, cezanın bu dönem uygulanmasından ve mahkemenin çok uzun sürmesinden dolayı bu imkanlarını da yitirmişlerdir. 8 Kasımdan bu yana okulda inisiyatif konulamamış, dayanışma kampanyası neredeyse bitme noktasına gelmiştir. Bu İTÜde kendini sol olarak ifade edenlerin zayıflığının bir sonucudur.
İTÜ Ekim Gençliği olarak biz de soruşturma sonucunda okula girememekteyiz. Fakat bu durumun bizim çalışmalarımızı aksatacağını düşünenler tümüyle yanılıyorlar. Devrim ve sosyalizm mücadelesi sürdüğü sürece bizim mücadelemiz de sürecektir. Nasıl ki zindanlarda tüm baskılara karşın direniş hala devam ediyorsa bizim çalışmalarımızı da hiçbir şekilde sınırlanamayacaktır.
Başta devrimci gençlik olmak üzere tüm muhalif öğrencileri baskı ve yıldırma politikalarına karşı inisiyatif koymaya ve dayanışma kampanyasını sahiplenmeye çağırıyoruz.