Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Kasım '01
SAYI: 49
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım ruhuyla mücadeleyi yükseltelim!
  6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi
  YÖK protestoları
  YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele
  Sanayi-üniversite işbirliği...
  "Terör" ne, "Terörist" kim?
  Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladılar
  ÇÜ Öğrenci Platformu'nun emperyalist savaş karşıtı eylemi...
  Emperyalist savaş ve gençlik!
  Küresel terörist: ABD emperyalizmi!
  ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası
  Yeni emperyalist savaş ve gençlik
  Basın ve savaş
  Ölüm orucu direnişi bir yılı aştı! Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!
  Paralı eğitime hayır!
  Saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!
  Çocuk emeği ve kapitalizm
  Anlamlandırmanın katili: Medya
  İsviçre Ekim Gençliği kampı...
  Okur mektupları



 
 
Ölüm Orucu Direnişi bir yılı aştı!

Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!

Geçtiğimiz yıl 20 Ekim’de başlayan Ölüm Orucu Direnişi karalılıkla devam ediyor. 19 Aralık katliamı sonrasında direniş hücrelerde devam etti. Devletin direnişe yönelik saldırıları da sürdü. Zorla müdahale, hastanelerde süren sinsice saldırılar ve türlü ayak oyunları ve ensonu tahliyeler, tüm bunlar direnişi kırmak için sermayenin kullandığı yöntemlerdir. Halen de bu saldırılar devam ediyor ve dışarıda kahredici bir suskunluk sürüyor.

Devrimci tutsakların bu kararlılığını Paris Komünarları’nın gözüpek yürekleriyle özdeşleştirmek hiç de yanlış olmayacaktır. Çünkü tutsaklar ancak bu gözüpeklikle göğü fethedebilirler, hücreler ancak bu kararlılıkla yıkılabilir. Ve kimsenin kuşkusu olmasın, yıkılacaktır.

Zafer koşusu 20 Ekim’den 19 Aralık’a büyüyerek sürdü

Ölüm Oruçcuları’nın “zafer koşusu” olarak adlandırdığı Ölüm Orucu Direnişi, TKİP, DHKP/C ve TKP(ML) dava tutsakları tarafından SAG’ın 35. gününde başlatıldı. Ölüm Orucu Direnişi sadece hücreleri yıkmakla sınırlamamıştı kendini. Sermayenin topyekûn bir saldırısı vardı ve bu saldırıya karşı topyekûn direnişin bayrağını daha yukarılara taşımaktı direnişçilerin amacı. Her Ölüm Orucu direnişçisi, kendisini fabrikada, okulda, sermayenin saldırısına maruz kalan herhangi bir yerde direnişin öncüsü olarak görüyordu. “Ya zafer, ya ölüm!” şiarıyla yola çıkanlar, milyonlarca emekçinin geleceği için ölüme yattılar.

Çok geçmeden direniş dışarıda etkisini gösterdi. Binlerce kişi, “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!” sloganıyla sokaklara taştı. Bu kitlenin ezici bir çoğunluğunu ise gençlik oluşturuyordu. Sonradan işçi ve emekçiler de belli bir katılım sergilediler. Ölüm Orucu’nda cisimleşen, işsizliğe, özelleştirmeye, paralı eğitime, YÖK’e, sermayenin her türlü saldırısına karşı birikmiş öfkeydi. Direniş amacına uygun bir biçimde büyüyor ve genişliyordu.

19 Aralık saldırısı ve sonrası

19 Aralık gecesi 20 zindana birden saldırdı faşist sermaye devleti. Bu saldırıya karşı devrimci tutsaklar, bir yıl öncesinde Ulucanlar’da dalgalandırılan direniş bayrağına sarıldılar ve onu daha ilerilere taşıdılar. 28 devrmci tutsak bu saldırıda ölümsüzler kervanına katıldı.

19 Aralık sadece zindanlara yönelik bir saldırı değildi. Öyle ki, zindanlardan çok dışarıyı hedef alan faşist bir devlet terörü estirildi 19 Aralık’ta ve sonrasında. Yazık ki buna karşı dışarıda içerdekiyle örtüşen bir kararlılık gösterilmedi. Tam da sermayenin amaçladığı gibi kahredici bir suskunluk fesadına gömülündü. Yeni şehitlerle belli bir canlılık yaşansa da, bu hem gereken güçte olmadı, hem de çok geçmeden duruldu.

Devletin dışarıda sessizlik duvarı örme politikası için attığı son adım geçen hafta yaşandı. Hedef bu kez Küçükarmutlu’ydu. Bu saldırıyla 4 devrimci daha ölümsüzler kervanına katıldı. Buna karşın dışarıda etkin bir eylemliliğin örgütlenebildiği söylenemez. Kahredici suskunluk fesadı sürüyor.

Sessizlik duvarlarını yıkalım!

Ölüm Orucu Direnişi ise inatçı bir kararlılıkla devam ediyor. Bu denli ağır bedellerin ödendiği bir direniş zaferle taçlanmak zorundadır. Savaşa ve estirilen terör dalgasına karşı mücadele ile direnişin zaferle taçlanması arasında dolaysız bir bağlantı vardır. Bu nedenle susku fesadını parçalamak dünden daha yakıcı, daha yaşamsal bir ihtiyaçtır.

Geleceğimiz için kazanmak zorundayız. Kazanacağız!



ÖO direnişi 1. yılında gerektiği biçimde sahiplenilmedi...

ÖO Direnişi’nin ruhuyla hareket edelim!

Ölüm Orucu Direnişi’nin 1. yılını doldurması nedeniyle, bu anlamlı günü direnişe dönük desteği büyütmenin bir olanağı olarak gördük ve hazırlıklarımızı başlattık.

Bu amaçla yaptığımız toplantı çağrısına katılan siyasetlerle birlikte İTÜ’de bir çalışma örgütledik. İlk toplantıda aldığımız kararlar doğrultusunda bir hafta boyunca sürecek eylem hazırlıklarına giriştik. Kitleye ulaşmada farklı araçları bir arada kullanmak gerekliliğinden hareketle temsili bir tiyatro gösterisi, müzik ve şiir dinletisi, ortak afiş ve bildiriler yanında planladığımız etkinlikler arasındaydı. Fakat çalışmanın tüm yükünün bizlerin üstüne binmesi ve gücümüzün de yetersiz kalması nedeniyle bu önemli fırsatı değerlendiremedik. Hafta ortasında iki arkadaşımızın gözaltına alınması da yaşanan olumsuzlukların bir başka nedeniydi. Yaptıklarımız bunlardan dolayı afiş, bildiri ve yemekhanede yapılan 20 Ekim çağrısıyla sınırlı kaldı.

Sonuç olarak, içerde kararlılıkla süren direnişe rağmen, dışarıda devrimciler ve komünistler olarak gereken sorumluluğu gösteremiyoruz. 20 Ekim bu açıdan yeni bir örnek olmuştur sadece.

Bir yılı deviren direniş büyük bedellerle bugüne getirildi. Onlarca devrimci yaşamını yitirdi. Yüzlercesi sakat kaldı. Ama buna rağmen direniş sürdürülerek bir destan yaratıldı. Herşeye rağmen tarihsel ölçekte önemli kazanımlar elde edildi.

Tüm işçiler-emekçiler olarak, bu ülkenin gençliği olarak bedel ödedik. Suskun kalındığı ve ÖO Direnişi’nin ruhuyla hareket edilmediği için, ölen her devrimciyle çalınan yaşamlarımız oldu. Artık bedel ödemeyelim, bedel ödetmek için mücadele saflarına geçelim. ÖO Direnişi’nin ruhuyla hareket edelim. Eğer geleceği kazanacaksak, bundan başka yolumuz yoktur.

Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!

İTÜ/Ekim Gençliği