Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Kasım '01
SAYI: 49
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım ruhuyla mücadeleyi yükseltelim!
  6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi
  YÖK protestoları
  YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele
  Sanayi-üniversite işbirliği...
  "Terör" ne, "Terörist" kim?
  Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladılar
  ÇÜ Öğrenci Platformu'nun emperyalist savaş karşıtı eylemi...
  Emperyalist savaş ve gençlik!
  Küresel terörist: ABD emperyalizmi!
  ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası
  Yeni emperyalist savaş ve gençlik
  Basın ve savaş
  Ölüm orucu direnişi bir yılı aştı! Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!
  Paralı eğitime hayır!
  Saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!
  Çocuk emeği ve kapitalizm
  Anlamlandırmanın katili: Medya
  İsviçre Ekim Gençliği kampı...
  Okur mektupları



 
 
Çocuk emeği ve kapitalizm

Resmi rakamlara göre, ülkemizde yaklaşık 1.5 milyon çocuk kapitalizmin azgın çarkları arasında ezilmektedir.

Türkiye’de 6-14 yaş arasında bulunan 768 bin çocuk, okula gitmek yerine çalışarak aile bütçesine katkı sağlıyor. Ülkemizde ilköğretim çağında yaklaşık olarak 12 milyon 67 bin çocuk bulunuyor. Bu çocuklardan 1 milyon 434 bini okula gitmiyor. Temel eğitimin zorunlu tutulduğu ve 8 yıla çıkartıldığı ülkemizde, birçok Anayasa maddesi gibi bu maddenin de göstermelik olduğu açıktır.

Çocuk emeğini ucuz işgücü olarak değerlendiren kapitalistler, bu sayede sigortasız işçi çalıştırma olanağını buluyorlar.

Okula giden 3 milyon 72 bin çocuk ekonomik koşulların zorluğu nedeniyle aynı zamanda çalışıyor. Asgari yaşam standartının 700 milyonu bulduğu bir ülkede 120 milyon asgari ücret alan bir emekçinin yaşamını sürdürmesi bile bir mucizedir. Çocuk okutmanın devasa rakamlara ulaştığı bugünkü koşullarda, işçi ve emekçilerin çocuklarını çalıştırmaları artık bir zorunluluk olmaktadır.

Okula gitmeyen 1 milyon 434 bin çocuktan 768 bini çalışıyor. Çalışan çocukların sektörlere göre dağılımı şöyle: Yüzde 57.61'i tarım, yüzde 21.83'ü sanayi, yüzde 10.34'ü hizmet, yüzde 10.21'i ise ticaret. Çalışan çocukların 238 bin 681’i SSK’ya kayıtlı.

Bu rakamlar Çalışma Bakanlığı’nın verilerinden alınmıştır. Resmi rakamların gerçeği yansıtmadığı gözönüne alınırsa, gerçek tablonun korkunç boyutlarda olduğu görülür.

Çocuk emeği kullanımı kapitalizmin vazgeçilmez bir sömürü biçimidir. Türkiye’de ve dünyada milyonlarca çocuk eğitim hakkından yoksun bırakılarak çalışma hayatına çekilmekte, kapitalizminin azgın çarkları arasında öğütülmektedir. Kapitalizmin dünya ölçüsünde derinleşen krizi bu sayıyı her yıl katlamaktadır.

Çocuk emeğinin kullanımına ilişkin olarak parti programında, “Emeğin Korunması” bölümünde, şu talepler ileri sürülmektedir.

“8) 14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasının yasaklanması. 14-18 yaş arası çocuklar için maddi üretimin genel ve mesleki eğitimle birleştirilmesi. 16-18 yaş arası için 4 saatlik, 14-16 yaş arası için 3 saatlik işgünü.

“9) Ortaçağdan kalma bir yarı-feodal uygulama olan çıraklığın tasfiyesi.”

Yine parti programında işçi sınıfı iktidarı koşullarında eğitim alanında yapılacaklar şöyledir:

“- Eğitim her düzeyde parasızdır. Tüm eğitim araç ve gereçleri kamu fonlarından karşılanır.

“- 17 yaşına kadar zorunlu genel ve politeknik eğitim. Eğitim üretici çalışma ile birleştirilir.

“- Çocukları okul hayatına hazırlayıcı bir kurumlar şebekesi (kreşler, çocuk bakım ve eğitim yuvaları vb.) oluşturulur.” (TKİP Programı, II. Bölüm, C-Toplumsal Sorunlar Alanında, 2. madde)

Kapitalizm koşullarında çocuk emeği sömürüsü yükseltilecek mücadele ile belli ölçülerde sınırlansa bile, kapitalizmin egemenliği sürdüğü sürece hiçbir zaman son bulmayacaktır. Kapitalizmin bunalım dönemlerinde çocuk emeği ucuz işgücü kaynağı olarak olabildiğince kullanılacaktır ve kullanılmaktadır. Tüm diğer temel toplumsal sorunlar gibi bu sorun da gerçek çözümünü ancak işçi sınıfı iktidarı altında, yani sosyalizmde bulabilecektir. Ancak o zaman çocuklar çocukluklarını sınırsızca yaşayabileceklerdir.

B. Çoruh



Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!

Büyüyen işsizlik, karartılan geleceğimiz

Ağır sömürü koşullarında kölece çalışan, karşılığında asgari ücret, belki daha da az ücret alan bir işçiye neden bu şartlarda çalıştığı sorulduğunda, çoğunlukla cevabı şu olur: “Ben çalışmasam yerime daha ağır şartlarda, daha az ücretle çalışmaya razı olacak çok işsiz var.”

Evet, dışarıda geniş bir işsizler ordusu var. Ve kapitalist sistem bu işsizler ordusunu işçiler için bir tehdit olarak kullanır her zaman. Böylece ağır çalışma şartlarına, sefalet ücretlerine, her türlü hak gaspına, kölece yaşam koşullarına karşı boyun eğmelerini, tepkisiz kalmalarını sağlamayı amaçlar. İşçilere ölümü göstererek, sıtmaya razı eder.

İşsizliğin toplumun böyle ciddi bir yarası olduğunu bilen sermaye partileri ve düzenin resmi görevlileri, bu nedenle en çok bu sorunu göz boyama kampanyalarına malzeme ederler; işsizlik sorununu çözecekleri, işsiz kimsenin kalmayacağını vaadederler. Oysa bunun tümüyle bir aldatmaca olduğu açıktır. İşsizlik sorunu tam da bu sistemin yapısından kaynaklanmaktadır. Bu sistem işsizlik sorununu hiçbir zaman çözme “yeteneğini” gösteremediği ve gösteremeyeceği gibi, özellikle de sistemin amansız hastalığı krizler baş gösterdiğinde işsiz sayısı bir çığ gibi büyümektedir.

Türkiye kapitalizmi de son aylarda etkisini çok daha fazla hissettiğimiz bir bunalım yaşıyor. Sermaye sınıfı, her zaman olduğu gibi, yaşadığı krizin faturasını işçi-emekçilere ve onların çocuklarına çıkartmaya çalışıyor. Faturanın bir kısmı da işten çıkarmalar olarak çıkıyor karşımıza. Çalışma ve Sosyal Bakanlığı verilerine göre, bu yılın ilk altı ayında (Ocak ayı başı ile Haziran ayı sonuna dek geçen sürede), çeşitli nedenlerden ötürü, 738 bin 866 kişi işten çıkarıldı. Bunların yalnızca resmi rakamlar olduğunu, gerçeği tam olarak yansıtmadığı biliniyor. Kayıt dışı ekonomideki büyük toplu işten çıkarmalar resmi rakamlara yansımıyor. Yine resmi rakamlara göre, 1999 yılında 1 milyon 417 bin 235 kişi, 2000 yılında ise 1 milyon 608 bin 696 kişi işten çıkarıldı. 2001'in ilk 6 ayına bakacak olsak dahi, bu yılın ge&ccedi;tiğimiz yıllardaki işten çıkarmaları kat be kat geçeceğini söylemek için kahin olmak gerekmez.

İşsizler ordusunun azımsanmayacak bir kısmını da genç nüfus oluşturmaktadır. Parası olmadığı için okuyamayan, üniversite sınavını kazanamayan, kazanıp da diplomasıyla işsiz kalan, semt kıraathanelerini, kahvelerini dolduran milyonlarca işsiz gençten bahsediyoruz. Ve bu sayı; üniversitelerdeki yeni uygulamalarla, AOBP ve ÖSS eşitsiz sınav sistemiyle, “parası olana eğitim” zihniyetiyle, eğitim olanaklarımız ellerimizden bir bir alınarak, kat kat arttırılıyor. İşsizler ordusuna giden yolun kapıları sonuna kadar açılıyor.

İşsizlik ailelerimiz gibi biz gençlerin de sorunu olmaya devam ediyor. İşsizlik sorununun sistemden kaynaklandığı ve bu sistem yerinde durdukça da asla çözümlenemeyeceği bilinciyle hareket ederek, geleceğimize sahip çıkmalı, işsizliği kader olarak kabullenmemeliyiz.
Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!