Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Kasım '01
SAYI: 49
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  6 Kasım ruhuyla mücadeleyi yükseltelim!
  6 Kasım'ın ışığında gençlik hareketi
  YÖK protestoları
  YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele
  Sanayi-üniversite işbirliği...
  "Terör" ne, "Terörist" kim?
  Türkiye'yi ABD'nin savaş arabasına bağladılar
  ÇÜ Öğrenci Platformu'nun emperyalist savaş karşıtı eylemi...
  Emperyalist savaş ve gençlik!
  Küresel terörist: ABD emperyalizmi!
  ABD taşeronluğunda pay kapma hülyası
  Yeni emperyalist savaş ve gençlik
  Basın ve savaş
  Ölüm orucu direnişi bir yılı aştı! Geleceğimiz için kazanmak zorundayız!
  Paralı eğitime hayır!
  Saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Okul kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapatılamaz!
  Çocuk emeği ve kapitalizm
  Anlamlandırmanın katili: Medya
  İsviçre Ekim Gençliği kampı...
  Okur mektupları



 
 
YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadele

12 Eylül faşist darbesiyle beraber toplumsal muhalefeti bastırıp sindirmek ve yıkım politikalarını daha rahat bir şekilde hayata geçirmek için sermaye düzeni baskı ve terörü kurumsallaştırdı. YÖK de bu işi kendi alanında üstlenen kurumlardan biriydi.

12 Eylül faşist darbesinin öncelikli olarak hedef aldığı kurumlardan biri üniversiteler olmuştur. Sermaye düzeni genelde gençliğin, özelde üniversite gençliğinin üstüne daha sistematik bir şekilde gitti. 12 Mart darbesi sonrasında gençlik hareketinin sadece fiziki terörle ezilemeyeceğini egemenler net bir şekilde gördüler. 12 Mart sonrasında gençlik hareketi hem nitelik hem nicelik olarak daha önceki hareketi aşmıştı. Bundan ders alan sermaye devleti, 12 Eylül’le beraber, fiziki terörün yanında gençliği sürekli bir şekilde baskı altında tutmaya özen gösterdi. Bu baskı aracı ise YÖK’ten başkası değildi.

12 Eylül generalleri kimliksizleştirme operasyonuna ilk olarak, öğrenci gençliği sindirme-kişiliksizleştirme ve depolitizasyon politikasıyla başladı. Bu politikaların uygulanması için YÖK’e uygun bir ortam sağlandı. YÖK faaliyete geçmeden önce üniversitelerde gözaltılar ve tutuklamalar yaşandı. Binlerce öğrenci üniversitelerden atıldı. Çıkartılan 1402 sayılı yasa ile yüzlerce öğretim görevlisi üniversiteden uzaklaştırıldı. Eğitimcilerin söz-yetki-karar hakkı engellendi. İdari ve teknik tüm konular merkezileştirildi. Tek tip insan projesi çerçevesinde kılık kıyafet yönetmeliği düzenlendi. Siyaset yasaklandı. Öğrenci dernekleri özel izne bağlandı. Türk-islam sentezinin hakim kılındığı ders müfredatıyla ve bu müfredata uygun gerici faşist eğitim kadrosuyla öğrenci gen&ccdil;lik tam bir cendereye alındı.

Tüm bu gerici faşist uygulamalara karşın sermaye düzeni kendisi için başağrısı olan gençlik sorununu çözememiştir. Zira düzen gençliğin gelecek umutlarını karşılamak gücünden yoksundur. Onun sorunlarını daha da ağırlaştırmıştır. Sermaye düzeni gençliğe hep geleceksizlik ve umutsuzluk sunmuştur. Fakat gençliği sindirmede, onun geri çekilmesinde, uzun yıllar suskun kalmasında belli bir başarı sağlayabilmiştir. 12 Eylül teröründen sonra orta sınıf kökenli öğrenciler yüzlerini düzene dönmüşlerdir. Taşra üniversiteleri açılarak işçi-emekçi kökenli gençlerin metropollerdeki üniversitelere akışı engellenmiştir. Ve en sonu üniversitelerin işçi-emekçi çocuklarına fiili olarak kapatılması ve okulların özelleştirilmesiyle süreç tamamlanmak istenmektedir.

Sermaye eğitimi yığın ve elit eğitimi olarak ayırıyor

Eğitim daima egemenlerin ihtiyaçları çerçevesinde şekillenmiştir. 12 Eylül faşizmi de bunu sağlayacak kurumlaşmayı yaratmıştır. Sermayeyi eğitim sisteminin yeniden organizasyonuna zorlayan Türkiye kapitalizminin derinleşen yapısal krizidir. Bunu aşmanın yollarından biri eğitim-sağlık vb. sosyal hakların gasp edilmesi/özelleştirilmesi olarak görülmektedir. Türkiye’de eğitimin paralı hale getirilmesinin hukuki altyapısı ‘80 sonrasında hazırlanmıştır. Bugün tamamlanması yönünde ciddi adımlar atılıyor. Bu yönüyle bakıldığında, YÖK sermaye düzeni için paha biçilmez bir rol oynuyor.

Yapılan sinsi saldırıların arkasından hep daha kapsamlıları gelmiştir. Haraçların astronomik fiyatlara fırlaması, okullarda mediko, yemekhane, kantin vb.’lerinin özelleştirilmesi bu saldırılardan sadece birkaçı.

Yeni eğitim-öğretim yılıyla birlikte saldırılar yeni boyutlar kazandı. Artık ‘80’le başlayan eğitimin özelleştirilmesi süreci tamamlanmak isteniyor. Üniversite kapılarının meslek liseli öğrencilerin yüzlerine kapanması, har(a)çları artık üniversitelerin belirlemesi bu saldırılardan sadece birkaçı. Sermayenin Meslek Yüksek Okulları açabilmesi türünden saldırılar da önümüzdeki yıldan itibaren yürürlüğe konulacak.

Tüm bunlarla beraber düşünüldüğünde, sermaye eğitimi, yığın ve elit eğitim olarak ayırıyor. Bunda da epey yol katetmiş bulunuyor. Ve tüm bu saldırılarını YÖK aracılığıyla yapıyor. Yıpranmışlığına ve çürümüşlüğüne rağmen sermayenin YÖK’ten vazgeçememesinin temel nedeni bu. Fakat iyice teşhir olan YÖK düzeni hiçbir kurumu tarafından savunulamıyor. En gerici burjuva partileri tarafından bile eleştiriliyor. YÖK’ün var olması-gerekliliği gerekçelendirilemiyor düzen sözcüleri tarafından. Ancak kitleleri manüple etmenin yolu olarak çeşitli makyajlamalara gidiliyor. YÖK yönetim kuruluna demokrat görüşlü hocalar getirilerek YÖK’ün yıpranmışlığı bir nebze olsun perdelenmeye çalışılıyor. YÖK başkanıyla Cumhurbaşkanı arasında atamalar konusunda yaşaan gerginlikler üzerinden günah keçisi Gürüz gösterilmeye çalışılıyor. Böylece sermaye düzeni YÖK’ü aklamaya çalışıyor.

YÖK’e karşı mücadeleyi büyütelim!

Üniversitelerdeki YÖK sultasını kırmak bugün gençliğin öncelikli mücadele görevlerinden biridir. Üniversitelerdeki özerk-akademik-demokratik üniversitenin en büyük engeli YÖK’tür. Bu bilinçle YÖK’e karşı gençliğin mücadelesini örmeliyiz.

Kitleleri kucaklayabilen ve onları YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye çekmeyi amaçlayan bir perspektifle hareket etmeliyiz.