23 Kasım 2007 Sayı: SYKB 2007/01(45)

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist–şovenist cendereyi parçalamak için!
  DTP’ye kapatma davası...
İnkar ve imha politikasına zorunlu
Amerikan tadilatı!
2. Tersane İşçileri Kurultayı’na hazırlanıyoruz...
Telekom greviyle sınıf dayanışması büyüyor!
İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kızıl Bayrak’a yeniden toplatma ve yayın yasağı!
  Sermayenin “Mesleki Eğitim Planları”nın
geçmişi, bugünü ve yarını
  20. Yılında Komünist Hareket...
  Emperyalist/siyonist güçlerin yeni bir seremonisi: “Annapolis Konferansı”
  Savaş kundakçıları gerici Pakistan rejimini
dizayn ediyor!.
  Dünyadan...
  İran ve yaptırımlar
Abu Şehmuz Demir
  Mirabeller’den Haticeler’e özgürlük
mücadelesi sürüyor!
  Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerinden...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası sürüyor…
  Kürdistan cephesinde durum... - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerinden...

Emekçi Kadın Komisyonları, kadına yönelik şiddete karşı mücadeleyi örgütlüyor!

Esenyurt: Kadınlar şiddeti konuştu

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle 18 Kasım günü bir seminer, belgesel gösterimi ve ardından forum gerçekleştirdik.

İlk olarak Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu adına bir sunum yapıldı. Konuşmada Emekçi Kadın Komisyonları tarafından 5 ayrı bölgede başlatılan kampanyadan söz edildi. Özgürlük ve eşitlik için emekçi kadınları bir adım ileriye çağıran, Şubat ayında yapılacak olan kurultaydan bahsedildi. Komisyon çalışmalarına güç vermek için bölgedeki tüm emekçi kadınlara örgütlenme ve mücadele çağrısı yapıldı.

Sunumun ardından “Ekmek ve Gül” belgeseli gösterildi. İlgiyle izlenen belgeselden sonra Kurultay Hazırlık Komitesi temsilcisi söz aldı. 25 Kasım’ın ortaya çıkışına, Mirabel kardeşler şahsında şiddete karşı yükselen mücadeleye tarihsel boyutuyla değindi. Şiddetin uygulanma biçimlerine dünyadan çarpıcı örnekler verdi. Pakistan’dan Çin’e, Uzakdoğu’dan Afrika’ya kadınların karşılaştığı baskı ve şiddete değindi. Emperyalist savaşlarda BM ve işgal kuvvetlerinin uyguladığı taciz ve tecavüzü anlattı.

Türkiye’de ise yaşanan şiddetin en geleneksel haliyle aile içi şiddet olduğunu vurguladı. Çalışma yaşamında, gözaltında, töre ve namus cinayetlerinde şiddete değindi. Devletin kadına yönelik şiddeti yasalarla koruduğunu, meşrulaştırdığını, beslediğini vurguladı. Sömürücü düzenin mayasında olan şiddetin son bulması için kadın-erkek tüm işçi ve emekçileri şiddeti üreten kapitalist sisteme karşı birlikte mücadeleye davet etti. Konuşmanın ardından forum kısmına geçildi.

Seminere katılan emekçi kadın ve erkekler çalışma yaşamından çeşitli örneklerle canlı

tartışmalar yaptılar. Ev kadınlarının da kendi sorunlarıyla tartışmaya katılması ve sorular sorması anlamlıydı. Forum Emekçi Kadın Komisyonu’nun çalışmalarına destek verilmesi ve Şubat ayında gerçekleştirilecek olan Emekçi Kadın Kurultayı’na çağrı ile son buldu. Ayrıca Emekçi Kadın Komisyonları adına 25 Kasım’da Taksim’de yapılacak eyleme ve foruma çağrı yapıldı.

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu



Şiddete ve kaynağına karşı mücadele!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında 18 Kasım günü Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde bir etkinlik gerçekleştirdik.

“Evde, işyerinde, sokakta, gözaltında kadına yönelik şiddet” ve “Yasalarda kadın hakları” başlıklarıyla gerçekleştirdiğimiz söyleşi öncesinde bölgemizdeki emekçi kadınlara çağrı yaptık.

Saat 14.30’da başlayan etkinliğimiz, Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’ndan bir arkadaşımızın 25 Kasım’ın tarihi anlamı ve önemi üzerine yaptığı bir konuşma ile başladı.

Şiddetin kaynağı ve emekçi kadınların fabrikada, sokakta, toplumsal yaşamın tüm alanlarında yaşadığı şiddete değinen konuşmanın ardından avukat Ümüs Seğmen söz aldı. Seğmen, kadının yasalarda ve Medeni Kanun’daki hakları üzerinden bir sunum yaptı.

Söyleşi şeklinde geçen etkinlikte emekçi kadınlar da söz aldılar. Canlı tartışmalarla geçen etkinlik boyunca yasaların asıl olarak egemen sınıfın çıkarlarını savunduğu, yasal hakların nasıl kullanılabileceği ve bunun sınırları anlatıldı. Tartışmalarda şiddetin kaynağına ve medyanın şiddeti tetikleyen rolüne değinildi.

Emekçi kadınların kreş hakkından sosyal haklara, şiddetten kadın bedeninin metalaştırılmasına kadar birçok alanda kapitalizme ve yarattığı sorunlara karşı mücadele etmesi gerektiği dile getirildi. Şiddet üreten sömürücü sisteme karşı kadın-erkek tüm işçi ve emekçilerin ortak mücadelesinin zorunlu olduğu vurgulandı. Bu mücadelede kadının özgürleşmesi için daha fazla çaba ve enerji göstermesi, kadınların hem örgütlenmede hem de mücadelede bir adım öne çıkması gerektiği ifade edildi.

Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu


Emekçi kadınlar şiddete karşı!

OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle, 17 Kasım günü “Kadına Yönelik Şiddet ve 25 Kasım” başlığı altında bir panel gerçekleştirdi.

Bölgede özellikle kadın işçilerin yoğun olarak çalıştığı fabrikalarda, öğle aralarında ve akşam iş çıkışlarında panelin çağrısı yapıldı. İki fabrikada toplantı gerçekleştirildi. Yanısıra ev ziyaretleri gerçekleştirildi. Dernekte şiddeti anlatan panolar ve dövizler hazırlandı.

Panele konuşmacı olarak Eğitim-Sen üyesi Eser Sandıkçı ve Emekçi Kadın Kurultayı Hazırlık Komitesi temsilcisi katıldılar.

OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu adına yapılan sunumda 25 Kasım’ın tarihine kısaca değinildi ve kadına yönelik her türlü şiddetin sistemden kaynaklandığı ifade edildi.

Panelde ilk sözü Eğitim-Sen üyesi Eser Sandıkçı aldı. Sandıkçı, sömürünün olduğu her yerde şiddetin var olduğunu ifade ederek sözlerine başladı. Emekçi kadınlara yönelik şiddete ilişkin son dönemde yaşanalara değindi. Çalışma yaşamında kadın işçilerin yaşadığı baskıları ve ağır çalışma koşullarını örneklerle anlattı. Esnek üretimle birlikte üretimin parçalanması sonucu ortaya çıkan işlerde en fazla kadın işçilerin çalıştığını, kadınların %75’inin sigortasız olduğunu, kadın işçilerin eşit işe eşit ücret almadığını, resmi rakamlara göre ücretler arasında %20 fark olduğunu anlattı. Kadına yönelik bu uygulamaları ekonomik şiddet olarak tanımladı. İşyerlerinde kadına yönelik cinsel şiddetin yaşandığını ancak işten atılma vb. kaygılarla ifade edilmediğini söyledi.

Sandıkçı, tarım işçilerinin durumunu da örnekledi. Ev kadınlarının emeğinin yok sayılmasını şiddet olarak tanımladı. Şiddet konusunda diğer konularda olduğu gibi emekçi kadınların kendi örgütlerinde -sendika, dernek vb.- örgütlenmeleri gerektiğini vurguladı.

Ardından sözü, Emekçi Kadın Kurultayı Hazırlık Komitesi temsilcisi aldı. 25 Kasım’ın emekçi kadınlar açısından önemine vurgu yaptı. 25 Kasım’ın sistemin şiddetine karşı Mirabel Kardeşler’in öncülüğünde yükseltilen bir mücadele günü olduğunu söyledi.

Sunumun bu kısmında dünyanın farklı yerlerinden kadına yönelik şiddete dair örnekler verildi. Kapitalist sistemin ve sermaye devletinin kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak yerine onu meşrulaştırdığını belirtildi. Devletin şiddete karşı mücadele üzerinden söylediklerinin ikiyüzlülüğüne vurgu yapıldı.

Şiddete karşı mücadelenin kapitalizme karşı mücadele temelinde yürütülmesi vurgusunun yanısıra emekçi kadınların erkeklerle birlikte mücadele etmesinin ve örgütlenmesinin önemine değinildi.

Şubat ayında gerçekleşecek Emekçi Kadın Kurultayı’na çağrı ile son bulan konuşmanın ardından sorulara geçildi. Bu bölümde canlı tartışmalar yaşandı.

Kadın İşçi Komisyonu, 25 Kasım günü Taksim’de yapılacak eyleme ve foruma çağrı yaptı.

Kızıl Bayrak/Ümraniye


İKSE’den kermes

İzmir’de Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Kadın Komisyonu’nun hedeflediği çalışmalardan biri olan dayanışma kermesini 18 Kasım günü gerçekleştirdik. Komisyon bileşenlerinin el emeği ürünlerinin sergilendiği kermesimiz ilgiyle karşılandı.

Kermesimizin açılış konuşmasında komisyon çalışmalarına değinilerek, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü anlatıldı. Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bir adım öne çıkması gerektiği vurgulanarak, bu mücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı. 25 Kasım için yapılacak olan eyleme çağrı yapıldı.

Kermesimize destek amaçlı Telekom işçilerinin gelmesi nedeniyle, Telekom grevine değinildi, sınıf dayanışmasını yükseltme çağrısı yapıldı.

Çiğli İKSE Kadın Komisyonu

Emekçi kadınlarla şiddet üzerine konuştuk...

Şiddeti üreten kapitalizme karşı mücadeleye!

- Kadına yönelik şiddetin yoğun olarak uygulandığı bir sistemde yaşıyoruz. Şiddet kadınların hayatına nasıl yansıyor?

Ümraniye’den bir gündelikçi kadın: Kadınlar baskı altında tutuluyor. Bu yüzden kendi düşüncelerini ifade edemiyorlar. Şiddeti her yönden kanıksamış ve benimsemiş durumdalar. Şiddete karşı geldiklerinde toplum tarafından dışlanıyor ve iftiraya uğruyorlar. Gerek iş hayatında gerekse evde kendinden ödün veriyorlar, fedakârca davranıyorlar. Kadınlar ailesi ve devlet tarafından sahiplenilmediği için şiddete katlanıyorlar.

Ümraniye’den bir kadın işçi: Sistem hemen her alanda kadına şiddeti arttırmaktadır. Evde, işte, okulda, sokakta vs. Yapılan baskı ve zulümlere karşı kadınlarımız seslerini çıkaramadıkları gibi ekonomik özgürlükleri olmadığı için kabullenir hale gelmektedirler. Çünkü ne kadını savunacak bir yasa ne de koruyacak bir devlet kurumu var.

Yenibosna’dan bir kadın işçi: Şiddetin kötü bir şey olduğunu biliyorum. Ama bunu kötü olarak bilmek şiddeti uygulamaktan geri tutmuyor bizi. Biz şiddet görürken başkalarına da (çocuklarımız gibi) uyguluyoruz. Şiddet genelde insanları susturmak için uygulanıyor. Sesini çıkaran kadınlar sussun, hayata itiraz etmesin diye uygulanıyor.

Esenyurt’tan bir ev kadını: Ben ev kadınıyım. Eskiden memlekette çok eziliyordum. Eşimden şiddet görüyordum. Köydesin, tarlaya gidiyorsun, hayvanlara bakıyorsun. Bir de evin işi ve çocuk bakımı. Hepsi senin üzerinde. Tarladan eşinle beraber geliyorsun. O oturuyor. “Hani yemek, çabuk hazırla” diye azar işitiyorsun. “Ben de seninle birlikte geldim ya” diyorsun. Daha çok azar işitiyorsun. Kente göç ettikten sonra biraz bilinçlendik. Eskisi kadar kendimi ezdirmiyorum.

Esenyurt’tan bir gündelikçi kadın: Ben temizlik işlerinde çalışıyorum. Düzenli olarak birkaç eve gidiyorum. Eşimden şiddet görmüyorum ama birçok kadın var şiddet gören. Kolayından iş bulamadıkları için temizliğe gidiyorlar, bir de eşlerinden şiddet görüyorlar. Ben işyerinde fiziksel şiddetle karşılaşmadım ama, birçok defa hakarete maruz kaldım. Daha alt sınıfta olduğumuz için bizi aşağılıyorlar. Evlerinde bir şeyleri kaybolduğunda ilk önce bizden şüpheleniyorlar. Bizi suçluyorlar, sanki hırsızmışız gibi. Oysa bizler emeğiyle geçinen insanlarız. Onların en ufak bir şeylerine bile tenezzül etmeyiz.


- İşyerinizde kadınlara yönelik taciz ve şiddetle karşılaşıyor musunuz?

Ümraniye’den bir gündelikçi kadın: Elbette… Meta olarak görülüyoruz. Sistem kadınları rencide ediyor. Ben gündeliğe giderek geçimimi sağlıyorum. Ev sahibi beni her konuda aşağılıyor. Onlar tarafından insan sıfatına koyulmuyorum. Bana karşı güvensizler, bana şüpheyle davranıyorlar.

Ümraniye’den bir kadın işçi: Hayır ben karşılaşmıyorum. Ama karşılaşanları görüyorum. Özellikle yanımızda erkek arkadaşların küfürlü hakaretlerde bulunması oldukça rahatsızlık veriyor.

Esenyurt’tan ev kadını : Şu an çalışmıyorum, ama bir süre önce tekstil işçisiydim. Fabrikada fiziksel olarak bir şiddete maruz kalmadım. Ancak sözlü olarak hep şiddet görüyorduk. Bizden istenilen belirli bir sayı vardı. Bu sayıyı çıkaramadığımız zaman hakaret ediliyordu. Kadın olduğumuz için de aynı işi yaptığımız erkeklerden daha fazla hakarete uğruyorduk.

Yenibosna’dan bir kadın işçi: Benim çalıştığım bölümde yok. Ancak dikimhanede çalışan kadınlar, ustabaşının küfürleriyle ve hakaretleriyle karşılaşıyorlarmış.


- Sizce kadına yönelik şiddeti ortada kaldırmanın yolları nelerdir?

Esenyurt’tan ev kadını: Şimdiki aklım olsaydı kendimi hiç o kadar ezdirmez ve yıpratmazdım. Ama zaman değişiyor, insanlar değişiyor, her nesil önceki nesilden daha ileri. Biz de bizden önceki nesilden daha ileriydik. Belki bu sorunlar da nesiller değiştikçe çözülür. Kadınlar kendini ezdirmemeyi öğrendikçe çözülür.

Yenibosna’dan bir kadın işçi: Bana göre çok zor. Önce bu tür zihniyetlerin değişmesi gerek. Evde babadan, işyerinde ustabaşından şiddet görmemize rağmen ekmeğimiz deyip sarılıyoruz işimize. Bizlerin eline o fırsat geçerse hiç affetmeyiz aslında. Geri kalmış, adeta bize sahibimiz gibi davranan bu zihniyete karşı dururuz. Fırsat dediğim şeyse tek başına oluşmuyor. Bu konuda belli bir çaba gerekir.

Ümraniye’den bir gündelikçi kadın: Sistemin toptan değişmesi. Sistemin toptan değişmesi için ise insanların bilinçlenip örgütlenmesi gerekiyor.

Ümraniye’den bir kadın işçi: Mevcut sistemin dolayısıyla da sınıfların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu da kadın ve erkeğin birlikte örgütlü mücadelesiyle gerçekleşmelidir. Ayrıca sorunun kaynağına karşı yani her alanda şiddetin olması gerekliliğini sunan kapitalist düzene karşı bilincin oturması ve mücadele edilmesi gerekir.

 

Adalet Ağaoğlu’nun adı kirli bir savaş belgesi ile tarihe kazınmıştır!

2005 Ağustos’unda büyük gürültüler kopartarak İHD’den istifa eden yazar Adalet Ağaoğlu, İnsan Hakları Derneği’ni etnik ayrımcılıkla suçlamış, İHD’nin ağırlıklı olarak Kürt halkına mensup kimselerin karşı karşıya kaldığı hak ihlallerini ele alışını “milliyetçilik” olarak tanımlamaktan geri durmamıştı. Ağızlara sakız olmuş “aydın duyarlılığı” üzerinden gerekçelendirilerek yapılan bu açıklama İHD’yi hedef göstermenin yanı sıra, Kürt halkı üzerinde uygulanan inkar ve imha politikalarını görmezden gelen ve hatta meşrulaştıran bir içeriğe sahipti.

Bu açıklamanın üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçti. Açıklamanın yapıldığı tarihte Ağaoğlu’nun sermaye düzeni tarafından ne kadar taktirle karşılandığı da bu iki yılı aşkın sürenin sonunda açığa çıktı. Mersin’de yaşanan “bayrak provokasyonu” ile başlayan şoven histeri kampanyasının doruğa ulaştırıldığı şu günlerde, sermaye düzeni Ağaoğlu’na taktirlerini bir biçimde bildirdi. Öyle ki, DTP’nin kapatılması ile ilgili hazırlanan iddianamede Adalet Ağaoğlu’nun iki yıl önce kurduğu cümleler “temel önemde delil” olarak nitelendirilerek yer aldı. Yani şovenist linç kültürünün sözde hukuki bir belgesinde, bir yazarın kurduğu cümlelere atıfta bulunuluyor. Böylece Ağaoğlu’nun adı bir kirli savaş belgesinde yer alarak, tarihe kazınmış oluyor.

Şimdi Adalet Ağaoğlu ah vah etmekte, adının iddianamede geçmesine tepki göstermektedir. Ancak bunun kendisi nesnel durumda tek bir değişiklik yaratmadığı gibi, Ağaoğlu adına da bir olumluluğun ifadesi değildir. Zira Ağaoğlu bugün adının sermayenin şoven saldırı ekiplerince hazırlanmış bir belgede geçmesine tepki gösterse de, “DTP’nin kapatılmasına” karşı çıksa da, iki yıl önce söylediği sözlerin arkasındadır. Ağaoğlu DTP’yi PKK’nin tasfiye edilmesinin bir aracı olarak gördüğü, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin parlamentoya sıkıştırılarak “çözüme” ulaştırılmasını dilediği için bu tepkiyi göstermektedir. Yani Ağaoğlu, sermayenin şoven sözcülerinden bir gömlek aşağı şoven, ama bin defa daha tehlikelidir. Zira sermaye sözcülerinin saldırıları doğrudan ve açıkken, “meclise sıkışmış bir Kürt mücadelesi”nin olumlanması inceltilmiş şovenizmin yansımasıdır. Bu inceltilmiş şovenizm ise Kürt halkının bilincini hedef almaktadır.