23 Kasım 2007 Sayı: SYKB 2007/01(45)

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist–şovenist cendereyi parçalamak için!
  DTP’ye kapatma davası...
İnkar ve imha politikasına zorunlu
Amerikan tadilatı!
2. Tersane İşçileri Kurultayı’na hazırlanıyoruz...
Telekom greviyle sınıf dayanışması büyüyor!
İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kızıl Bayrak’a yeniden toplatma ve yayın yasağı!
  Sermayenin “Mesleki Eğitim Planları”nın
geçmişi, bugünü ve yarını
  20. Yılında Komünist Hareket...
  Emperyalist/siyonist güçlerin yeni bir seremonisi: “Annapolis Konferansı”
  Savaş kundakçıları gerici Pakistan rejimini
dizayn ediyor!.
  Dünyadan...
  İran ve yaptırımlar
Abu Şehmuz Demir
  Mirabeller’den Haticeler’e özgürlük
mücadelesi sürüyor!
  Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerinden...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası sürüyor…
  Kürdistan cephesinde durum... - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist/siyonist güçlerin yeni bir seremonisi: “Annapolis Konferansı”

Sahte konferanslar değil, siyonist işgale karşı direniş!

Bush liderliğindeki savaş çetesinin organize ettiği ABD’nin Maryland eyaletindeki Annapolis’te toplanacak “Ortadoğu Konferansı”na günler kala, İsrail’in ırkçı-siyonist egemenleri, bir takım göstermelik “jestler” sergilemeye başladı.

Önce bir kısım tutukluyu serbest bırakan İsrail rejimi, ardından Yahudi yerleşimleri inşaatının durdurulmasından söz etmeye başladı. Siyonist kaynaklar ise, başbakan Ehud Olmert’in yerleşim yerleri liderleriyle konuştuğunu ve onları karar hakkında bilgilendirdiğini belirttiler.

ABD’nin organize ettiği konferans öncesine denk düşürülen bu aldatıcı adımlara, savaş kundakçılarının Filistin devletinin kurulması gerektiğinden dem vuran açıklamaları eşlik etti. Bu gösteriler, Filistin halkına haddi hesabı olmayan acılar çektiren emperyalist-siyonist güçlerin “barış isteyen taraf” olarak yutturulmasını sağlamak amacıyla sergileniyor.

Bu çirkin mizansenler ne düzeyde etkili olur bilinmez ama Filistin halkı nezdinde zerre kadar etki yaratması beklenmiyor. Zira ırkçı-siyonist ordunun kanlı icraatları devam ederken, bir kısım tutuklunun serbest bırakılmasının kayda değer bir önemi yoktur. Çünkü işgalci İsrail ordusu kısa sürede serbest bıraktıklarından fazlasını alıp zindanlara yine atacak. Yahudi yerleşimleri inşaatının duracağına dair sözleri de pek ciddiye alan olmadı. Zira ırkçı-siyonist rejimin egemenleri, verdikleri resmi sözlere rağmen 40 yıldır Yahudi yerleşimleri inşaatlarını sürdürüyorlar. Filistin topraklarını gaspetmenin etkili bir aracı olarak kullanılan yerleşimler, Araplar’dan arınmış, din temeline dayalı Yahudi bir devlet kurma planının parçasıdır. Irkçı-siyonist zihniyeti yenilgiye uğratmadan, en fanatik Yahudiler’den oluşan yerleşimcilerin toprak hırsızlığını önlemenin mümkün olmadığı bilinmektedir.

Oslo Anlaşması’nın 7. maddesinde İsrail, “Nihai statü görüşmelerinin tamamlanmasından önce hiçbir taraf sahadaki durumu değiştirecek adımlar atmayacaktır” ifadesinin altına imza atmıştı. Ancak bunu takip eden 10 yıl boyunca, Yahudi yerleşimcilerin sayısı iki katına çıktı. Yerleşimcilerin sayısındaki bu artış, Filistin topraklarının her gün silah zoruyla çalınması anlamına gelmektedir.

Mahmut Abbas ve ekibi de dahil, Annapolis Konferansı’na hazırlanan tarafların hiçbiri Filistin halkının temel sorunlarından söz etmiyor. Zira ABD-İsrail ikilisinin de, Mahmut Abbas’ın da görüntüyü kurtaracak bir anlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu yönde bir anlaşmaya varmaları, en azından olasılık dahilindedir. Ancak böyle bir anlaşma olsa bile, bunun kayda değer bir hükmü olmayacaktır. Zira, Kudüs sorunu, mültecilerin dönüş hakkı, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerin kaldırılması, ırkçı-duvarın yıkılması, İsrail vatandaşı olan Filistinliler’in maruz kaldığı ırk ayrımcılığı gibi temel sorunların hiçbiri Annapolis Konferansı’nın gündeminde görünmüyor. Bu yönüyle bu konferansın Filistin halkının temel sorunlarıyla hiçbir alakası yoktur.

“İki devletli çözüm” üzerine edilen lafları da ciddiye alan yok. Zira ortada nükleer silahlarla donanmış bir İsrail devleti varken, üstü açık bir cezaevinden başka bir şey olmayan bir “Filistin devleti” kurulsa ne olur?

Siyonist tetikçilerle Washington’daki hamilerinin, Mahmut Abbas ve ekibini bir takım vaatlerle saflarına çekmeyi başarmış görünseler bile, kendi çözümlerini Filistin halkına dayatma çabalarının hüsranla sonuçlanması kaçınılmazdır. Washington-Tel Aviv patentli “çözüm paketi”nde siyonistlerin işlediği ağır suçlara son vermek değil, bu zorbalığa karşı direnen Filistin halkının iradesini kırmaktır esas olan. Ancak biliniyor ki, direnen bir halkın iradesini kırmak, en acımasız savaş aygıtlarına bile nasip olmamıştır.

Filistin sorunu son derece karmaşık bir hal alsa da, bu coğrafyada “iki devletli çözüm” gibi gerici planların gerçek hayatta bir karşılığı yoktur. Zira ırkçı-siyonistlerin emeli büyük İsrail’dir. Bunun anlamı, Filistin’i Araplar’dan arındırmaktır. Bu, ırkçılığı temel alan bir Yahudi-şeriat devleti kurma fantezisidir. Oysa Filistin coğrafyası bir bütündür. Zor olsa da, tek gerçekçi çözüm, Arap ya da İbrani, Müslüman, Yahudi veya Hıristiyan, bu coğrafyada yaşayan tüm emekçilerin laik demokratik bir devlet içinde kardeşçe yaşamasıdır. Filistin topraklarında yaşayan farklı halklardan emekçilerin anti-emperyalist, anti-siyonist birleşik mücadelesi ile bu çözüme ulaşılabilir ancak.


Uzayın silahlanması için 459 milyar dolar...

Tekelci kapitalizm savaşı uzaya taşıyor!

Büyük tekellerin hizmetindeki Amerikan devlet aygıtının finanse ettiği savaş makinesinin yuttuğu kaynaklar, dünyada savaşa yapılan toplam harcamaların yarısına tekabül ediyor. Yani yıllık bir trilyon doları aşan bu devasa kaynakların 500 milyar dolarını ABD savaş makinesi yutuyor.

Kapitalist-emperyalist dünya düzeninin jandarması ABD’nin ölüm ve yıkım için ayırdığı bu kaynaklar yetersiz olmalı ki, önümüzdeki yıl rakamın ikiye katlanması için yasal zemin hazırlandı.

Dünya enerji kaynaklarını yağmalamak, bu haydutluğa karşı direnen halkları dize getirmek, rakip bir emperyalist gücün ABD hegemonyasını sarsacak olası gelişimini engellemek hesaplarıyla tahkim edilen Amerikan ordusunun, uzayı da savaş alanlarına katma hazırlığı fiilen başlatılıyor. Uzayı savaş alanına çevirmek için hazırlanan projelerin uygulanabilmesi için de yarım trilyon dolara yakın kaynak aktarılacağı Bush yönetimi tarafından ilan edilmiş bulunuyor.

Amerikan savaş aygıtına ayrılan bütçenin yanısıra, emperyalist savaşların uzaydan yürütülmesine olanak sağlayacak projeler için ayrılan bütçenin önümüzdeki yıl için 459 milyar dolar olacağı bildirildi. Uzay teknolojisini savaşa uyarlayacak projeler için ayrılan bütçeyi haydutbaşı Bush’un da onayladığı kısa süre önce açıklanmıştı.

Pentagon’un hazırladığı “uzaydan savaş planları” arasında atmosferin dışında uçabilecek bombardıman uçağı ve “anında küresel vuruş” diye tanımlanan bir sistem de yer alıyor. Açıklandığına göre bu sistem ile dünyanın herhangi bir yerindeki bir hedefin en fazla iki saat içinde vurulabilmesi hedefleniyor. Plana göre, ses hızının da çok üzerinde hipersonik hızla uçabilen ve “akaç” diye anılan araç, birden fazla kere kullanılabilen ve kalktığı yere dönüp iniş yapabilme yeteneğine de sahip olacak.

İşsizliğin, sefaletin, açlığın, eğitimsizliğin, savaşların, kitlesel ölümlerin kol gezdiği yerküremizde, diğer yandan konvansiyonel, nükleer, kimyasal, biyolojik vb. envai çeşit silahlardan da geçilmiyor. Bu silah stokları, dünyanın eşsiz değerdeki yaşam alanlarını defalarca yok edebilecek miktardadır. Ancak sömürü ve yağmanın yanısıra bir şiddet ve yıkım düzeni olan kapitalist-emperyalist düzenin efendileri, yine kendilerini güvende hissetmedikleri içindir ki, artık silahları uzaya da taşıyorlar.

İnsanlık bu barbarlık düzeninden kurtulmayı başarmak zorundadır. Aksi halde bu düzenin doğayı, yaşam alanlarını ve insanlığı tüketmesinin önüne geçilemeyecektir.