23 Kasım 2007 Sayı: SYKB 2007/01(45)

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist–şovenist cendereyi parçalamak için!
  DTP’ye kapatma davası...
İnkar ve imha politikasına zorunlu
Amerikan tadilatı!
2. Tersane İşçileri Kurultayı’na hazırlanıyoruz...
Telekom greviyle sınıf dayanışması büyüyor!
İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kızıl Bayrak’a yeniden toplatma ve yayın yasağı!
  Sermayenin “Mesleki Eğitim Planları”nın
geçmişi, bugünü ve yarını
  20. Yılında Komünist Hareket...
  Emperyalist/siyonist güçlerin yeni bir seremonisi: “Annapolis Konferansı”
  Savaş kundakçıları gerici Pakistan rejimini
dizayn ediyor!.
  Dünyadan...
  İran ve yaptırımlar
Abu Şehmuz Demir
  Mirabeller’den Haticeler’e özgürlük
mücadelesi sürüyor!
  Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerinden...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası sürüyor…
  Kürdistan cephesinde durum... - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İran ve yaptırımlar

Abu Şehmuz Demir

Son dönemlerde emperyalist merkezler arası kızışan Avrasya kavgaları ve Ortadoğu’da devam eden savaşlı ortama yeni savaşları ekleyecek tuhaf gelişmelere tanık oluyoruz. Bölge halklarına yönelik uluslararası düzenek çerçevesinde dayatılmaya çalışılan süreç ve bu sürecin ortakları olan pinti ve murdar tüccarların musibet stratejileri, bölgede rahvanı atlar üzerinde dolaşarak, mazlum emekçi halklara dayatılıyor. Başta ABD olmak üzere, herkesin bölge üzerinde çok yönlü gizli plan ve hesapları revaçta olup, bunları hayata geçirmek için kirli ve şeytani emelleri bulunuyor.

Uluslararası kapitalist-emperyalist çıkar merkezlerinin, bölgede devam eden savaş ortamının yanı sıra, bölgedeki müttefikleri ile birlikte hayata geçirmeye çalıştıkları çok yönlü mezalim stratejileri yönünü arıyor. Pakistan’dan Beyrut’a kadar olan coğrafya adeta yangın alanı durumunda. Irak’ta ABD ve müttefiklerinin sürdürdüğü işgal hareketi, İsrail’in Filistin topraklarında keyfi olarak estirdiği vahşi devlet terörü ve bu güçlerin Lübnan üzerinde oynadıkları çeşitli senaryolarının yanı sıra, bu yangın tarlalalarında Türkiye’nin de elinde körükle Güney Federal Kürdistan’a yönelik istilaya hazırlanması, bölgede var olan sorunları daha da derinleştirmektedir. Üstüne üstlük, Washington’daki Beyaz Saray’a çöreklenmiş çeşitli sektörlerin temsilcisi savaş çetelerinin oluşturduğu aparat ve bu aparatın uluslararası alanda terkisine aldığı ve alacağı güçler ile İran’a yönelik bir delilikte bulunması, bölgede ölüm tarlalarının çoğalması demektir. Bu uluslararası savaş düzeneğinin hayata geçirmek istediği vahşet ve yıkım teorileri, başta bölge insanı olmak üzere tüm dünya insanlığını tehdit ediyor, savaş ve işgal meraklısı sistemlerin yöneticileri de gıdalarını bu bahçeden alıyorlar.

ABD ve müttefikleri, başta bölgemiz Ortadoğu olmak üzere genelde Doğu’da çeşitli plan ve programları hayata geçirmeye çalışıyorlar. Atlantik ötesindeki ve bölgedeki ortakları ile bölgenin siyasal atmosferine her gün yeni bir şekil vererek uğursuz bir sürece doğru çekiyorlar.

Afganistan ve Irak savaşından sonra Ortadoğu’daki çetrefilli sürecin merkezine oturtulan İran eksenli dünya siyaseti gündemden düşmüyor. Özellikle Beyaz Saray’daki savaş aparatı ve bu aparatın başını çeken Dick Cheney ile bu ekibi yönlendiren, ABD kongresindeki ayağından biri olan ve hiç kimsenin karşı durmayı göze alamadığı İsrail’in Washington’daki en güçlü Siyonist lobisi AİPAC (Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi) “İran’ın nükleer santrallerinin bombalanmasının yanı sıra, askeri gücüne yönelik saldırıların düzenlenmesini” istedi. (Aktaran Le Monde, Kasım ‘07). George Bush da, Ekim ortalarında Hazar Denizi’ne kıyıdaş ülkelerin (Rusya, İran, Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan) düzenlediği Tahran Zirvesi’ne yönelik olarak, “Eğer İran’ın nükleer çalışmaları devam ederse, dünya toplumu 3. Dünya savaşının eşiğine gelecektir” diyerek, başta Rusya olmak üzere toplantıya katılan ülkeleri tehdit etti. Bunun üzerine, zirveye katılan ülkeler imzaladıkları ortak bildiride, “Hazar Denizi ülkeleri aralarından birine yapılacak herhangi bir saldırıda, topraklarının kullanılmasına izin vermeme ve askeri güçlerini birbirlerinin aleyhinde kullanmamayı taahhüt” ederek, ABD’nin İran’a yönelik saldırgan politikasına yanıt verdiler. Ayrıca, “Hazar Denizi’nin hakimiyetinin sadece beş ülkeye ait olduğunu ve buradaki kaynaklardan sadece bu ülkelerin yararlanabileceğini” deklare ederek, Hazar’da aktif olan ABD, AB ve diğer güçlere yönelik mesaj verdiler.

Başta ABD olmak üzere dünya gericiliği, geleceğini Avrasya’nın derin yataklarındaki fosil enerji kaynaklarında görüyor. Zira, Avrasya coğrafyasındaki fosil kaynaklarının ağırlığını bağrında barındıran Hazar havzası, 371 bin kilometre karelik alanı ile dünyanın en büyük iç denizi/gölü olma konumunun yanı sıra, jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip bir coğrafyadır. Bu coğrafyada keşfedilmiş enerji kaynaklarının yanı sıra, henüz keşfedilmemiş ve birçok uzman tarafından yapılan tahminlere göre piyasa değeri 4 trilyon dolar olan 163 milyar varil petrol bulunduğu söyleniyor. Zengin fosil enerji yataklarına ve büyük stratejik öneme sahip olan bu bölge üzerine bir yandan büyük stratejik planlar yapılıyor, kaynaklar üzerine kavgalar kızışıyor, diğer yandan ise ittifakların kapıları aralanıyor.

Bu savaş aparatının merkezi olan Beyaz Saray’daki neocon ekibini ziyaret eden Avrupa Birliği’nin Fransa’sı ve Almanya’sı, İran’a yönelik Kasım sonlarına doğru BM’de görüşülecek olan 3. yaptırım paketinin neleri kapsayacağı konusunu görüştü. Her iki ülke liderinin de gündemini, her ne kadar İran sorunu öne çıkmış görünse de, genelde Doğu’ya yönelik Atlantik ötesi stratejik ortaklığa ilişkin fikir alışverişi oluşturuyordu.

ABD ve müttefiklerinin İran’a yönelik olası bir yanlış adımının yaratacağı facialara dikkat çeken ABD’nin Körfez’deki en sadık müttefiklerinden Suudi Arabistan ise, “İran’a yönelik herhangi bir askeri operasyonun sonuç vermeyeceğini” hatırlatıyordu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud El-Faysal, “Son derece hassas bir bölgeden söz ediyoruz. Körfez Bölgesi gibi hem son derece küçük, hem de dünya ekonomisi için çok önemli bir yerde düzenlenecek askeri hareketin etkisi büyük olacaktır. Son derece dikkatsiz şekilde hareket edilmesinin, bir filin zücaciyeci dükkanına girmesinin ebedi örneği gibi bir şey bu…” (aktaran BBC, 30 Ekim ‘07) diyordu.

Velhasıl uluslararası alanda İran konusunda anlaşmazlıklar devam ediyor. Bunu bilen ve uluslararası alandaki derin diplomatik ilişkilerine güvenen Mollalar da, ABD karşısında dik duruşlarını halen sürdürüyor, tuzağa düşmüş tilkinin tuzakta kalması için çabalıyorlar.

Öyle ki, ABD ve müttefiklerinin ne İran’a sürekli kırmızı eşarp giydirmeleri ve ne de ekonomik ve politik yaptırımları İran’ı fazlaca etkilemektedir. Çünkü İran birçok Batı devletinin yanı sıra, ABD’nin cirit attığı Körfez ülkeleri ve Asya ülkeleriyle her geçen gün derinleşen ticari ilişkilere sahip. Yani İran’a uygulanan önceki iki yaptırım pek etkili olmadığı gibi, tartışılmakta olan yeni yaptırım paketinin de etkili olabileceğini söylemek zor. ABD’nin mercek altına aldığını söyleyip, Mart 2007’de “Dubai’ye yaptırım uygulayacağız” dediğinde, ABD Ekonomi Bakanı yardımcısı Stuart Levey rüzgara konuşmuş oluyordu. Buna ek olarak İran ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında bu yıl içinde değişik ticari alanlarda 11 milyar dolarlık alışveriş yapmayı hedefleyen bir anlaşma imzalanmıştı. Yani ABD’nin “mercek altına aldığı İran firmaları, Körfez’in ticaret merkezi olan Dubai’de çeşitli Arap firmaları ismi altında uluslararası ticari faaliyetlerini sürdürüyorlar”. (aktaran Selig S. Harrison, Le Monde Kasım ‘07)

Bu arada, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, ABD ve müttefiklerinin İran’a yönelik çeşitli yaptırımlarla bu ülkeyi kıskaca alma politikasına yönelik, “BM Güvenlik Konseyinde bize karşı alınan yaptırım kararlarını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Bizi yaptırımlarla tehdit ediyorlar. Yaptırımlardan korkmuyoruz. Yaptırımların bizim için hiçbir değeri yok” sözleriyle, BM’de tartışılacak olan yeni yaptırım sürecine gönderme yapıyordu.

Özetin özeti olarak, dünya siyasetinin belirsiz işleyişi, başta ABD ekonomisi olmak üzere dünya ekonomisini de olumsuz yönde etkilemeyi sürdürüyor. ABD’de konut ve borsa sektöründe devam eden krizin etkileri, İran’a yönelik baskıların artırılması ve son dönemlerde Rusya ile ABD’nin füze radar sistemleri konusunda yaşanan sorunlar... Bu ve buna benzer birçok sorunun yarattığı olumsuz gelişmeler, petro-kimya sektöründeki dramatik oynamalar devam ediyor.

Şu an ham petrol fiyatının varil başına 100 dolara doğru fırlaması, 1970’li yılların ortalarında olduğu gibi, dünya ekonomisi üzerinde olumsuz etkileri tetikleyecektir. Petrol sektöründe yaşanan bu olumsuz dramatik hava eğer devam ederse, bu, başta dünya ekonomisini etkileyeceği gibi, ABD ekonomisini de 1929’larda olduğu gibi bir krizle karşı karşıya bırakabilir.

Bu arada Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta biraraya gelen Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyeleri, petrol fiyatlarındaki yükselmenin önümüzdeki günlerde de devam edeceğini dile getirdiler. Hatta Hugo Chavez bir adım daha ileri giderek, “Eğer ABD, ülkesine veya İran’a saldırmaya kalkarsa, petrolün varil başına 150 ve 200 dolara fırlayabileceği” uyarısında bulundu.

Tüm yaşananlara petrol fiyatlarındaki bu ani yükselişin yarattığı atmosferi de eklersek, uluslararası emperyalist merkezler arasında adı konmamış gizli savaşlar ve sürtüşmelerin kanlı-kavgalı bir süreci tetiklediğini görürüz. Bu sürece bir de bölgedeki savaş tacirlerinin başında olduğu rejimleri eklediğimiz zaman, bölge halkları olarak bu savaşlı sürece bir adım daha yaklaşıyoruz demektir. Kısacası bu savaş düzeneği, başta Ortadoğu halkları olmak üzere, dünya emekçi halklarına ekonomik ve sosyal felaketleri reva görmekte, tüm insanlığı tehdit etmektedir.

19 Kasım ‘07