28 Eylül 2007 Sayı: 2007/38(38)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler içerde ve dışarda saldırı hazırlığında…
  Anayasa tartışmaları üzerine...
"Yeni dönem" ve emekçileri bekleyen seçim!
Ulucanlar katliamı ve direnişi anıldı...
Novamed grevi ve öğrettikleri - Yüksel Akkaya
TİS süreçleri “elde”kini korumakla sınırlı geçti...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  “Yalanlarınızı da alın gidin!” başlıklı kampanya çalışmamız ile onbinlerce gencin mücadele
soluğu olacağız...
  Seçimler ve yeni dönem / 5 22 Temmuz seçimleri ve Kürt hareketi
  Kapitalizmde öldürmek “para eder!”
  ABD’de onbin kişi ırkçılığa karşı yürüdü
  Birmanya halkı cuntaya karşı sokaklarda...
  Dünyadan...
  Ortadoğu’dan...
  Şoven-faşist kudurganlık siyah göçmenleri de hedefliyor…
  Ortadoğu’da havalar toz duman
Abu Şehmuz Demir
  Ulusal sorun üzerine notlar/1 - Volkan Yaraşır
  Anayasa tartışmaları…
M. Can. Yüce
  Burjuvazinin hizmetinde politik bir
sanat etkinliği!
  Gericiliğe ve ırkçılığa karşı gerçeğin safında yürüyen yazar:
Emile Zola
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD’de onbin kişi ırkçılığa karşı yürüdü

Kızılderilileri soykırıma uğratan “beyaz adam”, ihtiyaç duyduğu emek gücünü ise siyahları topraklarından koparıp köle pazarlarına doldurarak karşıladı. Afrika’dan Amerika’ya zorbalıkla getirdiği siyahlara tarihin kaydettiği en iğrenç ırkçılığı reva gördü.

Kölelik kaldırıldı, kapitalizm hızla gelişti, ABD dünyanın en büyük emperyalist gücü oldu, ama ırkçılık halen varlığını sürdürüyor. ABD örneği, kapitalizmin ne kadar gelişmiş olursa olsun, insanlar arasındaki bu iğrenç ayrımı ortadan kaldıramadığını göstermektedir. Bu kaba ayrım kimi zaman geri plana itilse bile, egemenler ihtiyaç duyduğunda yeniden ırkçı histerileri körüklüyorlar. Çünkü burjuvazi ve onun siyasal iktidarı, ırkçılığın ortadan kaldırılmasının önündeki temel engeldir.

Geçtiğimiz günlerde pekçok kentten 3 bin nüfuslu Jena adlı kasabaya gelen 10 bin kişinin ırkçılığı protesto eyleminde buluşması, siyahların ABD’de halen ciddi ayrımlara maruz kaldığını göstermektedir. 1960’lı yıllara kadar otobüste beyazlara ayrılan bölümlere oturması yasak olan siyahlar, halen ABD zindanlarının en kalabalık müdavimleri durumundadır. Bush çetesi içinde bile siyahların bulunması bu gerçeği değiştirmiyor. Zira ırk ayrımına maruz kalanlar, emekçi kesimden siyahlardır.

Olay geçtiğimiz Ağustos ayının ilk günlerinde başlıyor. Beyaz bir öğrenci siyah bir öğrenciyi, beyaz öğrencilerin oturduğu bir ağacın altına oturduğu için silahla yaralıyor. Siyah öğrenciler ertesi gün saldırgan beyaz öğrenciyi yaralıyor. Bir gün sonra ise beyaz öğrenciler, ırkçılık döneminde siyahların asılmasına atfen ağaca ilmik geçiriyorlar. Çıkan kavgada altı siyah öğrenci, yine bir beyaz öğrenciyi dövüyor.

ABD adalet sisteminin bu olaya müdahalesi tam da “beyaz adam” zihniyetine uygun oluyor. Beyaz öğrenciler hakkında dava bile açılmıyor, sadece okuldan uzaklaştırılıyor. “Jena Altılısı” olarak bilinen siyah öğrencilere ise “ikinci dereceden cinayet” suçlamasıyla dava açılıyor.

Siyah gençleri itham eden jüri üyelerinin tümü beyazlardan oluşuyor. Irkçı zihniyetlerini tüm iğrençliği ile ortaya seren jüri üyeleri, siyah öğrenciler için 80 yıla kadar varan hapis cezası istiyor. Mahkemenin bu kaba ırkçı zihniyeti, ülke genelinde siyah Amerikalılar arasında tepkilere neden oluyor.

İşte Jena’da yürüyüş düzenleyen onbin siyah, mahkemenin bu ırkçı kararını protesto etti. Siyah kıyafetler içindeki siyah ABD’liler, “Yeter artık!”, “Onlar (Jena Altısı) bizim için vardı, bizler de onlar için varız!” gibi sloganlar attı. Eylemde kitleye seslenen Papaz Al Sharpton; “Bu, 21. yüzyıl insan hakları hareketinin doğuşudur. 20. yüzyılda otobüslerde oturabilmek için mücadele ettik, şimdi de mahkemelerde oturmamak için mücadele edeceğiz” dedi.

ABD’de tanınan siyah radyocu Michael Vaisden ise “Cezaevlerimiz, orada olmaması gereken kardeşlerimiz ve evlatlarımızla dolup taşıyor. Çocuklarımızı nasıl gerekiyorsa öyle savunacağız” diye konuştu.

Irkçılık tarihinin en iğrenç sahnelerine tanık olan Jena kasabasında, 1882-1968 yılları arasında 335 siyah ABD’li linç edilerek katledilmiştir.

Berlin’de “polis devleti”ne karşı gösteri

Geçtiğimiz hafta Alman askerlerinin ve savaş uçaklarının Afganistan’dan geri çekilmesi için düzenlenen ve yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı gösterinin ardından 22 Eylül günü yapılan gösteriye yaklaşık 15 bin kişi katıldı. “Bilgiler kendime ait” şiarı altında gerçekleştirilen gösteriye bu kadar kitlesel bir katılım beklenmiyordu. Kişilerin özel yaşamını sistematik olarak kontrol altına almayı hedefleyen yasa önerileri, bugüne kadar “anti-terör yasaları”na karşı tepkisiz kalan kesimleri dahi rahatsız etti.

11 Eylül saldırısından bu yana, ekonomik-sosyal kazanımlara dönük saldırıların yanısıra, demokratik hak ve özgürlüklere yönelik oldukça ciddi saldırılar gerçekleştirildi. “Polis devleti” uygulamalarını meşrulaştıran saldırılar tüm hızıyla sürüyor.

Hükümet ortağı CDU (Hıristiyan Demokrat Parti) tarafından gündeme getirilen özel bilgisayarların internet üzerinden aranması tartışması sürerken, kamuoyunun gündemine “Almanya’yı kan gölüne çevirecek olan islami teröristler yakalandı” haberi oturdu. Ancak bu haberin tam da bu ve benzeri yasaların çıkarılmasını kolaylaştırmak için yazılan senaryo olduğu açığa çıktı. Basına yansıyan bilgilere göre, “islami terörist” olduğu iddia edilenlerden birinin zaten Alman polisi ile irtibat içinde olduğu ve kendisine ajanlık teklif edildiği açığa çıktı. Tutuklananlardan Türkiyeli gencin ailesinin verdiği bilgiye göre, yakalanan diğer üçüncü şahsın polis olması olasılığı da yüksek.

Eylemin, Alman devletinin “terörizm” demagojisini kullanarak demokratik hak ve özgürlükleri sınırlandırmasına karşı en kitlesel gösteri olduğu söyleniyor. Hakları korumaya yönelik bu kitlesellikteki en son eylem 1987 yılında halk sayımına karşı yapılmıştı.

Kitlesel katılıma yol açan esas neden, 11 Eylül 2001 yılından bu yana ardarda çıkarılan “anti-terör ve güvenlik” yasalarının yeterli olmadığını belirten hükümetin, 1 Ocak 2008 yılından itibaren hayata geçirmeyi hedeflediği saldırılar. Özel telefon, cep telefonu, elektronik posta ve bilgisayar vb. üzerinden özel konuşmaların dinlenmesine yasal zemin hazırlayan öneri paketi büyük bir tepki topladı. Yasa, özel telefon şirketleri tarafından, bütün kişi ve kurumların (doktor, muhabir vb.) kiminle ne zaman, ne kadar konuştuğunu 6 ay süresince kaydedilmesini öngörüyor. Cep telefonu görüşmelerinde özel bir sinyalle telefon edilen yer tespit edilebilecek. Elektronik postaların (e-mail) kim tarafından ve kime yazıldığı, kimin ne kadar süre internet kullandığı da kaydedilecek. Ayrıca elektronik kimlik tartışmaları da gündeme getirilmiş bulunuyor. Elektronik kimliklere geçiş süresi 2009’un sonu olarak düşünülüyor.

Eylem, ATTAC, gazeteciler, doktor kurumları, Ver.di Sendikası, sol partiler ve yerel örgütleri, Yeşiller, FDP, devrimci kurum ve kuruluşların çağrısı ile gerçekleşti. Kolluk güçlerinin yaptığı yığınağa rağmen eyleme gösterilen ilgi Alman devletini rahatsız etti. Gösteri ve yürüyüşlere karşı provokasyonları ve saldırganlığıyla tanınan Berlin polis teşkilatı bu gösteride de aynı tutumunu sürdürdü. Özellikle anti-kapitalist bloka azgınca saldırdı. Çatışmalarda 37 kişi yaralandı, birçoğu tutuklandı.

“Polis devleti” uygulamalarına, “anti-terör” ve “güvenlik” yasalarına karşı büyük kesimleri kapsayan gösterilerin önümüzdeki dönemde yoğun olarak sürmesi bekleniyor.