23 Mart 2007 Sayı: 2007/11(11)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist işgalin dördüncü yılında Irak…
  Newroz’un gösterdikleri
Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı
Emperyalist saldırganlık ülkenin dört bir yanında protesto edildi...
“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!”
 Eğitim-Sen alanlara çıkmaya hazırlanıyor!
  Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk -
Yüksel Akkaya
  Parti programımızda ulusal sorun / 2
II. Bölüm
  ABD taşeronlarının Filistin sorununa “çözüm” arayışı
  ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye yönelik tehditleri - Abu Şehmuz Demir
  Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...
  “Dünyanın Bütün Dillerini Konuşuyoruz!”
çağrısı İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor!
  Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için birleşik devrimci mücadeleye!
  Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / III
  Bültenlerden...
  Pusulanız neyi işaret ediyor?
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Derneğine sahip çık! Üye ol

Tersane işçisi arkadaş!

Bizler çeşitli tersanelerde çalışan bir grup öncü işçi olarak, işyerlerinde yaşadığımız sorunlara karşı, bizlere dayatılan kölelik koşullarına karşı uzun süredir mücadele yürütüyoruz. Sorunlarımızın merkezine tek tek tersane patronları ya da tek tek taşeronları değil patronlar örgütü olan GİSBİR’i koyduk. Geçen yıl Şubat ayında yaptığımız Tersane İşçileri Kurultayı’nda sorunlarımızı tartıştık-çözüm yolları belirledik. Yaşadığımız başlıca sorunlar sigortasız çalıştırılmak, taşeronluk sistemi, yevmiyeci işçilik, iş cinayetleri idi. Yaşanan bunca soruna karşılık biz işçiler örgütsüzdük, parçalıydık, dağınık ama kocaman da bir orduyduk. Örgütsüzlüğü aşabilmenin yolu da bir çatıya sahip olmaktı ve yaklaşık 7 ay önce Tersane İşçileri Birliği Derneği’ni kurduk.

Kuşkusuz sorunun tek ve ana kaynağı sadece bir çatıya sahip olmamak değildi. Tersanelerdeki 25 bin kişilik işçi ordusu olarak biz aynı zamanda taşıdığımız işçi kimliğinin farkında değildik. Patronlar karşısında kaderimizin ve çıkarlarımızın bir olduğunu göremiyorduk. Ne birbirimize, ne de kendimize güveniyorduk. Patronlar bizleri bölmeyi ve parçalamayı çok iyi başarmışlardı. Her şeye boyun eğen işçiler olarak biz de patronların ekmeğine yağ sürdük. Şöyle ki, çoğumuzun sigortası yatmadı, geçici iş diye “uğraşmak” istemedik. Çoğumuzun ücretleri dahi yatırılmadı- ama biz yine sesimizi çıkarmadık. Ya taşeronlar ya da tersane patronları rakı sofralarında heba ettiler bizim günlerce çalıştığımız, emek harcadığımız alınterimizi. Yıllarca beraber çalıştığımız işçi arkadaşlarımız yanıbaşımızda iş cinayetlerine kurban gitti, ama biz öte yandan pense sallamaya, montaj yapmaya, taş yapmaya devam ettik. Bir araya gelip tersane patronlarına “iş güvenliği tedbirlerini alın” diyemedik, kader dedik, yarın sıranın bize geleceğini unutarak kendimizi kandırmaya çalıştık.

Bize takılan kölelik zincirleri hala duruyor. Ama artık o zincirleri kırma umudumuz her zamankinden daha fazla. Çünkü artık tersane işçileri olarak gücümüzün farkına varıyoruz ve örgütleniyoruz. Çünkü artık bir derneğimiz var. Daha şimdiden pek çok arkadaşımız derneği sorunlar için bir çözüm imkanı olarak görmeye başladı. Sigorta ve ücret sorunu olan birçok işçi derneğimize başvurdu. Bu sorunların çözümü için, haklarımızı söküp almak için birçok tersanede beraber eylemler yaptık.

Ama bütün bunlar yeterli değil. Bizim daha örgütlü, daha güçlü olmamız gerekiyor. GİSBİR bize yönelteceği saldırıların dozunu derneğimizin ne kadar sahiplenildiği ile ölçer. Dernek sahipsiz mi? Elbetteki değil, ama 25 bin işçinin çalıştığı tersanelerde sahiplenme düzeyi yeterli değil.


Arkadaşlar!

Bugün cehennem koşullarında çalışan tersane işçileri olarak birbirimize güvenmekten, Dernek çatısı altında birleşmekten başka çıkar yolumuz yok. Cehennemi andıran tersaneleri cennete çevirmek elimizde. Biz bu koşullara mahkum ediliyoruz. Ama bu koşullar bizim kaderimiz değil, değiştirmek mümkün.

Ama “artık yeter!” dememiz ve korkuları aşmamız lazım. İşsizlik baskısı, açlık ve sefalet baskısı, sesimizi çıkarırsak devletin baskısı belimizi bükmesin, başka seçeneğimiz yok. Ya susarak cehennem zebanilerine yem olacağız ya da mücadele ederek insanca çalışma koşullarını kazanacağız. Korkunun ecele faydası olmaz. Bakın Kasımpaşa tersane işçileri 1921 yılında İstanbul işgal altındayken, yani baskıların en yoğun, yoksulluğun en yoğun olduğu dönemlerde bile İştirakçi (sosyalist) HİLMİ öncülüğünde işçileri evrensel olarak simgeleyen bayraklarla, yani kızıl bayraklarla 1 Mayıs’ı kutlamışlar. Bizim yolumuz tam da bu yol olmalı. Çalışma koşullarımızın ağırlığı kadar mücadelemiz de sert olmalı.

Bir gemiyi baştan sona nasıl sabırla, sebatla inşa ediyorsak, Derneğimizi de aynı sabır ve zorluklarla kurduk. Siz işçi arkadaşlara Tersane İşçileri Bülteni aracılığıyla çağrı yapıyorum; Tersane İşçileri Birliği Derneği’nde örgütlenmeye, derneğe üye olmaya ve bu çatı altında kölelik zincirlerini kırma mücadelesini yükseltmeye çağırıyorum.

Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı

Zeynel Nihadioğlu

(Tersane İşçileri Bülteni’nin Mart 2007 tarihli sayısından alınmıştır...)


 

Sigorta hakkına sahip çık!

“Sigortasız tek bir işçi kalmayacak!” kampanyasına destek ver!

Sigorta hakkı en temel haklarımızdan biridir. İşçi sınıfı yüzyıllık can bedeli mücadeleyle bu hakkı elde etmiş, böylelikle bugünlere gelinmiştir. Ancak yazık ki işçi sınıfının yüzyıllık canını, kanını ortaya koyduğu bu mücadele sahiplenilebilmiş değil. Özellikle Tuzla tersaneler havzasında çalışan biz işçiler olarak, bu sosyal güvenceden mahrum edilmişiz. Ağır sanayi iş kolunda çalışmamızdan kaynaklı ve havzadaki tersane patronlarının üç kuruşluk iş güvenliği tedbiri almamasından kaynaklı, yaralanmalar, sakatlanmalar, ölümler yaşanabilmektedir. İşte bu tip durumlarda sigortasız çalışmanın ceremesini çekiyoruz. Göze çapak kaçması dâhil, bütün yaralanma ve sakatlanmalarda taşeronun yaptığı tek şey arabasıyla evimizin önüne atmaktır. Ölümlü iş kazalarında ise ölen arkadaşımızın ailesini birkaç milyarla kandırmaya ve susturmaya çalışmaktadırlar.

Biz Tersane İşçileri Birliği Derneği olarak uzun süredir, “Sigortasız tek bir işçi kalmayacak!” adı altında bir kampanya çalışması yürütüyoruz. Havzaya yaptığımız yüzlerce afiş, dağıttığımız binlerce bildiri ve bültenin yanısıra avukatların da katıldığı seminerler, toplantılar düzenleyerek sigortasız çalışmanın yıkıcı sonuçları üzerinden işçi arkadaşları bilgilendirmeye çalıştık. Galatasaray Lisesi önünde ailelerimizle yaptığımız eylemle kamuoyunu havzada yaşananlarla ilgili bilgilendirmeye çalıştık, hem de sigorta kampanyamızı -iş cinayetleri- çalışmasıyla birleştireceğimizi açıkladık. Derneğin avukatları üzerinden sigorta davaları açacağımızı ilan ettik. “Sigorta primlerinin yasaların da işaret ettiği gibi asıl işveren tarafından ödenmesini talep eden imza stantlarını 15 gün boyunca açtık, belli bir ilgiyle de karşılaştık. Çalıştığımız tersanelerde, öğle araları çay içtiğiniz yerlerde sizlerle görüştük, imzalarınızı aldık. Yazık ki çoğu arkadaşımız imza atmaktan bile korkar durumda, çoğu arkadaşımızın, hukuki davalar için işi geçici olarak görmesi ve değmez gözüyle bakması bir başka olumsuzluktu. Birçok arkadaşımız üç kuruş daha fazla ücret alalım diye, taşerondan sigorta primlerinin yatırılmamasını bile talep ediyor.

Bütün bu olumsuzluklar tablosu içerisinde hiç mi iyi bir şeyle karşılaşmadık? Elbette ki karşılaştık. Ama bu yeterli değildi. Zira tersanelerde çalışan işçilerin %65’inin sigortası yatmaz, sigortası yatanlar ise asgari ücret üzerinden yatırılıyor. Sigorta sorunu bugün en önemli sorunlardan biri diyoruz. Biz işçileri sosyal güvenlik sisteminin dışında bırakmasının yanısıra çalışma yaşantımıza da bir takım yansımaları var. Sigorta hakkı için mücadele neden bu kadar önemli? Çünkü sigortasızlık yevmiyeci işçiliği doğurarak düzenli bir ücretten mahrum kalmamız anlamına geliyor. Çünkü sigortasızlık sömürünün katmerleşmesi anlamına gelen taşeronluğu doğuruyor. Çünkü sigortasızlık işten atmanın keyfileşmesi, ihbar ve kıdem tazminatı hakkının yok edilmesi anlamına geliyor. Hal böyleyken ve sorun bu kadar ağırken, sorunun ağırlığı kadar mücadele de etkin olmalı.


Arkadaşlar!

Davlumbotlarda dumanı, demir tozunu içimize çeken biz, iş kazalarında yaralanmalara sakatlanmalara, ölümlere maruz kalan biz. Kölece çalışma koşullarına mahkûm edilen yine biz. 25 bin işçinin çalıştığı tersanelerde büyük çoğunluğumuzun sigortası yatmıyor. Oysa sigorta hakkı sözde yasalarla güvence altına alınmış. Tuzla tersaneler havzasında işçilerin yararına olan yasalar işlemez. Burada orman kanunları geçerlidir. Bu durum böyleyse bunda kabahat büyük oranda bizim. Halen sesimizi çıkarmıyoruz, şaşılacak bir durgunluğun, suskunluğun içindeyiz. GİSBİR saltanatını bizim kanımız üzerinden kuruyor. Onlar bizi aptal yerine koyuyorsa bu çarkı bozacak olan bizleriz. İş cinayeti yaşandığında kitlesel olarak tersane önünü mesken tutmak zorundayız. Sigorta hakkımız çiğnendiğinde Sigorta İl Müdürlükleri dâhil, GİSBİR ve Tersane önlerini seçmeliyiz. Bu haklarımız için her yeri eylem alanına çevirmeliyiz. Hâlihazırda Tersane İşçileri Birliği Derneği bu işin öncüsü durumundadır.

Dolayısıyla sigortalarınız yatmıyorsa, prim günleriniz eksik yatıyorsa, iş kazasına uğradıysanız ya da herhangi bir hak gaspına uğradıysanız susmayın. Susmayalım! Tersane İşçileri Birliği Derneği’nde örgütlenelim ve mücadeleyi daha da yükseltelim. Bundan başka çıkar yolumuz yoktur.

Tersane İşçileri Birliği

(Tersane İşçileri Bülteni’nin Mart 2007 tarihli sayısından alınmıştır...)