23 Mart 2007 Sayı: 2007/11(11)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist işgalin dördüncü yılında Irak…
  Newroz’un gösterdikleri
Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı
Emperyalist saldırganlık ülkenin dört bir yanında protesto edildi...
“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!”
 Eğitim-Sen alanlara çıkmaya hazırlanıyor!
  Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk -
Yüksel Akkaya
  Parti programımızda ulusal sorun / 2
II. Bölüm
  ABD taşeronlarının Filistin sorununa “çözüm” arayışı
  ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye yönelik tehditleri - Abu Şehmuz Demir
  Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...
  “Dünyanın Bütün Dillerini Konuşuyoruz!”
çağrısı İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor!
  Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için birleşik devrimci mücadeleye!
  Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / III
  Bültenlerden...
  Pusulanız neyi işaret ediyor?
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu, görev ve sorumlulukları / III

d) İmralı ve Devrimci Yurtsever Gençlik

İmralı teslimiyeti ve tersine dönüş süreci, her açıdan bir silahsızlandırma ve tasfiye hareketidir. Bu tersine dönüş sürecinin gençlik üzerindeki etkileri az olmadı. Özellikle yapılan her çağrıda gençliğe ve rolüne vurgu yapılması, bu olumsuz etkileri daha da derinleştirdi.

İmralı, tek başına bir teslimiyet, bugüne kadar yaratılan değerleri tasfiye etme, halkı, gençliği, gerillayı ideolojik ve politik olarak silahsızlandırma, iradelerini kırma ve düzene bağlama, gelecek ve özgürlük umudunu kırma hareketi değil, aynı zamanda, bütün bu tasfiye hareketi üzerinden halkın, gençliğin ve bütün toplumun geleceğini ipotek altına alma sürecidir!

Kuşkusuz tasfiye konusu olan, devlete bağlanmak istenen hareket ve değerler küçük, sıradan ve bir çırpıda yok edilecek düzeyde olmadığı için süreç farklı biçimlerde yol alıyor. Şöyle ki: Kürdistan sorununun karmaşık boyutları nedeniyle devlet somut bir tasfiye stratejisine tam olarak sahip olamadı, bu konuda kendi içinde süren tartışmaları bir sonuca vardıramadı. Bu nedenle tasfiye süreci inişli çıkışlı, çelişkili ve karmaşık boyutlarla devam etti, devam ediyor. Bu karmaşık boyutlardan biri de Güneydeki gelişmelerdir. Bu, devletin açmazını içinden çıkılmaz boyutlara taşımıştır. Bu tasfiye sürecinin kendisine de yansımaktadır. Gelinen noktada İmralı, devlete hizmeti, Kürdistan devrimci dinamiklerini silahsızlandırma ve giderek Kürtleri düzenin bir parçası haline getirme çizgisi biçiminde sürdürüyor. Bu, egemen ve orta sınıflara dayalı bir sınıf hareketi geliştirme, onu politik bir dayanak yaparak siyaset yapma biçiminde somutluk kazanıyor. Bunun başarılıp başarılmayacağı ayrı bir tartışma konusudur. Politik program birkaç kırıntı karşılığında Kürtleri devlete ve düzene bağlama, buna karşılık anılan sınıf hareketine yasal siyaset yapma hakkı ile bu sınıf hareketine düzende bazı politik ve ekonomik kırıntılar kazanma biçimindedir. Bir kontrgerilla merkezinde üretilen ve yönetilen bir siyasetin “bağımsızlığını”, iradesini tartışmak, bize göre abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir. Bununla birlikte bu niteliklere sahip, bu biçimde yönlendirilen bir hareketin varlığı da göz ardı edilemez! Bu, başka bir tartışma konusudur, konumuzla ilgili boyutu şudur:

Anılan teslimiyet ve tasfiye programı ve bunun sonuçları kavranmadan bu çizginin etkisindeki Kürdistan gençliğini, onun sorunlarını ve çözüm perspektiflerini kavramak mümkün değildir.

‘90’lı yıllarda kabaran devrimci dalga Kürdistan gençliğini de hemen hemen kavramış ve etkisine almıştı. Ancak o dönemde kitlesellik diğer alanlarda olduğu bu alanda da kalıcı örgütlenmelere, kadrosal bir yapıya ulaştırılmadı. Şehirlerde, okullarda egemen olan durum örgütsüzlüktü. Bir önceki bölümde kısaca özetlediğimiz gibi bu genel politikasızlıktan, strateji yoksunluğundan, bunun da Öcalan iktidar siteminden kaynağını aldığını vurgulamamız gerekiyor. Öcalan yakalandığında gençlik her açıdan örgütsüz ve politikasızdı. Bir-iki hafta süren ve bir saman alevi gibi sönen eylemler, bir örgütlülüğün değil, örgütsüzlüğün ürünüydü... Daha önce birçok gençlik örgütünün kurulduğu söylense de bu adların altı boştur. Yasal partinin içinde, “Gençlik komisyonları” içinde örgütlenen gençlerin de pek bir etkisi ve etkinliği yoktur.

İmralı süreci ile birlikte gençliğe belli bir rol verilmek istenmiştir. Özgür Yurttaş Hareketi, Canlı Kalkanlar gibi örgütlenmeler, bir yandan İmralı çizgisini geniş kitlelere götürmede bir rol oynamış, esas olarak ise gençliğin bilincini ve dinamizmini kontrol altında tutmanın çabası içinde olmuştur. Gençliğe biçilen rol, sadece yanlış bilinç taşıma değil, aynı zamanda onu bir sindirme ve bastırma, olası muhalefet veya karşı hareketleri bastırma aracı olarak kullanma yaklaşımı da bir yöntem olarak kullanılmıştır. Kürdistan gençliği, özellikle politikayla yakından ilgili olan, belli politik arayışları olan ve devrimci mücadeleden etkilenenler, önemli ölçüde İmralı çizgisinin etkisindedir. Bu gençlik için kendi somut sorunları ve ihtiyaçlarını tartışmak, bu tartışmalar ışığında günlük ve uzun vadeli hedef ve görevlerini belirlemek ve politik çalışmayı bu bağlam üzerinden götürmek gibi bir durumu yoktur. Onun ufku Öcalan ile karartılmış, bu ufuksuzluk dinsel bir tapınmayla tamamlanmıştır. Bu tapınmanın kendi ulusal ve toplumsal gerçekliğinden kopuş anlamına geldiğini bilmeyen bu kesim aynı zamanda yeni arayışların, yeni tartışmaların ve seçenekleri geliştirme çabalarının önünde engeldir!

“Özgür Yurttaş Hareketi” olarak tanımlanan girişim, özünde TC yurttaşlığını cilalayarak Kürt gençliğine yedirme, kafasında TC uyrukluğu düşüncesini yerle bir eden gençliği yeniden düzene bağlama hareketinden başka bir şey değildir. Aynı şeyler çeşitli adlar altında ortaya çıkan girişimler için de söylenebilir.

Ancak her şeye rağmen İmralı çizgisini kabul etmeyenler az değildir. Bu sözlerimizden cepheden tavır alan ve bu tavır alışı politik bir duruşa dönüştüren bir gençlik hareketinden söz ettiğimiz gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Anılan “kabul etmeme” eğilimi ve durumu farklı biçimlerde somutlaşmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse: Bir, İmralı’dan söylenen her şeyi kendine göre yorumlamak ve kendisi için kabul edilebilir bir biçime dönüştürmek; bununla Kürtlerin temel istemlerini savunmanın düşünsel alt yapısını korumaya çalışmak... İki, ikili ve “dost sohbetlerinde” İmralı ve çizgisini açıktan açığa tartışmak, eleştirileri yüksek sesle dillendirmek, ama bunu açık bir duruşa, politik bir tutuma dönüştürmemek... Bu, tam anlamıyla “resmi görüş” duruşudur, iktidar karşısındaki çapsızlığı anlatmaktadır. Üç, gelebilecek politik, fiili ve psikolojik saldırıları göze alıp açık tavır almak ve bunu pratikte kopuş biçiminde gerçekleştirmek, bu, daha dar, sınırlı ve küçük bir eğilimi ifade etmektedir.

2006 yılının yazında Diyarbakır’da gerçekleşen patlama, aslında İmralı çizgisini aşan, kurulu düzene, sömürgeci sisteme bir başkaldırıyı ifade etmektedir. DTP ve Belediye başkanlarının bu başkaldırıyı söndürmeye çalışması, Kongra-Gel / PKK’nin aynı işlevi görmesi kesinlikle rastlantı değildir. 17-21 yaş grubunda olan, savaş sürecinde büyümüş bu gençlerin ve eylemlerinin bu sisteme sığmadığını, sığma eğiliminde olmadığını bir kez daha görmüş ve telaşa kapılmışlardır, kendi teslimiyet programları için ciddi bir tehdit olarak algılamışlardır.

Kısacası, İmralı çizgisine ve çok yönlü denetimine rağmen başta öğrenci gençlik olmak üzere bütün gençlik Kürdistan yurtseverliğini korumakta, geçmişin olumlu anıları ve değer ölçüleri kendi etkisini sürdürmektedir. Gençlik taşıdığı dinamizmle bu sisteme sığmayacağını her fırsatta göstermektedir. Ancak bu enerjiyi boşa akıtan ve harcayan İmralı çizgisi karşısında ciddi bir politik alternatif çıkmadığı sürece aynı çizgisini sürdürmesi çok güçtür! Okullarda kendi somut talepleri için yürüyen bir gençlik, toplumun ekonomik ve toplumsal sorunlarına duyarlı gençlik, gençlik dinamizmini ancak devrimci bir çizgi ışığında ve devrimci bir hareket ile hayata geçirebilir. Gençliğin her türlü sorununun aşılmasının anahtarı bu noktada düğümlenmiştir.

(Devam edecek…)

13 Şubat 2007

SOSYALİST-ŞOREŞGER

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)


Sermaye devleti savaşın kirini körpe beyinlere şırınga ediyor

“Diyarbakır’da Nafiye Ömer Şevki Cizrelioğlu Lisesi 11. sınıf öğrencileri, ders saatleri içerisinde okul yöneticileri ile resmi giyimli polislerce Rekabet Kurulu Cumhuriyet Fen Lisesi’nde verilen “terör” konulu konferansa götürüldü.” (19 Mart 2007/evrensel.net)

Öğrencilerin zorla götürüldüğü “terör konferansı”, bir toplumun en soysuz kesimini oluşturan itirafçıların hayatının anlatıldığı bir sinevizyonla açılıyor. Amaç, ihanet edebilecek derecede düşkünleşmiş itirafçı yaratıkların anlatımlarıyla körpe beyinleri kirletebilmek.

Sinevizyon gösteriminin ardından sahneye çıkan “terörle mücadele şubesi” görevlileri, yani işkenceciler, liseli gençlere örgütler ile örgüt üyelerinin çalışmaları hakkında sunum yapıyor.

Konferansın ardından Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün hazırladığı “Teröre hayır!” başlıklı anket soruları dağıtılarak öğrencilerin konferansa ilişkin görüşleri isteniyor. Anket formları üzerine “Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesi”nin internet adresini yerleştiren kolluk kuvvetleri, liselilere “bizimle iletişime geçin!” mesajı vermeyi de ihmal etmiyor.

Uygulamayla ilgili açıklama yapan Diyarbakır Eğitim-Sen Şube Başkanı İhsan Babaoğlu, gençlerin yıllardan beri bu uygulamalara tabi tutulduğunu dile getiriyor. Ancak işin tuhaf yanı, Eğitim-Sen’in bu psikolojik işkenceye tepkisinin, “hukuki değil, konferanslarda itirafçıların görüntüleri yerine gençlerin barış ve adalet duygusunu geliştirecek etkinlikler yapılması gerekirdi” söyleminin ötesine geçememesidir.

Oysa uzun yıllar kirli savaşın en yoğun yaşandığı Diyarbakır gibi bir kentte, devletin inkârcı-ırkçı saldırganlığına maruz bırakılan bir halkın genç çocuklarına reva görülen bu uygulama düpedüz psikolojik işkencedir ve ona göre bir tepki hak ediyor.

Son yıllarda halklara düşmanlık zehrini özel tarzda ortalığa yayarak ırkçı-faşist histeriyi körükleyen sermaye devleti, Kürt gençlerini psikolojik işkenceye tabi tutarak bu kaba ilkelliğe başka bir boyut katıyor.