23 Mart 2007 Sayı: 2007/11(11)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist işgalin dördüncü yılında Irak…
  Newroz’un gösterdikleri
Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı
Emperyalist saldırganlık ülkenin dört bir yanında protesto edildi...
“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!”
 Eğitim-Sen alanlara çıkmaya hazırlanıyor!
  Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk -
Yüksel Akkaya
  Parti programımızda ulusal sorun / 2
II. Bölüm
  ABD taşeronlarının Filistin sorununa “çözüm” arayışı
  ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye yönelik tehditleri - Abu Şehmuz Demir
  Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...
  “Dünyanın Bütün Dillerini Konuşuyoruz!”
çağrısı İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor!
  Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için birleşik devrimci mücadeleye!
  Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / III
  Bültenlerden...
  Pusulanız neyi işaret ediyor?
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...

Asalak düzeninize tutulan ayna!

Toplumun üzerinde bir karabasana dönüşen kapitalizm çürümüşlüğü ile kendini her geçen gün daha da çok hissettiriyor.

CHP kadın milletvekilinin kapkaç saldırısına uğramasının ardından son günlerde suç patlaması, kapkaç, hırsızlık ve çetecilik tartışmaları aldı başını gidiyor. İslamcı gericiler, düzenin bayraktarlığını yapan aşağılık medya organları ve düzenin diğer sahipleri burjuva ailenin parçalanmasına, uyuşturucu salgınına, suç oranlarının her geçen gün daha çok patlamasına, sokaklara yansıyan kör şiddete sızlanıp duruyorlar. Artık evler bile güvenli değilmiş!

Tartışmalar toplumda büyük bir suç patlaması yaşandığını ortaya koyuyor. Verilen rakamlar ise sermaye düzeninin özünü yansıtıyor. Son bir yılda şahsa karşı işlenen suçlarda yüzde 62, mala karşı işlenen suçlarda ise yüzde 60 oranında artış yaşanmış! 28 Şubat 2007 tarihi itibariyle tutuklu ve hükümlü sayısı 77 bin 425’e ulaşmış. Bugüne kadar 43 defa af çıkarılmasına rağmen, 1980 askeri faşist darbesi dışında, cezaevleri tarihinin en kalabalık dönemini yaşıyor, vb.

Peki sermayenin uşakları bu çürümüşlüğe karşı çözüm olarak ne sunuyor? Baskı ve terör önlemlerini arttırmak! Daha fazla polis, daha fazla hapishane, daha sert cezalar, hatta muhtemel suçlu tiplerin genetik soruşturması! Emekçi mahallelerinde yaşayan yoksul kesimler potansiyel bir tehlike olarak sunuluyor. Buna bağlı olarak emekçi mahalleleri, lüks semtlerden uzaklara taşınmalı, lüks semtlere geçişler belli bir saatten sonra daha da çok denetlenmeliymiş! Sermayenin teorisyenlerinden de “bilim” fışkırıyor! Suçun nedeninin toplumsal koşullar değil “suç geni” olduğunu kanıtlamak için çırpınıyorlar.

Tabii bu saldırıları haklı çıkarmak için de, sanki kendi eserleri değilmiş gibi, işsizlik ve yoksulluktan dem vurmayı ihmal etmiyorlar.

Sermayenin suç ve suçlu profili çizen uşaklarından biri de İstanbul’un eski Emniyet Müdürü. 40 yıllık emniyetçi, zamanında İstanbul’da sayısız kanlı operasyonun baş aktörü, 97-98 yılında DYP’den İstanbul milletvekili olmuş ve bakanlık yapmış olan kanlı katil Necdet Menzir.

Kanlı ev baskınlarının, sokak infazlarının, “1000 operasyon”ların yapıldığı dönemlerde faşist katliam aygıtının tepe noktalarında bulunmuş bu kontrgerillacı ile Neşe Düzel’in bu hafta yaptığı röportajda (Radikal, 19 Mart 2007) önemli noktalar var. Neşe Düzel varoşlarda neler olduğunu soruyor ve Menzir yanıtlıyor: “Devlet oraya panzerlerle gidiyor. Son birbuçuk aydır, halkı taşıyamasınlar diye varoşlarda bazı bölgelerde molotofkokteyli atılarak belediye otobüsleri yakılıyor. Terör örgütü görüntüsü altında yakılıyor bunlar. Asıl neden kurtarılmış bölgeler yaratmak orada. Amerika’nın Harlem’i gibi, yarın devlet gücüyle giremez, şahıs olarak da sokulamazsın oraya...”

Ve ardından sözü 1970’lerin Ümraniye’sine getiriyor:“O yıllarda en büyük toplumsal olayların yapıldığı yerdi buralar. Ümraniye zaman içinde ne oldu. İnsanlar bir yolla arsa sahibi oldu ve bu arsaların üzerine büyük binalar yapıldı. Şimdi herkesin kocaman binaları var. Zenginleştiler arsadan binadan.”

Necdet Menzir nihayet baklayı ağzından çıkartıp sözü getirmek istediği yere getiriyor: “Rant kazanmak isteyenle, ideolojisi olan örgüt mensubu hepsi beraber hareket ediyor buralarda. Devlete karşı bir direnç sağlanıyor. Terör örgütleri, ideolojik örgütler ön tarafta, arsa çevirmeler, bina yapmalar, yasadışı yollarla bina yapmalar arka tarafta duruyor.”

Peki sermayenin 40 yıllık bu has uşağı bu kanlı katil, bu bir zamanların İstanbul kasabı, sorunlara karşı çözüm olarak ne sunuyor? Kısaca aktaralım:

* Düne kadar bu alemde kabadayılar vardı. Bunlara ağır ağabeyler falan denilirdi. Onların çevresinde belli gruplar vardı. Eskiden bireysel olarak suç işleyenler, terör ve uyuşturucu örgütlerini görünce giderek organize oluyorlar.

* Varolan yasalar bunun önünde engel. Polisin hareket kabiliyeti durduruldu. İnsan hakları ihlali, işkence iddialarıyla polisin elinden alınan yetkileri adliyeye verildi. İstanbul’da 30 bin kadar polis var, 50-60 bin olması lazım. Sokaklara hakim olunmalı. Polisin her yerde halkın içerisinde olması lazım, ayrıca atlı polisler gerekiyor. Savcının izni olmaksızın polis istediği an gözaltına alabilmeli, telefonunu dinleyebilmeli, istediği şeye el koyabilmeli, vb., vb...

Sermaye devletinin temsilcilerinin çürümüş düzenin dolaysız ürünü olan sorunlara karşı sunabildiği çözüm reçetesi işte budur. Toplumun aydınlık yüzü, geleceğin tek umudu olan devrimci örgütler, devletin rant, uyuşturucu ve kaçakçılık çeteleriyle aynı kefeye konularak kitleler aldatılmaya, hazırlıkları yapılan kapsamlı saldırılara kılıf hazırlanmaya çalışılıyor. Geçmiş deneyimler defalarca göstermiştir ki, sermaye devleti devrimcilere ve emekçilere yönelik kapsamlı saldırılara girişeceği zaman toplumu bu türden bayağı propagandalarla sersemletmeye çalışır.

Önümüzdeki günlerde dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı kutlayacağız. Sermaye devletinin Newroz üzerinden Kürt halkına ve emekçi semtlere dönük olarak başlattığı topyekûn saldırılar 1 Mayıs üzerinden de devam edecektir. Sınıf ve emekçi hareketinin öncü güçleri, devrimciler ve komünistler bu saldırılara karşı uyanık olmalı, 1 Mayıs’ı devletin bu saldırılarına karşı topyekûn bir karşı koyuşla karşılamalıdır.

A. S. Diren


Adrese dayalı nüfus kayıt ya da devletin “fişleme” sistemi üzerine

İstanbul’da “asayiş olaylarını önlemek” amacıyla 20 milyon YTL harcanarak kurulan MOBESE, 17 Haziran ‘05’de faaliyete geçmişti. Bu gözetleme sisteminin asıl hedefi, toplumun ilerici kesimlerini ve devrimcileri gözetleyip takip etmekti. Ardından Tayyip Erdoğan İstanbul’a gelenler için vize uygulanması gerektiğini ifade etti. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi uygulaması ise bu gözetleme/fişleme sisteminin son halkasını oluşturuyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun ortaklaşa yürüttüğü bu çalışma geçen yıl gündeme getirildi. Uygulamanın Haziran ayının sonunda bitirileceği söyleniyor. Evler tek tek dolaşılıyor ve hane halkı doldurulan formlarla kayıt altına alınıyor.

Söz konusu formda; evin adresi, telefonu, daimi oturulup oturulmadığı, hanenin aylık ortalama net geliri, geçim kaynağı, tüm aile fertlerinin kimlik bilgileri ve TC kimlik No’su, kişinin hane halkı sorumlusuna yakınlık derecesi ve eğitim düzeyine dair sorular soruluyor.

Devlet Bakanı Beşir Atalay konuya dair geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmıştı. Atalay, e-devlet uygulamasıyla ilgili hem hükümet programında, hem de acil eylem planında birçok hedefin yer aldığını hatırlattı. E-devlet’te hedeflenenlerin en kapsamlısının adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin ortaya çıkarılması olduğunu belirten Atalay konuşmasına şöyle devam etti: “Eskiden 10 yılda 1 gün sayım yapılıyordu. Artık nüfus sayımı diye bir şey ülkemizde olmayacak. Bu sisteme kayıt yaptıramayanlar birçok problemle karşı karşıya kalacaklar. Bu önce genel yönetime, sonra yerel yönetimlere ve özel sektöre çok şey getirecek. Bütün bunlar için hedef kitlenin bilinmesi çok önemli” (14 Mart ‘07, Milliyet)

Peki ondan sonra ne olacak? Herkesin gelir durumu, yaşam standardı vb. bilgisi toplandıktan sonra bu asalaklar yeni ekonomik-sosyal politikalar mı geliştirecek? Gelir durumu düşük olan insanlar için yeni olanaklar mı yaratılacak? Sosyal politikalar mı geliştirilecek? Tabii ki hiçbiri. Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın “özel sektör, yerel ve genel yönetimlere çok şey getireceği” şeklinde ifade ettiği gibi bu uygulama gerçekte, asalak düzenlerinin ömrünü uzatmayı hedefleyen bir denetim sistemi kurmayı sağlayacak.

MOBESE vb. sistemlerle İstanbul bir hapishaneye çevrilmek istenirken, Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ile tüm Türkiye tam denetimin kurulduğu bir açık hapishaneye çevrilmek istenmektedir.