23 Mart 2007 Sayı: 2007/11(11)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist işgalin dördüncü yılında Irak…
  Newroz’un gösterdikleri
Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı
Emperyalist saldırganlık ülkenin dört bir yanında protesto edildi...
“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!”
 Eğitim-Sen alanlara çıkmaya hazırlanıyor!
  Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk -
Yüksel Akkaya
  Parti programımızda ulusal sorun / 2
II. Bölüm
  ABD taşeronlarının Filistin sorununa “çözüm” arayışı
  ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye yönelik tehditleri - Abu Şehmuz Demir
  Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...
  “Dünyanın Bütün Dillerini Konuşuyoruz!”
çağrısı İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor!
  Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için birleşik devrimci mücadeleye!
  Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / III
  Bültenlerden...
  Pusulanız neyi işaret ediyor?
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Geleceğimizi kendi ellerimizle kuracağız!

Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için birleşik devrimci mücadeleye!

Neo-liberal politikalar ekseninde yaşanan dönüşümler eğitim alanına çok yönlü bir biçimde yansıyor. Bu dönüşüm sürecinin eğitimin ticarileşmesi üst başlığı ile ifade edebileceğimiz somut sonuçları üniversiteler ve bölümler arası işbölümü çerçevesinde oldukça farklı yansımalar gösterebiliyor. Ancak bu farklılıklar içerisinde özel olarak öne çıkan ve kendi içinde belirgin bir bütünlük taşıyan başlığını mesleki alanlarda yaşanan yeniden yapılandırma süreci oluşturuyor.

Mesleki alanların yeniden yapılandırılması esasında yeni bir tartışma değil. Eğitimciler cephesinden yıllardır kangrene dönüşen sözleşmeli-ücretli-kadrolu öğretmen ayrımı ve bu ayrımın yarattığı sonuçlar bugün ortada. Yine gerek mühendislik-mimarlık alanını kesen yetkinlik tartışması, gerekse hukuk alanında bugün rafa kaldırılmakla beraber uzun bir süre gündemden düşmeyen avukatlık sınavı tartışması hiç de yeni olmayıp, yılları bulan tartışmaların ürünüdür.

Bugün değişen ise, geçmişte tartışma düzeyinde kalan bu başlıklara ilişkin somut adımların atılmaya başlanmış olmasıdır. Örneğin eğitim alanında sözleşmeli-ücretli-kadrolu ayrımı ile yaratılan güvencesiz ve eşitsiz çalışma koşullarına, “eşit işe eşit ücret” prensibi ile bütünüyle çelişen başöğretmen-uzman öğretmen ve öğretmen ayrımı da eklenmiştir. Mühendislik-mimarlık alanında sürekli dile getirilen yetkinlik kâbusu inşaat mühendisliği için İMO tarafından yürürlüğe sokulan bir yönetmelikle gerçek olmuştur. Hukuk alanında ise avukatlık sınavı tartışmaları kapatılarak yerine ücretli avukat-avukat ayrımı getirilmeye çalışılmaktadır. Tıp fakülteleri ve sağlık alanı da bu saldırıdan nasibini almış, aile hekimliği uygulamasına start verilmiştir.

Özcesi, bugün bu saldırılar bütün güncelliği, somutluğu ve yakıcılığı ile ortadadır. Bu saldırıların somut sonuçları arasında ünvansız diplomalar, yıllar boyu sürecek stajlar, yetkisi sınırlandırılmış avukatlık ruhsatları, asgari ücretin altında bir ücretle çalışan öğretmenler, kapatılmış sağlık ocakları vb. sayılabilir. Ama bütün bunlardan daha genel ve kapsayıcı olarak karşımıza çıkacak sonuç açık ki “diplomalı işsizlik” ve “iş güvencesinden yoksunluk” olacaktır ki, bu iki başlık derinleşen geleceksizlikten başka bir şeyi anlatmamaktadır. Bu düzenin geniş gençlik kesimlerine geleceksizlikten başka vaat edecek bir şeyinin kalmadığı artık gün yüzüne çıkmıştır.

Geleceğimiz için birleşik bir mücadele hattı örmek bir tercih değil, zorunluluktur!

Gençlik için geleceksizlik sorunu artık bütün yakıcılığı ve kapsayıcılığıyla ortadadır. Gençlik kesimleri bugün geleceğe dönük bütün umutlarını kaybetmiş durumdadır. Geçmişten beri tekrarlayageldiğimiz gibi, gençliğin böylesine derin bir geleceksizlik gerçeği ile karşı karşıya olduğu koşullarda gençlik hareketinin bugünkü düzeyi kaba bir çelişkiden başka bir şey değildir. Ancak bu çelişki aşılabilir. Bu noktada gençlik hareketi içerisinde yer alan öznelere düşen görev bellidir. Bir takım suni gündem arayışlarına girmek yerine, orta yerde duran, gençliğin bütün kesimlerinin yakasına yapışmış olan bu geleceksizlik illetine karşı birleşik bir mücadelenin adımlarını atma cüretinde bulunmaktır.

Bunun yapılabilmesi için öncelikle gençlik kitlelerine güvensizlik sorununun aşılabilmesi gerekmektedir. “Gençlik kitleleri bize güvenmiyor” ile başlayan ve devamında ifade edilen “onlar politikadan korkarlar” cümleleri ile gençliğin en temel gündemleri üzerinden politika üretmek gerekliliğini görmezden gelenler, esasında gençliğe duydukları kaba güvensizliği, gençlik kesimlerinden ve doğal olarak gündemlerinden kopukluklarını dışa vurmaktadırlar.

Ancak gelinen yerde gençlik hareketinin özneleri görmezden gelsin gelmesin, kendini dayatan bir geleceksizlik gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu açık bir saldırı olduğu gibi aynı zamanda gençlik hareketinin yükselmesi açısından da güçlü bir olanaktır. Hareket içerisindeki devrimci öznelere düşense, yoğunlaşan saldırılar karşısında yılgınlığa düşmek ya da yönünü kaybetmek yerine bu olanağı görüp olabildiğince birleşik bir tarzda üzerine gitmektir.

Bu noktada birleşik bir mücadelenin altını bir kez daha ve özenle çizmek gereğini duyuyoruz. Zira sermaye düzeninin saldırıları alan alan somutlansa da, bütünlüklü ve tek bir hedef üzerinden yükselmektedir. Böylesi bütünlüklü bir saldırıyı püskürtebilmenin tek koşulu ise saldırıların üzerine birleşik bir tarzda yürümektir. Gençlik hareketinin bugünkü parçalı düzeyi, bu saldırıların derinleşmesindeki ve pervasızlaşmasındaki temel etkenlerden biridir. Sermaye düzenine büyük bir rahatlık sağlayan bu tablonun kendisi hızla dağıtılmak zorundadır.

Gençliğin gelecek mücadelesinde anlamlı bir araç: “AB ve GATS sürecinde meslekler nereye” sempozyumu

Bu çerçevede İstanbul’da adımları atılmış olan “AB ve GATS sürecinde Meslekler Nereye?” sempozyumu özel bir önem taşımaktadır. Mühendislik, mimarlık, hukuk ve tıp alanından belli mesleki örgütlenmelerin yan yana gelerek örgütleme çalışmalarına başladıkları söz konusu sempozyum, bugüne dek mesleki alanları hedef alan neo-liberal saldırılar karşısındaki parçalı muhalefet tablosunun dışına çıkan bir ilk örneği oluşturabilme potansiyelini taşımaktadır. Sempozyumun ilk imzacıları tarafından sempozyumun örgütlenme sürecine etkin katılım çağrısının yapılması ile beraber bir takım farklı örgütlenmelerin de çalışmaya ilgi duyduklarını açıklamaları, gündemin ne ölçüde yakıcı olduğunun bir göstergesidir.

Sempozyumun kendisi bugüne kadar atılmış adımlar çerçevesinde dahi anlamlıdır. Ancak sempozyumu gençliğin gelecek mücadelesi içerisinde bir araç olarak tanımlamanın gereği, ön çalışmasından başlayarak sonrasına bırakabileceklerini tartışmaktan geçmektedir. Bu noktada ilk elden sempozyumun üniversitelerde karşılık bulması, üniversite gençliği ile buluşması sağlanabilmeli, beraberinde ilerici-devrimci güçler sempozyumun gençlik mücadelesi açısından etkin bir araca dönüşebilmesi yolunda birleşik bir çaba harcayabilmelidir.

İstanbul’da yürütülen tartışmalar bugünkü sınırıyla da olsa bir örnek olarak ele alınmalı ve bu alandaki saldırılara karşı birleşik bir mücadele hattı geliştirilebilmesinin olanakları diğer illerde de zorlanmalıdır. Zira geniş gençlik kesimleri açısından hayati önem taşıyan bu gündemin kendisi, açık ki gençlik mücadelesi açısından uzun bir dönem belirleyici olacak önemdedir.

Yaz aylarından bu yana Genç-Sen tartışmaları gelinen yerde İstanbul dışında illerde de karşılık bularak sürmektedir. Doğal olarak gençlik hareketi içerisindeki değişik öznelerin içerisinde yer tuttuğu Genç-Sen tartışmalarının kendisi bu heterojen yapının yarattığı çeşitli zorlanmalarla karşı karşıyadır. Ancak, doğal olan ve kısa vadede aşılması güçlük taşıyan bu sorunun üzerinde durmak yerine, var olan birleşik zemin içerisinde gençliğin öne çıkan gündemleri üzerinden yol yürüyerek gençlik hareketinin nasıl büyütülebileceği sorununa odaklanmak doğru olacaktır. Genç-Sen örgütlenmesinin benzerlerinden farklı olabilmesini belirleyecek olan, onun bir sendika olarak yeni ve yıpranmamış bir araç olması değil, aksine birleşik bir tarzda gençliğin sorunlarına eğilmeyi tercih edip etmemesi olacaktır. Bu çerçevede özellikle İstanbul’da yürütülen/yürütülecek olan Genç-Sen çalışmaları açısından söz konusu sempozyum çalışması ile bağ kurabilmek özel olarak önemlidir. Gençliğin en temel sorununa ilişkin bir dizi unsurun söz söylediği ve beraber çözüm aradığı bir platform oluşmuştur ve bu platformun kendisi üniversitelerle bağ kurmaya çalışmaktadır. Genç-Sen eğer gençlik sorunu ile ilgilenen bir birleşik gençlik örgütlenmesi olma niyet ve iddiasını taşıyorsa, sempozyum çalışması ile bütünleşerek bu gündemler üzerinden aktif bir mücadelenin yürütücüsü olabilmelidir. Zira Genç Sen ancak ve ancak gençlik kesimlerinin somut gündemleri ile bağ kurabildiği ölçüde bir gençlik örgütlenmesi niteliğini kazanabilir ve bir tabela örgütlenmesi olmanın ötesine geçebilir.

Sonuç olarak

Sermaye düzeninin saldırılarının çok yönlü bir biçimde sürdüğü şu dönemde gençlik kesimlerinin iki tercihi var. Ya bugünkü geleceksizlik tablosunun kendisini kabul etmek ve sermayenin kölesi olarak yaşamını sürdürmek, ya da geleceği için var gücüyle mücadele etmek!

Bu seçenekler daha özlü ifade edildiğinde, bizi varlık ve yokluk tartışmasına götürmektedir. Zira bugün bu iki seçenek dışında bir üçüncü yol olmadığı açıkça ortadadır. Tercih yaparken gençlik kesimlerinin unutmaması gereken şudur; sermayenin saldırıları ne ölçüde sistematik olursa olsun, gençliğin birleşik mücadelesi karşısında sermaye iktidarının ömrü pamuk ipliğine bağlıdır! Yeter ki tercih mücadeleden, yani var olmaktan yana olsun!

(Ekim Gençliği, Sayı:101, Mart 2007)