23 Mart 2007 Sayı: 2007/11(11)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist işgalin dördüncü yılında Irak…
  Newroz’un gösterdikleri
Newroz Türkiye’nin dört bir yanında coşkuyla kutlandı
Emperyalist saldırganlık ülkenin dört bir yanında protesto edildi...
“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!”
 Eğitim-Sen alanlara çıkmaya hazırlanıyor!
  Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk -
Yüksel Akkaya
  Parti programımızda ulusal sorun / 2
II. Bölüm
  ABD taşeronlarının Filistin sorununa “çözüm” arayışı
  ABD ve İsrail’in İran ve Suriye’ye yönelik tehditleri - Abu Şehmuz Demir
  Kapkaç, hırsızlık, çetecilik, fuhuş, uyuşturucu, yolsuzluk ve çürüme...
  “Dünyanın Bütün Dillerini Konuşuyoruz!”
çağrısı İstanbul’un dört bir yanına yayılıyor!
  Sermayenin kölesi, diplomalı işsiz olmamak için birleşik devrimci mücadeleye!
  Devrimci Yurtsever Gençlik, durumu,
görev ve sorumlulukları / III
  Bültenlerden...
  Pusulanız neyi işaret ediyor?
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tarımda yoksulluk, kentte yoksulluk

Yüksel Akkaya

Raporları ile gündem “belirlemekte” mahir olan Ankara Ticaret Odası bir kez daha bir rapor ile karşımızda. ATO’nun hazırladığı ve Başkanı’nın “Ya istihdam ya ölüm” şeklinde takdim ettiği İstihdam Raporu’na göre, tarım sektöründeki çözülme istihdama katılım oranlarını düşürüyor; bu çözülmenin temelinde de ücretsiz aile işçileri yatıyor. 1988 yılından 2005 yılı sonuna kadar 2,2 milyon ücretsiz aile işçisi tarım sektöründen ayrılmışken; tarımdaki çözülmenin daha hızlı arttığı son yıllarda, 2002 yılından 2006 yılı sonuna kadar, tarımdan ayrılanların sayısı 1 milyon 370 bin kişi olmuş. Tarımdaki çözülmeye rağmen kırdan kente gelenlerin işgücü piyasası içinde yer bulamadığına dikkat çekiliyor. Tüm bu gelişmelere ve çözülmeye rağmen tarım sektörünün istihdamdaki payının hala çok yüksek olduğuna dikkat çekilen Rapor’da. 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda 2013 yılında tarım sektörünün istihdam içindeki payının yüzde 19’a düşmesinin hedeflendiği de belirtiliyor. Aslında, ATO’nun İstihdam Raporu’nda bilinmedik ve yeni olan bir şey yok, “Ya istihdam ya ölüm” malumun ilanı daha çarpıcı şekilde yapılıyor. Üstelik asıl gerçek “es” geçilerek.

Özellikle 1950’li yıllarda başlayan tarımdaki çözülme hep kentlerde ucuz işgücünün kaynağını oluşturmuştur. Her yeni gelen bir öncekinin rakibi olmuş, işçiler ile işsiz arasındaki, işsizler ile işsizler arasındaki bu rekabet ücretlerin üzerinde olumsuz etkide bulunmuş, böylece işverenler için kesintisiz bir ucuz işgücü kaynağı yaratmıştır. Kendisi bir işveren olan ve büyük işveren kuruluşlarından biri olan ATO Başkanı nedense bu gerçeğe hiç değinmemektedir. Oysa, tüm işverenler gibi ATO Başkanı da bu ucuz işgücü kaynağının sürekliliğinden çok memnundur.

Tarımdaki mülksüzleşme ve yoksullaşmaya bağlı olarak bu çözülme uzun yıllar devam edecektir. Gerçek kır nüfusunun yüzde 35 civarında olduğu Türkiye’de bu oran yüzde 5 civarına düşünceye kadar devam edecektir. Her yeni göç kentteki emek piyasaları üzerinde olumsuz etkisini hissettirmeye devam edecek, böylece reel ücretlerin artışı çok büyük ölçüde baskı altında kalacaktır.

Tarımdaki çözülme, kentlerde yansımasını sınıf hareketi üzerinde de gösterecektir. İyi örgütlenmemiş, mücadele isteği ve geleneği olmayan yerlerde işsiz kalma korkusu, yeni gelenlerin istihdam edilmek için arayışları sınıf hareketinin de sönük kalmasına yol açacaktır. Böylece, tarımdaki çözülme hem emek piyasaları üzerinde hem de sınıf mücadelesinde sermaye cephesi için önemli fırsatlar sunmuş olacaktır. Tarımdaki yoksulluk, kentlere taşınmış olacaktır: Hem işsizlik nedeniyle, hem de işsizliğin yarattığı olumsuz ortam sonucunda reel ücret artışlarının önüne geçilmesi nedeniyle. Böyle olduğu için de sermaye cephesinin üzülmesi gereken bir şey yoktur ortada.

Kapitalizmin temel yasalarından bir olan bu durum kaçınılmaz olduğundan emekçilerin yapacağı en önemli şey tarımdaki çözülmenin emek piyasaları ve ücretler üzerinde yarattığı olumsuzlukları gidermeye yönelik politikalar üretmek ve faaliyetlerde bulunmaktır. Bu nedenle bir yandan kentteki işçilerin sınıf bilinci pekiştirilmeli, diğer yandan yeni gelenlere sınıf bilinci taşınmalıdır. Kuşkusuz bu günümüz koşullarında çok kolay olmayacaktır. Ancak, unutmamak gerekir ki, günümüzün kentlerinde en tehlikeli kesimler olarak görülenler işçi sınıfından çok bu işsiz kalmış, iş bulmaktan umudunu kesmiş ve kendilerini “dışlanmış” hisseden yeni “kentli” kesimin gençliğidir. ATO Başkanı ve diğerlerini korkutan ve ürküten de budur. Böyle olduğu için soruna sadece buradan bakarak “Ya istihdam, ya ölüm” demektedirler. Bu bir korkunun, kaygının çok açık ifadesidir.

Tarımdaki çözülme ve kentlerdeki emek piyasası ile ücretler üzerindeki baskısı uzun bir süre acımasız bir rekabet ortamında süreceğine göre emek adına hareket edenlerin bu soruna yönelik politikalar üretmeleri, böylece göçün yaratacağı olumsuzlukları tersine çevirmeye çalışmaları gerekmektedir. Üstelik işsizliğin arttığı, emek piyasasında işçiler ile işsizler, işsizler ile işsizler arasında yıkıcı bir rekabetin yaşandığı ve yaşanacağı bir ortamda bu sorun daha fazla dikkatle değerlendirilmeyi gerektirmektedir.

 

Danone-Tikveşli’de sendikasızlaştırmaya karşı eylem

Tek Gıda-İş Sendikası 2003 yılından beri örgütlenme çalışmaları yürüttüğü Danone-Tikveşli’de uyarı eylemlerine başladı. 2003 yılında işten atılan 13 işçi işe iade davasını kazandı. Ancak Danone patronu işe iade kararına itiraz etti ve işe alımları kabul etmedi.

Tek Gıda-İş’in sendikalaşma çabalarını baltalamak isteyen Danone-Tikveşli patronları bünyesinde çalışan işçileri tehdit edip örgütlenme çalışmalarının önünü kesmeye çalışıyor. Tek Gıda-İş Sendikası Donone patronunun baskıcı ve uzlaşmaz tutumunu protesto etmek için örgütlenme çalışması yürüttüğü yerlerde eylemlere başladı. Lüleburgaz, Gönen, Kağıthane, Beylikdüzü ve Kavacık’ta eylemlere geçen Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel yazılı bir açıklama yaptı.

12 Mart tarihli açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Üyelerimiz gayrı yasal bir şekilde sürekli gece vardiyasında çalıştırılmak, sendikaları hakkında iftiraya varan beyanlarla sendika-üye ilişkisini bozmaya çalışan hareketlere maruz bırakılmak gibi asla kabul edemeyeceğimiz ve asla boyun eğemeyeceğimiz sistematik bir yıldırma politikasına kurban edilmeye çalışılmaktadır. Bugün artık sözün bittiği eylemin başladığı gündür. Danone- Tikveşli çalışanlarının anayasayla güvence altına alınmış sendikalaşma hakkının, yasaya karşı olan baskı, sindirme, tehdit gibi yöntemlerle daha fazla ayaklar altına alınmasına izin verilmeyecektir. Sendikalarıyla beraber DANONE-TİKVEŞLİ işçileri için omuz omuza ve elele kesintisiz eylem süreci başlatılmıştır. Bu süreçte, her bir DANONE-TİKVEŞLİ işyeri önü bizim için bir bayram ve mücadele yeridir ve işten çıkarılan arkadaşlarımız geri alınıncaya, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkımız teslim edilinceye kadar her ne pahasına olursa olsun devam edecektir.”  

Açıklamada sözün bittiği, sıranın eyleme geldiği vurgulandı ve DANONE-TİKVEŞLİ ürünlerini boykot çağrısı yapıldı. Sendika yöneticileri mücadelenin devam edeceğini, 800 işçi toplusözleşme yetkisi alana kadar çeşitli eylemliliklerde bulunacaklarını vurguluyorlar.

Kızıl Bayrak/Kartal


 

Alkoç Deri’de direniş!

Son dönemde Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’nde işten çıkarmalar sıkça yaşanmaya başladı. Üretimin azaldığını bahane eden deri patronları sendikal örgütlenmeden duydukları rahatsızlık sebebiyle işten atma saldırısına hız verdiler.

En son Organize Deri Sanayi’nin en fazla üretim hacmine sahip fabrikalarından olan Alkoç Deri’nin sahibi Abdinur Alkoç 12 Mart tarihinde sendikaya üye olan 15 işçinin işine 13 Mart sabahı son verdi. İşçilerin iş akitleri zorla feshettirilmeye çalışıldı. İşçiler baskılara karşı fabrika önünde direnişe geçtiler.

50’ye yakın kişinin çalıştığı  Alkoç Deri’de daha önce Deri-İş Sendikası Tuzla Şubesi’ne üye olan 17 işçiden sonra 13 Mart günü 15 işçi daha sendikaya üye olunca, sendikanın yetki sahibi olmasını istemeyen Alkoç Deri patronu işten atma saldırısına başvurdu.

İşçiler kendilerini her türlü sosyal güvenceden yoksun, düşük ücrete çalıştıran ve örgütsüzleştirmek isteyen deri patronuna karşı tek yol olarak direnişi seçtiklerini söylüyorlar. Alkoç patronu işten attığı işçilerden 3’ünü çeşitli yöntemlerle aldatarak ve kandırarak, iş akitlerini fesheden kağıdı imzalattı.

Atılan işçilerden Erol Kazan patron tarafından zorla imzalatıldığını söyleyerek imzasını noterden geri çektirdi ve diğer 7 arkadaşıyla beraber fabrika önünde beklemeye başladı. İçeride halen çalışmakta olan işçilerle dayanışma halinde ve birlik içerisinde olduklarını söyleyen işçiler, patronun çalışan işçilerin dini duygularını istismar ederek kandırdığını ifade ediyorlar. Bundan sonra deri sanayinde başka hiçbir yerde işe giremeyeceklerini söyleyerek işçileri tehdit ettiğini belirtiyorlar.

Sabah saat 07.30’da fabrika önüne gelen işçiler saat 18.00’e kadar bekliyorlar. Fabrikada 10 yıldır çalışan ve sendika üyelikleri eski olan işçilerin bu süreçte kendilerini yalnız bıraktıklarını ifade eden işçiler patronun bu saldırısının kabul edilemez olduğunu vurguladılar. Organize Deri Sanayi’nde bulunan diğer fabrika işçilerinden destek alan işçiler, direnişleriyle dayanışma çağrısı yapıyorlar. Ukrayna, Rusya, Azerbaycan ve Yunanistan’a ayakkabı ve çantalık ham deri üretilen fabrikada işçiler sendikasızlaştırma saldırısına karşı gösterdikleri direnişe destek bekliyorlar.

Kızıl Bayrak/Kartal