9 Şubat 2007 Sayı: 2007/05(05)

  Kızıl Bayrak'tan
   Tırmanan bölgesel gerici savaş karşısında güncel devrimci görevler
  “Derin devlet” tartışmaları neye hizmet ediyor?
  DİSK ve 2007!
  Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!..
Birleşik Metal-İş ve “ulusal çıkarlar”
Kadınlara yönelik etkinlikler ve 8 Mart çalışmalarından...
Ücretsiz, nitelikli kreş istiyoruz!
 Hrant’ın katili sermaye devleti!
  Güçlü politik ve örgütsel bir hazırlıkla 8 Mart’ı ve baharı kazanmaya!
  Dünyadan...
  Emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun!
  Eğitim-Sen Program Kurultayı üzerine notlar...
  Sermayenin kasasında “bilim insanlığı”
  İstanbul’da Devrim Okulu tartışmaları
  Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): Proleter sanatın çalışkan işçisi... - A Aras
  Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!
  Bir cinayet ve ortaya çıkardığı gerçekler -
M. Can Yüce
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı rakamları:
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bir cinayet ve ortaya çıkardığı gerçekler


M. Can Yüce

Bilindiği gibi Hrant Dink hunharca katledildi. Katil zanlısı yakalandı. Katil zanlısı Samsun jandarma ve polis karakollarında “kahraman” gibi karşılandı, bu, fotoğraf ve videoyla kayıt altına alındı. Ancak egemenler cephesinin kendi iç çatışmaları nedeniyle bu fotoğraf ve görüntüler basına sızdırıldı. Bu fotoğraf ve görüntüleri diğer medya organlarına “servis yapan” ve yayınlayan TGRT, Genelkurmay tarafından kara listeye alındı. Yine ortaya çıkan belge ve bilgilerden anlaşıldı ki, cinayetin işleneceği aylar öncesinden biliniyormuş, bu konuyla ilgili sayısız kez kendi muhbirlerinin ihbarları var, ama bu ihbarlar “ciddiye alınmamış”! Katil zanlısı ve ilişkide bulunduğu kişilerin polis ve yargı tarafından nasıl korunup kollandığı birçok boyutuyla yazılıp çizildi.

Hrant Dink cinayeti ile birlikte ortaya çıkan bilgi ve belgeler, bir kez daha “derin devlet” tartışmalarını gündeme getirdi, buna Başbakan’ın kendisi önayak oldu. Bu cinayetin “derin devlet” tarafından işlendiği vurgulandı.

Bununla birlikte Hrant Dink’in cenaze töreninde onbinlerin “Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganında dile getirilen enternasyonalist düşünceyi boşa çıkarmak, bu harekette somutlaşan eğilimi gelişmeden boğmak için “Hepimiz Türk’üz” sloganıyla ırkçı şoven hareket bir kez daha alevlendirilmeye, beyinler ve yürekler teslim alınmaya, zehirlenmeye çalışıldı…

Bu ırkçı şoven atak boşuna değildi. Çünkü yüzbinlerce insan Hrant Dink’in cenaze törenine katıldı, taşıdıkları pankartlarda “Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeni’yiz” sloganlarını dile getirdi. Bu, çok önemli bir duruştu ve TC’nin resmi ideolojisi ve egemen politik kültürü açısından “tehlikeli” bir eğilimdi. Doğrusu, ırkçı şoven, soykırımcı bir ideoloji ve politik kültüre karşı yüzbinlerin dile getirdiği bu enternasyonalist düşünce ve duruş devrimci mücadele açısından çok önemli bir eğilime, önemli bir güç potansiyeline işaret ediyordu. Böyle olduğu içindir ki Ertuğrul Özkök gibi ırkçı şoven bir kalem hemen harekete geçti ve sarsılan resmi tabuyu onarma, açılan gediği kapatma yoluna gitti. Cenaze töreni ve bu cenaze töreninde yüzbinlerin verdiği net mesaj, sergilediği net duruş devlet ve onun her düzeydeki yöneticilerini, açık ve gizli iktidar odaklarını korkuttu. Altlarındaki toprağın ne düzeyde kaydığını ve kayma eğiliminde olduğunu dehşet içinde kalarak izlediler ve gördüler.

Başka noktalara da vurgu yapmakta yarar var: “Derin devlet”, “sığ devlet” tartışmaları yapaydır, gerçeklerin özünü karartmayı amaçlayan, gerçeklerin daha bütünlüklü ve özlü kavranmasını güçleştiren bir tartışmadır! Tartışılması ve sorgulanması gereken bütün kurumları, bütün gizli ve açık unsurlarıyla devletin, yani TC’nin kendisidir! Bu devlet nedir, nasıl kuruldu, kuruluş özü, felsefesi, Osmanlı devletine uzanan damarları, iktidar ilişkileri, halklara, emekçilere, farklılıklara yaklaşımı, temel özellikleri, bunun resmi ideoloji ve politik yapıya yansımaları, kadro ve siyaset etme kültürü gibi unsurları tartışılmalıdır! Ermeni soykırımı, bunun TC’nin ideolojik ve politik çizgisine yansımaları, Türk milliyetçiliği ve Ermeni, Rum, Kürt ve diğer halklara düşmanlık kültürü arasındaki ilişki, linç anlayışı ve bunun devlet tarafından korunmasının nedenleri tartışıldığında daha sağlıklı sonuçlara varmak mümkündür! Devletin kendisi bütün tarihi ve politik yapısıyla tartışıldığında, onun şu veya bu kurumunun, şu veya bu unsurunun anlamı da daha doğru ortaya çıkar ve yerli yerine oturur.

Devrimcilere, Kürtlere karşı çeşitli yerlerde, Trabzon’da, Ege’de ve daha birçok yerde linç hareketleri gerçekleştiğinde, devletin yönetici organları bu linç hareketini nasıl karşılamıştı? “Halkın anlaşılır tepkisi” biçiminde meşrulaştıran devlet ve resmi ideoloji sözcüleri, aslında devletin özünü dile getiriyorlardı. TC, halkların inkârı, kırımı, bastırılması ve imhası üzerine kuruludur, farklılıkların her türlü yol ve yöntemle bastırılması sistemidir; Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Alevilere, devrimcilere, sosyalistlere düşmanlık aygıtı, bir özel savaş yapılanmasıdır! TC’nin tarihi bu yalın gerçekliğin sayısız kanıtlanması ve doğrulanması değilse nedir? Bunun en son örneğine Hrant Dink cinayetinde tanık olmadık mı? Sadece basına yansıyan, yansıtılan bilgi ve belgeler bu gerçekliğin kanıtı değilse nedir?

TC, bir özel savaş örgütlenmesidir. Bu aygıt, her zaman farklılıkları bastırırken, sindirme hareketini örgütlerken “sivil uzantılar”, sokak güruhlarını geliştirmiş, örgütlemiş ve kullanmıştır. Milliyetçi, İslamcı ideolojiler ve gruplar devletin saldırı sopaları olarak kullanılmıştır. Geçmişte Komünizmle Mücadele Dernekleri, MHP ve Ülkü Ocakları, dinci gruplar, Hizbullah ve diğerleri… Bugün de benzer gruplar, kişiler kullanmaktadır… Bundan dolayı 16-17 yaşındaki çocukları katil olarak yetiştirmesi, örgütlemesi hiç de şaşırtıcı değildir; devletin bekası için her yol ve aracın mübah görüldüğü bir siyaset kültüründen başkasını beklemek safdillik olur!

Hrant Dink cinayetinde ortaya çıkan iki net çizgi, iki karşıt gerçek var.

Bir: Cinayetin gerçek faili devlettir. Cinayetin stratejik hedefi ve vermek istediği uzun vadeli mesajı: “Türkiye Türklerindir! Türkiye’de Türk’ten başkasına yaşam hakkı yok. Türk olmayan unsurları bekleyen gelecek, ölüm, kırım veya tehcirdir!” Devlet bütün unsurları ve kurumlarıyla kendisine yönelebilecek kuşkuları ortadan kaldırmak için harekete geçti, cinayet kınandı, faillerin bir an önce yakalanması dilekleri dile getirildi, cenaze törenine sembolik katılımlar gerçekleştirildi. Timsah gözyaşlarını dökmekten geri durmadı. Ancak bu yapay çabalar çok kısa sürede balon gibi söndü. Katil zanlısı yakalandı, bu, bir başarı olarak yansıtıldı, ancak kısa sürede ortaya dökülen ve sızdırılan bilgi ve belgeler, devletin sorumluluğunu net olarak gösterdi.

Anılan bu stratejik bağlamda başka hesapların olduğu da vurgulanmalıdır. Güney Kürdistan, Kerkük sorunu üzerinden koparılan fırtınanın ideolojik, psikolojik arkaplanının daha da güçlendirilmek istenmesi gibi… Güneye askeri müdahale, öncesinde Kerkük konusunda atak bir diplomatik çaba sergilemek gibi…

Bu cinayetin kısa vadeli hedefleri ise bir değil, birkaç tanedir. Egemenler cephesinde giderek kızışma eğiliminde olan iktidar hesaplaşmasında puslu ve dehşet havası yaratılmak isteniyordu. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde bu ve benzeri cinayetlerin egemenler cephesindeki iktidar kapışmasına elverişli bir zemin oluşturacağı biliniyor ve bu, birçok çevre tarafından da dile getiriliyordu. Ortalığa sızdırılan bilgi ve belgeler de bu kapışmanın belli bir yansıması niteliğindedir. Tam da bu dönemde T. Erdoğan’ın “derin devlet” tartışmasını başlatması, bunu devlete sızan kimi kesim ve kişilerin çeteleşmesi olarak tanımlaması boşuna değildir!

İki: Onyıllardır yaratılan ırkçı şoven kültürel zehirlenmeye, resmi tabulara, son yıllarda en üst düzeyde geliştirilen ve derinleştirilen linç kültürüne rağmen bu topraklarda enternasyonalist bir damar da vardır. Bu damarın mayaları Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketleri tarafından atılmıştır. Bugün politik hareket olarak güçsüz olsalar da, gündemi etkileme olanakları sınırlı da olsa, bu damarın köklerinin ne kadar derinlere gittiği ve ne kadar yayıldığı, yüzbinlerin Hrant Dink’in cenaze töreninde dile getirdiği “Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganında ortaya çıkmış ve kanıtlanmıştır. Bu net politik bir duruş, net politik bir eğilimdir! Irkçı şoven milliyetçiliğe karşı devrimci enternasyonalist bir duruş, linç kültürüne karşı cesur bir tavır, mevcut inkarcı, halkların düşmanı devlete karşı demokratik bir tavır alıştır. Bu enternasyonalist damar ve eğilim, çok önemli… Daha da önemli olan bunun altını politik bir program ve politik bir hareket ile doldurabilmektir! Ezilen halklar özgürlük, gerçek anlamda eşit ve kardeşçe bir zeminde ortak bir gelecek özlemini dile getiriyor. Bu ortak gelecek özlemi, ancak sömürgeci, soykırımcı, linç kültürü üzerine kurulu düzenin yerle bir edilmesi temelleri üzerinde kurulabileceği gerçeğini içeren bir özlemdir!

Bu özlem Kürdistan ve Türkiye devrimcilerinin görev ve sorumluluklarının özünü de anlatıyor!