9 Şubat 2007 Sayı: 2007/05(05)

  Kızıl Bayrak'tan
   Tırmanan bölgesel gerici savaş karşısında güncel devrimci görevler
  “Derin devlet” tartışmaları neye hizmet ediyor?
  DİSK ve 2007!
  Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!..
Birleşik Metal-İş ve “ulusal çıkarlar”
Kadınlara yönelik etkinlikler ve 8 Mart çalışmalarından...
Ücretsiz, nitelikli kreş istiyoruz!
 Hrant’ın katili sermaye devleti!
  Güçlü politik ve örgütsel bir hazırlıkla 8 Mart’ı ve baharı kazanmaya!
  Dünyadan...
  Emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun!
  Eğitim-Sen Program Kurultayı üzerine notlar...
  Sermayenin kasasında “bilim insanlığı”
  İstanbul’da Devrim Okulu tartışmaları
  Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): Proleter sanatın çalışkan işçisi... - A Aras
  Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!
  Bir cinayet ve ortaya çıkardığı gerçekler -
M. Can Yüce
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı rakamları:
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Savaş aygıtı NATO Ortadoğu’ya yerleşme çabalarını arttırıyor

Son zirvesinde dünyanın tümünü hedef alan yeni stratejisini açıklayan NATO, emperyalist güçler adına dünya jandarmalığını üstleneceğini ilan etmişti. İlan edilen yeni stratejiye göre, kapitalist/emperyalist düzene karşı gelişen hareketler ya da istenen düzeyde uyum sağlamayan devletler, dünyanın neresinde olursa olsun NATO saldırganlığının hedefi olabilecektir. Bu yönde yapılan ilk hazırlık kara, deniz ve hava birliklerinden oluşan 25 bin askerin “hazır kıta” olarak tahsis edilmesi oldu. Acil Müdahale Gücü diye adlandırılan 25 bin kişilik savaş birliğinde 3 bin Türk askeri de bulunuyor.

Yerküreyi hedefe yerleştiren NATO’nun 25 bin askerle bu işin üstesinden gelemeyeceği açık. Özellikle kapitalist/emperyalist düzenin efendilerinin denetlemek istedikleri Ortadoğu gibi bölgeler sözkonusu olduğunda bu gücün kayda değer bir işlev görmesi mümkün değil. 200 bin işgal askerinin bulunduğu Irak’ta başkent Bağdat’ın bile denetim altına alınamaması, 25 bin askerden oluşan birliğin sınırlarını ortaya koyuyor.

Uzun vadeli hazırlıklar içinde olduğu gözlenen savaş aygıtı NATO’nun Ortadoğu’da kalıcı üsler peşinde olduğu açıklık kazanmıştır. Göründüğü kadarıyla savaş aygıtının öncelikli hedefi Irak ve Suudi Arabistan’a yerleşmek.

Afganistan işgalinin sorumluluğunu Amerikan savaş makinesinden devralarak “görev alanı” dışına çıkan NATO, ikinci adımı Irak işgaline ortak olarak atmaya hazırlanıyor. Irak işgaline fiilen katılmak için meşru zemin hazırlamaya çalışan aygıtın genel sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, ilk mesajını “İslam Dünyası”na verdi.

Birleşik Arap Emirlikleri Haber Ajansı’na demeç veren NATO şefi, İngiliz askerlerinin veya ABD’nin sürpriz bir şekilde Irak’tan çekilmesi ve Irak hükümetinin istemesi halinde Irak’a asker gönderebileceklerini belirtti.

Irak ordusunun eğitiminde ve Irak’taki operasyonlarda NATO’nun dolaylı da olsa rol aldığını belirten Hoop Scheffer, NATO’nun herhangi bir İslam ülkesine veya İslam dünyasına düşman olmadığını söyledi. Bölge halkları nezdinde zerre kadar itibarı kalmayan ABD emperyalizminden NATO’yu farklı yere koymaya çalışan haydut Scheffer, Türkiye’yi örnek göstererek NATO’nun bir “Hıristiyan gücü” olmadığını savundu.

NATO şefi cellât suratına melek maskesi takarak “İslam Dünyası”na sahte gülücükler gönderirken, yardımcısı Alessandro Minuto-Rizzo, Suudi Arabistan’dan NATO’yla işbirliği konusunu incelemesini istemek için başkent Riyad’taydı. Kokuşmuş şeriat rejiminin yetkilileriyle görüştükten sonra açıklama yapan Minuto-Rizzo, “şunu özellikle vurgulamak isterim ki NATO, Suudi Arabistan’ın NATO’da bulunmasına büyük değer veriyor” dedi.

Suudi Arabistanlı yetkililerle aşırılıklarla nasıl mücadele edilebileceği ve bunun komşu ülkelerin istikrarı üzerindeki etkileri çerçevesinde görüşmeler yaptığını ifade eden Minuto-Rizzo, “Arabistan’ın bu işbirliğinden büyük çıkarları olacağına inanıyorum” dedi.

Amerikancı Suudi rejiminin savaş aygıtına katılma yönünde aldığı sıcak davete nasıl karşılık verdiği henüz bilinmiyor. Zira kamuoyuna konuyla ilgili resmi açıklama yapılmadı. Belli ki, şeriatçı rejim ya atmaya hazırlandığı adımları halka açıklamayı göze alamıyor ya da savaş aygıtına girmek, başka bir ifadeyle NATO’nun Suudi Arabistan topraklarına yerleşmesi için henüz koşulları uygun bulmuyor.

Halkların cellâdı NATO’nun Irak veya Suudi Arabistan’a yerleşmek için görünürde attığı somut bir adım yok henüz. Ancak Riga’da ilan edilen yeni stratejinin uygulanmak isteneceği öncelikli alanın Ortadoğu olduğuna da kuşku yoktur. NATO’nun yerleştiği bölgeler hakkında fikir edinmek için eski Yugoslavya toprakları üzerinde kurulan iğreti “devletçikler”e ya da Afganistan’a bakmak yeterlidir.

Kapitalist/emperyalist düzenin vurucu gücü NATO’nun yerleşeceği her toprak parçasına yıkım ve ölüm dışında bir şey götürmesi mümkün değildir. Bundan dolayı bölgedeki tüm devrimci-ilerici güçlerin, işçi-emekçilerin ve ezilen hakların son derece uyanık olması ve bu savaş aygıtının bölgeye yerleşmesini engellemek için kararlı bir mücadeleye hazırlanması ertelenemez bir görevdir.


İsrail “Irkçı duvar”ın alanını genişletiyor

Uluslararası Adalet Divanı, 9 Temmuz 2004’te aldığı bir kararla İsrail’in Filistin topraklarına ördüğü ırkçı duvarı yasa dışı ilan etmiş, derhal yıkılmasını istemişti. Ancak hiçbir kural ve yasa tanımayan siyonist rejim, kararı tanımadığını açıklamıştı.

Bilinen ırkçı fütursuz tutumunu sürdüren İsrail, Adalet Divanı kararına nispet yaparcasına duvar inşaatını hızlandırdı. Elbette bu arsızlığın gerisinde her zaman olduğu gibi ABD emperyalizminin çok yönlü desteği vardı. Sözkonusu desteğe ırkçı duvar inşaatı için gerekli finansmanın sağlanması da dahildir. Zira oranı tam bilinmemekle birlikte her yıl 4-5 milyar dolar dolayında geri dönüşü olmayan kaynağın ABD tarafından İsrail’e transfer edildiği tahmin edilmektedir.

700 km uzunluğunda olduğu söylenen duvarın inşaatı bitmek üzereyken güzergâhını değiştirme kararı alan siyonist rejim, ek olarak 20 bin Filistinliyi daha hapsetmeye hazırlanıyor. Konuyla ilgili haberi veren İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi, Batı Şeria’da inşa edilen duvarın bölgenin beş kilometre kadar içinde yer alan iki Yahudi yerleşimini İsrail sınırlarına katacak şekilde genişletileceğini yazdı.

Haberde, “böyle bir güzergâh değişikliği durumunda 1500 İsraillinin yaşadığı Naaleh ve Nili yerleşimleri İsrail sınırları içinde kalacak. Ancak bu durumda 20 bin Filistinlinin yaşadığı köyler de İsrail sınırları içine hapsedilmiş olacak” bilgisi yer aldı. Yani 1500 İsrailli için 20 bin Filistinlinin hayatı zindan edilecek. Oysa önceki güzergâha göre bu ve benzeri yasadışı Yahudi yerleşimlerinin boşaltılması öngörülüyordu.

Gazete, Başbakan Ehud Olmert’in sözkonusu önerilere onay verdiğini belirtirken, siyonist başbakanın bürosundan yapılan açıklamada ise önerinin değerlendirilme aşamasında olduğu söylendi. Ancak biliniyor ki, ırkçı/siyonist rejim Filistin topraklarının gaspıyla ilgili hiçbir öneriyi geri çevirmiyor.

Filistinli yetkililer siyonistlerin pervasızlığına tepki gösterdiler. Konuyla ilgili açıklama yapan Mahmut Abbas’ın sözcüsü Saib Erakat, İsrail’in barış ya da duvar arasında tercih yapmak zorunda olduğunu söyledi.

İsrail rejiminin tepkileri dikkate almayarak ırkçı duvar güzergâhını değiştirme ihtimali yüksektir. Görüldüğü gibi Filistin halkı, ABD, AB ve gerici Arap rejimlerinin de katkılarıyla vahşi bir abluka altında açlığa mahkûm edilirken, ırkçı-siyonistler toprak gaspına devam ediyor.


Yunanistan’da akademisyenler süresiz grevde

Yunanistan’da hükümetin özel üniversiteler yasasını çıkarmasını istemeyen, eğitime ayrılan bütçenin de yüzde 3,5’ten yüzde 5’e çıkarılmasını isteyen akademisyenler 5 Şubat günü süresiz greve başladı.

Muhafazakar “Yeni Demokrasi” hükümeti, özel üniversitelerin önünü açacak bir reform planını uygulamaya koymaya çalışıyor. Aynı zamanda, eğitim bütçesini düşük tutması nedeniyle de eleştiriliyor. Öğretim elemanları ve öğrencilerse, parasız eğitim hakkını savunuyorlar.

Eğitim Bakanı Marietta Giannakou, cumartesi günü akademisyenlerle yaptıkları toplantıda, üniversitelere ayrılan fonun yükseltileceği sözünü verdi, ama bununla ilgili herhangi bir ayrıntı bildirmedi.

Üniversitelere idari alanda daha fazla özerklik tanınacağını, kendi iç düzenlemelerini yapabileceklerini de söyleyen Giannakou, “Bizim rolümüz kamu üniversitelerini, iyi üniversiteyi desteklemek; bu aynı zamanda gelirin yeniden dağıtılması anlamına da geliyor” dedi. (BİA/ 5 Şubat 2007)