9 Şubat 2007 Sayı: 2007/05(05)

  Kızıl Bayrak'tan
   Tırmanan bölgesel gerici savaş karşısında güncel devrimci görevler
  “Derin devlet” tartışmaları neye hizmet ediyor?
  DİSK ve 2007!
  Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!..
Birleşik Metal-İş ve “ulusal çıkarlar”
Kadınlara yönelik etkinlikler ve 8 Mart çalışmalarından...
Ücretsiz, nitelikli kreş istiyoruz!
 Hrant’ın katili sermaye devleti!
  Güçlü politik ve örgütsel bir hazırlıkla 8 Mart’ı ve baharı kazanmaya!
  Dünyadan...
  Emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun!
  Eğitim-Sen Program Kurultayı üzerine notlar...
  Sermayenin kasasında “bilim insanlığı”
  İstanbul’da Devrim Okulu tartışmaları
  Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): Proleter sanatın çalışkan işçisi... - A Aras
  Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!
  Bir cinayet ve ortaya çıkardığı gerçekler -
M. Can Yüce
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı rakamları:
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!

“Komünist bir siyasal örgüt tüm politik ve örgütsel süreçlere kendi siyasal ve sınıfsal misyonu temelinde bakmak, kadrolarının güncel pratik süreçlerde bu misyonun belirleyiciliğinde hareket etmesini sağlamak zorundadır. Bu başarılamadığı koşullarda güncel kazanımların orta ve uzun vadede süreklileşme şansı bulunmamaktadır.”

“Biz genel olarak devrimci değil, fakat komünist devrimcileriz. Bu fark hiç de etikete değil, fakat tümüyle dünya görüşüne, politik kavrayışa ve pratik davranışa dayalıdır. Üzerinde titremenin önemi de buradan gelmektedir. Ayrım çizgilerinin açık seçik olmasına özen göstermek, genel bir devrimci söylem ve pratik içinde kendine özgü kimliğimizin kararmasına izin vermemek, tam da komünist gençliğin gençlik hareketi içinde yerine getirmesi gereken özel önderlik rolüyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. İlkinde ne denli özenli ve tutarlı davranılırsa, mücadele ilişkilerine ve gereklerine ilişkin bu ikinci alanda da o denli başarılı olunabilir. Komünist gençlik kendine özgü konumunu, bunun tüm öteki sol siyasal akımlardan farkını anlamaz, sindirmez ve gerekleri doğrultusunda üzerine düşenleri yerine getirmek için yeterli çabayı ortaya koymazsa eğer, zaten gençlik hareketi içinde herhangi bir özel önderlik rolü de oynayamaz.”

Ekim Gençliği’nin 100. sayısını çıkartmış bulunuyoruz. 100 sayılık bir yayın faaliyeti, 15 yıllık bir gençlik mücadelesi deneyimine denk düşüyor. Yılları bulan gençlik mücadelesi deneyimi içerisinde Ekim Gençliği, her dönem gençlik hareketi içerisinde işçi sınıfı devrimciliğinin temsilcisi olma misyonunun gereklerini yerine getirmiş, taşıdığı kimliğin sorumluluğu ile hareket etmiştir. Bugün 100. sayımızla beraber başlatmış olduğumuz kampanyanın kendisini de bu kimlik ve bu kimliğin yüklediği sorumluluğun gerekliliklerini gözeterek gündemleştirmiş bulunmaktayız.

İlk olarak şu noktayı belirtmeliyiz: “Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” şiarıyla başlattığımız kampanya çalışmamız, 100. sayı vesilesiyle girişilmiş bir yayın tanıtım faaliyetinin sınırlarını aşan bir kapsama sahiptir. Elbette yayının tanıtımı ve geniş bir okuyucu kitlesiyle buluşabilmesi de gözetilen hedefler arasındadır. Ancak kampanyanın esas hedefi, bugün dünya ölçeğinde ekilen halklar arası düşmanlık tohumlarının karşısında halkların kardeşliği şiarını yükseltmek ve gençlik alanında bu eksende bir taraflaşma yaratabilmektir.

Yaşasın halkların kardeşliği!

Halkların kardeşliği şiarını yükseltmek, halklar arası kardeşleşme bilincini yaratma mücadelesinin sürükleyicisi olmak bugün hiç olmadığı kadar güncel bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Yaşadığımız coğrafya bu ihtiyacın güncelliğini ve yakıcılığını çarpıcı bir biçimde açığa çıkartmaktadır. Sırasıyla Afganistan, Irak ve Lübnan’da yaşananlar, Filistin ve Kürdistan’da biraz önceki tarih dizgisinin bütününe yayılan katliamlar, bütün bu katliam ve kıyımın arka planını oluşturmak, meşrulaştırmak adına sermaye düzenince girişilmiş uluslararası bir yaygınlığa sahip propagandalar ve bu propagandaların yarattığı güçlü etki… Yakın dönemde Hrant Dink’in katledilmesi ve “Hepimiz Ermeniyiz” sloganı üzerine süre giden tartışmalar… Bütün bunlar düşünüldüğü ölçüde, bizi bize kırdırmalarına bir dur demenin, katliamları sonlandıracak gücü açığa çıkartmanın, birlik ve dayanışmayı büyütmenin en temel yolunun güçlü bir kardeşleşme çağrısından, bu uğurda harcanacak çabadan geçtiği açıktır.

Halkların kardeşliği şiarı bir temenninin formüle edilişinden çok ötededir. Bu şiar en dar anlamıyla ezilen ulusların kurtuluşa giden yoldaki kader birliğini ifade eder. Tarih emperyalist-kapitalist sistem karşısında direnen halkların zaferleriyle doludur. Bu direniş ve zaferler 20. yüzyılın başından günümüze kadar uzanan uzun bir zaman dilimi içerisinde yaşanmış ve yaşanmaktadır.

20. yüzyılın başında sömürgeci kölelik koşulları içerisinde yaşayan halklar Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin sağladığı muazzam itilimle her yerde emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ayağa kalktılar. Uzun ve zorlu mücadelelere, ödenen ağır bedellere karşın bu süreçte büyük bir zafer kazandılar. Aynı sahne yine 20. yüzyıl içerisinde faşizme karşı halklar cephesinden büyütülen ve anti-faşist zafere bir dizi halk devriminin de eklendiği mücadele sürecinde de canlandırılmıştır, zafer bir kez daha direnen halkların olmuştur. Yine aynı yüzyıl Büyük Çin Halk Devrimi’nden Vietnam’daki küçük insanların devleştiği direnişe, Cezayir halkının kurtuluş mücadelesinden Güney Afrika’nın kara tenli halkının ırkçılık karşısında yazdığı mücadeleye kadar bir dizi direniş ve zafere sahne olmuştur.

Dönüp bugüne baktığımızda karşımıza çıkan yine koca bir direnişin resmidir. Ortadoğu’da Filistin’in yarım asrı geçkin bir süredir sürdürdüğü direnişe aynı coğrafyada Irak, Afganistan, Lübnan halkı eklenmiş, emperyalist-kapitalist sistemin saldırdığı her alan, bu sisteme karşı mücadele bayrağının dalgalandırıldığı alanlara dönüştürülebilmiştir. Bugün Latin Amerika, bugün Nepal, bugün halklara yoksulluk ve sefaleti dayatan neoliberal politikalar karşısında Avrupa ve Amerika’da emekçiler emperyalist-kapitalist sisteme karşı direnişe geçmektedirler.

Mücadelenin dili birdir!

“Emperyalist küreselleşmeye devrimci proletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm, çözümü dünya devrimi ve sosyalizmidir. Üretici güçlerin bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proleter sınıf mücadelesi ve proletarya devrimi için son derece güçlü bir enternasyonal temel yaratmıştır. Engeller ve sorunlar kadar, onların aşılması ve çözümü de uluslararasılaşmıştır.”

Bugün “dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz” demek, dünyanın herhangi bir köşesinde ezilen ve sömürülen halkların mücadelesini yürütüyoruz demektir. Türkiye’de Kürt, Fransa’da Cezayirli, ABD’de kızıl ya da kara derili olmak demektir.

Bugün bu şiarı sahiplenmek demek, tankla tüfekle olsun, kirli pazarlıklarla olsun ama her koşulda masa başında çizilmiş sınırları tanımamak ve halkların enternasyonal birliğini ve kardeşliğini savunmak demektir.

Bugün “dünyanın bütün dillerini konuşmak”, halkları tek bir dil boyunduruğu altına almak yerine özgünlükleri ile özgürlüklerini kazanacakları mücadelenin dilini, gücünü ve kendisini yaratmak demektir. Küresel bir öğütücüye dönüşmüş olan kapitalist barbarlık sisteminin karşısına enternasyonal bir bilinçle, devrim ve sosyalizm hedefiyle çıkabilmektir.

Ekim Gençliği yıllardır gençlik alanı içerisinde, işçi sınıfının partisinden aldığı güç ve birikimle sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesinin bayraktarlığını yapmakta, enternasyonal komünist kimliğin gereklerini yerine getirmeye çalışmaktadır. 100. sayı ile başlattığımız kampanya yıllardır taşıdığımız misyonun pratik mücadeledeki yeni bir yansımasından ibaret olacaktır.

Kampanyamız bir çağrı olarak algılanmalıdır. Dünya ölçeğinde halklar arasına çekilmiş olan bütün duvarları yıkma, ezilen halkların ve sömürülen sınıfların özgürlüğünü kazanma, gecelerinde aç yatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen bir dünya için enternasyonal bir bilinçle proleter sınıf mücadelesine katılma, bu mücadeleyi büyütme çağrısıdır.

Ekim Gençliği gençliği dünyanın bütün dillerini konuşmaya çağırıyor!

Ekim Gençliği mücadelenin dilini konuşmaya çağırıyor!

(Ekim Gençliği’nin Şubat 2007 tarihli 100. sayısından alınmıştır...)


Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!

Munther kardeşim,

Filistin sokaklarını arşınlayan adımların benimkiyle aynıdır senin. Kolunu kaldırıp atarken elindeki taşı, benim de yüreğim seninkiyle çarpar, sonra soluk alır veririz… Sefaletin dünyasıdır Filistin. Yılları bulan işgalin altında düşmanın vahşetinin panzehiri olan direniş, onurlu ve yürekli kanlarla sulanmış topraklarda yeşerir.

Dante ve Ines kardeşler, kardeşim,

Bilirim, dünyanıza yabancılığınızın etiketi pantolonunuzun arka cebinde taşımak zorunda olduğunuz kimlik kâğıdı değil, kara teninizdir. Yıllarca “özgürlük” heykeli gölgesinde katliamlara imza atan ülkeniz, yabancı ilan ettiği sizlere, direngenliğine yabancı oldukları babanız Sacco’ya, yabancılıkları kendi coğrafyalarında hükümsüz olan Iraklılara, Afganistanlılara işkence etmiştir. Sizse hem yabancı ilan edilmenin işkencesini çekmiş, hem de vatandaşı ilan edildiğiniz bu ülkenin katliamlarının vicdan azabını…

Kardeşim Lee,

Çekik gözlerinin ufak bebeklerinde yaşamın, yaşatmanın yansısını görüyorum. Gözlerinin küçüklüğüne bakınca yadırganıyor pirinç toplamaktan şişmiş ellerin… Senin ülkenin üstüne atomlar yağdırılmış, gaz bulutları sarmış dört bir yanını… Pirinç tarlaları kavrulmuş, sular çekilmiş, buhar olmuş. Senin ülkende atomlar bölünüyor ama şimdi. Ülken senin başka ülkelerdeki kardeşlerin pirinç toplayamasın diye yapıyor bunları. Ama biliyorsun ki kardeşlerinin elleri de seninki gibi… Çalışmaktan perişan, şişmiş, nasırlı o eller, güçlü kuvvetli bilekler, hayatta kalmanın ve yaşatmanın onuru…

Rojan, Ahmet, Agop, Pedalisa…

Coğrafyamın güzel insanları…

Birbirinize düşürmeye çalışıyor sizleri, yaşamlarınızı cehennem koşullarındaki fabrikalara tıkan asalaklar sınıfı. Diliniz farklı diye… Dininiz farklı, renginiz farklı diye. Oysa aynı saatte doluşuyorsunuz fabrikalara. Aynı saatte sabahki enerjinizin bütününü tüketmiş bir biçimde fabrika kapısından dışarı taşıyorsunuz. Aynı mavi kapılı kondular, aynı kısık ateşte pişen çorbalar, aynı geçim telaşı, aynı çalışmak için yaşamak çelişkisi bekliyor sizi iş çıkışı…

Ve benim güzel ülkem,

Filistinim, Şilim, Vietnamım, Korem…

Ellerimle gökyüzüne yıldızlar serpiştirmek istiyorum, bugün seni hapsettikleri karanlığı yarmak için… Kapitalizm denen insanlığın öğütücü düşmanını yenmek için yüreğimi dünyanın dört bir yanına yaymak istiyorum… Kilit vurulmuş kapıları açmak, suları gürül gürül akıtmak, dünyamızda iğreti duran sınırları aşmak, insanın insana kulluğu üzerine kurulmuş sınıfları kaldırmak, bu iğrenç, bu kalleş, bu içine tükürülesi düzeni yakıp yıkmak istiyorum!

Cezayirim, Kürdistanım, Nepalim, Irakım…

Dünyanın bütün ezilen halkları, dünyanın bütün ezilen, sömürülen yürekleri, dünyanın bütün işçileri, emekçileri, gençleri… Bir avuç yüreksizdir tepemize çöreklenen! Bu yaşanılası dünyayı çöle dönüştüren, dostluğa, kardeşliğe tahammülsüzce saldıran, eksilten, unutturan, ezen, yakan, sürükleyen, süründüren, kirleten, yalan söyleyen, arkadan vuran, arkamızdan vuran, arkamızdan gülen, yüzümüze gülen, sefahat içinde olan, sefalet içinde bırakan, üretmeyen, ürettiklerimizin üzerine yatan, üretenleri tüketen, üretilenleri tüketen, ürettiklerimizi bize satan… Bu yaşanılası dünyayı bizler için çekilmez kılan bir avuç yüreksizdir…

Oysa biz onların küresel sömürülerine inat, enternasyonal bir yürek taşıyoruz. Oysa biz; onların küresel yıkıcılıklarına inat enternasyonal bir bilinç taşıyoruz! Sadece korkunun dilini biliyor onlar. Oysa biz, dünyanın bütün dillerini korkusuzca konuşuyoruz!

***

Bugün dünyanın her köşesinde insanlık kapitalizmin yarattığı çok yönlü bir çöküş ve tahribatla karşı karşıyadır. İnsanlığın öğütücü düşmanı kapitalizm, emperyalist işgallerle, katliamlarla, sömürüyle, açlık ve sefaletle gerek insanlarda gerekse doğada tedavisi zor hastalıklara yol açmaktadır. Bugün dünyanın dört bir yanında insanlar kapitalist hükümdarlığın acımasız uygulamaları karşısında yaşam mücadelesi vermektedir. Bu yaşam mücadelesinin kendisi ise kapitalistlerin elinde günlük kara dönüştürülmektedir.

Bugün üretenler, insanın dünyada yaşamayı borçlu olduğu üretken eller, beyinler, bedenler açlık ve sefalet koşulları içerisinde yaşamaya mahkum edilmiştir.

Dünyanın dört bir yanında emperyalist işgaller sürmekte ve bu işgallerin gerek fiziki, gerekse sosyal ve iktisadi sonuçlarını bir bütün olarak alt sınıflar ödemektedir.

Küresel ısınma kontrol edilemez bir hal almaya başlamıştır. Dünyanın ömrü her geçen gün kısalmakta, değişen bitki örtüsü, artan sıcaklıklar, dünyamızda geri dönüşsüz tahribatlar yaratmaktadır.

Özcesi insanlığın yüzyılları bulan kapitalizm esareti, dünyayı yaşanabilir bir yer olmaktan çoktan çıkartmıştır. Sokaklar bölünmüş, okullar, parklar, çarşılar, bütün alanlar iki sınıf arasında bölünmüştür. Bunun sonucunda yaşamlar bölünmüştür. İnsanlar, insanlara ait olan bütün değerlerle beraber pazara sürülmüştür. İnsanlara, kendilerine ait olanlar kat be kat pahalıya satılmıştır. Yaşamın merkezine oturan içi boşaltılmış estetik kaygılar üretimin ve tüketimin ama daha da önemlisi özlemlerin belirleyeni olmuştur. Yani kapitalizm kendi sürekliliğini güvence altına almak adına önüne engel olarak çıkan, çıkabilecek olan ne varsa her birini yakıp yıkmış, kendi lehine göre düzenleyerek pazarlamaktadır. İnsanların değer yargıları, toplumcul olma arzusu, insani nitelikleri, her biri kapitalizmin doğrudan saldırılarına maruz kalmış ve adeta yeniden tanımlanmış sürümleri eğitim kurumlarıyla, medyanın görsel ve yazılı alanlarıyla ince ince piyasaya sürülmüştür. Kapitalizmin yeni dünya düzeni yalnızca bir göz bağından ibarettir.

Kapitalizmin özü ve özeti olan çelişkilerin ölesiye ve öldüresiye derinleştiği günümüzde bu çelişkiler içinde ezilmek-ezilmemek, bu çelişkileri kabullenmek-kabullenmemek temel sorunu oluşturmaktadır. Hem maddi hem manevi temelde insana ve insani olan her şeye karşı süregelen savaşın adı olan kapitalizmin karşısında insanlığın kurtuluşu için sosyalizmden başka çıkar yol görünmemektedir.

***

Kapitalizm insanlığın biricik düşmanıdır. Bu sömürü ve talan düzeni karşısında devrim kaçınılmaz bir zorunluluk, devrimci mücadele insan olmanın gereği ertelenemez bir sorumluluktur. İşte Ekim Gençliği 10 yılı aşkın bir süredir, yeni Ekimler mücadelesinin gençlik alanındaki temsilcisi olma, gençliği işçi sınıfının sosyalist mücadelesinin bir parçası haline getirme ve bu temelde de gençlik hareketinin devrimci önderlik boşluğunu doldurmayı hedeflemektedir.

Ekim Gençliği; çürüyen düzenin karşısında marksist-leninist dünya görüşü ve işçi sınıfının devrimci programının yol göstericiliğinde mücadele eden komünist bir gençlik hareketidir.

Ekim Gençliği’nin bayrağı sınıfsız, sömürüsüz dünyanın, işçi sınıfının kurtuluşunun bayrağı, dili mücadelenin dilidir.

Ekim Gençliği, bugün içinde yaşanılan bu talan ve yağma düzeninin karşısındaki tek bilimsel alternatif olan sosyalizmin gençlik içindeki temsilcisidir.

Ekim Gençliği işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin bir parçası, onun bugüne dek oluşturduğu tarihsel birikimin güvencesi ve sahiplenicisidir. Dünyanın üzerinde yaşamış bütün devrimcilerin, dünya üzerinde kapitalizme karşı verilmiş bütün mücadelelerin taşıyıcısıdır.

Ekim Gençliği; Türkiye devrimci hareketinin bugüne kadar oluşturduğu devrimci mirasın, devrimci gençlik hareketimizin on yıllardır ödediği bedellerin üzerinden yükselmekte, tüm bu mirası ve yaratılan devrimci değerleri geleceğe taşımak için yılmadan mücadele etmektedir. Onun mücadelesi; bu topraklarda devrimin soluğu olmuş Deniz Gezmişler’in, Mahir Çayanlar’ın ve İbrahim Kaypakkayalar’ın mücadelesidir.

Ekim Gençliği; çürüyen düzenin karşısında gençliğin soluğu ve mücadele bayrağıdır. Yayın hayatına ilk başladığı gün ifade ettiği “dönemin devrimci önderlik boşluğunu doldurmak” misyonu bugün Ekim Gençliği’nin 100. sayısını kutladığımız şu günlerde halen genç komünistlerin gençlik içindeki temel hedefini ifade etmektedir. Ve genç komünistler tüm azimleri ile gençlik içindeki bu sorumluluklarını yerine getirmek için mücadele etmektedirler.

‘95 yılında çıkan ilk sayının Çıkarken yazısında belirtildiği gibi, “Ekim Gençliği tümüyle gençlik alanındaki birikimin ve inisiyatifin ürünüdür.”

Genç komünistler, 100 sayıdır ısrarla, bütün zorlukların üstüne giderek, zaman zaman hata yaparak ama asla durmayarak uzun ve çetin olduğunu bildikleri bir yolda koşar adımlarla ilerliyorlar ve bundan sonra da ilerleyecekler!

***

Biz dünyanın bütün dillerini biliyoruz. Çünkü yüreğimiz dünyanın dört bir yanında çarpıyor. Dünyanın acısını biz çekiyoruz! Dünyanın bütün dillerini biliyoruz. Çünkü bilmek istiyoruz. Somali’deki, Afganistan’daki, İngiltere’deki işçi ve emekçilerin sözlerini anlamak istiyor, yaşamlarını paylaşmak istiyoruz.

Biz dünyanın bütününe dair söz söylüyor ve sesimizi duyuruyoruz. Ama bu bütün dilleri bilmemizden ileri gelmiyor. Mücadelenin dili, çeviri gerektirmiyor!

100. sayımızla bir kez daha vurguluyoruz, mücadelenin soluğu olmaya, mücadelenin dilinde konuşmaya zafere kadar devam edeceğiz!

(Ekim Gençliği’nin Şubat 2007 tarihli 100. sayısından alınmıştır...)