9 Şubat 2007 Sayı: 2007/05(05)

  Kızıl Bayrak'tan
   Tırmanan bölgesel gerici savaş karşısında güncel devrimci görevler
  “Derin devlet” tartışmaları neye hizmet ediyor?
  DİSK ve 2007!
  Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!..
Birleşik Metal-İş ve “ulusal çıkarlar”
Kadınlara yönelik etkinlikler ve 8 Mart çalışmalarından...
Ücretsiz, nitelikli kreş istiyoruz!
 Hrant’ın katili sermaye devleti!
  Güçlü politik ve örgütsel bir hazırlıkla 8 Mart’ı ve baharı kazanmaya!
  Dünyadan...
  Emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun!
  Eğitim-Sen Program Kurultayı üzerine notlar...
  Sermayenin kasasında “bilim insanlığı”
  İstanbul’da Devrim Okulu tartışmaları
  Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): Proleter sanatın çalışkan işçisi... - A Aras
  Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!
  Bir cinayet ve ortaya çıkardığı gerçekler -
M. Can Yüce
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı rakamları:
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Derin devlet” tartışmaları neye hizmet ediyor?

Hrant Dink cinayetiyle birlikte ve bir kez daha, “derin devlet” tartışmaları düzen gündemine oturdu. Cinayetin hemen ardından, Başbakan’ın, “nereye giderse, ne kadar giderse” türünden mutat açıklamaları, muhaliflerinin -özellikle de CHP ve lideri Baykal’ın- azarlamalarıyla karşılandı ve püskürtüldü.

Düzenin politik arenasında kıyasıya bir “derinlik” yarışı sürdüren düzen muhalefeti, özellikle de “derinlik”te başa güreşen CHP, şöyle demeye getiriyordu: Sen başbakansın ve dolayısıyla derin devletten yakınamazsın; uluorta konuşup duracağına, varsa öyle bir şey açığa çıkar ve tasfiye et …

Derinlerden gelen bu ses, hiç kuşku yok ki, söyleyenlerin arzu ve temennisini ifade etmiyor. Sadece hükümeti sıkıştırmaya yönelik basit bir demagojiden ibaret. CIA finaslı-Ordu merkezli bu “çukur” örgütlenmeye, çizme yalayıcılardan bir itiraz gelecek değil elbette. Tersine, her fırsatta onu savunmaya geçen, aklamaya çalışan öncelikle CHP yönetimi ve Baykal oluyor. Özellikle böyle konularda ve özellikle Baykal, adeta TSK’nın ve kontrgerillanın avukatlığına soyunuyor. Kontrgerillanın her kirli-kanlı icraatı ardından, TSK’dan önce ve onun adına Baykal açıklama/savunma yapıyor.

Ama artık başbakan da acemi davranmıyor. Böyle ucuz numaralara prim vermiyor, bu tür boş atışlara adeta gülüp geçiyor. Nitekim Baykal’ın boş yüklenmelerini, “o kadar kolaysa siz açığa çıkarsaydınız” dolu atışıyla savuşturdu. Ancak, vazife icabı da olsa girdiği konunun derinliğini o da fark etti ki tartışmayı alevlendirmeden konuyu değiştirmeyi yeğledi.

Bir zamanlar sadece devrimcilerin, sosyalistlerin, ilericilerin konuşabildiği, devletinse sürekli biçimde inkardan geldiği kontrgerilla pisliği, Susurluk’ta açığa çıkmasının ardından, artık düzen politikacıları tarafından bile konuşulup tartışılır hale geldi. Ama bu durum, bu kadar ciddi bir konunun sulandırılmasından başka bir şeye yaramıyor.

Politikacılar, kimi zaman böyle sulandırarak, kimi zaman açıktan savunarak; TSK en nihayet kabul edip yasal zeminlerden bahsederek, kontrgerilla gerçekliğini, olduğu gibi değilse bile bir biçimde kitlelere kabul ettirmeye çalışıyorlar. Benimseyen destekleyerek, karşı çıkan boyun eğerek bu kirli gerçekle “yaşamayı öğrenecek” diyorlar bir bakıma.

Elbette “eylem”ler yine gizli yapılmaya çalışılıyor. Kimi general eskilerinin büyük bir küstahlıkla itiraf ettikleri gibi, Şemdinli’de bombaları biz attırdık, Danıştay’a saldırıyı biz tezgahladık, Cumhuriyet’i de biz bombaladık demiyorlar. Arada bir, Şemdinli bombacısına yaptıkları türden “iyi çocuk” muhabbetine girseler de, esas olarak durumu inkardan geliyorlar.

Konu bu derece ayağa düşmesine rağmen, aslında tam da bu yüzden, kontrgerillaya ilişkin kitlelerden özenle gizlenmeye çalışılan gerçeklerin, döne döne kitlelerin karşısına dikilmesi gerekiyor. Özenle gizlemeye çalıştıkları gerçeklerin başında ise, bu kirli ve kanlı örgütün, daha başından beri ve halen Amerikan emperyalizminin ve emperyalist NATO ittifakının hizmetinde olmasıdır. Bu aynı zamanda, ordu merkezli örgütlendiğine göre, TSK’nın ABD ve NATO’nun hizmetinde olması anlamına geliyor. Başka pek çok olgu sürekli biçimde açığa çıkartsa da, bunu, müttefiklerin birliği, küreselleşmenin icabı gibi şallarla örtmeyi başarıyorlar. Ancak kontrgerilla meselesindeki hizmet, doğrudan doğruya bu ülke halkları aleyhine bir hizmet olduğu için, ABD bağlantısından hiç söz edilmemeye çalışılıyor.

Pek çok aydının halen, aradan onyıllar geçmesine rağmen, faili mechul kalmış cinayetlerinden tutun da, ‘77 1 Mayısı, Maraş, Sivas, Çorum gibi bir dizi toplu katliama imzasını atan kontrgerilla, tıpkı örgütleyicisi ABD emperyalizmi gibi, halkların katili bir örgüttür. Devrimcilerin, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin düşmanıdır. Zaten, örgütlenme amacı da, kendi egemenliklerindeki topraklarda devrimci gelişmelere karşı, komplolarla, suikastlerle, her türden kanlı-kirli yöntemle savaşmaktır.

Başbakan bir kez olsun doğru söylemiştir: Kontrgerillanın tasfiyesi, onun hizmetinde görev yapan hükümetlerin harcı değildir. Çünkü onun tasfiyesi için başta TSK’nın tasfiye edilmesi gerekir. Bu ise ancak bir işçi ihtilaliyle, bugünkü düzeni tüm kanlı ve kirli yapısıyla silip süpürecek bir sosyalist devrimle mümkündür.


Yeni deliller döne döne devleti işaret ediyor

Hrant’ın katili sermaye devletidir!


Daha cenazesi kalkmadan Dink cinayetini aydınlattık diye böbürlenmeye kalkmışlardı. Bir çocuğu önce teşhir edip, sonra güya hemen yakalayarak işin bittiği, olayın aydınlandığı havası yaratmak istediler. Ama başaramadılar...

Geçen her gün olayın hiç de aydınlanmadığını gösteren yeni deliller çıkarıyor ortaya. En son bilgiler, Ogün Samast’ın belki tetikçi bile olmadığı doğrultusunda. Azmettirici olarak lanse edilen Yasin Hayal’in, cinayet sırasında Samast’ın yanında olduğu, hatta -bir görgü tanığının ifadesine göre- Dink’e kurşun sıkanın da Samast değil Hayal olduğu söyleniyor. Bunun hemen öncesinde de, yakalandığında jandarma ve polislerin Türk bayraklı hatıra fotoğrafı çektirmesi olayı ve fotoğraflar ifşa edilmişti.

Önümüzdeki günlerde olayla ilgili daha ne tür skandalların ortaya çıkacağı bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa, ortaya çıkan her yeni ip ucunun, yumağı elinde tutan devleti işaret ettiğidir. Samsun emniyetinden başka, İstanbul emniyetinden bir başka, jandarmadan daha başka açıklamalar/yalanlamalar gelse de, her biri diğerini yalancı çıkardığı oranda, resmi açıklama tümden inandırıcılığını yitiriyor.

Gerçi Dink cinayetinin arkasında devletin durduğunu bilmek ve söylemek için bu gelişmelerin yaşanması da gerekmiyordu. Daha olay duyulur duyulmaz gazete önüne toplananlar suçluyu ilan etmişti bile: “Katil devlet hesap verecek!..”

Sözde katilin alelacele teşhiri ve yakalanması da, kitlelerin bu yargısını ortadan kaldırma telaşından başka bir anlama gelmiyordu. Sandılar ki, emekçi kitlelerin yargısı da kendi burjuva yargılarına benzer. Satın alınabilir, şu yada bu yolla kolayca değiştirilebilir. Sandılar ki kitleler sürüdür, nereye sürerlerse orada otlar. Oysa, Dink’in cenazesinde hiç de öyle olmadığı görülmüştür. ‘İşte katili yakaladık!’ diye tepinmelerine rağmen, onbinlerce insan bu cinayetten devletin sorumlu ve suçlu olduğunu haykırmaya devam etti. Bu ilk genel yargının ne kadar doğru olduğu ise, her gelen gün ve ortaya çıkan her yeni bilgi ile yeniden kanıtlanıyor.

Zaten Samast’ın öyle çabucak yakalanıvermesi bir ilkti ve devlet geleneğine aykırıydı. Bu tür cinayetlerde bilinen ve beklenen katilin ya da katillerin korunmasıdır. Üzerinden 20-30 yıl geçtiği halde hala pek çok cinayetin tetikçisi yakalanmış değil. Meğerse yakaladık deyip teşhir ettikleri asıl katil değil sadece bir figüranmış. Fakat, şimdi böylesine deşifre olduktan sonra, asıl katil Hayal’miş deyip işin içinden sıyrılmaya çalışsalar ne olacak? Cinayet aydınlanmış mı olacak?

Hiç kuşku yok ki, tetikçinin Hayal mi yoksa Samast mı olduğu zerre kadar önem taşımıyor. Bu cinayet vesilesiyle bir kez daha anlaşılmıştır ki; devlet, ihtiyaç duyduğunda kullanmak üzere daha nice Samastlar, Hayaller yetiştirmiştir. Onlar devletin ‘temiz’ ve pek milliyetçi çocukları olarak, devlete hizmete her zaman amade durumdadırlar.