9 Şubat 2007 Sayı: 2007/05(05)

  Kızıl Bayrak'tan
   Tırmanan bölgesel gerici savaş karşısında güncel devrimci görevler
  “Derin devlet” tartışmaları neye hizmet ediyor?
  DİSK ve 2007!
  Merkez Bankası Başkanı uyardı, Türk-İş ağalarına peşreve çıkmak şart oldu!..
Birleşik Metal-İş ve “ulusal çıkarlar”
Kadınlara yönelik etkinlikler ve 8 Mart çalışmalarından...
Ücretsiz, nitelikli kreş istiyoruz!
 Hrant’ın katili sermaye devleti!
  Güçlü politik ve örgütsel bir hazırlıkla 8 Mart’ı ve baharı kazanmaya!
  Dünyadan...
  Emperyalistler Ortadoğu’dan defolsun!
  Eğitim-Sen Program Kurultayı üzerine notlar...
  Sermayenin kasasında “bilim insanlığı”
  İstanbul’da Devrim Okulu tartışmaları
  Bertold Brecht (10 Şubat 1898- 14 Ağustos 1956): Proleter sanatın çalışkan işçisi... - A Aras
  Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!
  Bir cinayet ve ortaya çıkardığı gerçekler -
M. Can Yüce
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Ocak ayı rakamları:
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sermayenin kasasında “bilim insanlığı”

Onları hiç görmemiş olabilirsiniz. İsimlerini biliyorsunuzdur ama tanışma şerefine erişememişsinizdir. Ama eninde sonunda onları tanıma imkânını dersliklerde, amfilerde değil ama gazete manşetlerinde yakalayabilirsiniz. Gönül ister ki araştırmaları bilimsel bir yayında çıkmış olup, kendilerini makalelerinin üstündeki resimlerden tanısak… Derslere gelmemelerinin nedenleri de bununla ilişkili olarak yoğun olmaları, bilimsel, toplumsal sorunlar için uğraş vermeleri olsa. Ama ne yazık ki, böylesi bir yoğunluk, akademisyenlerimiz, profesörlerimizin yaşamlarının çok dışında. Onlar yoğunlar ama ormanları yağmalayanları aklamak, su havzaları üstüne yapılan inşaatlar için bilirkişi raporları hazırlamak gibi uğraşlarından dolayı yoğunlar.

Son olarak profesörlerimizin adlarını Acarİstanbul tartışmalarında duymuş olduk. Hâlbuki konuya biraz vakıf olanların aklına ilk gelen, genelde bu tür işlerin arkasında arazi mafyasının olduğudur. Ama hayır, binlerce ağacın katledilmesini sağlayan cahil cühela, para hırsından gözü dönmüş mafya değil, üniversitelerimizde bilimsel araştırmalar yürütmesi gereken akademisyenler, profesörler…

Acarİstanbul projesi için ön izni bulunan Acarlar’ın, kesin izin başvurusunun Orman Bakanlığı tarafından reddedilmesinin ardından Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 11.12.2002’de tespit davası açılır. Heyette, Türkiye’nin “elit” üniversitelerinin uzmanları yer alır. “İnceleme ve araştırmalarını” detaylı bir rapor haline getiren heyet, mahkemeye 25.12.2002’de ‘yapı ruhsatı verilmesinde yasal açıdan bir sakınca bulunmadığı’ yönündeki raporu sunar. Ve tablo bilindiği gibi; doğal SİT arazisi içinde (Beykoz ormanı) konumlandığı için sınırlı ölçüde (%6) inşaat yapılması öngörülürken, bu sınırın %60’ları bularak “bir miktar” aşılması ve orman arazisinin yok edilerek yapılaşmanın sağlanması olur.

Acarİstanbul sadece bir örnek. Ama bugün üniversitelerden kapı dışarı edilmiş olan bilimin ve böyle bir atmosferde içi boşaltılmış bilim insanı kavramının çarpıcı bir teşhiridir. Yoksa orman, tarım alanı ve içme suyu havzası içinde kalan bölgeye F1 pistinin, Rumeli Feneri mevkiindeki devlet ormanı içinde 160 hektarlık alana bahçe duvarı ruhsatı ile Koç Üniversitesi’nin, Ömerli’deki orman ve tarım alanı üzerine sahte planlarla villalar inşa edilmesi için yasal kılıf hazırlayanlar, Bergama’da siyanürlü altın aramanın halkın sağlığını etkilemeyeceğini söyleyenler, İstanbul’un planlamasını yaparak “kentsel dönüşüm” adı altında yeni rant alanları yaratanlar bu ülkenin okumuş yazmışları. Bize çok uzakmış gibi gözükseler de, aslında çok yakın olan, derslerimize giren daha doğrusu kendileri daha “önemli” işlerle meşgul olduklarından asistanlarını gönderen profesörlerimiz…

Üniversiteler toplumda her zaman güven duyulan kurumlar olagelmiştir. “İnsanlık için var olan bir kurum” imajı ciddi temellere oturmuş, toplumların bu kuruma duyduğu güven de üniversiteleri burjuvazinin ideolojik savaşı için etkin bir silah haline getirmiştir. Bu çerçevede, üniversiteleri toplumsal sistemden, sınıf ilişkilerinden bağımsız düşünemeyiz. Kapitalizmde üniversiteler hiçbir zaman özgür biçimde, toplumsal fayda için bilim üreten kurumlar olmadı. Dahası ideolojinin yeniden üretim alanlarından biri olma vasfını üstlendiler. Akademisyenler de farkında olarak ya da olmayarak bu sistemin hegemonyası altında hareket ediyorlar. Özelikle güncel planda eğitimin ticarileşmesinin giderek boyutlandığı, bilimsel araştırmaların yerini sermaye için teknoloji üretiminin aldığı koşullarda, profesörlerimiz de engin bilgilerini öğrencileriyle paylaşmak yerine, burada harcayacakları vakti, bilirkişi raporları düzenleyerek telafi ediyorlar. Tabii ki bu raporlar onlara bir villa, bir cip olarak geri dönüyor.

Bilirkişi, sözlükte “konusunda uzmanlaşmış” ifadesiyle karşımıza çıkabilir. Ama kapitalizmin sözlüğünde bu sözcüğü; “nereden, nasıl çıkar sağlayacağını, işini bilen, akademik birikimini, dolara mı yoksa gayrimenkule mi dönüştüreceğini hesaplayan” olarak tanımlamak daha doğru olur.

T. Ufuk


“Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamındaki Roman mahalleleri için “acele” kamulaştırma telaşı...

İstanbul’da yıkım hazırlıkları!

Geçtiğimiz yıl Güzeltepe’deki yıkımlardan, Zeytinburnu’nda uygulanmak istenen kararlardan, Dubai Kuleleri ve Galataport gibi projelerden adını sıkça duyduğumuz “Kentsel Dönüşüm Projesi” bu defa Romanlar’ın yaşadığı mahalleleri hedef almış durumda.

Fatih’te, Kürkçübaşı, Atikmustafapaşa, Balat, Karabaş, Tahta Minare ve Sulukule olarak bilinen Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri’ni “Kentsel Yenileme” alanı olarak belirleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Fatih Belediyesi ve TOKİ ile yaptığı protokol çerçevesinde, 86 bin 760 metrekarelik 355 parseli kaplayan Roman evleri yıkılacak.

Yıkım kararları yeni değil

Geçtiğimiz yıl, ağırlıklı olarak yaz aylarında, Romanlar’ın yoğun olarak yaşadığı, Ankara Çinçin Mahallesi, Bursa Kamberler, Karadeniz Ereğli, İstanbul Kağıthane ve yine İstanbul Gaziosmanpaşa’da 500’den fazla ev yıkılarak yüzlerce aile evsiz bırakılmıştı.

Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Sulukule ile ilgili sorulan sorulara “Bu proje dünyanın en sosyal projesi” derken, Sulukule’de oturan herkesin ev sahibi olabileceğini belirtiyor ve evlerin klasik Osmanlı-Türk mimarisiyle yapılacağını da vurguluyor. Ancak yaşananlar gerçekleri ortaya koyuyor.

Belediyenin asıl amacının Romanları Sulukule’den çıkarmak olduğu, “acele kamulaştırma” kararının Bakanlar Kurulu’nda 13 Aralık 2006 tarihinde kararlaştırıldığı 5366 sayılı kanun ile ortaya çıktı. Bu kararla belediye Romanlar’a evlerini satmak dışında hiçbir yol bırakmıyor.

Son söz Romanlar’ın!

7 Şubat 2007 tarihinde Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri ile biraraya gelen Sulukule sakinleri, Belediyeler’in kendilerini çağırdıklarını ve yeni yapılacak evlerden alıp almayacaklarını sorduklarını, daha sonra da yeni yapılacak evlerde kalmanın zorluklarından bahsederek, kapıcı parası gibi giderler ile baş edemeyeceklerini söylediklerini ifade ettiler. Belediyenin kendilerine bu haklarını devredip buradan gitmelerinin daha uygun olacağını söylediklerini sözlerine eklediler. Çok zorluk çıkaran olursa “Sen istersen satma, biz paranı yatırır evini yıkarız” dediklerini de vurguladılar.

“Acele kamulaştırma” kararı için idari mahkemeye başvuracak olan mahalle sakinleri, yaşananların basında gösterildiği kadar şenlikli olmadığını şu sözlerle ifade ediyorlar: “Kapılarımıza Almanya’da Naziler’in Yahudiler’e yaptığı gibi çarpı işareti koydular, bizleri yaşadığımız yerden atmaya çalışıyorlar. Dönem ortasında okul yıkıp öğrencileri açıkta bıraktılar. Bizlerin kendi kültürümüzle yaşamamıza izin vermiyorlar.”

Son sözü yıkımlar karşısında mücadele eden Romanlar söyleyecek!

Toplumcu Mühendislik Mimarlık Öğrencileri/YTÜ