1 Aralık 2006 Sayı: 2006/47 (47)
  Kızıl Bayrak'tan
   Dinler-medeniyetler arası çatışma değil devrimci sınıf kavgası!
  Emperyalist dünyanın efendileri ile yerli uzantıları İstanbul’da buluştu…
  Cargill Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nı değiştirtti...
  TEKEL’de özelleştirme adımları hızlanıyor..
Sömürü ve soyguna karşı çıkmak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Süresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/2 - Yüksel Akkaya
 İsviçre’de “Direnen Halklar Kazanacak” gecesi...
  “Direnen Halklar Kazanacak” gecesinde yapılan konuşma...
  Türkiye, Ortadoğu ve devrimci önderlik sorunları - Haluk Gerger
  BDSP’nin “Direnen Halklar Kazanacak” Gecesine mesajı...
  Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak” gecesine mesajlar...
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  25 Kasım kapitalizme karşı mücadele günüdür!
  25 Kasım eylemlerinden...
  Volkswagen’de grev ve işgal sürüyor!
  İşgal Irak’ı cehenneme çevirdi!
  Emperyalizmin haçlı ordusu NATO halkların başına bela olmayı sürdürüyor
  Trakya Sanayi işçilerinin grevi 19. gününde!
  Kuklalar devrilirse Mumia Abu-Jamal
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalizmin haçlı ordusu NATO halkların başına bela olmayı sürdürüyor

28-29 Kasım tarihlerinde Letonya’nın başkenti Riga’da yapılacak olan NATO zirvesi yine önemli kararlara gebe. Türkiye için, Afganistan için, ABD için taban tabana zıt anlamlar taşıyan bu “önem” dünya halkları için tek bir anlam taşıyor: Emperyalizmin haçlı ordusu NATO, ABD’nin demir yumruğu olarak halkların başına inmeyi sürdürecek.

Zirvenin Afganistan için özel önemi, bu ülkedeki işgalci güçleri artırma kararının görüşülecek olmasında. İşgalci ABD ordusu Afganistan direnişi karşısında tutunamayınca NATO’yu devreye sokmuştu. İşgalin NATO ordularına devri de işe yaramadı. Giderek büyüyen direniş karşısında bu haçlı orduları da aciz kalmış durumda. Tek çıkar yolun işgal güççlerini artırmak olduğunu düşünüyorlar. Bir süredir, her düzeyde NATO yetkilisi bundan söz edip duruyor. Fakat bugüne dek, NATO’nun başındaki generallerin “daha fazla asker gönderin“ çağrılarına ‘müttefik’lerden olumlu yanıt veren olmadı. Zirvede bu konu artık bağlayıcı karara dönüştürülecek.

Türkiye açısından önemi de aynı kararla ilgili. NATO’nun çağrıları genelliğin ötesinde, Türkiye’ye özel olarak defalarca yapılmıştı. TSK’nın başındaki Amerikancı (aynı anlama gelmek üzere NATO’cu) generaller de, “çatışmaya girme yanlısı olmadıkları” yönünde açıklamalar yapmışlardı. Şimdi ise, NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, Riga zirvesi vesilesiyle yaptığı açıklamada, Afganistan için daha fazla katkı beklediklerini belirttikten sonra, Türkiye’yi ima ederek “bazı ülkeler bu güce katkı yapabilir ve yapmalıdır. Özellikle milli kısıtlama kaldırılabilir” diyor. ABD’nin NATO’daki daimi temsilcisi Viktoria Nuland, Türkiye’nin Afganistan’da oynadığı rolü öven açıklamalar yapıyor. Tüm bunlar, daha toplantılar başlamadan, Türkiye’ye yönelik özel çağrı kararının verilmiş bulunduğunu gösteriyor. Hatta bu kararın Türkiye’nin başındaki vatan hainleriyle birlikte alınmış olma ihtimali de çok fazla. ABD-Türkiye arasında geçtiğimiz aylarda yoğunlaşan trafiğin “Ortadoğu işbirliği”nin yanı sıra, bununla da ilgisi olmalı. Nitekim geçtiğimiz günlerde hükümet kanadından yapılan bir açıklamadan, Afganistan’da kuvvet artırımına yönelik Türk delegenin bir teklif götüreceğini de öğrenmiş bulunuyoruz. Kendi götürdükleri teklife aykırı oy kullanamayacaklarına göre, Türk askerinin Afganistan’daki çatışmalara katılma (daha ön cephelerde katılma) kararı çoktan alınmış görünüyor. Bir zamanlar birileri Türk ordusunu Türkiye’nin “en önemli ihraç ürünü” olarak tanımlamıştı. “Küçük” bir hata dışında bu zatın ne kadar isabetli konuştuğu giderek daha iyi anlaşılıyor. Küçük hata, ihraçta bir karşılık alınır. Türk devleti ise askerini emperyalizmin hizmetine veriyor ama karşılığında aldığı bir şey yok. Efendilerinin ara sıra lütfedip övmesi dışında! O da bugün, NATO zirvesine giderken yaptıkları gibi, önemli bir şey isteme arifesinde oluyor.

Zirvenin dünya halkları için önemi, “Acil Mukabele Gücü” (NRF) dosyasının tamamlanarak bu oluşumun “tam operasyonel” olduğunun ilan edilmesiyle ilgili. 2002 sonunda toplanan Prag zirvesinde alınan karara göre, 25 bin kadar askerle “tam operasyonel” olması öngörülen NRF, ilk aşamada 2004 yılında yaklaşık 6 bin askerle göreve başlamıştı. Şimdi bu sayının o gün kararlaştırılan düzeye çıkarılması zamanı geldiği görülüyor. İttifak üyesi ülkelerin kara, deniz ve hava kuvvetlerinden giden araç ve askerlerden oluşan NRF’nin, “bir kriz halinde”, 15-30 gün içinde harekete geçirilebilecek yetenekte olması bekleniyor. Riga zirvesinin gündeminde “terörizme karşı ortak mücadele” konusu da bulunduğuna göre ve “daimi temsilci” Viktoria Nuland, Riga zirvesinde global işbirliği için çağrı yapacaklarını şimdiden açıkladığına göre, demek ki emperyalizm, dünya halklarının başına düne göre daha büyük bir bela olmaya hazırlanıyor.

Emperyalizmin bu hazırlığı, dünya halklarının ve işçi sınıflarının da karşı bir hazırlık içinde olmasını zorunlu kılıyor. NATO’nun kuruluşu, emperyalizmin sosyalist dünyaya karşı haçlı ordusu toplama ihtiyacını gösteriyordu. Sosyalizmin yenilgisi, Sovyetler’in dağılması sonrasında bu tahkim ihtiyacı, emperyalist dünyanın proletaryanın devrim ve sosyalizm, halkların özgürlük mücadelesine karşı ortaklığı pekiştirmek, ordularını yenilemek, kuvvetlerini stratejik noktalara konumlandırmak isteğinden doğuyor. Esasen, tüm aksi iddialarına rağmen, sosyalizmin ölmediğini, varoşlarında gezinmeye devam ettiğini bilmelerinden kaynaklanıyor.

Emperyalist haydutların korkusunu daha da büyütmek için, devrim ve sosyalizm mücadelesini daha da büyütmek gerekiyor. Ezilen halklara karşı saldırganlıklarını, uluslararası dayanışmayı artırarak durdurmak gerekiyor.


Siyonist rejimin imajı yerlerde sürünüyor

Yahudi burjuvazisi adına giriştiği saldırı, işgal ve katliamlarla sık sık Nazilerle kıyaslanan İsrail devleti ve ordusu, en sıradan eleştirilere de tahammülsüzdür. Öyle ki, siyonist vahşete karşı çıkan Yahudiler bile anında anti-semitist (Yahudi düşmanı) ilan edilirler.

Siyonistler, Naziler’in Yahudiler’e karşı giriştikleri kıyımın ardına saklanarak (hatırlatmak gerekir ki, Nazi faşizminin vahşeti salt Yahudiler’i değil, fakat daha çok komünistleri hedef almıştır), Filistin halkına benzer muameleyi reva görüyorlar. Bunu yaparken de, eleştiriden muaf tutulmayı isteyecek kadar küstahtılar.

Nazizmin 21. yüzyıl versiyonu olan bu zihniyete destek veren yaygın bir ağ mevcuttur. Özellikle ABD, İngiltere ve AB ülkelerinde yaygın olan bu ırkçı ağ, medya, lobiler, akademik kurumlar vb. alanlarda oldukça etkindir. Ancak hem yaygın hem de etkili olan bu dezenformasyon ağının tüm çabaları, geçeğin üstünü örtmeye yetmiyor. 35 ülkeyi kapsayan bir araştırmadan çıkan sonuçlar, siyonist rejimin kanlı icraatlarının yaygın bir tepkiye yol açtığını gözler önüne seriyor.

35 ülkede 25.903 kişi arasında yapılan “National Brand Index” adlı araştırmada, yatırım ve göç, ihracat, kültür ve kültürel miras, halk, yönetim ve turizm alanlarında, insanların bu ülkeleri nasıl algıladıkları soruluyor. GMI kuruluşu tarafından yapılan araştırma, İsrail’in diğer ülkeler arasında sonuncu gelmesinin yanı sıra araştırmanın yapıldığı her bir alanda diğer ülkelerle arasındaki farkın büyük olduğunu gösteriyor.

Araştırmayı kaleme alan Simon Anholt, “İsrail markası”nın, bu endekste şimdiye kadar ölçülenler arasında en olumsuz imaja sahip olduğunu ve bu alanların tümünde listenin en altında yer aldığını söylüyor. Araştırma Arjantin, Avustralya, Belçika, Brezilya, Kanada, Çin, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Mısır, Estonya, Fransa, Almanya, Macaristan, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İtalya, Japonya, Malezya, Meksika, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Rusya, Singapur, Güney Afrika, Güney Kore, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere ve ABD’de yapılmış.

Bu araştırmadan çıkan sonuç, ırkçı-siyonistlerin Filistin halkına uyguladığı akıl almaz zulmün yaygın tepkilere neden olduğunu ortaya koyuyor. Ancak, siyonistler üzerinde etkili bir basıncın oluşturulabilmesi için, bu tepkinin anti-emperyalist/anti-siyonist mücadeleye konu edilmesi gerekiyor.