1 Aralık 2006 Sayı: 2006/47 (47)
  Kızıl Bayrak'tan
   Dinler-medeniyetler arası çatışma değil devrimci sınıf kavgası!
  Emperyalist dünyanın efendileri ile yerli uzantıları İstanbul’da buluştu…
  Cargill Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nı değiştirtti...
  TEKEL’de özelleştirme adımları hızlanıyor..
Sömürü ve soyguna karşı çıkmak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Süresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/2 - Yüksel Akkaya
 İsviçre’de “Direnen Halklar Kazanacak” gecesi...
  “Direnen Halklar Kazanacak” gecesinde yapılan konuşma...
  Türkiye, Ortadoğu ve devrimci önderlik sorunları - Haluk Gerger
  BDSP’nin “Direnen Halklar Kazanacak” Gecesine mesajı...
  Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak” gecesine mesajlar...
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  25 Kasım kapitalizme karşı mücadele günüdür!
  25 Kasım eylemlerinden...
  Volkswagen’de grev ve işgal sürüyor!
  İşgal Irak’ı cehenneme çevirdi!
  Emperyalizmin haçlı ordusu NATO halkların başına bela olmayı sürdürüyor
  Trakya Sanayi işçilerinin grevi 19. gününde!
  Kuklalar devrilirse Mumia Abu-Jamal
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kadına yönelik her türlü baskı ve şiddet ancak sosyalizmde önlenebilir!

25 Kasım kapitalizme karşı mücadele günüdür!

İşçi ve emekçi kadınlar, 25 Kasım nezdinde, 8 Mart türü bir sahtekarlıkla daha karşı karşıya bulunuyor. Sermaye düzeni, nasıl işçi ve emekçi kadınların kendine karşı mücadele sürecinde canları-kanlarıyla yarattıkları 8 Mart’ı, bir mücadele günü olarak anılmaktan-yaşanmaktan çıkarmak için binbir hileye başvurduysa; 25 Kasım ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü de, benzer bir hileyle, kendine karşı mücadele günü olmaktan çıkarmaya çalışıyor.

Önce kısaca günün anlamını hatırlatalım. 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi’nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerin sistem tarafından katledildiği tarihtir. Dolayısıyla, 1981 yılında Kolombiya’da toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda 25 Kasım tarihi, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilirken, asıl hedef, Mirabel kardeşlerin katlinde simgeleşen sistemin şiddetidir. Yani, 8 Mart’ta da olduğu gibi, 25 Mart tarihi, kadınların kapitalist sisteme karşı mücadele günüdür.

Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra, kadına yönelik şiddetin bugününe ve sistemin bu şiddeti nasıl yansıtmaya çalıştığına göz atmakta fayda var. Bilindiği gibi ülkemizde ve son yıllarda, kadına yönelik şiddet örneği olarak ‘töre cinayetleri’ öne çıkarılıyor. Devletin işkencehanelerinde, hapishanelerinde, F tipi zulümhanelerinde süregiden şiddetin şiddetini görmezden, duymazdan, bilmezden gelen düzen medyası, töre cinayetlerini bir tefrika roman gibi ısıtıp ısıtıp ekrana sürüyor. Haber ve bilgi namına ne varsa sadece televizyonlardan öğrenmeye mahkum edilmiş milyonlar da, ülkemizde kadına yönelik şiddetin geri, gerici, ilkel, feodal (esas olarak da Kürt) erkeklerinin uyguladığı şiddetten ibaret olduğu yanılsamasıyla uyutuluyor.

Töre yasalarıyla cinayet işlemek için, hiç kuşkusuz epeyce ilkel kalmış olmak gerekiyor. Fakat daha önemlisi, bu insanları ilkel bırakanın kim olduğudur! Sadece bu kadar da değil; töre adına işlenen cinayetleri nerdeyse tümden cezasız bırakmak suretiyle korumaya alan kimdir? Korunmaya muhtaç durumda olduğu her töre cinayetiyle tekrar tekrar kanıtlanan bu kadınları, çoğu çocuk yaşta kızları korumayan, katlini vacip görenlerin eline teslim eden kimdir?

Kaldı ki, batıda ve büyük kentlerde işlenen benzer suçların çetelesi çıkarılsa, töre cinayetlerini kat kat aşacaktır. Ancak daha önce de işaret ettiğimiz gibi, suçun sistemden uzaklaştırılması, bireylere, dahaçok da Kürt ve erkek olan bireylere odaklanması gerekiyor. Bu nedenle ne batıda işlenen cinayetler, uygulanan şiddet, ne devlet eliyle olanları gündeme getirilmiyor. Bizde gündeme getirilmiyor ama, Fransa’da yapılan bir araştırmanın sonuçları bu konuda yeterli veriyi sunuyor. Her 3 günde bir 1 kadının şiddet uygulamak suretiyle öldürüldüğünü ortaya koyan bu araştırma, Fransa’nın iktisadi-sosyal-kültürel yapısı hesaba katılırsa, şiddetin hiç de feodal kültürle sınırlı olmadığını yeterince anlatıyor. Tam tersine, Türkiye örneğinin de gösterdiği gibi, feodal kaynaklı şiddetten bile, egemen sistem olan kapitalizm sorumludur. Toplumdaki her şey gibi, kadına yönelik şiddet de onun sorumluluğu altındadır.

Bu sorumluluk ona kadına yönelik şiddeti önleme-engelleme görevi yükler. Lakin o bunu yapmaz, yapamaz. Çünkü bu sistem şiddete karşı olmak şöyle dursun, bizzat uygulayıcısıdır. Kendisi şiddet üzerine kuruludur, egemenliği altında tuttuğu milyonlarca işçi ve emekçiye karşı şiddet uygulamaksızın ayakta kalamaz. Kapitalist devletin yeniden, yeniden ve yeniden, salt şiddet aracı şeklinde örgütlenmesinin nedeni budur. Eğitimden, sağlıktan, her türlü toplumsal hizmetten tümden elini çekme ve sadece ‘güvenlik’ masraflarına pay ayırma temelinde yürütülen bu devletin yeniden yapılandırılması operasyonu, kapitalist düzenin kendini tahkim operasyonu olarak görmek gerekiyor.

Kapitalist sistemin ve devletin şiddet üzerine kurulu olduğu tezi, salt politik bir söylem olarak algılanmak istenmiyorsa eğer, karakollarda, hapishanelerde devrimcilere, fabrika kapılarında grevci-direnişçi işçilere yönelik şiddeti bir kenara koyup, sistemin daha ‘sosyal’ kurumlarına göz atılabilir. Bunun için ilk uğrak yeri çocuk yuvaları olmalıdır. Her toplumun saldırıya en açık, korunmaya en muhtaç kesiminin başında bebekler ve küçük çocuklar gelir! Ve devlet de, kimsesiz, korunmasız çocuklar için ‘yuvalar’ kurmuştur! Ve biz, bu çocukların gerçekten de ‘korunmaya muhtaç’ olduğunu, fakat başkalarından önce devletten, devletin onların bakımı ve korunması için görevlendirdiği ‘memurlar’ından korunmaya muhtaç olduğunu çoktan öğrenmiş bulunuyoruz. Yuva adı altında işletilen bu işkencehanelerde, küçücük çocukların gördüğü eziyeti anlatmaya sözcükler yetmez. Fakat esas sorumlunun neden devlet olduğunu anlamak için, işkencenin açığa çıktığı her durumda, devletin ilgili bakanının gösterdiği tutum yeter de artar.

Eğer işçi ya da emekçi iseniz, bir de kadın veya çocuksanız, yaşamın her alanında, günün her dakikasında şiddete maruz kalabilirsiniz. Çünkü bu sistem, sizi şiddetle terbiye etme, zor ile yönetme üzerine kuruludur. Bunun bilincinde olan biz işçi ve emekçi kadınlar, düzenin tüm saptırma çabalarına rağmen 25 Kasımlar’ı, 8 Martlar’ı şiddetin kaynağı olan kapitalist düzene ve devlete karşı mücadele günü olarak yaşamayı ve yaşatmayı sürdüreceğiz. Çünkü, yaşamın diğer alanlarındaki şiddeti de ortadan kaldırmanın, şiddetin kaynağı olan sistemi ortadan kaldırmakla mümkün olabileceğini biliyoruz. Erkeklerle tam hak eşitliğine, çocuklarımızın tam korunmasına ancak sosyalist düzende kavuşabileceğimizi biliyoruz.

Kadına yönelik şiddete, yani kapitalizme karşı mücadeleye!


OSİM-DER’de kadın ve şiddet semineri

OSİM-DER 2. Olağan Genel Kurulu’nun ardından Kadın İşçi Komisyonu toplanarak yeni dönem çalışma programını çıkardı. Bu kapsamda Ocak ayı ortasına kadar eğitim seminerleri gerçekleştirmeyi gündemine aldı. İlk seminer 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü vesilesiye “Kadın ve şiddet” olarak belirlendi.

26 Kasım günü gerçekleşen toplantı, 25 Kasım’ın kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü ilan edilmesine neden olan tarihi sürecin anlatılması ile başladı. Ardından toplumsal yaşam içinde kadının yaşadığı şiddete ve şiddetin kaynağına vurgu yapıldı. Kadına yönelik şiddetin kapitalizmden kaynaklandığı dile getirildi. Şiddete karşı kadın-erkek işçi ve emekçilerin birlikte mücadele etmesi gerektiği dile getirildi. 8 Mart’ı da, 25 Kasım’ı da emekçi kadınlar ile birlikte mücadele eden işçi ve emekçilerin yarattıığı vurgulandı.

Kadın İşçi Komisyonu’nun bundan sonraki seminer konusu ise “Tarihsel kesitleriyle toplumsal mücadelede kadın” başlığını taşıyor.

Kızıl Bayrak/Ümraniye


GOP-DER’den kadın etkinliği...

25 Kasım 1960 tarihinde Turjello diktatörlüğü tarafından katledilen Mirabel Kardeşler’in mücadeleleri şahsında kabul eden “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” GOP İşçi Derneği Emekçi Kadın Komisyonu tarafından düzenlenen bir etkinlikle gündemleştirildi.

Etkinlik “Kadına yönelik şiddet” konulu konuşmayla başlayıp film gösterimiyle devam etti. Emekçi Kadın Komisyonu adına yapılan konuşmada, kadına yönelik şiddetin ne anlama geldiği, şiddetin kaynaklarının ne olduğu, hangi şekillerde vücut bulduğu ve şiddete karşı izlenecek mücadelenin ne olması gerektiğine anlatıldı.

20 işçi ve emekçinin katıldığı etkinlik konuşmanın ardından canlı sohbetlerle devam etti. Sohbetten sonra film gösterimi gerçekleştirildi.

GOP-DER Emekçi Kadın Komisyonu


AÇKM’de kadın ve şiddet etkinliği

Adana Çukurova Kültür Merkezi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” dolayısıyla 26 Kasım günü saat 14.00’te bir etkinlik düzenledi. Etkinlik programın sunumu ile başladı. Ardından sinevizyon gösterildi. Program sunumunun ardından Kürdistan’da yaşanan intiharlar, töre cinayetleri ve kadına yönelik şiddeti konu alan bir sinevizyon gösterildi. Kadına yönelik şiddetin kaynağı ve çözümü üzerine sunumlar yapıldı. Müzik ve şiir dinletisinin ardından etkinlik son buldu. Etkinliğe yaklaşık 50 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Adana