1 Aralık 2006 Sayı: 2006/47 (47)
  Kızıl Bayrak'tan
   Dinler-medeniyetler arası çatışma değil devrimci sınıf kavgası!
  Emperyalist dünyanın efendileri ile yerli uzantıları İstanbul’da buluştu…
  Cargill Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nı değiştirtti...
  TEKEL’de özelleştirme adımları hızlanıyor..
Sömürü ve soyguna karşı çıkmak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Süresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/2 - Yüksel Akkaya
 İsviçre’de “Direnen Halklar Kazanacak” gecesi...
  “Direnen Halklar Kazanacak” gecesinde yapılan konuşma...
  Türkiye, Ortadoğu ve devrimci önderlik sorunları - Haluk Gerger
  BDSP’nin “Direnen Halklar Kazanacak” Gecesine mesajı...
  Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak” gecesine mesajlar...
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  25 Kasım kapitalizme karşı mücadele günüdür!
  25 Kasım eylemlerinden...
  Volkswagen’de grev ve işgal sürüyor!
  İşgal Irak’ı cehenneme çevirdi!
  Emperyalizmin haçlı ordusu NATO halkların başına bela olmayı sürdürüyor
  Trakya Sanayi işçilerinin grevi 19. gününde!
  Kuklalar devrilirse Mumia Abu-Jamal
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Baskı ve sömürü son bulacak...

Vİ-KO’da zafer mücadele eden
işçilerin olacak!

Bizler Samandıra’da bulunan ve elektrik malzemeleri üreten Vİ-KO’dan bir süre önce atılan işçileriz. Atılma nedenimiz ise Vİ-KO’daki kölece çalışma koşullarına boyun eğmememiz, bu koşulları değiştirmek için birlik olmamız ve sendikalaşmak istememizdir.

Birçoğumuz daha çocuk denecek yaşlarda Vİ-KO’da çalışmaya başladık. İlk işe girdiğimizde bizlere “Vİ-KO’da çalışmak ayrıcalıktır!” demişlerdi ve bizler de inanmıştık. Dışarıdan bakıldığında herşey çok güzeldi. Ücretler düzenli ödeniyordu, sigortalar yatırılıyordu. Hele bir de birkaç ay önce taşındığımız fabrikaya dışarıdan bakanlar için, Vİ-KO bir cennetti. Ama çok geçmeden orasının bizim için nasıl bir cehennem olduğunu anlamış olduk.

Dediğimiz gibi, birçoğumuz çocuk yaşlarda çalışmaya başladık. Anlaştıkları bir ilköğretim okulu var. Oradan mezun olan öğrencileri kalfalık belgesi vaatleri ile işe alıyor, çırak adı altında çalıştırıyorlar. Normal işçi ile aynı işi yapan çıraklar 225 YTL ücret ile çalışıyorlar. Üstelik sigorta primleri de daha düşük. Yasalarda çırak olarak çalışabilecek işçi sayısı gündüz vardiyasında çalışan işçi sayısının %10’u ile sınırlı iken, orada bunun çok üzerinde, 60-65 civarında çırak çalışıyor. Böylece de kârlarına kâr katıyorlar. Üstelik çıraklara çok daha kolay hükmedebiliyor, onları çok daha kolay eziyorlar. Okul günlerinde izinli olmaları gerekirken, okul müdürü ile anlaşarak çalıştırmaya devam ediyorlar.

Birçoğumuz 18-20 yaş civarındayız. Erkek olanlarımız askere gidiyor, bayan olanlarımız evlenip işten çıkıyor. Çocuk yaşımızı fırsat bilip bizleri diledikleri gibi sömürüyorlar. En azından öyle yapmayı hedefliyorlar.

Ücret ve sigorta dışında en ufak bir sosyal hakkımız yok. Verdikleri de asgari ücret. 8-10 yıllık bir işçi bile 400-450 YTL civarında bir ücret alıyor. Biz elimizdeki üç kuruşla geçinmeye çalışırken, onlar sırtımızdan kazandıkları trilyonlarla sefahat sürüyorlar. Belki bunlar her işyerinde olan şeyler diyeceksiniz. Ama biz böyle olmaması gerektiğini biliyoruz. Ve Vİ-KO’da daha da fazlası var. Çocukluğumuzu fırsat bilerek bizi ezmek için her türlü yolu kullanıyorlar. Baskılar, hakaretler, aşağılamalar birbirini izliyor. Takım şefleri, amirler, en ufak olayda verilen durum bildirim raporları ile sürekli baskı altında tutuluyoruz. İşyeri hekimi vizite vermekten kaçınıyor. İş kazalarında masraflar biz işçilerden kesiliyor. İşyerindeki sözde psikolog ile bizlere komuta etmeye çalışıyorlar. Psikolog bize yardımcı olmayı değil, patrona itaat etmemizi sağlamayı, rahatsızlıklarımızı ispiyonlamayı düşünüyor. Sanki azılı birer katilmişiz gibi hepimizin dosyaları tutuluyor, parmak izlerimiz alınıyor, yer yer patronun adamları tarafından takip ediliyoruz.

İşte tüm bunlara bir son vermek, insanca yaşayabilmek ve çalışabilmek için birkaç ay öncesinde harekete geçtik. Biz birlik olamadığımız için istedikleri gibi davranabiliyorlardı, bunu değiştirmenin tek yolu örgütlenmekti. İstediğimiz insanca bir yaşamdı. İstediğimiz onurumuzun ayaklar altına alınmasına engel olmaktı. Bunun için anayasal hakkımızı kullanmak, sendikalaşmak istedik.

Çalışmanın belli bir evresinde patronun haberi oldu. Önce hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı. “Aile birliğimizi bozmak isteyenler var, aldanmayın!” dedi. Bu nasıl bir aile ise biz hep açtık, onlar istedikleri gibi yaşıyorlardı.

İşin ciddiyetini anladıklarında azgınca bir saldırı başlattılar. Telafi çalışmasını yaptığımız bir gün hepimizi işe çağırarak sorgulamaya başladılar. Önce bant bant sorguladılar. Kimlerin bu işin içinde olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bazı arkadaşlarımızı teker teker odalara çekerek sorguladılar. Bir kısmımızın ise evlerine kadar geldiler, tehdit ettiler, gecenin bir yarısı fabrikaya götürüp sorguladılar. Baskılar, tehditler sökmeyince sendikaları kötülemeye başladılar. Çalışmayı yürüten arkadaşlarımızı karalamaya yeltendiler. Bizleri öylesine düşünüyorlardı ki, böylesine “kötü” bir yola girmemize engel olmaya çalışıyorlardı. Aileye ihanet ettiğimizi söyleyerek duygu sömürüsü yaptılar. Dini duygularımızı istismar ederek Kuran’a el basmamızı istediler. Evlerimize kadar gelerek ailelerimizi baskı altına almaya, bizlere engel olmalarını sağlamaya çalıştılar. Bizleri işyerinin tuvaletine götürerek tuvalet kağıdı bile verdiklerini söylediler, bir kez daha onlara ihanet ettiğimizi iddia ettiler. Cep telefonlarımıza el koydular, tuvaletleri kilitlediler.

Söylediklerine göre ellerinde liste vardı, herşeyi biliyorlardı. Ama nedense her sorguda isimleri istediler, onlara ajanlık yapmamızı, arkadaşlarımıza ihanet etmemizi istediler. Tüm bu baskılar halen devam ediyor. Bunlar olurken bir kısmımız ise parça parça işten çıkartıldık. Güya performansımız düşüktü, güya işyerinde mutsuzduk. Türlü türlü bahaneler uydurdular. Ama her defasında gerçek nedeni gözler önüne seriyorlardı. Bizlerin birlik olmasından, örgütlenmesinden ölesiye korkuyorlardı. Bunun için gecenin 03:00’ünde ve bayram günlerinde pijamalarıyla işyerine geldiler.

İşten çıkartırken bile baskılar ve hakaretler eksilmedi. Önümüze önce istifa mektubu koydular, kabul etmeyince hep bir ağızdan hakaretlere başladılar. Fiziksel özelliklerimizi aşağıladılar, medeni cesaretimizi kırmaya çalıştılar. İstedikleri onlara boyun eğmemiz, teslim olmamızdı. Onları asıl delirten de bu. Sorguya çekilen arkadaşlarımız, arkadaşlarına ihanet etmeyeceğini söyledikçe daha fazla delirdiler.

Ve onlar da biliyorlar ki, Vİ-KO’da bir tohum ekildi. Onlar her ne kadar dallarımızı kırmaya çalışsalar da başaramayacaklar. Onlar sömürmeye devam ettikçe biz başkaldırmaya devam edeceğiz. Ve bizler Vİ-KO’dan atılan işçiler olarak her zaman halen Vİ-KO’da çalışmakta olan arkadaşlarımızın, onların mücadelesinin yanında olacağız.

İşten atılan Vİ-KO işçileri


“Hakkımızı savunmamızı bile istemiyorlar”

Haziran 2002 tarihinde Vİ-KO’da çırak olarak işe alındım. Okuduğumuz okulda bize haftada 4 gün çalışıp bir gün de okula gideceğimizi ve hafta sonumuzun da tatil olacağını söylemişlerdi. Vİ-KO’da “Bunu size yanlış söylemişler!” dediler. 80 milyon ücret alıyorduk. Bizi okul günleri okula göndermiyorlardı. Onun yerine öğretmeni işyerine getirerek bize çıraklık eğitimi vermeye başladılar. Bu 3 yıllık eğitim süresince bizim normalde Cuma günleri eğitim günümüz olmasına rağmen, bölüm sorumlularımız ve idari bölümden okul müdürünü arayarak öğretmeni getirtmiyor, bizlere de “Öğretmeniniz gelmiyor. İşimiz yoğun olduğundan bugün sizleri çalıştırma kararı aldık!” diyorlardı. Ve o günlerde bizi çalıştırıp mesai paralarımızı verdiklerini söylüyorlardı. Ama bize mesai paralarını vermiyorlardı. Bize eğitim günümüzde saat 16:00’ya kadar eğitim veriliyordu ve sonrasında çalıştırıyorlardı. 3 yıllık eğitimimizde normal elemanlardan daha fazla çalışmak ve normal bir elemanın ücretinin 3’te birini almak benim ve arkadaşlarımın çok gücüne gidiyordu. Toplu olarak dile getirdik bu konuyu. “Size üçte birinden fazla veremeyiz!” dediler. 3 yıldan sonra ücretimiz ve şirket içinde nasıl bir görev alacağımız üzerine konuşuyorduk. Ama yine değişen bir şey olmadı. Kalfalık belgemiz olmasına rağmen asgari ücret alıyorduk ve normal bir elemandan hiçbir farkımız yoktu.

İşyerinde yapılan uygulamalar çok kötü ve hala da devam ediyorlar. İnsanlara bağırmalar, rencide etmeler, çifte standartlar, lavaboların kapanması, elemanları birer makine gibi görmeleri, hiç konuşturmamaları, yalan söylemeleri, zorunlu mesailere bırakmaları… İşçinin hakkını bu kadar çok kısıtlandığı Vİ-KO aynı zamanda dünya şirketi olma yolunda bir firmadır. Vİ-KO deyince nedense dışarıdaki insanlar ücreti, çalışma koşulları iyi zannediyorlar. Ama bu tamamen insanların gözlerini boyamaktan ibarettir. Bunları en iyi ben ve benim gibi Vİ-KO’da çalışan işçiler bilir. Onlar hakkımızı savunmamızı bile istemiyorlar. “Ne dersem o olur!” diyorlar.

İşten atılan bir Vİ-KO işçisi


İşçileri köle gibi çalıştırıyorlar

Vİ-KO kuruluşu dünyada bir ilk değildir. Dışarıdan tanınan ve ismini markalaştıran bir kuruluştur. Dışarıdan böyle görünse de kendisinin işçileri köle gibi çalıştırdığı yalanlanamaz.

Benim ilk işim Vİ-KO idi. Başvurduğumda işe alınmıştım. Görüşmeye çağrıldığımda benim çok şanslı olduğumu söylediler. Çünkü Vİ-KO gibi bir kuruluşta çalışmak bana ayrı bir avantaj sağlayacakmış! Burası görünüşüyle göz boyayan bir fabrikaydı. Dışarıdan pek sevimli görünse de, buraya gelip çalışanların karşılaştıkları uygulamaların insan haklarıyla ve çalışma haklarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Burada çalışanların yaş ortalaması 15’ten başlar. Bu nedenle hakkını savunamazlar. Hem bilinçsiz olduğumuzdan, hem de yaşımız küçük olduğundan hakkımız olan şeyleri susarak kaybederiz.

Ben Vİ-KO’dan ayrıldım. Yöneticilerin bize yaptıkları baskı ve kendimize olan güvensizliğimiz nedeniyle bize istediklerini yapıyorlardı. Ama bu bir ilkti. İlkler her zaman hatırlanır.

İşten atılan bir Vİ-KO işçisi


“İnsan olduğumuzun bilincine varalım”

Sevgili kardeşlerim,

Gerek ustaların, gerek idari bölümün ve gerek patronun baskılarına karşı ben ve birkaç arkadaşım bu duruma başkaldırdık. Bundan sonra böyle ilerlemeyeceğini ve köle gibi çalışmamızın karşılığının bu olmadığını dile getirdik. Bunları yaparken sadece kendimizin değil, sizlerin de haklarını koruduk. Buna karşı patron bizleri işten kovdu. Haklarımızı savunmamızdan korktu. Bize hakkımız olan ücreti verince kârının azalacağından korktu. Günün yarıdan fazlasını Vİ-KO ile beraber geçiriyoruz. Geceli-gündüzlü sürekli çalışıyoruz. Çalışmamız yetmezmiş gibi, her hareketimizde bir hakaret, her konuşmamızda bir çalım da onlardan yiyoruz.

Uyanın arkadaşlar, köle değil insanız! Bizim de eşimiz dostumuz var. Sosyal bir hayata ihtiyacımız var. Biz onlara göre sadece birer hayvanız. “Çüş!” dediğinde duracak, “Deh!” dediğinde gidecek. Sanmayın ki onlar bizim insan olduğumuzun farkında. Biz onların sadece para kaynaklarıyız. Sadece üretim araçlarıyız. Düşünsenize, bol süt veren bir ineğe sahibi de bol bol yem verir. Biz onların istediği üretim miktarından fazla üretim yaptığımızda bile ücretimizde en ufak bir oynama olmuyor. Bu demektir ki biz onlar için hayvan bile değiliz.

Kırılsın bu zincirler. İnsan olduğumuzun bilincine varalım kardeşler. Gelin birlik olalım, hep beraber onlara başkaldıralım. Hiçbir şey kazanmasak da insan olduğumuzun farkına varalım.

İşten atılan bir Vİ-KO işçisi


“Vİ-KO’da çalışmak ayrıcalık mıdır?”

Vİ-KO’da çalışmak ayrıcalıktır diyen arkadaşlarım. Ayrıcalık sabahlara kadar çalışmak ve yeri gelince günlerce kardeşlerini görmemek midir? Ayrıcalık ustalardan baskı görmek ya da insan yerine konulmamak mıdır? Yoksa ayrıcalık sosyal aktivitenin bulunduğu, ücretin iyi olduğu, çeşitli alanlarda eğitildiğin bir işyerinde çalışmak mıdır? İşte biz bunu hedefledik.

Neden arkadaşlarınız sizi aradığında, gelemem çalışıyorum diyorsunuz? Neden aileniz misafirliğe gittiğinde siz de yanlarında bulunmuyorsunuz? Neden arkadaşlarınız işyerlerindeki güzel anılarını anlattığında siz dinlemekle yetiniyorsunuz?

Biz, bavul ticareti yaparak, öğrencilere düşük ücret vererek ve çalışanları sömürerek, basın mensuplarına 2005’in sonunda 100 trilyon lira ciro beklentisinin olduğunu söyleyen patrona dur demek için mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz.

İşten atılan bir Vİ-KO işçisi


UNO’da bekleyiş sürüyor!

Sendikalaşan UNO işçilerine yönelik baskılar artarak devam ediyor.

Sendikalaştıklarını öğrendiği ilk günden itibaren işçileri istifa etmeye zorlayan patron, 7 Kasım’da raporlu oldukları bir dönemde Erkan Demirci ve Hasan Acarbay adındaki iki işçiyi işe iki gün gelmedikleri bahanesiyle işten attı. Patron yanısıra servis sayısını arttırarak işçiler arasında temas kurulmasını da engellemeye çalışıyor.

Edinebildiğimiz bilgiye göre patron sendikayı bitirmek için fabrikayı taşeronlaştırmayı amaçlıyor. Bunun için iş yerine gelen şirketlerle görüşmeler yapıyor.

Atılan iki işçi, sendikacılarla birlikte sabah iş girişlerinde fabrikanın önüne giderek bekleyişlerini sürdürüyorlar. İşçiler beklerken pankartlarını açıyorlar ve gün boyunca sendikaya ait araçtan müzik yayını yapılıyor. Servislerin işyerine giriş çıkışlarında ise alkışlarla tempo tutuluyor.

Kızıl Bayrak/Ümraniye


Sendikalaşan 28 Yorcam işçisi atıldı

İzmir Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunan Yorgancılar Cam Sanayi, Yorcam işçileri Ağustos ayında Kristal-İş’e üye oldular. Sendikada örgütlenen işçilerden 28’i işten atıldı. İşçiler sendikalaşma haklarına yönelik bu saldırıyı protesto etmeye devam ediyor.

Örgütlenme sürecinin tamamlanmasının ardından çoğunluk tespiti için bakanlığa başvuran sendika, 16 Ekim’de çoğunluk tespiti yazısın aldı. Bu gelişmenin ardından patron, işçilere yönelik baskılarını artırmış durumda. Çoğunluk tespitine itiraz eden patron 8 Kasım günü 28 işçiyi sendikal gerekçelerle işten çıkarttı.

İşçiler, Ege Sanayi Bölgesi Sanayi Odası önünde basın açıklaması yaparak, işten çıkartmaları ve işverenin baskılarını protesto ettiler Yorcam’da 65 işçiden 53’ü sendikaya üye olmuş durumda.


Yapı Yol-Sen 13-14 Aralık’ta iş bırakıyor!

Yapı Yol-Sen 14 Eylül günü özlük hakları için otoyollarda ve Fatih Köprüsü’nde iş bırakma eylemi gerçekleştirmişti. Eylemin etkisi sonucu, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı çalışanlarına ek ödeme yapılmasını öngören bir yasa tasarısı taslağı hazırlanarak Başbakanlığa gönderilmişti.

Aradan yaklaşık 2 ay geçmesine rağmen taslakla ilgili yeni bir gelişme olmadı. Ayrıca 14 Eylül’de gerçekleştirilen eylemin diğer bir talebi olan “Otoyol çalışanlarının fiili hizmet kapsamına alınması” konusunda da bir gelişme yaşanmadı.

Bunun üzerine Yapı Yol-Sen, 13-14 Aralık tarihlerinde iş yavaşlatma ve iş bırakma kararı aldı. Sendika adına yapılan açıklamada şunlar söylendi: “... Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Elazığ, Mersin, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Samsun, Van illeri başta olmak üzere Yapı Yol-Sen’in örgütlü olduğu tüm illerde, çalışma saatlerine denk gelecek şekilde işyeri terkedilerek, şubelerimizce belirlenecek işyerleri önünde ve otoyol ve köprülerde basın açıklamaları yapılacaktır. Yapı Yol-Sen, 14 Aralık eylemine de KESK’in aldığı karar ve biçim çerçevesinde iş bırakarak katılacaktır.”


Öğretmenlerden protesto...

Mağdur Öğretmenler ve Eğitim Emekçileri Derneği’nden öğretmenler, 25 Kasım günü Taksim tramvay duraklarında toplanarak, öğretmenlerin yaşadığı sorunlara ve güvencesiz-kadrosuz çalışmaya karşı bir eylem gerçekleştirdiler.

“Öğretmenlik sözleşmeye sığmaz, kadromuzu istiyoruz!” dövizlerinin taşındığı eylemde yapılan açıklamada, öğretmenlerin hiçbir güvencesi olmadığı ve her yıl farklı branşlar ve okullarda çalışmak zorunda kaldıklarına değinildi. Açıklama “KADROMUZU İSTİYORUZ” talebiyle son buldu.

Kızıl Bayrak/İstanbul


Tersane İşçileri Birliği’nden sigortasız çalışma kampanyası

Kölece çalışma koşullarının yaşandığı Tuzla tersaneler havzasında sigortasız işçi çalıştırma oldukça yaygın. Bu yakıcı sorunu çalışma gündemine alan Tersane İşçileri Birliği, sigortasız çalışmaya karşı uzun süreli bir kampanya başlatmış bulunuyor. Kampanyanın temel şiarlarını tersanelerde “Sigortasız tek bir işçi kalmayacak!” ile “Sigorta primleri ana firma (tersane) tarafından tam olarak ödensin!” oluşturuyor. Bu kampanya çerçevesinde ilk adım olarak, Tersane İşçileri Birliği Derneği binasında, “Sigortasız çalışmanın yıkıcı sonuçları ve sigortasız çalışmaya karşı mücadele” başlıklı bir seminer gerçekleştirildi.

25 Kasım günü düzenlenen seminerde ilk konuşmayı Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu yaptı. Nihadioğlu, sigortasız çalışmanın yıkıcı sonuçlarına ve havzanın üretim yapısına yansımasına değindi. Sigortasız çalışmanın yevmiyeciliği doğurduğunu, taşeronluk sisteminin ise sigortasız çalışmanın hem nedenlerinden hem de sonuçlarından biri olduğunu söyledi.

Ardından avukat Seyit Nusret Öztürk, havzayı tanıyan biri olarak havzada yaşanan sorunlara değindikten sonra sigortasız çalışmanın yıkıcı sonuçlarının hukuksal boyutlarını açıkladı. Kapitalistlerin yararına olan bu yasaların sınıf lehine çevirilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Daha sonra sigorta mevzuatıyla ilgili işçilerin sorularına geçildi. Soru-cevap kısmından sonra sigorta kampanyasının güçlü örülmesiyle ilgili pratik sonuçlar çıkarıldı. Seminer sigortasız çalışmaya karşı örgütlenme ve mücadele çağrısıyla son buldu.

Üç saat süren seminer içerik olarak güçlüydü. Seminere 30’u aşkın tersane işçisi katıldı.

Tersanelerde sigortasız tek bir işçi kalmayacak!

Tersane İşçileri Birliği