1 Aralık 2006 Sayı: 2006/47 (47)
  Kızıl Bayrak'tan
   Dinler-medeniyetler arası çatışma değil devrimci sınıf kavgası!
  Emperyalist dünyanın efendileri ile yerli uzantıları İstanbul’da buluştu…
  Cargill Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nı değiştirtti...
  TEKEL’de özelleştirme adımları hızlanıyor..
Sömürü ve soyguna karşı çıkmak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Süresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/2 - Yüksel Akkaya
 İsviçre’de “Direnen Halklar Kazanacak” gecesi...
  “Direnen Halklar Kazanacak” gecesinde yapılan konuşma...
  Türkiye, Ortadoğu ve devrimci önderlik sorunları - Haluk Gerger
  BDSP’nin “Direnen Halklar Kazanacak” Gecesine mesajı...
  Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak” gecesine mesajlar...
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  25 Kasım kapitalizme karşı mücadele günüdür!
  25 Kasım eylemlerinden...
  Volkswagen’de grev ve işgal sürüyor!
  İşgal Irak’ı cehenneme çevirdi!
  Emperyalizmin haçlı ordusu NATO halkların başına bela olmayı sürdürüyor
  Trakya Sanayi işçilerinin grevi 19. gününde!
  Kuklalar devrilirse Mumia Abu-Jamal
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

14 Aralık başlangıç olsun!..

Süresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!

KESK yönetiminin daha belirgin olarak 4688 sayılı yasa sonrası izlediği pasif, uzlaşmacı mücadele hattının kamu emekçileri hareketinde yarattığı tahribat bugün KESK içindeki tüm güçler tarafından görülüyor, eleştiriliyor. 5 yıldır sahte sendika yasasının sonucu olarak gerçekleşen toplu görüşmelerin bir “orta oyunu” olduğunu artık KESK yönetimi de dile getiriyor.

“Orta oyununun bir parçası olmayalım! Genel grev-genel direnişe hazırlanalım!” şiarını Sosyalist Kamu Emekçileri görüşmelerin başladığı daha ilk yıllarda dile getirmişti. Zira hem yasanın sınırları, hem de KESK yönetiminin bu sınırları zorlamak yerine yasakçı yasaya uyum gösteren pratiği toplu görüşmelerin bir orta oyunundan öteye geçemeyeceğini göstermektedir.

Bu yıl KESK yönetimi de toplu görüşmelerin bir “orta oyunu” olduğunu ilan etmek zorunda kaldı. Ancak bu, mücadelenin ihtiyaçlarından süzülen devrimci bir eleştiri, özeleştiri ve hesaplaşma sürecine dayanmıyordu. KESK yönetimi, bu yıl temsil edildiği sendikalar şahsında yetkisinin düşmüş olması ve hükümet tarafından “muhatap” alınmaması karşısında böylesi bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Çünkü halihazırda ne KESK yönetiminin uzlaşmacı mücadele anlayışı değişmiştir, ne de tabandan KESK yönetimini görüşme masasından çekilmeye ve yüzünü fiili-meşru mücadeleye dönmesini zorlayacak bir basınç yaratılabilmiştir.

Tüm bunlara rağmen KESK tabanında, hem her geçen gün tırpanlanan sosyal haklar, hem işgüvencesini tehdit eden saldırılar, hem de görüşmelerin bir sonuç vermemesi üzerine duyulan rahatsızlık giderek artmaktadır. Ancak bu tepki devrimci bir mücadele programı ve önderlikle buluşmadığı koşullarda sürece etkin bir müdahalenin olanakları da yaratılamamaktadır.

KESK yönetimi 15-31 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen toplu görüşmelerden çekilirken kamu emekçilerine alanları işaret etmiş, fiili-meşru mücadeleye yöneleceğini ilan etmiş ve “Kasım ayında iş bırakacağız” demişti. Ancak buna uygun bir pratik henüz hayata geçirilememiştir. Halen işyerlerindeki ve şubelerdeki üyelerin, temsilcilerin, aktivistlerin süreci nasıl örgütleyeceği konusunda herhangi bir bilgisi bulunmamaktadır. KESK yönetimi masadan kalkarken “alanlara ineceğiz, iş bırakacağız” söylemini hayata geçirme konusunda anlamlı bir pratik sergilememiştir. Kasım ayında gerçekleştirileceği ilan edilen iş bırakma eylemi öncesinde iki gün olarak planlanmış, sonrasında ise bir güne düşürülmüştür. 14 Aralık olarak ilan edilen iş bırakma eyleminin gündemi de bütçe görüşmelerine endekslenmiştir.

Ancak daha önceki iş bırakma kararlarında olduğu gibi üyelere, işyerindeki emekçilere güven verecek bir faaliyet örgütlenmiş değildir. 13 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında bütçe ve işbırakma oylaması adı altında işyerlerine referandum sandıkları kurulacağı ilan edildi. Gelinen aşamada ne kadar işyerinde bu sandıklar kurulmuştur o da belli değildir. Kimi işyerlerinde bu çalışma ağır aksak yürütülmüştür, kimi işyerlerinde hiç gündeme gelmemiştir, KESK’in güçlü olduğu kimi işyerlerinde ise bir parça daha güçlü hayata geçirilmiştir. Bir kez daha, öncesi ve sonrasıyla bir bütün olarak planlanmayan, hak alıcı bir mücadele programına ve somut bir eylem takvimine bağlanmayan, işyerlerinde çalışması adım adım örülmeyen bir iş bırakma eylemi daha gündemdedir. Kuşkusuz bu tablo üzerinden işbırakma eylemini gereksiz görmek veya “iş bırakılmasın” demek gerekmiyor. Tersine eksiklikleri ve yanlışlıkları zamanında görüp, doğru müdahaleler yapmak gerekiyor.

KESK Yönetim Kurulu, henüz toplu görüşmeler başlamadan günler önce, 17-18 Haziran tarihlerinde Danışma Meclisi’ni toplayarak belli bir takım değerlendirmeler yapmış ve kararlar almıştı. Önümüzdeki dönemin en önemli gündemlerini ve taleplerini şu şekilde belirlemişti; “İşgüvencesi talebini yükseltmek; Ekonomik taleplerle bütçe gündemini birlikte ele almak ve gündemleştirmek; Demokrasi mücadelesine katkı sağlamak; TİS hakkının kullanılması ve grev hakkı için mücadele etmek”.

Bu önceliklerden yola çıkarak önümüzdeki dönemi de üç aşamalı mücadele programına konu edeceğini ilan etmişti. Buna göre Haziran-Temmuz-Ağustos döneminde “hazırlık ve TİS süreci” başlığı altında yoğun bir bilgilendirme ve propaganda faaliyeti yürütelecekti. 2. dönem olarak tanımlanan Eylül-Kasım aylarında il gezileri gerçekleştirilecekti. Bu gezilerin amacı örgütsel birikimi açığa çıkarmak, örgütsel eksiklikleri gidermek, yeni dönem iddiaları, hedefleri, örgütlenmeye ilişkin strateji ve taktikleri örgütle buluşturmak, motivasyonu artırarak güçlü örgüt-kitlesel mücadele hedefine ulaşmak üzerinden şekillenecekti. 3. dönem olarak tanımlanan Kasım-Aralık aylarında ise bütçe sürecine müdahil olunacak ve TİS ısrarı sürdürülecekti. Öncesinde yapılan çalışmaların birikimleri üzerinden, “İnsanca yaşam ve çalışma koşulları için TİS yapmak istiyoruz” talebiyle, Kasım ayı sonu veya Aralık ayı başında “iş bırakma” eylemi yapılacak, eyleme ilişkin hazırlık çalışmalarına, tüm örgüt seferber edilecekti. Yine bu aylarda sürgün ve kadrolaşmaya karşı KESK bütünlüğü içerisinde eylem ve etkinlikler yapılacaktı.

Haziran ayında ilan edilen bu programın bugün ne kadarının hayata geçtiği ortadadır. Bir kez daha öncesi ve sonrasıyla bir bütünlük taşımayan mücadele programları ilan edilmekte ve kağıt üzerinde kalmaktadır. Zira geçmişin devrimci bir muhasebesine dayanmayan ve geçmişle bu temelde hesaplaşmayan, toplu görüşme sürecinde yaşanan hezimeti telafi etmeye yönelik, devlet tarafından muhatap alınmayı esas alan bir mücadele anlayışı ile oluşturulan eylem programları ne tabanı harekete geçirebilir, ne kamu emekçileri hareketini ileri taşıyabilir, ne de KESK’i yeniden ayağa kaldırabilir.

Önümüzde 14 Aralık gibi önemli bir süreç duruyor. Gelinen aşamada 14 Aralık eylemi KESK için bir varlık-yokluk sorunu anlamına gelmektedir. Bugünden yapılan çalışmanın düzeyine, eylemin kazanım sağlayacağı yönündeki inandırıcılığına ve önderliğin tabandaki emekçiye verdiği güvene bakıldığında, yeni bir hezimetin daha yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Çünkü 14 Aralık’tan önce de iş bırakan, ardından soruşturma ve sürgün terörüne maruz kalan kamu emekçilerini ikna etmek için bugün devrimci bir mücadele programına ihtiyaç olduğu görülmektedir. Milyonlarca kamu emekçisini ilgilendiren saldırılar karşısında artık bir güne sıkıştırılmış, başta eğitim sektörü olmak üzere sevk ve izinlerle geçiştirilen bir günlük bir iş bırakma eylemine değil sürekliliği olan kararlı bir mücadele hattına ihtiyaç vardır. Bunun için yerine getirilmesi gereken acil görevler vardır.

Öncelikle 14 Aralık’tan sonra mücadelenin birbirini aşan eylemliliklerle devam edeceğini bugünden ilan etmek gerekmektedir. Bu anlamda “14 Aralık son değil başlangıç, süresiz iş bırakma eylemine hazırlanıyoruz!” şiarını yükseltmek önemldir. Bu şiar sonuç almaktan uzak, arkası gelmeyen eylemlerden yılmış kamu emekçilerinde “Söke söke kazanacağız!” bilincinin yeniden yerleştirilmesi anlamına gelecektir. Böylesi bir söylem ve iddia kamu emekçilerine güven verecektir.

İkincisi, işyeri komiteleri oluşturarak acil ve güncel talepler etrafında emekçileri süresiz iş bırakma eylemine hazırlamak gerekmektedir. İşyerlerinde yaşanan özgün sorunlarla genel sorunlar arasındaki ilişkiyi kurmak, taleplerin ancak mücadele ile kazanılacağını pratikte göstermek gerekmektedir. İl il, bölge bölge, sektör sektör tüm işyerlerinde eş zamanlı olarak çok çeşitli araçlarla etkin, yaygın ve yoğun bir bilgilendirme, bilinçlendirme ve eyleme çağırma faaliyetini hayata geçirmek gerekmektedir. Sonuç alamamaktan yılmış kamu emekçilerine “Dün kazanamıyorduk, çünkü eylemlerimiz süreklilik taşımıyordu. Birbirini aşmıyordu. Bir mitingi, bir iş bırakma eylemini kendi başına amaçlaştırıyorduk. Ancak bugün kazanacağız. Her türle araç ve yöntemi birarada kullanarak haklarımızı kazanana kadar eylemlerimize devam edeceğiz. Hak verilmez alınır şiarıyla sonu genel grev-genel direnişi hedefleyen süresiz iş bırakma eylemini hayata geçireceğiz. Bunu hep birlikte yapacağız” demek gerekmektedir. Çünkü işyerindeki emekçiye güven vermenin de, “yanlışlarımızdan öğrendik ve yeniden ayağa kalkıyoruz” demenin de başka yolu bulunmamaktadır.

Üçüncüsü, sürecin peşinden sürüklenen, devletin saldırılarına göre savunma pozisyonu alan bir mücadele anlayışını hızla terketmek, özelleştirme vb. saldırılara karşı sendikaların ayrı ayrı yürüttüğü mücadeleyi merkezileştirmek gerekiyor.

14 Aralık eylemi kendi içinde amaçlaştırılır ve mücadelenin yeni başladığı bugünden ilan edilmezse, kamu emekçileri hareketinde meydana gelecek tahribattan bir kez daha KESK yönetimi sorumlu olacaktır. KESK yönetimi bu yanlıştan hızla dönmelidir. Bugünden “14 Aralık son değil başlangıç, süresiz iş bırakma eylemine hazırlanıyoruz!” demelidir. Sonrasında süreci örgütlemek için bir an önce işyeri komitelerini oluşturmalıdır.

KESK yönetimi böylesi bir adım atmadığı koşullarda öncü, devrimci kamu emekçileri biraraya gelerek, hareketin sorunlarını tartışmalı, devrimci bir mücadele programı oluşturulmalı, hareketin ihtiyacı olan devrimci önderlik boşluğunu doldurma misyonu ile hareket etmelidir. Günün devrimci görev ve sorumluluğu bunu gerektirmektedir.

(Kamu Emekçileri Bülteni’nin 18. sayısından alınmıştır...)