1 Aralık 2006 Sayı: 2006/47 (47)
  Kızıl Bayrak'tan
   Dinler-medeniyetler arası çatışma değil devrimci sınıf kavgası!
  Emperyalist dünyanın efendileri ile yerli uzantıları İstanbul’da buluştu…
  Cargill Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nı değiştirtti...
  TEKEL’de özelleştirme adımları hızlanıyor..
Sömürü ve soyguna karşı çıkmak için Örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Süresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/2 - Yüksel Akkaya
 İsviçre’de “Direnen Halklar Kazanacak” gecesi...
  “Direnen Halklar Kazanacak” gecesinde yapılan konuşma...
  Türkiye, Ortadoğu ve devrimci önderlik sorunları - Haluk Gerger
  BDSP’nin “Direnen Halklar Kazanacak” Gecesine mesajı...
  Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak” gecesine mesajlar...
  Ekim Devrimi ve Parti etkinliklerinden...
  25 Kasım kapitalizme karşı mücadele günüdür!
  25 Kasım eylemlerinden...
  Volkswagen’de grev ve işgal sürüyor!
  İşgal Irak’ı cehenneme çevirdi!
  Emperyalizmin haçlı ordusu NATO halkların başına bela olmayı sürdürüyor
  Trakya Sanayi işçilerinin grevi 19. gününde!
  Kuklalar devrilirse Mumia Abu-Jamal
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalist dünyanın efendileri ile yerli uzantıları İstanbul’da buluştu…

Saldırı planı yaptılar!

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da iki günlük bir toplantı yapıldı. Toplantıya katılım konusunda medya şu bilgiyi vermekteydi:

“Toplantıya 400 civarında kişi katılıyor. Bu kişilerden 20’ye yakını ülkelerinin cumhurbaşkanı, başbakan ve başbakan yardımcısı mevkisinde. Litvanya Devlet Başkanı Valdas Adamkus, İran Devlet Başkanı Yardımcısı Parviz Davudi, Mısır Başbakanı Ahmed Mahmud Nazif, Gürcistan Başbakanı Zurab Nogaideli bunlardan bazıları. Ayrıca AB komisyonu ekonomik ve parasal işlerden sorumlu üyesi Joaquin Almunia ile IMF Türkiye Temsilcisi Hugh Bredenkamp’ın da yer aldığı toplantılarda, Coca-Cola International Başkanı Muhtar Kent, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Goldman Sachs Başkanı Peter Sutherland, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan, Koç Holding İş Geliştirme Grubu Başkanı Ali Koç, Merrill Lynch Başkan Yardımcısı Richard Mccormack gibi isimler de katılımcılar arasında.”

Belli ki dünyanın ve ülkenin “kaymak tabakası” bu toplantıda biraraya gelmiş. Fakat nedense böylesine bir katılıma rağmen toplantı gürültüsüz, patırtısız gerçekleştirildi. Ne medya ve ne de düzen siyasetinin güçleri tarafından özel bir ilgiye konu edildi. Öyle ki, sanki bu toplantı İstanbul’da değil de çok uzaklarda, kıyıda köşede bir yerde yapılıyordu ve dahası özellikle gözlerden saklanıyordu.

Bu toplantının adı; “Dünya Ekonomik Forumu Türkiye Zirvesi”. “Dünya Ekonomik Forumu”, yılda bir kez İsviçre’nin kış turizmiyle ünlü bir dağ kasabasında, Davos’ta gerçekleştirilen geleneksel toplantıdan başka bir şey değildir. İşte İstanbul’daki toplantı da Davos kasabasına mal olmuş bu toplantının bir alt ayağı olarak örgütlenmektedir.

İstanbul’un göbeğinde ama bir dağ kasabasında yapılıyormuşçasına gözlerden ırak tutulmaya çalışılması ise, Davos’un niçin seçildiğine bir kez daha ışık tutmaktadır. Öyle ki, Davos’ta gerçekleştirilen “Dünya Ekonomik Forumu” dünyanın kalbur üstü kapitalistleri ile birlikte alanlarında dünya piyasalarına hükmeden dev şirketlerin yöneticilerini ve çeşitli ülkelerin kilit konumdaki yöneticilerini biraraya getirmektedir. Bu bileşim dünya emperyalist-kapitalist sistemin merkezini ve omurgasını oluşturan güruhtur. Bu güruh “Forum”da deyim uygunsa kafa kafaya vermekte ve kurulu dünya sisteminin sorunlarını, tıkanma noktalarını ve ihtiyaçlarını tartışmakta ve bir takım sonuçlara varmaktadır. Emperyalist-kapitalizmin kara kutusu sayılabilecek böyle bir toplantının gözlerden ırak tutulması doğaldır.

“Forum”un İstanbul Zirvesi ilk kez gerçekleşmektedir. Ayrıca böylelikle “Forum” ilk kez Avrupa’nın dışında bir mekanda toplanmış olmaktadır. Ama İstanbulla da sınırlı kalmamaktadır. Öyle ki, İstanbul’daki sözkonusu toplantıdan hemen sonra “Forum” bu kez de Hindistan Zirvesi’ni topladı. Bu durum “Forum”a yön veren emperyalist merkezlerin tercihleriyle ilgilidir. Açık ki, merkezi bir toplantının yerel ayaklarını oluşturmak, bir takım alanlarda derinleşme ve yoğunlaşma ihtiyacından, ya da sistemin tıkanmış noktalarına yapılacak özel müdahale ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu açıklık üzerinden ele alındığında Türkiye tercihinin emperyalist dünyanın yumuşak karnı durumundaki Ortadoğu’dan dolayı olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.

Bunun somut anlamını İstanbul’daki toplantının açıklanan gündeminden yola çıkarak da gösterebiliriz. Radikal gazetesinde toplantının gündemine ve gündem çerçevesinde yapılan tartışmalarla ulaşılan sonuçlara dair yer alan bir haber bu bakımdan bir hayli işlevsel. Haberden aktarıyoruz:

“Dört ana başlık altında düzenlenen toplantılarda Türkiye’nin jeopolitik rolü, AB müzakereleri, Türkiye’nin rekabet gücü ve kültürler arası diyalog konuları, forumun Türkiye zirvesinin ana başlıklarını oluşturuyor.

“Toplantıların ana hatlarını çizen forumun eylem çerçevesinde, Türkiye’nin jeopolitik rolü başlığı altında, Türkiye’nin bölgesinde bir istikrar modeli olduğu belirtilerek, bölgesel gerginlikleri azaltmada aktif bir rol oynayabilecek pozisyonda olduğu vurgulanıyor. Bu kapsamda, Türkiye’nin soğuk savaş döneminde olduğu gibi NATO içindeki rolünü ve dünyanın çeşitli bölgelerinde BM gücü çerçevesindeki görevleri devam ettirmesi gerektiği ifade ediliyor. Türkiye’nin ayrıca, enerji konusundaki politikalarını Avrupa ülkeleriyle birlikte aynı çizgide yürüterek güvenilir bir enerji ortağı olabileceği belirtiliyor.

AB müzakereleri konusunda, Avrupa’nın Türkiye’nin risk azaltıcı rolünü gözönünde bulundurması gerektiği kaydedilerek Türkiye’nin de, Avrupalılaşmanın karşılıklı çıkara dayalı olumlu bir süreç olduğu konusunda anlayış değişikliğine gitmesi tavsiye ediliyor. Türkiye’nin rekabet gücü başlığındaysa, Türkiye’nin ekonomik reformları sürdürmesi liberalizm ve güvenilirlik konularında bir marka olarak konumlandırılması ile kadınlara daha fazla fırsat sağlanması zorunluluğuna yer veriliyor. Kültürler arası diyalog başlığı da, Türkiye’de sergilenen laik demokrasi ile İslam’ın birbirini tamamlayıcı özelliğinin diğer Müslüman ülkelere de örnek teşkil etmesi ve bunun da Müslüman toplumlarla Batı arasında diyalog platformu yaratması gerekliliğini belirtiyor.” (Radikal, 24 Kasım ‘06)

Dikkat edilirse toplantının dört ana gündem başlığı, esasında çeşitli vesilelerle ortaya konulduğu üzere emperyalizmin Türkiye kapitalizminden ve sermaye sınıfından beklentilerini oldukça net biçimde özetlemektedir. Burada oldukça ayrıntılı ve özlü biçimde ortaya konulan bu beklentiler şunlardan ibarettir: Ortadoğu ve Kafkaslar’da emperyalizmin ileri bir karakolu olarak çalışılacak, enerji kaynakları ve güzergahlarına bekçilik yapılacak, ülke tümden sınırsız ve kuralsız bir yağmaya açılacak ve azgın sömürü katmerlenecek, son olaraksa emperyalist-kapitalist düzenin bölge halklarını ideolojik-siyasal ve kültürel bakımdan teslim almasına aracılık edilecek.

İşte dünya kapitalizminin efendileri, ülkedeki uzantılarıyla doğrudan buluştukları bu özel toplantıda tartışılanlar bunlar. Demek ki, ülkede yönetimini elinde tutan emperyalizmin uzantısı durumundaki tekelci burjuvazinin ajandasında yazılanlar böyle sıralanıyor. Kuşkusuz bunların herbiri düzen politikalarına temel oluşturacak, yasa ve hükümet kararları olarak önümüze sürülecektir. Bölge halklarına düşmanlık, işçi ve emekçilere yönelik azgın ve gözü dönmüş saldırganlık olarak da icra edileceklerdir.

Bu noktadan bakıldığında emperyalist efendilerin temsilcileriyle yerli uzantılarının İstanbul’da gözlerden uzak bu buluşmasına işçi ve emekçiler cephesinden müdahale etmenin ne denli gerekli olduğu görülmektedir. Bu müdahale yapılamamıştır, ama bu herşeyin sonu değildir. Çünkü bu toplantıda konulan hedefler doğrultusunda oluşturulacak politikaların uygulanması, bu tür oldu bitti toplantıları gerçekleştirmeye benzemeyecektir. Her işçi ve emekçi düşmanı politikanın uygulama safhasında olduğu bu politikaların uygulanması sırasında da yine mücadele alanları dolacaktır.

Bu çerçevede bugünden yapılacaklar ise gelecekteki mücadelenin seyrini esastan belirleyecektir. Bundan dolayı devrimciler ve işçi-emekçi hareketinin öncü güçleri, bu toplantının deşifre olmuş sonuçlarını bilince çıkarmalı ve mücadele hazırlıklarını yoğunlaştırmalı, dahası sokakları ısındırmaya şimdiden başlamalıdırlar