13 Ekim 2006 Sayı: 2006/40 (40)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye düzeni tüm kurum ve kesimleriyle emperyalizmin hizmetinde
  Askeri darbe tartışmaları ve sınıfsal tutum
  Sivilleşme iddiaları ve ordu-polis çatışması üzerine
  AKP hükümeti ve ordu
  ABD Türkiye'yi ikinci bir İsrail yapmak istiyor
Ekonomideki yıkım tablosu ve sermayenin “yabancılaşma” korkusu
Gençliğin baskı ve soruşturma karşıtı
eylemlerinden
Eski bir talebenin hatıra defteri veya notlarına dair/ Yüksel Akkaya
 İstanbul İşçi Kurultayı'na doğru...
Daha fazla çaba, daha fazla inisiyatif, daha fazla enerji, başarıya daha etkin bir kilitlenme! / Orta sayfa
  Kurultay çalışmalarından
  Eylem ve etkinliklerden
  Tuzla Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı
Musa Servi ile sınıf hareketinin sorunları
üzerine konuştuk
  Düzen medyasındaki avanaklar halkı “avanak” yerine koymaya çalışıyor.
  Devlet terörüne karşı omuz omuza!
  Ekim Gençliği’nden
  Türk-İş Genel Mali Sekreteri ve Demiryollş
Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay'dan Kızıl Bayrak'a yanıt
  Rice'ın gezisi ve Ortadoğu'da kirli oyunlar
  Morales yönetimi maden işçilerinin
katledilmesini önleyemed
i
  Dünyadan
  “Yeni bir dünya, yeni bir kültür için enternasyonal gençlik buluşması''
başarıyla gerçekleştirildi!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Türk-İş Genel Mali Sekreteri ve Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay'dan Kızıl Bayrak'a yanıt...

Önceki hafta Papa'nın islam dinine ilişkin kasıtlı ve tümüyle provokatif açıklamalarına yönelik tartışmalara Türk-lş Genel Mali Sekreteri ve Demiryol-lş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay da katılmış ve “çalışan ve üreten kesim” adına tutum açıklamıştı. Bu açıklamalar, Kızıl Bayrak'ın 38. sayısında (29 Eylül 2006, sayfa: 4-5) iki ayrı yazıda ele alınmış, sınıf hareketinin ve emekçilerin gerçek sorunları karşısında susanların, dahası sermaye sınıfının hizmetinde hareket edenlerin islam dinini savunmadaki bu tezcanlılığının gerisinde gerçekte nelerin yattığı üzerinde durulmuştu (bkz. “Sendika Bürokratları da Din ile Çelişkileri Örtmeye Çalışıyor...” ve “Hain Sendika Bürokratları ve Papa Karşıtlığı” başlıklı yazılar).

Bu yazılara Ergün Atalay'dan yazılı bir yanıt aldık. Ergün Atalay bununla da yetinmeyerek bizimle ayrıca uzunca sayılabilecek bir telefon görüşmesi de yaptı.

Sendika yöneticilerinin kendilerine yönelik eleştiriler karşısında kelimenin en kötü anlamındaki alışılmış duyarsızlığı ile karşılaştırıldığında, Ergün Atalay'ın gösterdiği bu duyarlılık gerçekten dikkate ve takdire değer. Ancak bu kendisine, kendisi üzerinden genel olarak sendika bürokrasisine ve Türk-İş yönetimine yönelttiğimiz eleştirilerin önemini ve değerini bir nebze olsun azaltmıyor. Ergün Atalay, işgal ettiği önemli mevkiye rağmen kişi olarak çok yakından tanıdığımız birisi değil. Fakat biz sınıf devrimcileri kişilerle değil, kurumlarla ve onların izlediği politikalarla ilgiliyiz. Kişilerin ne olup olmadığı da bizim için bu çerçevede bir anlam ve önem taşır. Türk-İş'in tarihi ve bugünü gözler önündedir ve işçi sınıf hareketi payına utanç verici bir tablonun ifadesidir.

Şimdilik bu kadarını hatırlatmakla yetinerek, Ergün Atalay'ın yanıt hakkına saygı gösteriyor ve gönderdiği yazıyı okurlarımıza olduğu gibi sunuyoruz...

Kızıl Bayrak

Kızıl Bayrak Gazetesi'ne...

29 Eylül 2006 tarihli gazetenizde çıkan haberde şahsım, Türk-İş Konfederasyonu ve genel başkanı olduğum Demiryol-İş Sendikası hakkında asılsız ve gerçek dışı ithamlarda bulunulmuştur. Her Müslüman bireyin kendi peygamberine yapılan bir hakarete karşı tepki vermesi ve bunu da dile getirmesi doğaldır. Peygamberimize Papa tarafından yapılan bu saygısızca hakaretler karşısında insani ve gayet normal olan bir tepkide bulundum. Asıl garipsenmesi gereken konu böyle bir hakaret karşısında hiç tepki verilmemesi olmalıdır.

Ben hiçbir zaman sırça köşklerde yaşamadım. Ben Adapazarlıyım ve halen yıllar önce sahip olduğum evimde yaşamaktayım ve bu da bir sırça köşk değildir. Özel hayatım ve sendikal hayatım boyunca hiç kimsenin uşağı olmadığım gibi böyle olan insanlarla da sonuna kadar mücadele ettim. Çalışan kesimin haklarının yılmaz bir savunucusu oldum ve halen de işçi haklarının sonuna kadar savunmaktayım. İşçilerimizin haklarını hiçbir zaman ve hiç kimseye karşı yedirmedik ve yedirmeyeceğiz. Bunun içinde her zaman en iyisini yapmaya çalıştık ve çalışmaya da devam edeceğiz.

Özelleştirme mağduru olan işçiler için hükümet yetkilileri ile bir çok kez Türk-İş olarak görüşülmüş ve çözüm önerileri sunulmuş, özelleştirme nedeniyle işine son verilen birçok işçimiz Türk-İş Konfederasyonun yoğun çabaları sonucu tekrar işe başlatılmış ve de gerekli yerlerde girişimlerde bulunulmuştur. Hiçbir zaman işçilerimize karşı sırtımızı dönmedik, aksine hep yanlarında olmaya çalıştık. Bizim birinci gayemiz işçilerimizin refah, huzur ve mutluluğudur. 4. c mağduru olan işçiler için çalışmalarımız devam etmektedir.

Yeni iş yasasının, Türk-İş'in vermiş olduğu tepkiler sayesinde işçilerimiz aleyhine olan birçok maddesi değiştirilmiş ve işçilerimiz lehine bir düzenleme yapılması sağlanmıştır. TÜRK-İŞ olarak işçiler aleyhine olan her türlü mevzuat ve yasalar karşı gerek mitingler, gerek basın toplantıları, gerekse bizzat hükümet nezdinde yapılan görüşmelerde ne gerekiyorsa yapılmış ve her türlü tepki demokratik bir şekilde verilmiştir.

İşçilerimizin de aralarında bulunduğu 17 yıldır yapılan Futbol turnuvasında yaşlı olgunlar 1. olan yenicami moda spor topçularını 12-16 Eylül tarihlerinde Didim Eğitim Tesisinin boş olduğu dönemde topçuların bir kısmı demiryolu işçisi olduğu için 872.-YTL para tarafımdan makbuz karşılığı ödenmiştir. Ben her kurumun, her sivil toplum örgütünün bu tür etkinlikler düzenlemesini tavsiye ediyorum.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası çıkarken Türk-İş olarak görüşlerimizi bildirdik ve sonuna kadar da işçilerimizin aleyhine olan tüm hükümlere karşı yüksek sesle tepkimizi dile getirdik. Türk-İş Konfederasyonu ülkemizdeki en etkili ve işini başarıyla yapan sivil toplum örgütlerinin başında gelmektedir. Hiçbir zaman işçilerimizi mağdur etmedik, onların hakları sonuna kadar aldık ve onların refahı içinde elimizden geleni yapacağız. İftar yemekleri, açılış gibi davetlere katılmam nasıl oluyor da işimi iyi yapmadığım anlamına geliyor bunu anlayabilmiş değilim. Her vatandaşımız gibi ben de açılış ve de davetlere katılmaktayım.

Bir diğer asılsız iddia da sayın Mehmet Ağar'a ve onun gibi değerli parti başkanlarımıza demiryollarının 150. kuruluş yılı nedeniyle yaptırılmış olan 15 YTL değerindeki Serkisof marka saatlerin hediye edilmesidir. Bu saatler, maddi değeri son derece cüzi olan yalnızca TCDD'nin 150. kuruluş yılı sebebiyle hatıra amacıyla hediye edilmiştir. Bunun araştırmadan çamur at izi kalsın mantığıyla haber yapılması son derece yakışıksızdır.

Peygamberimize yapılan bir harekete karşı bugün de olsa yine tepkimi gösteririm ve bunu da her Müslüman'ın yapmasını beklerim. Afganistan, Irak, Filistin ve Lübnan halkları bombalanırken kılımızı kıpırdatmadığımız yönündeki iddia da yalnızca bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Eğer basından takip dahi edilmiş olsa idi 19 Eylül 2006 günü Türk-lş Konfederasyonunun düzenlemiş olduğu Uluslararası Filistin ve Lübnan İşçi ve Halkı ile Dayanışma Konferansı ile Lübnan ve Filistin Halklarına yapılan desteği görmüş olabilirdiniz. Ayrıca Türk-lş Konfederasyonu olarak Lübnan ve Filistin'e Kızılay aracılığı ile 100.000 Filistinli okul çağındaki çocuğun eğitim araç gereçleri Türk-lş tarafından karşılanmıştır. Türk-lş'e bağlı sendikalarda maddi ve manevi olarak her türlü yardımda bulunmuşlardır.

Bilgi alınması rica olunur.

6.10.2006

Ergün Atalay