13 Ekim 2006 Sayı: 2006/40 (40)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye düzeni tüm kurum ve kesimleriyle emperyalizmin hizmetinde
  Askeri darbe tartışmaları ve sınıfsal tutum
  Sivilleşme iddiaları ve ordu-polis çatışması üzerine
  AKP hükümeti ve ordu
  ABD Türkiye'yi ikinci bir İsrail yapmak istiyor
Ekonomideki yıkım tablosu ve sermayenin “yabancılaşma” korkusu
Gençliğin baskı ve soruşturma karşıtı
eylemlerinden
Eski bir talebenin hatıra defteri veya notlarına dair/ Yüksel Akkaya
 İstanbul İşçi Kurultayı'na doğru...
Daha fazla çaba, daha fazla inisiyatif, daha fazla enerji, başarıya daha etkin bir kilitlenme! / Orta sayfa
  Kurultay çalışmalarından
  Eylem ve etkinliklerden
  Tuzla Deri-İş Genel Başkan Yardımcısı
Musa Servi ile sınıf hareketinin sorunları
üzerine konuştuk
  Düzen medyasındaki avanaklar halkı “avanak” yerine koymaya çalışıyor.
  Devlet terörüne karşı omuz omuza!
  Ekim Gençliği’nden
  Türk-İş Genel Mali Sekreteri ve Demiryollş
Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay'dan Kızıl Bayrak'a yanıt
  Rice'ın gezisi ve Ortadoğu'da kirli oyunlar
  Morales yönetimi maden işçilerinin
katledilmesini önleyemed
i
  Dünyadan
  “Yeni bir dünya, yeni bir kültür için enternasyonal gençlik buluşması''
başarıyla gerçekleştirildi!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kürt sorununa ABD batağında aranan çözüm!

Çok yönlü müdahale ve girişimlerin sonucu olarak ABD emperyalizmi Kürt sorununda inisiyatifi eline almış görünüyor. Bu gerçek bugün hemen her çevreden kurum ve kişi tarafından kabul görmektedir. Öyle ki, gerek düzen cephesinden ve gerekse de Kürt hareketi cephesinden hemen her güç pozisyonunu bu gerçeğe göre belirlemeye başlamıştır.

ABD bu noktaya ulaşmak için bir yandan PKK'ye yönelik kapsamlı müdahalelerde bulunmuş, diğer yandansa Türk sermaye devletini bu çizgiye getirmek amacıyla baskı altına almıştır. Sonuçta sermaye devleti, ABD'nin “üçlü koordinatörlük” formundaki mekanizması yoluyla bu sürece tabi olmuştur. PKK yönetimi ise Öcalan'ın startını vermesiyle birlikte ateşkes ilan ederek bu yönde önemli bir adım atmıştır. ABD'nin “çözüm” planına göre sürecin bundan sonraki seyri, sermaye iktidarının bir “af” çıkarmasını sağlamak ve bu gerçekleştirildiği ölçüde de PKK'nin silahlı güçlerini tasfiye etmek biçiminde görünmektedir.

Kürt liberal çevrelerin başını çektiği bir takım güçler ise bu durumu, Kürt halkı içerisinde ABD'ye yönelik çözüm beklentisini büyütmek için kullanmaktadırlar. Dahası sevinçlerini de gizlememektedirler. Zira bekledikleri olmuş, “dünyanın tek süper gücü” ABD nihayet Kuzey Kürtleri'ne de elini uzatmıştır. ABD ipleri eline almışsa devletin şahin yöneticileri de bu sürecin karşısına duramayacak ve Kürt sorunu çözülecek, er ya da geç Kürt halkı hak ve özgürlüklerine kavuşacaktır. Öyle ya Kürt halkına yönelik kirli savaşın tescilli şefi Mehmet Ağar bile artık açıktan genel aftan bahsettiğine göre!..

Bu politik tutum, ezilen halkların bilincine ve değerlerine yönelik yapılmış büyük bir saldırıdır. Zira bırakalım tarih bilincini, bugün ezilen halklar için emperyalizm gerçeği her an acı ve kanla yoğrularak yaşanılan bir gerçekliği ifade etmektedir. İşte karartılmaya çalışılan bu bilinçtir. Emperyalist çıkarları uğruna halkların kanını dökmekte sınır tanımaz bir zorbalık sergileyen, bölgemizi kana bulayan ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan ABD emperyalizminden özgürlük beklemek ve onun gerici çıkarları uğruna yaptığı manevraları başka türlü göstermek, sonuçta onun basit bir aleti olmak demektir. Zira emperyalizm özgürlük değil, fakat egemenlik peşindedir.

Dolayısıyla ABD'nin Kürt sorunu konusundaki hamlelerini, hizmet ettiği genel çıkarlar ve hesaplar bütünü içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. ABD planının hizmet ettiği genel strateji malumdur. Bu strateji, özelde İran'ı genel olaraksa Ortadoğu'yu teslim alma amacı doğrultusunda hazırlanmış bir saldırı ve savaş stratejisidir. ABD emperyalizmi Kürt sorunu çerçevesinde yaptığı hamlelerle bu strateji doğrultusunda, bir yandan yeni saldırı ve savaşların zeminini hazırlayacak, diğer taraftansa Irak'taki konumunu sağlama alma olanağını bulacaktır. Bir yandan Türk sermaye iktidarının iplerini sıkılaştırıp istediği yönde harekete geçirecek, diğer yandan ise mazlum Kürt halkının hamisi olarak boy gösterip enerjisini hedefteki rejimlere karşı kullanabilecektir. Ancak tüm bunlar, ABD stratejisine, yani ABD'nin gerici çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde sonuna kadar götürülecek politika ve uygulamalardır. ABD emperyalizmi gerici çıkarları uğruna her türlü yalan ve düzenbazlığa başvurmaktan kaçınmayacak, bugün arkasında durduklarını yarın yüz üstü bırakabilecektir.

Tarihte defalarca kanıtlanan ve her defasında halklara pahalıya patlayan bu gerçeğin farkında olmamak mümkün değildir. Özellikle Kürt halkı açısından durum böyledir. Öyle ki, ABD emperyalizmi Kürt halkını defalarca bu oyuna getirmiş ve binlerce insanın gerici rejimler tarafından kırılmasına neden olmuştur. Bu tarihsel deneyimler emperyalizmin ezilen halklara özgürlük getirmeyeceğini, zira onun yegane kaygısının gerici emperyalist çıkarları olduğunu göstermektedir. Sadece tarihsel deneyimler değil bizzat bugün Kürt halkı bu basit gerçeği yaşayarak bir kez daha tecrübe etmektedir. Zira Irak işgalinde ABD'ye suç ortaklığı yapan Barzani ve Talabaniler'in bu soysuz uşaklıkları karşılığında elde ettikleri hiç de Kürt halkının kendi kaderi üzerinde söz sahibi oldukları bir ülke olmamış, tersine Güney Kürdistan'ı ABD emperyalizminin bölge halklarına karşı bir saldırı üssü haline getirmişlerdir. Dahası bölge halklarına karşı ABD emperyalizmiyle kader birliği yaptıkları ölçüde Kürt halkının geleceğini de karartmaktadırlar. Talabani'nin uzun süreli kalmak üzere ABD'den 10 bin asker istemesi esasında bunu anlatmaktadır. Kürt halkına ulusal özgürlük ve bağımsızlık olarak pazarlanan ABD uydusu ve askeri tahakkümü altındaki bir ülkedir. Bu kadarı dahi ABD emperyalizminden, ona bel bağlayarak ve onunla aynı yatağa girerek ulusal hak ve özgürlüklerin elde edilemeyeceğini ortaya koymaktadır.

Durum bu kadar açık iken bundan ders çıkarmak yerine PKK yönetimi, Kürt halkının geleceğini ABD emperyalizminin gerici stratejilerine bağlamakta büyük bir gayretkeşlik göstermektedir. Öyle ki, bunu yaparken de Barzani ve Talabaniler'i örnek almaktadırlar. Öcalan, İmralı savunmalarından başlayarak zaten bu çizgiyi savunmaktaydı. Ona göre artık mücadele ve kavga yoluyla hak ve özgürlükleri kazanma devri bitmişti. Çatışmadan uzak durulup yeni dünya düzeninin değerlerine uyum sağlandığı ölçüde, Kürt sorunu da kendiliğinden çözülecekti vs. Bu çizgi süreç içerisinde çeşitli vesilelerle kendisini gündelik politika alanında gerici biçimlerde dışavurdu. Özellikle ABD'nin Irak'a yönelik saldırısı ve Güney Kürdistan'da fiili bir devlet oluşumunun ortaya çıkmasıyla da tavana vurdu ve ABD'nin Kuzey Kürdistan'a da bir gün el atacağı beklentileri körüklenmeye başlandı. Bugün ise malum olduğu üzere ABD'nin manevraları coşkuyla karşılanıyor. Diğer taraftan ise PKK yönetimi en berbat biçimlere varacak ölçüde Amerikancılığı ilerletiyor. Geçen hafta PKK yöneticisi Murat Karayılan'ın Amerikan Newsweek dergisinde çıkan bir haberde yer alan ifadeleri bu bakımdan oldukça dikkat çekici. İlgili haberde Karayılan'ın, “ABD'nin müttefiki olabiliriz, düşmanlarımız aynı. ABD bizi hep düşmanlarımızın gözüyle gördü. Oysa biz, dost olarak algılanmak istiyoruz. 7 bin silahlı savaşçımız, İslami köktenciliğe karşı ABD'nin müttefiki olabilir. Türklerin aksine, Kürtler fazlasıyla ABD sempatizanıdır. Eğilimleri, Amerikancılık yönündedir” dediği belirtilmekteydi.

Eğer bu ifadeler gerçekten Karayılan'a aitse, PKK yönetiminin vardığı nokta konusunda yeterince aydınlatıcı olmalıdır. Ayrıca, bugün büyük bir sevinç konusu yapılan ABD müdahaleciliği ve hamiliğine teslim olmanın Kürt halkını nereye sürükleyeceğini de göstermektedir. Kürt halkı ABD'nin düştüğü batağa sürüklenmektedir. Bu öyle bir bataktır ki, ABD emperyalizmi devasa askeri gücüne karşın ne başarı kazanabilmekte ve ne de geri çekilebilmektedir. Direnen halklar karşısında bu batakta boğulması da kaçınılmazdır. Eninde sonunda Vietnam'da olduğu gibi ABD orduları utanç içerisinde bölgeyi terkedeceklerdir. Peki ya Ortadoğu'nun kadim halklarından Kürt halkı bölge halklarının düşmanlığını kazanmış olarak varlığını nasıl sürdürebilecek? Bu sorunun sorulması dahi işbirlikçi Kürt liderlerinin halkı sürüklediği karanlık konusunda yeterince aydınlatıcı olmalıdır.

Kürt halkı bu gerçeği görerek Amerikan işbirlikçiliği ve Amerikan emperyalizmine bağlanan özgürlük hayallerine karşı cepheden tavır almalıdır. Zira bu çizginin Kürt halkına vereceği yegane şey kölelik, baskı ve zulümdür. Kürt halkı, bilmelidir ki gerçek ve kalıcı bir çözüm ancak ve ancak halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı verecekleri birleşik mücadelenin sonucu olarak gelecektir. Emperyalizme ve uşaklarına karşı kardeşlik ve mücadele birliğinin yarattığı bağlar temelinde gerçekleşecek olan bu özgürlük sadece Kürt halkının değil bir bütün olarak bölge halklarının olacaktır. Kürt halkının enerji ve umudunu bağlaması gereken yol bu yoldur.