18 Ağustos 2006 Sayı: 2006/32 (32)
  Kızıl Bayrak'tan
   Halklar direnecek, emekçiler savaşarak özgürleşecek!
  Kanlı ve barbar saldırılarının karşılığını mutlaka alacaklar!
  İncirlik emperyalist-siyonist saldırganlığın saldırı üssü olarak kullanılıyor
  İşbirlikçi iktidarın Amerikan taşeronluğu ve Kürt sorunu
  Emperyalist-siyonist saldırganlığı protesto gösterilerinden
OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu'ndan Ortadoğu halklarıyla dayanışma çağrısı
Kamuda toplu görüşme süreci başladı
Eylem ve etkinliklerden
  Seçim Yasası tartışmaları; Kürt halkına "demokrasi" yok!
  Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali Kültür Sempozyumu tepliğlerinden ; Kültür-Sanat Sorunları üzerine /Orta sayfa
  3. Mamak Kültür-Sanat Festivali'nden izlenimler..
  Festivale gelen mesajlardan
  Savaşı BM kararları değil, anti-emperyalist/ anti-siyonist direniş bitirecek!
  Toplumları "terör paranoyası" ile sersemletme seferberliği devam ediyor
  Suudi Arabistan kralının Türkiye ziyareti
  Dünyada savaş karşıtı gösterilerden
  Her savaş aynı zamanda bir devrim çağrısıdır / Yüksel Akkaya
  Aydınlardan ortak açıklama; "Lübnan'a asker gönderme!"
  Üniversitelerdeki soruşturma ve okuldan atma terörüne tepki
  Adana polisinden yargısız infaz; Katiller hesap verecek!
  Açık Gazete'de Richard Falk ile söyleşi ; "Bölge çok karanlık bir dönem yaşıyor"
  Yaşasın 15 Ağustos atılımımız!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Toplumları “terör paranoyası” ile sersemletme seferberliği devam ediyor

İngiliz polisi Amerika seferi yapacak 10 uçağı havada infilak ettirmeye hazırlanan bir “örgüt” ortaya çıkardığını iddia ederek ortalığı bir kez daha terörize etti. Büyük yalanlar uydurmakta birinciliği kimseye kaptırmayan İngiliz polisi, İngiltere'den ABD'ye giden yolcu uçaklarına yönelik “terör” saldırılarının “son anda engellendiğini” iddia etti.

Saldırı planına göre, American, United ve Continental havayollarına ait 10 uçağın hedef alındığı öne sürülürken, isminin açıklanmasını istemeyen İngiliz polis sözcüsü, “ABD'ye giden birden çok hedefe eşzamanlı saldırılar planlanıyordu” iddiasında bulundu.

Olayın ardından yolcuların el bagajıyla uçaklara binmeleri yasaklanırken, birçok havaalanında sefer sayısı yarıya düşürüldü. Bu arada sürek avına çıkan İngiliz polisi, Londra'da çok sayıda Ortadoğu kökenli İngiliz vatandaşını tutukladı. Tutuklananların kimliği, neyle suçlandıkları, sözü edilen bombalama olayıyla nasıl bir bağlantı içinde olduklarına dair herhangi bir açıklama yapılmadı. Diğer Avrupa ülkelerinde de çok sayıda kişi tutuklanırken, henüz oturma izni alamayan yüzlerce göçmen sınırdışı edildi.

Dünya basınında manşetlere taşınan olay kısa sürede gündemden düştü. Borsada değer kaybeden hava yolları şirketlerinin hisseleri ise kısa sürede zararlarını telafi etti. Olayın ardından en çok yankı uyandıran gelişme ise, neo-faşist çetenin başı Bush'un, “İslamcı-faşistlere karşı savaş içindeyiz” ifadelerinin yer aldığı ırkçı beyanatı oldu.

Emperyalist ülkelerde toplumun bazı kesimleri, halkları köleleştirme saldırısına komuta eden savaş kundakçılarının propagandalarının etkisi altında kalarak adım adım paranoyaklaşıyor. Irkçı-sömürgeci zihniyetin medyadaki uzantıları bu paranoyayı yaymak için seferber olurken, neo-faşist çetenin sözcülerine liberal yazar-çizer takımının da katılmaya başladığı gözleniyor. Bu ülkelerdeki savaş karşıtı bir kesim dışında kalanlar, siyonist canilerin Filistin ve Lübnan'da yaptığı yıkım ve katliamları destekler veya sessizce izlerken, önlendiği var sayılan bir saldırı karşısında “şok” geçirecek hale getirilebilmiştir.

Bush liderliğindeki savaş kundakçıları faşizmi küresel boyutta uygularken, “İslam faşizmi” tartışmasını başlatmaları bir psikolojik savaş hamlesidir. Faşizme kaynaklık eden dinler değil ülkelerin sosyo-ekonomik yapısı, sınıf çatışmalarının seyri, egemen sınıf olarak burjuvazinin çıkar ve ihtiyaçlarıdır. Faşizmin tarih sahnesine çıkış yerinin Avrupa'nın gelişmiş kapitalist ülkeleri olması da bu gerçeğin tarihsel kanıtıdır.

İsrail'in Filistin-Lübnan halkları üzerinde estirdiği ABD destekli faşist devlet terörü bir olgu iken buna “İsrail'in kendini savunma hakkı var” diyerek destek verenler, önlendiği iddia edilen bir eylem üzerinden “islam faşizmi” üzerine tahliller yapanlar, riyakarlığın doruklarında gezinenlerdir.

Geçtiğimizin aylarda silahsız iki genç Pakistanlı'nın evine, “bomba imal ettikleri” gerekçesiyle, silahlı polis ve özel timlerden oluşan 250 kişilik “ordu” ile baskın düzenleyen İngiliz polisi, Britanyalılar'ın “şok” geçirmesine neden olmuştu. Resmi açıklamalarda, gençler hakkında uzun süre istihbarat toplandığı iddia edilmiş, ancak kısa sürede serbest bırakılan gençlerden özür dilenmişti. Son olayın ardından bir haftaya yakın süre geçmesine rağmen, açığa çıkarıldığı söylenen “on uçağı havada infilak ettirecek örgüt” hakkında somut delillerin gösterilmemesi, bu arada tutuklanan onlarca kişinin sözkonusu eylemle ilişkilerine dair kayda değer bir açıklama yapılmaması, bir kez daha İngiliz polisini zan altında bırakmıştır. Olayın İngiliz polisi veya emrinde çalışan taşeronlar tarafından tezgahlandığı iddiasını güçlendirmektedir.

Sonuçta bu olay savaş kundakçılarına psikolojik savaş malzemesi sağlamıştır. Savaş kundakçıları ile taşeronlarının, önlenen veya önlenmeyen bu ve benzer olaylar yaratması her zaman olasıdır. Bütün kapitalist devletlerin istihdam ettiği kirli savaş uzmanlarının temel uğraşlarından biri, bu tür olayların tezgahlanmasıdır.

Emperyalizme, siyonizme, kapitalizme karşı mücadele eden güçler bu kirli savaş taktiklerine karşı da mücadele etmeli, pek çok kanlı icraatın arkasında düzenin efendileri olduğu işçi ve emekçilere anlatılmalıdır.

---------------------------------------------------------------------------------------

İngiliz polisi “yargısız infaz hakkı” talep ediyor

“Polis devleti”ne doğru hızla yol alan Avrupa burjuvazisi, her fırsatı bu gerici saldırının dayanağı haline getiriyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin demokratik-sosyal kazanımlarını gaspetme sürecine eşlik eden polis devletine geçiş sürecinin güncel gerekçesi, bilindiği üzere “teröre karşı savaş”tır. Bu yönüyle 11 Eylül saldırıları ile ardından gelen Madrid, Londra bombalamaları, AB devletleri için bulunmaz fırsatlar oldu.

Avrupa çapında süren bu karşı-devrimci saldırının başını İngiltere çekiyor. Ezilen halkları hedef alan emperyalist saldırganlık ve savaş politikasının ABD ile birlikte baş icracısı olan İngiliz emperyalizmi, iç politikada da günden güne gericileşiyor. Özellikle “batılı olmayan”lara karşı ırkçı-faşizan icraatlar “sıradan uygulama”lar haline geliyor.Yüzlerce kişiden oluşan silahlı polis ordularıyla evlere gece baskınları düzenleyen İngiliz polisi, maskesini soyunup geleneksel ırkçı kimliğiyle boy göstermeye başladı. Britanya mahkemeleri de Londra metrosunda kurşuna dizilen Brezilyalı gencin katili polisleri beraat ettirerek yargısız infazlara “açık vize” verdi.

Hem medyanın yürüttüğü kirli propaganda hem İngiliz polisinin fiilen hedef aldığı kesim halihazırda “batılı olmayan”, daha çok da Müslüman dinine mensup olanlardır. Kirli savaş uzmanı İngiliz burjuvazisi ve onun devleti, bu politika ile hem Britanyalı emekçiler arasında “polis devleti bize değil yabancılara karşı”dır yanılsaması yaratmak, hem de ırkçılığı yaygınlaştırıp emekçilerin gücünü parçalamak istiyor.

Oysa polis devletine yöneliş Britanyalı işçi ve emekçilere karşı geliştirilen bir önlemdir. Londra metrosundaki bombalamalar gerekçe gösterilerek uygulamaya konan faşizan yasaların söz konusu saldırılardan önce hazırlanmış olması da, bunun göstergelerindedir. İngiltere'de yayınlanan The New Statesman dergisi, bombalamaların ardından hazırlandığı öne sürülen “terör önlemleri paketi”nin, aslında çok önceden hazırlandığını gösteren belgeleri yayımladı.

Geçen hafta “on uçağı havada infilak ettirmek üzere” olan bir “örgütü” açığa çıkardığını iddia eden İngiliz polisi, yürürlüğe konan faşizan yasaları yetersiz gördüğünü, doğrudan “yargısız infaz hakkı” istediğini, bu amaçla hükümete “öneri paketi” götüreceğini kamuoyuna açıkladı.

İngiltere polisi, hükümete götürmeyi planladığı öneri paketinde, “kamuyu rahatsız edici davranışlar için anında cezalandırma yetkisi” istemeye hazırlanıyor. Buna göre, kolluk kuvvetlerine, herhangi bir mahkeme sürecine gerek olmadan “belli suçları” işleyen kişileri suçun işlendiği anda ve yerde cezalandırma yetkisi verilmelidir.

Öte yandan Polis Müdürleri Birliği de polis müdürlerine, “gençlerden oluşan grupların” veya “çetelerin” şehir merkezlerinde toplanmasını engelleme yetkisi verilmesini istiyor.

Buna göre İngiliz polisi artık “sokakta adalet dağıtacak”. Tıpkı Brezilyalı genç işçi Menezes'e “dağıttığı adalet” gibi. Yani polis açıkça “yargısız infaz hakkı”nı yasal güvence altına almak istiyor. Gerçi İngiliz adaleti Menezes'in katillerini beraat ettirdi, ancak onlar alenen işledikleri bu tür cinayetlerden dolayı mahkemeye gidip ifade verme zahmetine katlanmak istemiyorlar. “Polis Müdürleri Birliği”ne göre bu değişiklik “polisin çalışma yöntemlerini modernleştirecek”tir.

“Burjuva demokrasisi”nin nispeten yerleşik olduğu İngiltere'de gündeme gelen bu faşizan uygulamalar, devleti tahkim eden kapitalist sınıfların sert sınıf çatışmalarına hazırlandığını göstermektedir.