18 Ağustos 2006 Sayı: 2006/32 (32)
  Kızıl Bayrak'tan
   Halklar direnecek, emekçiler savaşarak özgürleşecek!
  Kanlı ve barbar saldırılarının karşılığını mutlaka alacaklar!
  İncirlik emperyalist-siyonist saldırganlığın saldırı üssü olarak kullanılıyor
  İşbirlikçi iktidarın Amerikan taşeronluğu ve Kürt sorunu
  Emperyalist-siyonist saldırganlığı protesto gösterilerinden
OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu'ndan Ortadoğu halklarıyla dayanışma çağrısı
Kamuda toplu görüşme süreci başladı
Eylem ve etkinliklerden
  Seçim Yasası tartışmaları; Kürt halkına "demokrasi" yok!
  Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali Kültür Sempozyumu tepliğlerinden ; Kültür-Sanat Sorunları üzerine /Orta sayfa
  3. Mamak Kültür-Sanat Festivali'nden izlenimler..
  Festivale gelen mesajlardan
  Savaşı BM kararları değil, anti-emperyalist/ anti-siyonist direniş bitirecek!
  Toplumları "terör paranoyası" ile sersemletme seferberliği devam ediyor
  Suudi Arabistan kralının Türkiye ziyareti
  Dünyada savaş karşıtı gösterilerden
  Her savaş aynı zamanda bir devrim çağrısıdır / Yüksel Akkaya
  Aydınlardan ortak açıklama; "Lübnan'a asker gönderme!"
  Üniversitelerdeki soruşturma ve okuldan atma terörüne tepki
  Adana polisinden yargısız infaz; Katiller hesap verecek!
  Açık Gazete'de Richard Falk ile söyleşi ; "Bölge çok karanlık bir dönem yaşıyor"
  Yaşasın 15 Ağustos atılımımız!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sendikal bürokrasi sendikal demokrasiyi felç ediyor…

Son sözü işçi sınıfı söyleyecek!

Bugün sınıf hareketinin yaşadığı tıkanma ciddi boyutlara ulaşmış bulunuyor. Bu tıkanmanın önemli nedenlerinden biri de sınıfın öz örgütlülüğü olan sendikaların içerisinde bulunduğu tablodur. Sendikal bürokrasi bu tablo içerisinde sınıf hareketinin gelişiminin önündeki en ciddi engellerden biri durumundadır. Yıllardır sendikaların bünyesinde süregiden ihanetçi çizginin varlığı, hem sendikalı işçilerin örgütlülüğe duyduğu güveni zedelemekte, hem de sınıfın örgütsüz kesimlerinin sendikal örgütlenme süreçlerine mesafeli yaklaşmasına yolaçmaktadır.

Bugün sınıfın geniş bir kesimi sınıf bilincinden yoksundur. Halihazırda sınıf hareketliliği gündelik ekonomik mücadele çerçevesindedir. Bu mücadelenin akacağı kanal olarak görülen sendikaların uzlaşmacı-ihanetçi tutumları daha en baştan işçileri mücadeleden uzaklaştıran bir etken olarak rol oynamaktadır. Sendikal örgütlülüğün olduğu fabrikalarda dahi her geçen gün koşulların kötüleşmesi, patronların sendikal örgütlülüğe dağıtmaya yönelik saldırıları ve bu saldırılar karşısında sendikaların pasif tutumu, sınıfın geniş kesimlerindeki sendikal örgütlenme arayışının varlığına rağmen harekete geçmesine engel olmaktadır.

Bugüne kadar ağırlıklı olarak kamu işletmelerinde örgütlü olan sendikalar, özelleştirme saldırısı ile birlikte güç kaybetmiş bulunmaktadır. Öte yandan işçiler, sendikalı olmanın sağlayacağı kazanımları elde edememenin sonucu olarak giderek sendikalardan uzaklaşma eğilimi içine girmektedirler. Bu eğilimlerin gerisinde sendikal bürokratlarının mücadele kaçkınlığının yanısıra sınıfı mücadeleden uzak tutmak için harcadığı çabanın büyük bir rolü var. Sendikaların asli işlevlerinden biri olan işçilerin sınıf bilincini geliştirmeyi ve mücadeleye hazırlamayı sağlayacak mekanizmaları yaratma yönünde hiçbir adım atmaması böyle bir sonucun ortaya çıkmasını koşullamaktadır. Sendika bürokratları, sendikal işleyişi ve demokrasiyi devre dışı bırakarak, bu kurumları kendileri için birer çiftliğe dönüştürmekte, bu sayede denetimlerini sürdürebilmektedirler.

TÜMTİS ve BMİS'in kağıt üzerinde sendikal demokrasiye bakışı

Bu tablo sendikal hareket içerisinde oldukça yaygın bir durumu ifade ediyor. Sınıf sendikacılığı yaptığını iddia eden bir dizi sendika için de durum özünde farklı değildir. Biz burada TÜMTİS ve BMİS'te son dönemde yaşanan örneklere bakacağız.

Tek tek belirli örnekleri ifade etmeden önce BMİS'in “Amaçlarımız-İlkelerimiz” broşüründen ve TÜMTİS'in 25. Kongresi'nde TÜMTİS imzasıyla dağıtılan “Sendikal hareket yol ayrımında!” broşüründen alıntılar yapacağız:

“Tabanın söz ve karar sahibi olması, sendikal demokrasinin güç ve dayanak noktası olan temel ilkemizdir. Sendikal demokrasi ve katılımcılık tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesinin temel bileşenleridir.

İşçilerin haklarını elde etme örgütleri olan sendikalar demokrasinin yaşandığı örgütlerdir. Deneyimlerimizin de gösterdiği gibi, eğer katılım sağlanamıyor ise temsili demokrasi biçimsel kalmaya mahkumdur. O halde üyelerin kendi haklarını almada başvuracağı yöntemlerin seçilmesi, örgütlenme, toplu sözleşme teklifleri ve grev kararları da içinde olmak üzere bir olayın tartışılmasında katılımın sağlanması, özgür bir tartışma ortamının yaratılması, azınlıkta olan düşüncelerin de dikkate alınması katılımın ve dolayısıyla düşüncelerin yaşama geçmesinin anahtarlarıdırlar. Sendikal demokrasi ancak bu şekilde uygulanır.

Bu süreç, özgür bir tartışma süreci, yaratıcı ve yapıcı katılım ve fabrikadan başlayarak görevlerin belirlenmesinde demokratik seçimlerin uygulanması, tabanın söz ve karar hakkının kullanılması, hayata geçirilmesidir.” (BMİS'in “Amaçlarımız-İlkelerimiz” broşüründen...)

“Dolayısıyla sınıf sendikacılığı, sadece talepler ve siyasi bakımdan sınıftan yana bir çizgiyi önermekle kalmayacak, aynı zamanda işçilerin, sendika yönetimlerine geldikten sonra burjuvalaşmasını, bürokratlaşmasını önleyecek; yığınlarda sendika ve kendi örgütlerine sahip çıkma bilincinin gelişmesi için çaba gösterme, sendika yönetimlerinin yığınların denetimine açılması, sendika yönetimine seçimlerinin demokratikleştirilmesi, sendika tüzüklerinde işçi iradesini engelleyen her tür engelin ortadan kaldırılması için gereken tedbirlerin alınması için mücadeleyi ara vermeden sürdürmek durumundadır.

Çünkü biliyoruz ki; sendika yönetimlerine gelen kötü niyetli kişiler, tüzükler ve yasalardaki antidemokratik maddelere dayanarak yerlerinde kalabilmekte; ya da entrikalarla ‘uyanıklar', dürüst işçileri tasfiye edebilmektedir. Bu nedenledir ki, sendika yönetimleri için yapılan seçimlerin doğrudan ve hiçbir hileye yol vermeyecek kadar açıkça olması için her şeyi yapmalıyız.

Bu amaçla sendikalar yasasında burjuva parlamentolar ve hükümetler tarafından getirilen; sendika yöneticilerini bir yandan ‘koruyan', öte yandan tehdit edilmesini sağlayan yasaların (sendika merkez yönetimleri için 10 yıllık koşulu, ceza alan sendikacıların sendikacılığının düşmesi ve bir daha seçilememesi vb.) değiştirilerek; işçinin seçtiği her işçinin, her kademede görev yapmasının sağlanması mücadelesi, sendikaların demokratikleştirilmesi, sınıf sendikacılığının ihmal edemeyeceği mücadele alanlarından birisidir.

Sınıf sendikacılığı hareketi, sendika yönetimlerinin belirlenmesi ve kararların alınmasında her işçinin iradesinin bu kararlara yansıması için sendika içi demokrasiyi kendi vazgeçilmez ilkesi sayar. Ama aynı zamanda sınıf sendikacılığı hareketi; sendikaların içinde tam bir sınıf disiplinini; karar alındıktan sonra tüm üyelerin buna uymasını bir sınıf ilkesi, bir sınıf disiplini anlayışı olarak yerleştirmeyi son derece önemli görmektedir.” (TÜMTİS'in “Sendikal hareket yol ayrımında” broşüründen..., vurgular bizim)

Bu uzun alıntılar çerçevesinde bu sendikalarda yaşananlara bakalım.

BMİS'in ve TÜMTİS'in “sendikal demokrasi” pratiği

Birleşik Metal-İş Sendikası Anadolu Yakası'nda son aylarda peşpeşe yeni sendikal örgütlenmeler gerçekleştirdi. İşçilerin kendiliğinden arayışlarının da bir sonucu olarak gerçekleşen bu sendikal örgütlenmelerin ardından yaşanan süreçte, sendikal örgütlülüğün en temel ilkelerinden biri olan sendikal demokrasi ilkesi çiğnendi. BMİS 1 No'lu Şube yönetimi kendi mücadele(!) anlayışını tek biçim olarak işçilere dayattı. Has Alüminyum'da işçilerin sendikal örgütlenmeden dolayı işten atılmalara üzerine başlattıkları çadırlı direnişe sendika yönetimi karşı çıktı ve aylarca işçileri direniş yerinde sahipsiz bıraktı. Has işçisinin her toplantıda yaptığı öneriler,“Beklemekten başka yapacak bir şey yok!” denilerek geri çevrildi.

G-U'da da benzer örnekler yaşandı. Örgütlenme sürecinin üzerinden aylar geçmesine rağmen sadece üç toplantı yapıldı. Bu toplantılarda işçilerin dile getirdiği direnme kararlığı bekleyiş içerisine sokularak dağıtıldı. Sendikayı eleştiren işçiler devre dışı bırakıldı ve diğer işçilerden yalıtılmaya çalışıldı. Dahası, tartışmaya açılan konular ikna etmeye yönelik hiçbir çaba gösterilmeden doğrudan reddedildi. Sendika bırakalım işçilerin kendi temsilcilerini seçme haklarını kullanmalarını sağlamayı, “Sendikal hak ihlalleri” forumundan işçileri haberdar dahi etmedi.

Bunlar BMİS'in İstanbul 1 No'lu Şubesi şahsında sendikal demokrasi anlayışının nasıl çiğnendiğinin en yalın örnekleridir. Bu örneklerde BMİS “özgür bir tartışma sürecini” reddetmiş, “sendikal demokrasinin güç ve dayanak noktası olan tabanın söz ve karar hakkı ilkesini” bilinçli bir tutumla çiğnemiştir. Kendi ifadeleriyle “deneyimlerimizin de gösterdiği gibi, eğer katılım sağlanamıyor ise temsili demokrasi biçimsel kalmaya mahkum” edilmiştir. Hem de bizzat sendikanın bilinçli tutumu ile.

TÜMTİS'te yaşananlar ise bu açıdan daha özgün bir örneği oluşturuyor. Öyle ki, sendika içi muhlefetin iddiasına göre, %70'e varan bir çoğunlukla talep edilen ve bir ay içerisinde gerçekleştirilmesi gereken Olağanüstü Genel Kurul neredeyse bir yıldır gerçekleştirilmemiş, haftada bir toplanması gereken Merkez Yönetim Kurulu 10 ayda sadece 4 defa toplanabilmiştir. Ve daha da önemlisi, sendika içi muhalefete karşı fiziki şiddete varan saldırıların gerçekleşmesidir. İlerici-devrimci kamuoyunun artık tüm yönleriyle bildiği somut olaylar konusunda ikna edici hiçbir açıklama yapmamasıdır.

Tüm bunlar TÜMTİS'e hakim iradenin bu hakimiyeti elden bırakmamak için harcadığı çabalardır. Tüm sınıf sendikacılığı iddialarına karşın sendikal demokrasi ayaklar altına alınmakta, siyasal iradenin belirleyiciliği dayatılmaktadır. Muhalefettekilerin iddiasına göre, “TÜMTİS'te Topçu ne derse o olacak. Topçu'nun her kararı parti kararı olarak algılanacak!” denebilmektedir.

Bu örnekleri hem farklı açılardan genelleştirmek, hem de örneklenen iki alan üzerinden derinleştirmek mümkün fakat gereksizdir. Bu iki sendika da kamuoyu nezdinde kendilerin ayrı yerlere koymakta, “sınıf sendikacılığı” yaptıklarını iddia etmekte ve sendikal demokrasiyi en temel ve vazgeçilmez bir ilke saymaktadırlar. Ama yaşananlar, sendikal demokrasinin ilkelerinin bizzat onlar tarafından hiçe sayıldığını göstermektedir.

Sendikal demokrasinin işletilmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmadır!

Sendikalarda bürokrasinin tahakkümünü ortadan kaldıracak olan en önemli faktör güçlü bir taban iradesinin açığa çıkartılabilmesidir. Bunun olmazsa olmaz koşulu ise güçlü bir sendikal demokrasiyi işletebilmektir. Bugün sendikal demokrasinin işletilmesinin önündeki en önemli engellerin başında, başta sendikalar yasası olmak üzere anti-demokratik yasalar gelmektedir Yapılması gereken, bir yandan bu engellerin ortadan kalkması için yoğun bir çaba harcamak, diğer yandan da sendikal demokrasiyi gerçek manada işletebilecek adımları atabilmektir.

Sendikal demokrasinin olmazsa olmaz en önemli koşulu tabanın söz ve karar ilkesidir. Hem fabrika zemininde, hem de sendikanın toplam süreçlerinde işçilerin sendikal yaşama aktif katılımını sağlayacak komite vb. örgütlülükleri oluşturabilmek ve bu örgütlülükleri işletebilmek hayati önemdedir. Bu organlar sadece birer tartışma platformu değil, aynı zamanda aşağıdan yukarıya doğru karar mekanizmasının doğrudan parçası olmalıdırlar. Bunun yolu ise bu organların temsilcilerini kendilerinin seçebilmesi ve bu temsilcilerin görevlerini yerine getirmedikleri koşullarda derhal geri çağrılabilmesidir. Tabanın iradesini ilgili organlara taşımayan temsilcilerin bu konumlarını kullanmaları engellenmelidir.

Tüm bunların önünde bugün sendikal bürokrasiye dayanak olan bir dizi yasal engel bulunmaktadır. Yasada bu tarz mekanizmalar yer almamakta, dahası işyeri temsilcilerinin seçimi bile sendika yönetimlerinin atamasına bırakılmaktadır. İşçiyi gerçek manada temsil edebilecek temsilcilerin seçilmesi ve bunu sağlayacak organların yaratılması fiili bir mücadeleyi gerektirmektedir.

Özellikle TİS süreçlerinde tabanın söz ve karar hakkı ilkesi çok daha yakıcı bir şekilde önümüze çıkmaktadır. Hem işçilerin TİS'ten beklentilerini açığa çıkaracak adımların atılması, hem de TİS sürecinde bu taleplerin arkasında güçlü bir şekilde durabilmek bakımından fabrikalarda, ayrıca sektörel ve bölgesel düzeyde oluşturulacak TİS komiteleri oldukça önemlidir.

Bunun bir parçası olarak sendika genel kurulları iki yılda bir yapılmalıdır. Tüm süreçlerde seçimlerle işbaşına gelecek ve gerektiğinde geri çağrılabilecek olan temsilciler, komiteler ve yönetici organlar sendikal demokrasinin işlerliğinin en önemli güvencesi olacaktır.

Tabandan gelen her türlü öneri özgür bir şekilde tartışılabilmeli, işçilerin bu tartışma süreçlerine katılımının önü açılmalıdır. Bugünün sendikalar tablosu bunun için çok daha yoğun bir çaba harcamayı gerektirmektedir. Zira bugün, mevcut yönetimin iradesini yansıtmayan her öneri ve eleştiri binbir yolla bastırılmakta, bu düşüncelerin açıklanmasına dahi tahammül edilmemektedir.

Yasalarda bulunan sendika yöneticiliği ile ilgili sınırlandırmalar da mücadele edilmesi gereken bir diğer alandır. İşçinin seçtiği her temsilcinin her düzeyde işçiyi temsil edebilmesi için yoğun bir mücadele yürütülebilmelidir.

Son sözü işçi sınıfı söyleyecek!

Tek başına sendikal demokrasinin gerekleri üzerine söylenenler açıktır ki yeterli değildir. Zira bu gereklilik bugün sendika bürokrasisi tarafından da döne döne dillendirilmekte, ama pratikte hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Sendikal demokrasinin işletilmesi yönünde tabandan yoğun bir pratik çaba sergilenmediği koşullarda, kağıt üzerinde yer alan ilkeler boş birer söz kalıbına dönüşmektedir.

Görev bir kez daha sınıf bilinçli öncü işçilere düşmektedir. Hem sendikalar içinde tabandan doğru yürütülecek çalışma, hem de sınıf çalışmasında yer alan politik güçlerin müdahaleleri belirleyici olacaktır.

Ümraniye'den sınıf bilinçli işçiler

---------------------------------------------------------------------------------------

Malatya İplik işçileri ücretleri için eylem yaptı

Malatya İplik AŞ Fabrikası işçileri yaklaşık üç aydır ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş bıraktı. Konuyla ilgili Çalışma Bakanlığı'na şikayette bulunan işçilerin yöneticilerle yaptığı görüşme de sonuçsuz kaldı.

İki yıldır ücretlerini düzensiz alan işçiler 10 Ağustos günü PTT binası önünde bir basın açıklaması yaptılar. İşçiler adına konuşan Avukat Ali Kemal Oğuz, işçilerin sendikalı olabileceklerini, buna yasal bir engel olmadığını ifade etti.

Yaklaşık 100 işçi aynı zamanda ödenmeyen ücretleri ve tazminatlarını alabilmek için noterden patrona ihtar çekti. 11 Ağustos'ta ise işçiler fabrikaya alınmadı.

---------------------------------------------------------------------------------------

Hava-İş eyleme hazırlanıyor

THY'nin kuruluşunun 73. yılında açıklama yapan Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin, THY'nin yanlış yönetim anlayışı sonucunda tarihinin en sıkıntılı dönemini geçirdiğini ifade etti. Kendileriyle yaklaşık 7 aydır görüşmeyen yönetim ile hükümetin üç maymunu oynadığını ifade eden Ayçin, “Toplu sözleşmelerden doğan haklarımız verilmiyor. Personel uluslararası standartların çok gerisinde çalışmak zorunda bırakılıyor. Tüm bunların yanında, THY'de yaşanan aksaklıklar yönetimin havacılık bilgisinden yoksun olduğunu gösteriyor. Uçurtma uçurmayı bilmeyenler THY'yi yönetiyor” dedi.

Uygulanan yanlış politikalar ve kadrolaşma nedeniyle THY çalışanlarının yarınından endişeli olduğunu ifade eden Ayçin, “Çalışma ve Ulaştırma Bakanlığı'nı defalarca uyarmamıza rağmen cevap alamadık. Cuma günü üyelerimizle yapacağımız olağanüstü toplantı sonrasında eyleme geçmeye hazırlanıyoruz” diye konuştu. “Yönetim filoyu genişletiyor ama bunun için gereken altyapıyı hazırlamıyor. Yeni alınan 2 bin 500 personelin niteliği, belli bir eğitim görmeden çalışmaya müsait değil. Ama yönetim bu durumu umursamıyor. Hükümeti de arkalarına alıp, ‘biz yaptık, oldu' diyorlar” dedi.

Star Alliance'a üye olan THY'nin büyük firmalara taşeronluk yapacağını vurgulayan Ayçin, “Bu üyelikle THY'nin uzun yıllar içinde kazanmış olduğu uluslararası haklar havayolu tekellerine emanet edilecek. Önceki yıllarda da bu tip ittifaklara üyelik için çalışıldı ama sonuç hep hüsran oldu” dedi.

---------------------------------------------------------------------------------------

Tansaş işçilerinin eylemleri devam ediyor

Tansaş'a bağlı A Lojistik firmasında çalışan işçilerin sendikal mücadelesi devam ediyor. Nakliyat-İş Sendikası'na üye oldukları için işten atılan işçiler 10 Ağustos günü Alsancak Garı önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

İşçiler adına açıklama yapan Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Koç Holding'in 280 işçiyi sendikaya üye oldukları için işten attığını söyledi. BM'nin iş güvencesine yönelik anlaşmaya imza atan Koç Holding patronlarının buna rağmen sendikal örgütlenmeyi engellemeye yönelik uygulamalarda bulunmasını eleştiren Küçükosmanoğlu, “Mücadelemiz, işçi sınıfının para babalarına karşı verdiği mücadeledir. Onların para gücü, bizim ise işçi sınıfının örgütlülüğünden doğan gücümüz var” dedi.

İşçiler basın açıklaması sonrası halka bildiri dağıttıktan sonra eylemlerini sonlandırdılar.