18 Ağustos 2006 Sayı: 2006/32 (32)
  Kızıl Bayrak'tan
   Halklar direnecek, emekçiler savaşarak özgürleşecek!
  Kanlı ve barbar saldırılarının karşılığını mutlaka alacaklar!
  İncirlik emperyalist-siyonist saldırganlığın saldırı üssü olarak kullanılıyor
  İşbirlikçi iktidarın Amerikan taşeronluğu ve Kürt sorunu
  Emperyalist-siyonist saldırganlığı protesto gösterilerinden
OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu'ndan Ortadoğu halklarıyla dayanışma çağrısı
Kamuda toplu görüşme süreci başladı
Eylem ve etkinliklerden
  Seçim Yasası tartışmaları; Kürt halkına "demokrasi" yok!
  Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali Kültür Sempozyumu tepliğlerinden ; Kültür-Sanat Sorunları üzerine /Orta sayfa
  3. Mamak Kültür-Sanat Festivali'nden izlenimler..
  Festivale gelen mesajlardan
  Savaşı BM kararları değil, anti-emperyalist/ anti-siyonist direniş bitirecek!
  Toplumları "terör paranoyası" ile sersemletme seferberliği devam ediyor
  Suudi Arabistan kralının Türkiye ziyareti
  Dünyada savaş karşıtı gösterilerden
  Her savaş aynı zamanda bir devrim çağrısıdır / Yüksel Akkaya
  Aydınlardan ortak açıklama; "Lübnan'a asker gönderme!"
  Üniversitelerdeki soruşturma ve okuldan atma terörüne tepki
  Adana polisinden yargısız infaz; Katiller hesap verecek!
  Açık Gazete'de Richard Falk ile söyleşi ; "Bölge çok karanlık bir dönem yaşıyor"
  Yaşasın 15 Ağustos atılımımız!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Enerji patronlarının “karanlık” senaryoları!

Ege bölgesinde 1 Temmuz'da yaşanan elektrik kesintilerinin ardından üretilen “karanlık senaryoları”na her gün bir yenisi ekleniyor. Özel sektör patronlarının ve hükümetin kamuoyu önünde yaptığı it dalaşı devam ediyor. Enerji tekellerinin ürettiği senaryolar, doğalgazın Türkiye'ye getirildiği süreçteki senaryolara benziyor. O dönemde de elektrikler Türkiye genelinde peşpeşe kesildi, toplum doğalgazın gerekliliğine inandırıldı. Tekellerin hedefi şimdi de “battık, batıyoruz” yaygarası kopararak yeni zamlarla vurgun vurmak.

Elektrik soruşturmasında “kasıt” değil “kusur” bulundu

Elektrik kesintilerinden birkaç gün sonra Anka haber ajansı konuyla ilgili bir haber verdi. 16 Temmuz tarihli Hürriyet'te yeralan bu haberde; Elektrik Üreticileri Derneği'nin 30 Haziran ‘06 tarihinde EPDK, TEİAŞ ve BOTAŞ'a bir mektup gönderdiği belirtiliyor. Mektupta, “Zararına üretim yapmaya zorlanan şirketlerin üretimi bırakacağı bildirilerek, kamunun, aradaki anlaşma ve taahhütlerin kadük hale gelmesini kabul etmesi” isteniyor. Mektubun imzacısı, Elektrik Üreticileri Derneği Başkanı olan Önder Karaduman aynı zamanda Bozüyük Santralı'nda üretimi durdurma karara alan Akenerji'nin Genel Müdürlüğü'nü yürütüyor. Akenerji ayrıca 2 Ağustos'ta zarar nedeniyle iki santralını kapattığını açıkladı.

Enerji Bakanlığı yaşanan elektrik kesintilerinin ardından TEİAŞ ve Oymapınar'a ilişkin bir soruşturma başlatmıştı. Enerji Bakanlığı'na bağlı Teftiş Kurulu'nun yürüttüğü soruşturmada, “olayda kasıt değil kusur bulunduğu” sonucuna vardı. Raporda, kesinti gecesi görevde bulunan personelin uygulamalarında hatalı olduğu kaydedilirken, kasıt ya da sabotajın söz konusu olmadığı, kusur bulunduğu ifade ediliyor.

Bakan Güler yaptığı basın toplantısıyla elektrik üreten özel şirketlerinin üretimi durdurmalarına ve kriz yaygaraları koparmalarına “sert” çıkarken, Teftiş Kurulu kusurlu davrandıklarına karar verdi. Kesintilerden bir gün önce hükümetin bir mektupla uyarıldığı açığa çıktı. TEİAŞ'ın kamuoyuna en son yansıyan ve elektrik kesintilerinden önce tüm ilgili kurumlara gönderilen raporu, bu it dalaşının önümüzdeki günlerde daha da kızışacağını ve faturasının emekçilere kesileceğini gösteriyor.

Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ), 2006-2015 elektrik arz-talep projeksiyonunu kamuoyuna açıkladı. Projeksiyonda yer alan yüksek senaryoya göre, mevcut ve planlanan yatırımlar tamamlansa dahi 2009 yılından itibaren arz talebi karşılayamayacakmış! Düşük senaryoda ise açık tarihi 2011. TEİAŞ, mevcut risk faktörleriyle bu tarihlerinde öne çekilebileceği uyarısında bulundu.

Elektrik arzında sorun yaşanmaması için 2015 yılına kadar yüksek senaryoda 26 bin 298 MW, düşük senaryoda ise 13 bin 807 MW gücün işletmeye alınması gerekiyormuş! Buna karşın, planlanan yatırımların zamanında tamamlanmaması durumunda, geçen kış olduğu gibi doğalgaz arzında sorun çıkması, otoprodüktörlerin “üretimlerinin düşmesi halinde”, açık daha yakın bir tarihte ortaya çıkabilecekmiş!

TEİAŞ'ın bu raporunu şöyle de okumak mümkün; bir an önce özelleştirmeleri bitirin, ÖTV, KDV ve TRT paylarını kaldırın, zam yapın. Yoksa her an şartelleri indirebiliriz.

Sermaye devletinin, kapitalist patronların bu “karanlık” senaryolarına, emekçilere dönük bu kapsamlı saldırılarına karşı emekçileri bilinçlendirmek ve mücadeleyi yükseltmek görevi ilerici ve devrimci güçlerin önünde duruyor.

----------------------------------------------------------------------------------------

Polise 10 YTL rüşvete iki yıl hapis!

Kapitalist sistemin özünde toplumsal eşitsizlik, adaletsizlik ve haksızlık var. Bu durum toplumsal yaşama değişik biçimlerde yansıyor. Mesela rüşvet alanların elini kolunu sallayarak dolaştığı bir ülkede rüşvet verenler 2 yıl hapse mahkum edilebiliyor. Banka hortumlayanlar ödüllendirilirken “baklava çalan” çocuklar hapis cezasına çarptırılıyor. Bu sistemde suç ve suçlu tanımı sınıf kimliğine, statüye ve güce göre belirleniyor. Kapitalizmin adaleti buna göre dağıtılıyor. Temeline mülkü oturtan bir adalet sisteminin başka türlü işlemesi de beklenemez.

12 Ağustos günü haber kanallarına yansıyan bir habere göre, “Kadıköy'de yasak yerde yolcu indirirken trafik polisine yakalanan 20 yıllık taksici, ceza keseceğini söyleyen polise rüşvet teklif edince hayatı değişti.”

“‘Başka param yok, idare et, ceza yazma. Sabahtan akşama kadar çalıştım. Çocukların rızkını sana veriyorum. Al çayını çorbanı iç' diyerek ruhsatın arasına koyduğu 10 YTL'yi polise uzatınca aralarında tartışma başladı. Çevredekiler de karışınca polis memuru elindeki 10 YTL'yi havaya kaldırarak herkese gösterdi.”

Sermayenin bekçiliğini yapan polisin yediği rüşvetlerin haddi hesabı yok. Polisin suç çeteleri örgütleyerek veya bu çetelerle ilişkilenerek kirli işlerden ek gelir sağladığını da bilmeyen yok. İşçi ve emekçiler nezdinde de bu iyice teşhir olmuş bir gerçek.

Sözkonusu trafik polisinin paraya itiraz ettiği açık. Ancak itiraz ettiği olsa olsa miktarına olmuştur. Baştan aşağıya çürüyen ve çeteleşen bir devleti ve sınıfı korumakla mükellef kolluk gücünün kendisine rüşvet teklif edilmesi için çeşitli yöntemler kullandığı da biliniyor.

Ama haberin devamı daha ilginç. Yine haber kanallarından aktarıyoruz:

“Asayiş polislerinin de olaya müdahale ettiği sırada Filiz Doğan isimli kadın da polislere hitaben ‘Zaten hepiniz rüşvet alıyorsunuz' diyerek bağırdı. Rüşvet teklif eden taksici ile Filiz Doğan gözaltına alındı. Doğan serbest bırakılırken, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı taksiciyi tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk etti.

Rüşvet olarak verilmek istenen 10 YTL'ye el konuldu ve taksici Suna delilleri yok edebileceği, tanıklara baskı yapabileceği gerekçesiyle tutuklandı.”

Rüşveti az veren taksici ile polisin rüşvetçi kimliğini açıkça ifade eden vatandaş gözaltına alınıyor. Yani bu sisteme göre az rüşvet vermek de, gerçekleri söylemek de suç.

Çeteleşen ve çürüyen devletten hesap sormanın yolu ise bireysel tepkileri örgütlü bir güce dönüştürmekten, mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

17 Ağustos'un yıldönümü yaklaşırken validen itiraf:

“İstanbul depreme hazır değil”!

17 Ağustos depreminin yıldönümü yaklaşırken hem bölgede yaşanan sorunlar bitmiş değil hem de asıl suçlular cezasını bulmuş değil. 17 Ağustos'un ardından İstanbul'da olası bir depremin senaryoları yazılıp çizildi. Ortalık deprem uzmanlarından geçilmez oldu. Kimileri “depremle yaşamaya alışmalıyız” dedi. Kimileri “deprem çantaları” ithal etti. Kasasını doldurmaya baktı. Devlet yaşanabilecek ölümler için fazladan çöp torbası aldı.

Japonya'daki gibi raylı sistemlerle, depreme uygun malzeme kullanılarak vb. yöntemlerle kayıplar en aza indirilebilir. Ancak devlet böylesi bir ekonomik “yükün” altına girmek istemiyor. Bırakalım altyapı sistemlerini depreme dayanaklı hale getirmeyi, böylesi bir felaket karşısında kurtarma çalışmalarından yiyecek, temizlik vb. stoklara kadar ortada alınmış hiçbir önlem yok.

Vali Muammer Güler'in, İstanbul'un mevcut yapı stoğunun depreme hazır olmadığını açıklaması bu gerçeğin yetkili bir ağızdan itirafı oldu. Marmara depreminin 7. yıldönümü dolayısıyla açıklama yapan Güler, İstanbul'un yapı stoğuyla, alt yapısıyla, insanların bilinçlendirilmiş olup olmamasıyla, yasal, idari ve teknik altyapı boyutuyla bakıldığında yetersizliklerin oldğunu ifade etti. Bu eksikliklerin giderilmesi için de halkın çabasına ihtiyaç olduğunu açıkladı.

Yapılacak işlerin konsolide bütçeden ayrılacak pay veya vatandaşın katkılarıyla orantılı olduğunu belirten Güler, “Devlete ait bir yapının sağlam olması yetmez. Sizin evinizin de, evinizin yanındaki evin ve tüm sokağın, mahallenin alt yapısıyla birlikte sağlam olması lazım” dedi.