21 Temmuz 2006 Sayı: 2006/28 (28)
  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist haydutların yüz yıldır süren talan savaşı bölge halklarını yıkımdan yıkıma sürüklüyor
  İşgalci İsrail ordusu taş üstünde taş bırakmıyor
  İşgalci İsrail ordusu bir kez daha Lübnan topraklarına girdi
  Emperyalizmin Ortadoğu seferini durdurmak için devrimci mücadeleyi yükseltelim!
  İMF uşağı hükümet emre itaat için hazırolda bekliyor
"Sağlıkta tasarruf" ölüm demektir!
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - IV / Yüksel Akkaya
  Seçim tartışmaları ve liberal tutarsızlık / Orta sayfa
  KESK eylemlerinden...
  Sendikalaşma mücadelesi üzerine bir Enorcon işçisiyle konuştuk
  G-8 şefleri siyonist vahşete
kalkan oldu.
  Emperyalist saldırganlık bir kez daha Küba halkının iradesine çarpacak!
  İngiltere'de parayı veren “Lord” oluyor...
  Irak’ta kitlesel eylem hazırlığı
  İsrail saldırısı ve hedefleri / SOSYALİST-ŞOREŞGER
  İsrail'in Lübnan ötesi
Ortadoğu tehdidi / Abu Şehmuz Demir
  4-6 Ağustos’ta Mamak 3. Kültür Sanat Festivali’nde
buluşalım!.
  Eylem ve etkinliklerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Silah görünce heyecanlanan kalemler

BİA (İstanbul) - Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök zaman zaman gündemdeki ikircikli konuları manşete nasıl yansıtacakları üzerine yaptıkları tartışmaları köşesinde anlatır.

Görünen o ki dün öğleden sonra masanın başına toplandıklarında yazı işlerindeki herkes çok rahattı. Ne de olsa Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bir bakanın ağzından söz alınmıştı: “İsrail gibi yaparız”.

Manşet haberinin yanına Eruh'ta öldürülen onbaşının cenazesinden Türk bayrağı taşıyan genç kızların bir fotoğrafı, yanına da okurlara müjdeyi muştulayan bir patlangaç: “30 Ağustos'a kadar süre”.

Egemen medyanın dili çözüldü

Son bir haftada yaşanan çatışmalarda ve saldırılarda 12 asker, bir korucu, iki polis ve üç PKK militanı öldü. Bunun üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan partisinin Ağrı İl Kongresi'nde konuşarak “”Hükümetimiz bu işin üstüne hep sabırla gitti. Hep demokratik bir çizgide bu işi çözelim halledelim istedik. Ancak sabrımız taştı” dedi.

Erdoğan, artık demokratik yoldan çıkacaklarını ve arka sokaklara sapacaklarını söyleyip ertesi gün yapılacak Bakanlar Kurulu toplantısının “önemli kararlara gebe olduğunu” müjdeleyince herkes eteğindeki taşları dökmeye başladı.

Hürriyet'in başlığının yanında, mesela Radikal yazarı Hasan Celal Güzel “Haydi Girin Şu Irak'a!” diye girip “artık kaldırın poponuzu da temizleyiverelim şu Kandil Dağı'nı” deyiverdi.

Ufukta şiddet dalgası görününce egemen medyanın güç bela tuttuğu dili de çözüldü, savaş tamtamları çalmaya başlayınca duruma uygun o külhanbeyi lügati de tekrar açıldı: Sabah gazetesinin manşeti “ABD elçisinin kıvırdığı an” olarak çıktı. Onlar da gazetecilerin sorularını cevaplayan büyükelçinin İsrail'in yaptığını Türkiye'nin yapamayacağını söylemesine bozulmuşlardı besbelli.

İsrail'in yaptığı: savaş suçu

Egemen medyanın elle gelen düğün bayram deyip önerdiği çözümün ne mene bir şey olduğunu anlamak için Beyrut'tan, güney Lübnan'dan, Gazze'den gelen ve yine aynı gazetelerin sayfalarında yer alan fotoğraflara bakmak yeterli aslında.

İsrail hava saldırılarına başladığı geçen çarşambadan bu yana 230 sivili öldürdü, altyapıyı yok etti; her an bir bombanın tepelerine düşeceği korkusuyla yaşayan binlerce kişi evini barkını bırakıp yollara düştü.

BM Güvenlik Konseyi kararlarını, Cenevre Konvansiyonu da dahil hiçbir uluslararası anlaşmayı kale almadan “kolektif cezalandırma” politikasını sürdüren İsrail örneğinin anlamını Turgut Tarhanlı şöyle özetliyor:

“Bu tablonun açık anlamı, devletlerin kuvvete başvurmasının gitgide bir egemenlik tezahürü olduğu anlayışının hızla yeniden güçleniyor olması. Üstelik bu, sadece devletler arasında değil, devletler dışındaki aktörlerin de, hedeflerine ulaşmak için yaygınlaştırdığı bir şiddet dilini de güçlendiriyor.”

Ordu yetkiyi aldı

Bugün bütün gün haberler akmaya devam etti: Türk ordusu Kuzey Irak sınırına yığınak yapmaya başladı , hükümet orduya “terörle mücadele için içeride ve dışarıda her türlü yetkiyi verdi.”

İnsan hakları aktivistleri, hukukçular Cumhurbaşkan'ının dün onayladığı Terörle Mücadele Yasası (TMY) ve Polis Vazife ve Selahiyetleri tasarısı ile yaşam hakkı, ifade özgürlüğü gibi alanlarda kağıt üzerinde elde edilen gelişmelerinde geri gittiğini söylüyor.

Hak, hukuk rafa kalkarken hükümet, bu defa bu topraklarda yaşayanların üzerine barış fırsatını heba etmenin de ağırlığını yükleyerek, tekrar şiddet sarmalının kapısını aralıyor. Egemen medyaya da alkış tutmak kalıyor.(EÜ/TK)

Erhan Üstündağ

(Bianet, 18 Temmuz ‘06)

----------------------------------------------------------------------------------------

G-8+1+BM!

Yalnızca emperyalist olma paydasında birleşen ülkeler G-8 adı altında toplanır ve dünyanın kaderini belirler. Bunu yaparken öncelikle kendi çıkarlarını düşünürler.

Örneğin önceki gün Rusya'da bir araya gelen G-8 liderleri, petrol fiyatlarının hızla yükselmesinden dolayı endişelerini dile getirdiler ve bundan dolayı da Hamas ve Hizbullah'ı (Irak işgalini değil ) suçlu ilan ettiler.

Anlaşılan Lübnan ve Filistin'de her gün ölen onlarca insanın canı ya da İsrail'in neden olduğu büyük yıkım G-8 liderlerinin umrunda değil.

Bence liderler bundan böyle ‘illegal' örgütlerine İsrail'i de katarak G-9 olsunlar.

Nasıl olsa her şeye İsrail gözü ile bakıyorlar.

Tıpkı BM Güvenlik Konseyi gibi!

İsrail'in Lübnan'a saldırısını görüşmek için cuma günü toplanan Güvenlik Konseyi'nde tarihinde ilk kez ilginç bir gelişme yaşandı.

Toplantıda ABD ve İsrail Hamas, Hizbullah ve Suriye'ye yüklenince Suriye temsilcisi söz istedi. Ancak Konsey Dönem Başkanı Fransa temsilcisi iç tüzüğe aykırı olarak Suriye temsilcisine söz vermedi ve ABD ve İngiltere ile birlikte İsrail aleyhine bir karar çıkmasını engelledi.

Düşünebiliyor musunuz?

Lübnan'da her gün onlarca insan ölüyor ve İsrail uçakları her yeri bombalıyor ama dünya barışından sorumlu BM Güvenlik Konseyi sesini çıkarmıyor ya da çıkaramıyor..

Çünkü BM=İsrail.

Unutmamak gerekir ki; Filistin toprağını 1947'de Yahudilere veren ve orada bir İsrail devletinin kurulmasını sağlayan da BM'nin ta kendisidir.

Gelelim en tehlikeli ve inanılmaz gelişmeye.

Mervahin, Lübnan'ın güneyinde çok şirin bir kasaba. Kasaba Lübnan -İsrail sınırının sıfır noktasında.

Cumartesi sabahı İsrail uçakları kasaba üzerinde bildiriler atarak halktan 2 saat içinde kasabayı terk etmesini ister.

İnsanların bir bölümü hızlı bir şekilde evlerini terk ederek kasabada bulunan BM Barış Gücü karargahına yönelir.

Ancak oradaki Fransız komutan karargah kapılarını açmaz ve ‘biz, sizi koruyamayız' diyerek kovar. Kasabalılar da araçları ile hızlı bir şekilde kuzeye doğru yola koyulur.

İşte ne olduysa o sırada olur. İsrail uçakları yola koyulan Lübnanlıları bombalamaya başlar.

Çoğunluğu kadın ve çocuk 23 ölü ve 70 kadar yaralı. Şimdi buyurun, siz koyun bunun adını.

BM, G-8, ABD, AB ve yandaşları.

Herkes İsrail için çalışıyor.

Bu işte bir gariplik yok.

Ama daha garip olanı bizde de hâlâ bazıları İsrail'i tutuyor ve İsrail ağzıyla konuşuyor.

Bizde derken yalnızca Türkiye'yi kastetmiyorum. Arap ülkelerini de.

Cumartesi günü Kahire'de toplanan Arap Dışişleri Bakanları kendi aralarında kavga ettiler.

Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdünlü bakanlar, ABD ve İsrail ağzı ile konuşunca; aralarında Suriyeli bakanın da bulunduğu bazı bakanlar, üç ülkeyi Amerikan uşağı olmakla suçladılar.

Ama bu işe yaramadı.

Çünkü Arap bakanlar, bir Arap ülkesi olan Lüban'a yapılan saldırı ile ilgili İsrail ve ABD'yi kınayacak bir karar taslağı üzerinde anlaşamayarak ayrıldılar.

Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve yandaş bazı Arap ülkelerine bir önerim olacak.

22 üyesi bulunan Arap Birliği'ne İsrail'i de alın ve veto hakkı tanıyın.

Biraz da İslam Konferansı Örgütü'ne dokunalım. İKÖ üyesi iki ülke İsrail tarafından yerle bir ediliyor ve her gün onlarca insan İsrail bombardımanı ile öldürülüyor ama İKÖ Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu, Türkiye'de Abanat Platformu'nda konuşuyor.

Üstelik medyaya yansıyan haber doğru ise olaylardan Hamas'ı suçlu buluyor!

Oysa çok iyi tanıdığımı düşündüğüm ve seçilmesine çok sevindiğim Sayın İhsanoğlu'nu böylesi koşullarda çok daha farklı bir çaba içinde olmasını temenni ederdim.

İhsanoğlu'nun bu aşamada katılması gereken en son toplantı ‘Müslümanlar, Yahudileri öldürüyor' söylemlerinin dillendirildiği Abant Platformu olmalıydı.

Siyonist İsraililerin dünyadaki Haçlılarla birlikte bir olup coğrafyamızdaki tüm insanlara topyekün saldırıya geçtiği bir zamanda, sorunların Abant'ta çözüleceğini düşünmek Sayın İhsanoğlu'na yakışmaz. İslam âleminin sorunlarının ‘Dinlerarası Diyalog' sloganı ile boş hayallerle çözüleceğine inananlar ne olur biraz de gerçek konularla ilgilensinler!

Unutmamak gerekir ki; Dinlerarası Diyalog denilen şey, Haçlılar tarafından tek yönlü testere misali monologa dönüşmüşse ve bu monologda hep bizler paramparça ediliyorsak söylenen her şey İsrail'e hizmet eder ve ediyor!

Tıpkı G-8, BM, İKÖ ve Arap Birliği'nde birilerinin yapmaya çalıştığı gibi.

Türkiye asla bu kirli ve iğrenç hesapların dışında değildir ve bırakılmayacaktır!

İsrail'den çekindikleri ya da korktukları için taraflara şu meşhur ‘itidal' çağırılarında bulunanlara hatırlatmak istedim!

Hüsnü Mahalli

(Akşam, 18 Temmuz ‘06)