21 Temmuz 2006 Sayı: 2006/28 (28)
  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist haydutların yüz yıldır süren talan savaşı bölge halklarını yıkımdan yıkıma sürüklüyor
  İşgalci İsrail ordusu taş üstünde taş bırakmıyor
  İşgalci İsrail ordusu bir kez daha Lübnan topraklarına girdi
  Emperyalizmin Ortadoğu seferini durdurmak için devrimci mücadeleyi yükseltelim!
  İMF uşağı hükümet emre itaat için hazırolda bekliyor
"Sağlıkta tasarruf" ölüm demektir!
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - IV / Yüksel Akkaya
  Seçim tartışmaları ve liberal tutarsızlık / Orta sayfa
  KESK eylemlerinden...
  Sendikalaşma mücadelesi üzerine bir Enorcon işçisiyle konuştuk
  G-8 şefleri siyonist vahşete
kalkan oldu.
  Emperyalist saldırganlık bir kez daha Küba halkının iradesine çarpacak!
  İngiltere'de parayı veren “Lord” oluyor...
  Irak’ta kitlesel eylem hazırlığı
  İsrail saldırısı ve hedefleri / SOSYALİST-ŞOREŞGER
  İsrail'in Lübnan ötesi
Ortadoğu tehdidi / Abu Şehmuz Demir
  4-6 Ağustos’ta Mamak 3. Kültür Sanat Festivali’nde
buluşalım!.
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ikinci kez açıldı...

Amerikan projesinin açılışının maliyeti 5 milyon euro!

Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının ilk açılışı, Mayıs 2006'da, Ceyhan'a ilk petrol ulaştığında yapılmıştı. Buna rağmen sermaye iktidarı, maliyeti yüksek bir seremoni ile ikinci bir açılış gerçekleştirdi. Boru hattının geçtiği 3 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının yanısıra, pek çok ülkeden liderler, bakanlar ve büyük petrol tekellerinin üst düzey yöneticileri seremoniye davet edildi. Açılış için 130'u yabancı, 408 medya mensubunun hazır bulunduğu söylendi.

Amerikancı hükümetle sermaye medyası tarafından övünç kaynağı olarak sunulan açılış için, 5 milyon euro harcama yapıldığı açıklandı. Adana sıcağında kurulan klimalı çadırlar ve özel hazırlanan yemek mönüleri için yapılan bu devasa harcamalarla, yoksulluk sınırı altından yaşayan on milyonlarca işçi ve emekçiyle adeta alay edildi.

“Tarihi proje”, “Asrın projesi”, “21. Yüzyılın İpek Yolu” türünden söylemlerle anılan BTC, baştan sona bir Amerikan projesidir. Nitekim Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) payı yüzde 6.53'ten ibarettir. Boru hattından elde edilecek gelirin ancak Türkiye'nin masraflarını karşılayabileceği, düzen savunucuları tarafından dahi dile getiriliyor. Demek oluyor ki, bu projenin halihazırda Türkiye ekonomisine bir getirisi yoktur. O halde böyle şatafatlı gösterilere neden ihtiyaç duyuluyor?

Burjuva ekonomistler dahil olmak üzere pekçok uzman, bu projenin ekonomik değil, fakat politik/stratejik önemi olduğu konusunda mutabık. Eğer Türk burjuvazisi ve onun devleti emperyalistlerden, somutta ABD'den bağımsız bir politika izleyebilseydi, stratejik öneme haiz bu boru hattının, uluslararası alanda elini güçlendireceği söylenebilirdi. Ancak devletin temel kurumlarıyla siyasetçi taifesinin Beyaz Saray-Pentagon-CIA üçgeni tarafından yönetildiği herkesin malumu olduğuna göre boru hattı başkaları için politik/stratejik önem taşıyor demektir.

Azerbaycan'ın Hazar Denizi'ndeki petrollerini uluslararası piyasalara taşımak için üç farklı proje hazırlanmıştı. Bu projelerin en uzunu, dolayısıyla maliyeti en yüksek olan BTC idi. Buna rağmen 1998'de ABD, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan, imzaladıkları Ankara Deklarasyonu ile BTC'ye olan desteklerini ilan ettiler.

Büyük petrol tekeli BP ise, projenin ekonomik olmadığını savunarak destek vermekten kaçınıyordu. Nitekim konunun uzmanları da, projenin yatırım maliyeti, işletme gideri ve taşıma maliyeti açısından ekonomik olmadığını söylüyor. İşte bu yüzden BP, ancak Amerikan rejiminin yoğun baskıları sonucunda BTC boru hattına destek vermeye başladı. Görüldüğü üzere BTC boru hattı, esas olarak bir Amerikan projesidir.

Enerji kaynaklarına ulaşılması ve bu kaynakların güvenli şekilde batı pazarlarına taşınması, ABD yönetiminin temel emperyalist politikalarının başında geliyor. Halklara karşı devam eden emperyalist barbarlık savaşı da, politikanın temel ayaklarından biridir. Bu politika çerçevesinde gündeme getirilen BTC boru hattı projesi ile, Azerbaycan'ın Rusya'dan kopup batılı emperyalistlere yaklaşması sağlanacağı gibi, Türkiye toprakları da “güvenli enerji taşıma koridoru” haline getirilecek. Türk devleti gerekli güvenliği sağlayamazsa, bu görevin emperyalist ordulara devredileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. 1.770 kilometre uzunluğundaki boru hattının bin kilometreden fazla kısmının Türkiye'den geçtiği gözönüne alındığında, güvenliği sağlamanın sanıldığı kadar kolay bir iş olmadığı ortaya çıkar.

Seremoninin baş aktörü Tayyip Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, Türkiye'yi “güvenli enerji taşıma koridoru” haline getireceklerini öne sürdü. Bu sav ABD emperyalizminin enerji politikalarıyla örtüşmektedir. Dolayısıyla, Washington'daki efendileriyle “stratejik vizyon” belgesini yeni açıklayan işbirlikçi takımının bu yönde çaba harcaması şaşırtıcı olmayacaktır.

--------------------------------------------------------------------------------------

İngiltere'de parayı veren “Lord” oluyor...

İşçi Partisi'yle lideri Tony Blair çirkef içinde yüzüyor

Emperyalist-kapitalist sistemin simgesi olan ABD ile batılı müttefikleri, burjuva “demokrasisi”nin “iyi” işlediği varsayılan ülkelerin başında yer alırlar. Bağımlı ülkelere nazaran, emperyalist ülkelerde burjuva siyaset kurumlarının nispeten istikrarlı işlediği söylenebilir. Ancak bu istikrar, bağımlı ülkelerle kıyaslama yoluna gidildiğinde sözkonusudur. Yoksa emperyalist ülkelerde de çirkefliğin bini bir paradır.

Bağımlı ülkelerde “sıradan vaka” sayılan kirli işler, emperyalist ülkelerde açığa çıktığında skandal sayılıyor. Her ne kadar kirli işlerin üstü örtülmeye çalışılsa da, hem ABD'de hem de batılı müttefiklerinde skandallar hiçbir zaman eksik olmaz. Bu da kirli işlerin kişilerden öte bir sistem sorunu olduğunu gösterir. İşte savaş suçlusu Blair ile partisi bugünlerde böyle bir skandalla sarsılıyor.

İngiltere'de siyasi partilere “kredi” sağlayan bazı kişilerin bu “destek”leri karşılığında Lordlar Kamarası'na aday gösterildiği ortaya çıktı. Burjuva “demokrasisi”ne helal getiren bu uygulamanın açığa çıkması üzerine hükümetteki İşçi Partisi yöneticileri hakkında soruşturma açılmış, İşçi Partisi'nin mali sorumlusu Lord Levy gözaltına alınmış, ifadesi dinlendikten sonra “kefaletle” serbest bırakılmıştı. Ancak Levy serbest katlıktan sonra da polis tarafından sorgulanıyor.

İşçi Partisi'ne “bağış” ve “kredi” sağlanmasından sorumlu olan Lord Levy aynı zamanda Başbakan Tony Blair'in çok yakın bir dostu. Bu kişi, geçen yılki genel seçimler sırasında İşçi Partisi adına 14 milyon sterlinlik kaynak toplanmasında en etkili olan isim kabul ediliyor. Uzmanlar, adı geçen “Lord”un “bağış” toplama maharetini takdirle karşılayan Blair'in bu kirli işlerden habersiz olmasının söz konusu olamayacağını, bu yüzden İngiliz Başbakanı'nın da polis tarafından sorgulanabileceğini söylüyorlar.

İngiliz parlamentosunun üst kanadını oluşturan Lordlar Kamarası'nın 700'ü aşkın üyesi bulunuyor. Ancak atadan “Lord” ünvanlı üye sayısı sadece 92. Dolayısıyla geriye kalan Lordları siyasi partiler aday gösteriyor. Kapitalizmin anavatanında bu “hak”, doğal olarak partilere yüklü miktarda “bağış/kredi” verenlere layık görülüyor. Örneğin İşçi Partisi'nin son gösterdiği adayların hepsinin partiye son dönemde yüklü miktarda “bağış” verdiği ve “kredi” açtığı tespit edilmiş. İngiltere'de “sir” ünvanı satışı da hükümetin yetki alanında bulunuyor, ancak Blair ve şürekasının bu satışlardan elde ettiği ranta dair bilgiler henüz basına yansımış değil.

Savaş suçlusu Blair ile partisinin çevirdiği kirli işlerin açığa çıkan bu kısmı, partide sıkıntılara yol açtı. Skandalla ilgili açıklama yapan İşçi Partisi, “bağış” ve “kredi”ler konusunda hiçbir kuralı ihlal etmediğini iddia etti. Ancak siyasi gözlemciler, bu gelişmenin başbakan için siyasi açıdan büyük bir darbe olduğunu söylüyor.

Herşeyin pazarda alınıp satılan meta haline getirildiği kapitalist sistemde, ünvanların da pazar ekonomisinin kurallarına uygun şekilde satışa çıkarılması şaşırtıcı değil.