8 Temmuz 2006 Sayı: 2006/26
  Kızıl Bayrak'tan
   Kurultay çalışmasının hedefleri ve başarı ölçütleri
  Köhne düzeninizi yeni “terör” yasanız da kurtaramayacak!
  Yeni TMY CHP’nin tam desteğiyle çıktı
  Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltelim!
  Tersane İşçileri Birliği’nden işçi cinayetini protesto eylemi
  Sivas katliamını unutmayacağız, utturmayacağız!
2 Temmuz eylemlerinden...
DİSK Genel-İş Sendikası 1 No’lu Şube Sekreteri Kemal İkisivri...
Sendikal ihaneti aşmanın yolu
Ludist hareketten ‘’mevzuatiçi’’ sendikacılığa: Y. Akkaya
Reformist solda “Zeytin Dalı” heyecanı
  Gençlik kampında buluşalım!
  Siyonistlerden Filistin halkına toplu cezalandırma...
  Savaş kundakçıları terörist İsrail devletinin kalkanı
  ABD emperyalizmi Nepal halkının iradesini kırmaya çalışıyor
  General Motors işçileri Portekiz’deki sınıf kardeşleriyle dayanışma içinde
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi’nde 2 Temmuz etkinliği...
  TUYAB Ulucanlar’daki kadın tutsaklara saldırıyı protesto etti...
  Mamak’ta 2 Temmuz mitingine çağrı yürüyüşü...
  Partizan ile sınıfın mücadele ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için...
  Ortadoğu’da çirkin pazarlıklar dönüyor
  Filistin, Afganistan, Irak... Sırada İran var...
  Bir-Kar: Filistin halkıyla dayanışmaya!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Siyonistlerden Filistin halkına toplu cezalandırma...

Siyonist İsrail vahşi bir saldırıyla
Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etti!

Tarihi, işgaller, yakıp-yıkmalar, keyfi tutuklamalar, sistematik işkence ve toplu katliamlarla özdeşleşen İsrail ordusu, bir kez daha “şanına” yakışan vahşi bir saldırı başlatarak gündemin ilk sıralarına yerleşti. 38 yıllık işgalden sonra 10 ay önce boşalttığı Gazze Şeridi’ne binlerce askerle tekrar girdi. İşgal hareketi, siyonistlerin bilinen barbarlıkları eşliğinde gerçekleşti. Havadan, karadan, denizden Gazze’ye bomba yağdıran İsrail ordusu, küstahça bir tutumla saldırıya “yaz yağmurları” adını verdi.

Önce altyapı tesisleri tahrip edildi

Vahşi saldırının başlangıcında İsrail uçakları, Gazze Şeridi’nin önemli geçiş noktalarından 3 köprüyü vurdu. Köprülerin yıkılmasıyla bölgenin kuzeyi ile güneyi arasındaki bağlantı kesildi. Birbuçuk milyon civarında Filistinli’nin yaşadığı bölgenin su şebekesi önemli ölçüde tahrip edildi. İsrail ordusu, bölgeye elektrik sağlayan ana trafoyu da vurdu. Ana trafonun yanısıra altı ana dağıtım hattı, İsrail uçaklarından fırlatılan füzelerle yerle bir olurken, Gazze Şeridi’nin büyük bölümü geceleri karanlıkta kalıyor.
Dünyanın nufus yoğunluğu bakımından en kalabalık kara parçası olan Gazze Şeridi’nde yerleşim yerlerinin bir kısmı İsrail bombardımanlarına hedef olunca, burada yaşayan halk bölgeyi terketmek zorunda kaldı. Hareket halindeki araçları hedef alan siyonist savaş makinası, Gazze İslam Üniversitesi’ni de bombaladı. Bombardımandan kaçan halk evlerine sığınmak zorunda kalırken, bölgenin aylardır kuşatma altında olmasından dolayı gıda stoku yapma olanağından yoksundu. Bu ise kısa sürede açlığın baş göstermesinin yanısıra, suların kesik olmasında dolayı salgın hastalıklara da yol açabilecek.
Düzenli bir ordudan yoksun olan Filistin yönetiminin, askeri açıdan İsrail işgaline karşı yapacak fazla bir şeyi yok. Siyonist saldırganlara karşı direniş, yine Filistinli gerillalar tarafından sergileniyor. Savaş uçakları, savaş donanması, tanklar, zırhlı araçlar eşliğinde devam eden işgali, salt gerilla direnişiyle önlemek mümkün değil. Ancak siyonist cellatlar sürüsünün olağanüstü askeri gücü ve acımasızlıkta sınır tanımayan vahşetine rağmen, Filistin halkında teslimiyetin belirtisi yok.

Filistin parlamentosu hedef alındı,
bakanlar tutuklandı

İsrail’in resmi açıklamalarına göre işgal saldırısı; “Gazze’de tutulduğu var sayılan bir İsrail askerini kurtarmak” amacıyla başlatıldı. Gerekçe kaçırılan asker olmakla birlikte, asıl nedenin bununla ilgisi yok. Kaldı ki, ırkçı/siyonistler saldırmak için özel gerekçe de aramayacak kadar küstahlar. Tıpkı Gazze plajında bir ailenin imha edildiği saldırının herhangi bir gerekçeye dayanmaması gibi. Dolayısıyla beyinleri siyonizm zehriyle köreltilmiş olanlar dışında, asker kurtarma hikayesine inan yok. Zaten Gazze Şeridi’nin altyapı tesislerinin bombalanması örneğinde de görüldüğü gibi. işgal ordusunun yaptıklarıyla asker kurtarmanın bir ilgisi de yok. Gazze’de tutulduğu söylenen bir askeri kurtarmak için Batı Şeria’daki Ramallah kentinin işgal edilmesi, burada bulunan Filistin parlamentosu üyelerinin tutuklanması gibi icraatlar ise saldırının kirli hedefleri hakkında fikir veriyor. Faşist zorbalıkla Filistin yönetimi, Filistin hükümeti işlevsizleştiriliyor, ardından “barış masasına oturacak muhatabımız yok” söylemi faşist zorbalığın gerekçesi sayılıyor.
Gece yarısından sonra gerçekleştirilen saldırıda, Batı Şeria’daki bakan, milletvekilleri ve yerel yöneticiler hedef alınmış, bunun sonucunda 60 kişi tutuklamıştır. Tutuklananlar arasında Filistin Parlamentosu Başkanı Aziz Duveyk ile Parlamento Sekreteri Mahmud El Ramani’nin yanısıra Başbakan Yardımcısı ve Eğitim Bakanı, Dr. Nasreddin El Şair-Maliye Bakanı Dr. Ömer Abdülrazık -Planlama Bakanı Semir Ebu Ayşe -Kudüs İşleri Bakanı Halid Ebu Arafa -Çalışma Bakanı Muhammed El Barguti -Vakıflardan Sorumlu Bakan Şeyh Nayif El-Recub da bulunuyor. Filistinli bakan ve milletvekillerinin gece geç saatlerde toplantı yaptıkları sırada göz altına alındıkları belirtildi.
Filistin hükümetini hedef alan bu arsız saldırı, emperyalist güç merkezleri himayesindeki siyonist caniler işbaşında olduğu sürece, Filistin sorununun çözülemeyeceğini birkez daha göstermiştir. Zira siyonistlerin amacı barış değil, Filistin halkını birkaç üstü açık hapishaneye kapatmak, geri kalan topraklarının tümünü gaspetmektir. Bu şartlarda, başta ABD olmak üzere emperyalist güç odakları da bu iğrenç saldırganlığa onay verdikleri için; öte yandan dünyadaki toplumsal hareketlerle bölge halklarının, Filistin direnişiyle dayanışması ise henüz sembolik olmanın ötesine geçemediği içindir ki, siyonist cellat takımı bu derece pervasız saldırılar gerçekleştirebilmektedir.

Arap Birliği’nin utanç verici ataleti

Filistin hükümeti temsilcileri, insan hakları örgütleri, “uluslararası topum” ile Arap ve Müslüman ülkelerden siyonist saldırganlığa tepki vermelerini, tutuklananların bir an önce serbest bırakılması için müdahale etmeleri çağrısında bulundular.
“Uluslararası toplum” deyimi daha çok emperyalist güç odaklarını anlattığı için, bu güçlerden yardım talep etmek, abesle iştigaldir; zira bunlar ırkçı-siyonistlerin en büyük destekçileridir. Nitekim ABD emperyalizmi, Gazze işgali üzerine “İsrail’in kendini savunmak hakkı var” açıklamasını yapmıştır. İnsan hakları örgütlerinin siyonist barbarlığa ne tür tepkiler verdiği veya vereceği henüz belli değil. Göründüğü kadarıyla Hamas hükümeti, Arap/Müslüman ülkelerden yardım beklentisi içindedir.
İslami çizgisi Hamas’ı böyle bir beklenti içine sürüklemektedir. Oysa bu boş bir beklentidir. Arap veya Müslüman rejimlerin Filistin diye bir dertleri yok. Tümü gerici, bir kesimi has Amerikancı olan bu rejimlerden Filistin halkına kayda değer bir hayır geldi pek görülmemiştir. Nitekim Arap Birliği alışılageldiği üzere, işe yaramayan açıklamalar yapmanın bir milim ötesine geçebilmiş değil henüz.
Bunun üzerine Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’ya mektup gönderen Filistin Dışişleri Bakanı Mahmud Zahar, Birliğin olağanüstü toplantıya çağrılmasını istedi. Talebe olumlu yanıt veren Musa, Arap Birliği üyelerini Mısır’ın başkenti Kahire’de olağanüstü toplantıya çağırdı. Musa, toplantıda Gazze Şeridi’ndeki Filistin topraklarında yaşanan son durumun ele alınacağını bildirdi. Olağanüstü toplantı kararı olumlu görülebilir. Ancak pekçok kere görüldüğü gibi bu tür toplantılardan, siyonizme veya onun arkasındaki emperyalizme karşı aktif bir tavır çıkmamaktadır. Toplantılar, saha çok saldırganlığı kınayan söylevlerden ibaret kalıyor. Kahire toplantısından da farklı bir sonucun çıkması beklenmiyor.

Filistin direnişiyle dayanışmayı yükseltmek
ezilen halklar ile devrimci-ilerici güçlerin görevidir!

Filistin halkına yardıma çağrılan BM, Arap Birliği, Ortadoğu Dörtlüsü, Müslüman ülkeler” bunların hiçbiri saldırgan İsrail”e karşı tavır alabilecek veya vahşi saldırıyı mahkum edecek bir niyet taşımıyor. Dolayısıyla bu güç odaklarının mazlum Filistin halkı lehine bir tavır içine girmeleri beklenemez. Bu görev herhalükarda devrimci-ilerici güçlerin, saldırganlık ve savaş karşıtlarının, daha genle planda ise işçi sınıfı ve ezilen halkların omuzlarındadır.
Ortadoğu’da anti-emperyalist olmadan anti-siyonist; anti-siyonist olmadan da anti-emperyalist olmak mümkün değildir. Zira siyonizm, emperyalizmin bölgedeki ileri karakolu ve maşası olduğu gibi, emperyalizm de, siyonizmi hem koruyup/kollayan, hem de mali, siyasi, askeri, diplomatik her açıdan destekleyip ayakta tutandır. Bu iki gerici/faşizan güce karşı mücadele bir bütündür. Emperyalist saldırganlık ve savaşa samimiyetle karşı duranlar, siyonist işgal ve yayılmacılığa da karşı çıkmak zorundadırlar. Gazze işgali, Irak işgalinin Filistin’e özgü bir versiyonu ise, ki öyledir; her eylemde/etkinlikte iki halkla dayanışmayı yükseltmek ne kadar önemliyse, iki saldırgan gücü hedef almak da o kadar önemlidir.