8 Temmuz 2006 Sayı: 2006/26
  Kızıl Bayrak'tan
   Kurultay çalışmasının hedefleri ve başarı ölçütleri
  Köhne düzeninizi yeni “terör” yasanız da kurtaramayacak!
  Yeni TMY CHP’nin tam desteğiyle çıktı
  Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltelim!
  Tersane İşçileri Birliği’nden işçi cinayetini protesto eylemi
  Sivas katliamını unutmayacağız, utturmayacağız!
2 Temmuz eylemlerinden...
DİSK Genel-İş Sendikası 1 No’lu Şube Sekreteri Kemal İkisivri...
Sendikal ihaneti aşmanın yolu
Ludist hareketten ‘’mevzuatiçi’’ sendikacılığa: Y. Akkaya
Reformist solda “Zeytin Dalı” heyecanı
  Gençlik kampında buluşalım!
  Siyonistlerden Filistin halkına toplu cezalandırma...
  Savaş kundakçıları terörist İsrail devletinin kalkanı
  ABD emperyalizmi Nepal halkının iradesini kırmaya çalışıyor
  General Motors işçileri Portekiz’deki sınıf kardeşleriyle dayanışma içinde
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi’nde 2 Temmuz etkinliği...
  TUYAB Ulucanlar’daki kadın tutsaklara saldırıyı protesto etti...
  Mamak’ta 2 Temmuz mitingine çağrı yürüyüşü...
  Partizan ile sınıfın mücadele ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için...
  Ortadoğu’da çirkin pazarlıklar dönüyor
  Filistin, Afganistan, Irak... Sırada İran var...
  Bir-Kar: Filistin halkıyla dayanışmaya!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yeni TMY CHP’nin tam desteğiyle çıktı

TMY tasarısı, ordu ve polisin sıkıştırması, ‘’dinci’’ AKP hükümetinin gayretleri ve meclisteki çoğunluğunun oylarıyla yasalaştı ama, muhalefet partisi ‘’sosyal demokrat’’ CHP’nin de hakkını yememek gerekir. Tasarının yasalaşmasında Baykal’ın büyük emeğinin geçtiği açıktır.
Bilindiği gibi CHP’nin yasaya ilişkin tek itirazı ‘’Apo’ya af getiriyor!’’ çığlıkları eşliğinde 6. maddeye karşı oldu. Ötesinde, basın susturuluyormuş, muhalefet bastırılıyormuş, CHP ve başını hiç ilgilendirmiyordu.
CHP’nin, TMY’nin ordu-polis istekleri doğrultusunda yenilenmesi konusunda AKP’ye verdiği destek, aslında kendine yapılmış bir yatırım olarak da düşünülmelidir. Yarın, umduğu hükümet imkanına kavuşursa eğer, sınıf ve kitle muhalefetine yönelik en sert müdahalelerin hukuksal alt yapısını hazır bulacaktır. Üstelik, sabık hükümet tarafından hazırlanmış olarak. Ne de olsa ‘’insanlık unutma hastalığıyla sakattır’’! O vakit gelene kadar toplum, yasanın CHP desteğiyle çıktığını çoktan unutmuş olacaktır. En azından CHP ve başı böyle ummaktadır.
Oysa CHP’nin politik ‘’kariyer’’inin çoktan kanıtladığı gibi, bu umut boşunadır. Bir ordu ve devlet partisi olarak CHP, adındaki ‘’halk’’a rağmen halkı hiçbir dönem önemsemedi. Halk da her dönem bunun farkında olduğunu gösterdi.  Yalnızca Ecevit’in ‘’halkçı’’ çıkışı vardır CHP’ye oy getiren. O da çok geçmeden CHP’nin devlet partisi olduğunu kanıtlayarak, halka ne kadar yanıldığını ispatlamıştır. Sonrasında CHP hep hiçbir muhalif faaliyeti ve söylemi olmayan bir muhalefettir. Çünkü ondan sonrası ‘80 darbesiyle terbiye edilmiş partiler ve politikacılar dönemidir. Bu nedenle, artık CHP ‘’resmi’’ niteliği tek başına temsil edemiyor. Diğer düzen partileriyle aynı programa sahip. Aralarında bir tek yarış olabilir, kim daha “resmi” yarışı.
CHP bu yarışta katettiği mesafeyi, işbaşındaki hükümeti yıpratma operasyonu çerçevesinde düzenlenen kontrgerilla operasyonu sırasında göstermiş oldu. Yakın zamana kadar ‘’orducu’’ bilinen CHP’nin, artık kontrgerillacılığa terfi ettiği anlaşıldı.
Bilinen kimliğiyle CHP, sıradan bir seçimde destekli de olsa oy alamayacağını çok iyi bildiğinden, ülkede ‘’olağanüstü’’ hal umuduyla yanıp tutuşuyor. Katillerin, suikastçilerin devletle, orduyla ilişkisi açığa çıktıktan sonra da devleti sahiplenme adına kontrgerillayı sahipleniyor. Çünkü yasayla tahkim edilmeye çalışılan, CHP’nin Cumhuriyet’i, CHP’nin devleti, CHP’nin ordusu ve polisidir. Yani CHP’nin kendisidir. Her ne kadar diğer düzen partileriyle tek programda tekleşmiş de olsa, CHP hep ‘’özel’’ kalmaya devam edecektir. Onu hep muhalefete mahkum eden bu özellik, devletten çok devletçilik politikasını politikanın üstünde tutmasıdır.
Oysa bakınız Ağar’a. Susurluk’ta kanlı eylemleri açıktan sahiplenen bu kanlı katil, kontrgerillanın şimdiki operasyonlarında çok farklı bir ağızla konuşabiliyor. Yani politika yapıyor. O gün devlet ‘’memuru’’ydu, devletini (derinini de) o kimliğiyle savunmuştu. Bugün ise muhalefetteki bir partinin başkanıdır. Ve burjuva politikası yalan üzerine kuruludur. Yeri geldiğinde temel inançlarına aykırı konuşmayı, böylece kitleleri kandırmayı beceremezseniz, yönettiğiniz partiyi marjinal bir muhalefet partisi olarak kalmaya mahkum edersiniz. Düzen politikasına ilişkin bu temel gerçeği, Erdoğan ve AKP’liler öğrendi, Ağar bile kısa zamanda öğrendi… Bir tek Baykal ve CHP’si öğrenemedi. Fakat yanlış anlaşılmasın, öğrenemedikleri yalan söylemek değil, sadece apoletlerini gizlemektir. Ya da, taşıdıkları apoletler yüzünden seçilemediklerini öğrenmeleri, kabullenmeleri gerekiyor.
İşçi ve emekçi kitlelerin öğrenmesi gereken ve hep apaçık olan gerçekse, düzen politikası ve partilerinin sınıfa ve kitlelere karşı konumlanmış olduğudur. Bunu hükümete geçtiklerinde de, muhalefette kaldıklarında da kanıtlamayı sürdürüyorlar. İşçi ve emekçi düşmanlığında birbiriyle yarışan bu partiler, para babalarına en iyi hizmet yarışıyla hükümet koltuklarına oturabiliyorlar. Kapitalistlere ve emperyalist efendilerine hizmet konusunda en fazla güven verene teslim ediliyor koltuklar. Mezarda emeklilik yasasını “sosyal demokrat” Ecevit ve DSP’nin başında olduğu hükümet çıkardı. İş yasasındaki uyum değişikliklerini “dinci” AKP hükümeti yaptı, yapmaya devam ediyor. Her yeni gelen öncekinin yaptıklarının üstüne tüy dikiyor.
Madem ki iki dünya, iki sınıf, iki kamp var! Madem ki kapitalist dünyanın bir politika arenası var! İşçi sınıfı ve emekçi kitleler artık karşı tarafın arenasında süregiden kayıkçı dövüşünü izlemeyi bırakıp, kendi politik tercihlerini yapmak, kendi politik örgütlenmelerini gerçekleştirmek ve mücadeleyi politika alanına taşımak zorundadır.